Depremle Sınavımızda Sonuç:  Sınıfta Kaldık!
26 Eylül Perşembe günü İstanbul’da saat 14.00 de bir deprem oldu. 5.8 büyüklüğündeki deprem Marmara denizinde oldu ve tüm ilçelerden hissedildi. Artçı sarsıntıları gün boyu devam etti, halen de ediyor.
Bu deprem olabilecek çok büyük bir felaketin provası niteliğindeydi bizler için. Eğer 5.8 değil de 7.00 ya da daha büyük  bir deprem olsaydı bu saatlerde ülkece büyük bir kaos yaşıyor olacaktık. Belediye Başkanımız sn. Ekrem İmamoğlu’nun dediği gibi; İstanbul ülkenin her hangi bir yerinde olacak  depremin yaralarını sarabilecek  güçte. Ama İstanbul’da olacak bir depremin yaralarını bu ülke saramaz.
Öncelikle telefon operatör firmaları sınıfta kaldı. Adeta çöktü. Türk Telekom gsm firması kullanıcıları gece geç saatlere kadar telefonla iletişim kuramadılar. Diğer operatör kullanıcıları da  maalesef mağdur oldular. Gerekçe olarak aynı anda hatlara yüklenen aboneler gösterildi. Böyle bir senaryoya hazırlıklı olması gereken şirketler için bu gerekçe çok utanç verici. Deprem anında insanlar ailelerine, sevdiklerine ulaşamamanın paniğini yaşadılar. Sabit hatlar dahi kullanılamadı. Ve maalesef operatörlerden bir özür açıklaması dahi duymadık.
Televizyonlarda  gün boyu sürekli açıklama yapan Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu, maalesef ekranlarda göremedik. Sosyal medya kullananlar izleyip gelişmelerden haberdar oldu. Deprem gibi bir afet anında dahi böyle bir sansür uygulamaları ulusal kanallar için utanç verici. Bu yapılan, halkın haber alma özgürlüğüne sansür uygulamaktır.  
Deprem  toplanma alanlarımız 470 adetmiş… Bunların da 393 tanesi yapılaşmaya açılmış… Yani acil toplanma alanı sayısı sadece 77 adetmiş.  1999 depremi sonrasında ders alınması gerekirken görüyoruz ki yetkililer vatandaşın can güvenliğini hiçe saymış ve olan toplanma alanlarını da ranta açmışlar.
Vatandaş olarak deprem anında evde, okulda, yolda veya metroda nasıl davranmamız gerektiğini bilmiyoruz. Bunun tek çözümü sık sık tekrarlanacak deprem tatbikatları.  Kamu binalarında, okullarda ve  gerekirse semt semt deprem riskine göre  tatbikatların yapılması; halkın yaşanacak bir deprem için bilinç kazanması çok önemli. Bu tatbikatlar yaşanabilecek kayıpları en aza indirebilmek  için çok büyük önem taşıyor.
Halkın oturduğu binaların da büyük bir bölümü güvensiz ya da inşa edildiği zemin nedeni ile vatandaşın can güvenliğini tehlikeye sokuyor.  Binaların güçlendirilmesi ya da tahliye edilmesi gerekiyor ki bu da gerçekten çok zaman ve maliyet getirecek bir işlem. Bu en öncelikli tedbir olmalı!
AKOM tarafından deprem senaryosu hazırlanıp, yaşanacak olası bir felakette ulaşım için kullanılacak yollar; halkın temel ihtiyaçlarını karşılayacak fırınlar, aşevleri, tıbbi müdahale ekipleri , kitlenmeyen bir iletişim ağı alternatifi  gibi önemli  ihtiyaçların planlaması gerekiyor.
Deprem değil, bizleri yönetenlerin can güvenliğimizi yok sayması, önemsememesi  öldürüyor bizi. 1999’daki depremden sonra dönemin hükümeti, deprem hasarının giderilebilmesi için tüm vatandaşlardan toplanacak bir deprem vergisi çıkartmıştı. Önce geçici olan, sonra kalıcı hale getirilen deprem vergisi kapsamında 2011 yılına kadar tam 40 milyar lira toplanmıştı. Eski maliye bakanı Mehmet Şimşek o paraları duble yollara kullandık açıklamasını yaptı. Deprem tedbirleri için toplananan  paralarla gerekli çalışmalar yapılsaydı bu gün bu tartışmaları yapmıyor olacaktık.
Kısacası deprem sınavında çok başarısız olduk. Hem de 20 yıl önce yaşanan onca acıya rağmen!
Depreme hazırlanmanın mezarlık ve ceset torbası temin etmekten öteye geçemediği ülkemizde artık birileri vatandaşı yaşatmanın derdine düşmeli.  Bizi yönetenler, ellerindeki kaynakları artık bu halk için kullanmaya başlamalı. Bizim vergilerimizle bize hizmet vermek yerine, bizi o ceset torbalarına sokmaya kimsenin hakkı yok. Bu halk bu kadar kötü yönetimi hak etmiyor!