Yaşadığımız kentte karşılaştığımız sorunların ve eleştirdiğimiz konu veya kurumların hepsinde gerçekte biz varız. Kent ve insan bir bütünün iki farklı öğesidir. Kent için asıl öğenin insan olduğunu, kentlerin de insanlar için oluşturulduğunu düşünürsek Sorunu üreten o kentte yaşayan insanlardır, çözecek olanlar da onlardır. Bu iki öğeyi birbirinden ayırmanın mümkün olamayacağını belirtmemiz gerekir.
Bir yanda ayrıcalıklı yaşamlarıyla az sayıdaki varlıklı tabaka diğer yanda herkesten ve her şeyden yalıtılmış yaşamlarıyla en yoksul kesim bir çelişkiler yumağı şeklinde karşımıza çıkar. Kentlerdeki yoğunlaşma ve yığınlaşmadır eşitsizliklerin bir diğer hazırlayıcısı da… Bütün bu olgular, kentin yönetim anlayışını kemiren ve toplum kültüründe farklılıklar yaratan olumsuzluklar olarak karşımıza çıkar.
Kentlerde toplumsal bilincin oluşması ve bu bilincin yaşam standardı şeklinde hayata geçirilmesi gerekmektedir. Buna “Kentli Olma Bilinci” ya da “Kentlilik Bilinci” denilmektedir. Biz daha çok “Kentli Olma Bilinci” kavramını benimsemekteyiz. Bu bilince sahipseniz kentte yaşıyorsunuzdur. Bu bilinçten yoksunsanız sadece kalabalık bir yerleşim alanında yaşıyorsunuz demektir…
Kentlilik kültürünün ortaya çıkması, sosyal açıdan kentin gereklerine uygun yaşayan gelişmiş bireylerin oluşturduğu bir kent yaşamıyla mümkündür. Kentlilik bilincinin ve kültürünün oluşmasında kişinin kent yaşamında üstleneceği aktif rol çok önemlidir. Kişi kendini kentin temel taşlarından biri olarak görmeli, kent kültürünün gereklerini yerine getirmekle yükümlü hissetmelidir.
Kent sakinleri, kentin sorunlarını kendi sorunu olarak görmeli, çözümlere uzak kalmamalıdır. Aidiyetsizlik ve ilgisizlikler kentlerin sorunlarını daha müzmin hale getirmekte hatta içinden çıkılmaz durumlara neden olmaktadır.
İşte tam da bu bağlamda Başkanımız Sn Ekrem İmamoğlu’nun sık sık tekrarladığı vatandaşların yönetime destek olması çağrısı çok önemli.
Her birimiz, yaşadığımız kente aidiyet duygumuzu güçlendirip İstanbulluyum
diyebilmeliyiz. Bu şehirde yaşıyorum ve
hizmet almak hakkım var diyebildiğimiz gibi bu şehrin sorunlarını da
sahiplenmeli ve çözümün bir parçası olabilmek için çaba vermeliyiz. Bu sadece
İstanbul’da yaşayanlar için değil herkes için geçerli olmalıdır. Bir olumsuzluk
gördüğümüzde örneğin kamu malına zarar veren birisini gördüğünüzde uyarmalı ya
da ilgili birime bildirmeliyiz. Parkta bir çiçek koparan veya salıncaklara
zarar veren birisini gördüğümüzde görmezden gelmeyelim. Bahçemize yoldan birisi
girip çiçeğimizi kopardığında veya salıncağımıza zarar verdiğimizde nasıl tepki
veriyorsak öyle davranmalıyız. Bireysel pratik çözümler üretebiliriz. Örneğin
parkta yediği çekirdeğin kabuğunu yere atan bir kişiye, çantamızda taşıdığımız
bir poşeti nazikçe uzatabiliriz. Çok minik detaylar gibi görünüyor ama
birleştikçe çok büyük bir çözüm kaynağı olacaktır.
İsraf çok önemli bir sorun. Bunu göz ardı edemeyiz. Bireysel olarak çoğumuz
israfı engellemeye çalışıyoruz. Bunu daha geniş alanlara yayalım. Örneğin
gündüz yanan sokak lambalarını gördüğümüzde yetkili birimi uyarmalıyız. Ya da
ulaşımda toplu taşımaları kullanmak çok önemli. Hem şikayet ettiğimiz trafik
sorununa, hem de akaryakıt israfına çözüm olacak. Bunlar ilk etapta aklımıza gelen çözümler.
Başkan Ekrem İmamoğlu’nun çok önemli sosyal projeleri var. Bu projelere gönüllü
destek verebiliriz.
Örneğin sanatla ilgili bir projede enstrüman çalan birisi gönüllü eğitimci
olabilir. Veya bir tiyatro sanatçısı tiyatro kurslarında eğitmenlik yapabilir.
Çocuğunuzun artık oynamadığı oyuncakları açılacak kreşlere bağışlayabilirsiniz.
Hepimiz bireysel çözümler üretelim. Ve harekete geçelim!
Yeni dönemde çok uzun bir yola çıkıyoruz ve yapılacak çok iş var. Bu yolda Başkanımız
Ekrem İmamoğlu ile yan yana tüm İstanbullular yürek yüreğe çok güzel işlere
imza atacağız.
Biz beraber olunca her şey çok güzel olacak.