İTK – İşçi Temsilcileri Konseyi Hazırlık Komitesi Kadıköy Belediyesi Grevi Üzerine değerleme ve açıklamalarda bulundu. Yapılan açıklamada şunlar söylendi.
Dün yaptığımız açıklamada şu şekilde belirtmiştik ; “…Komitemizden ve işçi dostlarımızdan gelen bilgiler doğrultusunda Genel- İş’in merkezi “sosyal demokrasi” ile birlikte oynamayı sevdiği uğursuz rolü oynamaya yine aday olabilir. İşçi temsilcileri ve işçiler böylesi bir ayak oyununa karşı uyanık olmalılar. Merkezin bürokratik oyunlarının belediyeye fırsat yaratacak hamlelerine karşı tabandan sıkı bir barikat kurulmalı.”
Sürecin tam olarak böyle ilerlediğini söyleyebiliriz. Gece yarısı Genel-İş Merkez’le belediye yöneticileri masaya oturdular ve imza attıkları söyleniyor. Genel İş 1 No’lu şubenin çağrısı ile işçiler belediye binasının içinde toplanıyorlar. Artık mücadele Şube etrafında kenetlenen işçilerle belediye yönetimi ile kol kola giren sendikal bürokrasi arasında sürecek. Şube’nin tavrı hem Kadıköy hem de başlaması beklenilen diğer belediye grevlerindeki güven duygusunun şekillenmesi açısından önemli. Bir sınav bu!
İŞÇİ TEMSİLCİLERİ KONSEYİ HAZIRLIK KOMİTESİNDEN AÇIKLAMA
(1) Sendikal bürokrasi aşılması gereken bir engel olarak orta yerde duruyor. Bu engel onu tarif ederek aşılamaz. Birincisi sendikaları tabandan çevreleyen komite örgütlenmesini oluşturmak gerekiyor, ikincisi sendikacılığın sınırlarını bilen öncü işçileri yanyana getirebilmek gerekiyor. Belki de en önemlisi ufkunda siyasal hedefleri taşıyan bir işçi kitlesinin kritik eşikleri zorlayabilecekleri özgürlüğü yaratabilmek gerekiyor. Bir örgütlenme biçimi olarak komite ve konseyler bu özgürlüğün güvencesi durumunda. İşçiler özgürlüğe özgür mücadele araçları ile koşabilirler.
(2) CHP’nin yönettiği belediyeler, AKP’ye karşı elde edilmiş bir zaferle(!) “nefes alabilmemizi” sağlayacak bir yaşam alanı gibi sunuluyor. Koşulları itibari ile işçi sınıfa yabancı olan bu sahiplenme refleksi sınıfsız bir muhalefetçiliğin tutarsız yüzünü göstermekte başarılı diyebiliriz. Bu nedenle emek sömürüsüne karşı mücadelenin paralel hattında, hizaya getirilmesi gerekilen sınıftan kopuk, aydın kibrine bulanmış liberal bir hatta var. Üç günlük grev dahi söz konusu hattın konfor alanına yönelmiş, sınıf mücadelesini kendileri açısından “rahatsız edici” bir boyutta da olsa gündemlerine alabilmelerini sağlamıştır. Modern dünyanızı, boyalı, gösterişli duvarlarınızı, sürekli tazelenmeye muhtaç kent merkezli imajınızı avucunun içinde tutan bir işçi sınıfı var. Bilin!..
(3) Belediyede temsilci bir işçi arkadaşımız sosyal medyada, grevi işçilerin haklarını elde etmek için bir mücadele biçimi olarak görmemek isteyen ve açık, gizli, mecburi, koşullu(!) CHP’ciliğin aynasından greve bakanlara yönelik şöyle yazmıştı; “Şu “AKP’ye yarar” sözüne de hastayız, bizler sizin tapulu seçmenleriniz miyiz kardeşim? AKP’ye yarayan sizsiniz asıl.”
Eylemini parlemanter takvime göre kurgulayan, siyasetini ise gelecek seçim dönemlerine havale eden bu kitlenin hissettiklerinin çok ötesinde, bizi varlık ve yokluk meselesine doğru çeken pek güncel yaşam koşullarımız var. Ve ekliyor işçi arkadaşımız; “Bu cihan da sizin partileriniz üzerinden değil, bizlerin emekleri üzerinden dönüyor.” Kadıköy’ün üç gün boyunca “dönmediğini” düşündüğümüzde tespitin doğruluğu -artan gücünü- emeğin kurucu hedeflerinde bulabilir. Bizim özgür dünyamızı düzenin partileri değil, kendi sınıf aklımız ve yürekli eylemimiz kurabilir.
(4) İşçi hareketinde var olan bir gelişmenin, işçilerin etkileyici çıkışlarının toplumun ileri kesimleri arasında yarattığı heyecanı gözlemlediğimizde şunu bir kez daha söyleyebiliriz. İşçi sınıfının hareketi sürükleyici olmakla birlikte, eylemi klasik okumanın dışında, pratik hedefleri sayesinde tüm renkleri ortaya çıkarıyor. Dünün demokratı artık sinsi bir sömürücü, dünün emek yanlısı diğerini aratmayan bir işçi düşmanı olarak bu karnavala katılıyor. Birbirinden yalancı siyasetçiler, işçiye şımarık diyen şak şakçı takımı, sponsorluğu partiye yanaşarak, şirin görünerek cepte tutan yazarlar… İşçi sınıfı kolektif gücünü emekçi halka, gençliğe taşıyor, eyleminin gönüllü birer parçası olarak bu güçleri sahaya sürüyor. Bu güçler, köleliği kutsayan ve kendi kapısının dışında tutmaya odaklı bir yabancılaşmanın politik saldırısını püskürtmeye adaylar. Bunu gerek sosyal medyada , gerekse sokakta işçilerin yanında durarak gösterdiler. Daha da gösterecekler. İçlerinden birinin yazdığı gibi; “Sizi sileceğiz, işçilerle birlikte biz kazanacağız!”
(5) Masanın bir tarafında Tunç Soyer’in başkanlığını yaptığı, bazı belediye başkanlarının yönetim kurulunda yer aldığı, genel sekreterinin ise Belediye- İş Sendikası’nın Karabük şubesinde geçmiş dönemde işçileri temsilen başkan sıfatı ile bulunmuş Cahit Korkmaz’ın olduğu Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası; diğer tarafında ise DİSK’in içerisinde delege sayısının fazlalığı ile belirleyici bir rol oynayan, sendikacılığı burjuva çizgide yürüten, aidatlar üzerinden sağladıkları ganimetin sıcaklığıyla sendikaya çöken, başını başkanı Remzi Çalışkan’ın çektiği Genel-İş sendikası. Burada iki sınıf karşı karşıya gelmiyor. Aslında burjuva sınıfın maskeli yüzleri yan yana geliyorlar ve emek hareketini kölelik koşullarında tuttukları gibi, onu prangalayarak düzene de bağlamış oluyorlar.
İşçi sınıfının mücadelesi çok yönlü olmak zorunda. Komite ve konseyler yaygın örgütlenmeleri ile bu maskeleri indirebilir, işçi iradesini çiğnemeyi iş eylemiş sahtekarların masalarını da tekmeleyebilir. İki sınıf var!.. Fiili bir mücadele bu. Her yerde örgütleyelim.
Eyleme hakkını, greve hakkını, kavgaya hakkını vermek için, ileri!
19 Şubat 2021 / ÖZGÜR İFADE