Akşener'den İmamoğlu'na: Seni verirsek yuh olsun bize
Konuşmasına, “Haklarınızı helal edin. Bu soğukta buradasınız. Allah, hepinizden razı olsun. Umarım iradenizi, bu soğuğa rağmen burada oluşunuzu, bazıları görür” sözleriyle başlayan İYİ Parti Genel Başkanı Akşener ise, şu ifadeleri kullandı:
“Bugün burada bir açılış için beraberiz, ama normal bir açılış değil. Azıcık sinirini bozayım mı bazılarının? Bozayım değil mi? Azıcık gıcık edelim mi? Peki, işte bu açılışlara gıcık olunduğu için, arkadaşımıza, Belediye Başkanımıza yasak geliyor. Biz, irademizle bu işi değiştireceğiz. Sandıkta değiştireceğiz. Helal oylarımızla değiştireceğiz. Onun için korkuyorlar, korkutmaya da devam edeceğiz. Eylenin azıcık. Önce ‘İstanbul gibi bir şehri nasıl alırlar’ dendi. Çok enteresan bir ‘Hiçbir şey olmamışsa bir şey olmuştur’ dendi ve bir şey olmuş oldu. Ama bu arada hem Canan Başkan'a hem Buğra Başkan’a çok teşekkür ediyorum. O sandıklara, o insanları koymasaydınız, ıslak imzaları almasaydınız, hakikaten bir şey olmuş olacaktı. Allah ikinizden de razı olsun. En büyük razılık sizedir.”
“TEDBİR OLUNCA, ABİLER GICIK OLUYORMUŞ!”“Şimdi demek ki neymiş? Bu abidik gubidikleri hazır olmalıymışız, ama tedbirini almalıymışız. Tedbir alınınca ne oluyormuş? Abiler gıcık oluyormuş, yere yapışıyormuş. Şimdi birincisi bu. İkincisi; 13 bin 500 oy farkını halledemediler, seçimi iptal ettiler. Sonra ne oldu? Güzelim İstanbullu; kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla, hangi siyasi görüşte olursa olsun, 23 Haziran'da tam 805 bin farkla yeniden seçtik. Yahu ahmaklığa bakın, ahmaklığa. 13 bin 500 oy farkıyla seçilmiş bir Belediye Başkanıyla, 805 bin farkla seçilmiş bir Belediye Başkanının gücü arasındaki farkı, fark etmeyen ahmaklara bakın. Ondan sonra da ahmaklıklara, ‘Ahmaklık’ denildiği zaman, kızıyorlar. Hadi; benim dokunulmazlığım yok. Ben de ‘Ahmak’ dedim. Bekleriz; buyur birader.”
DEMEK Kİ NEYMİŞ? KAZANMAK ZORUNDAYIZ”“Ülkemizde, yıllardır yanlışlıklarla karşılaştık. Darbelerle karşılaştık. Vesayetlerle karşılaştık. Sopalarla karşılaştık. İşkencelerle karşılaştık. Bizim nesil, bunlarla karşılaştı. Ama darbe dönemlerinde dahi, darbe dönemlerinin sonrasında ilerleyen zamanda dahi, yargının bu derece emir eri olduğu, o cübbelere, düğmelerin dikildiği bir döneme hiç rastlamadık. Şimdi birincisi bu. Demek ki neymiş? Kazanmak zorundayız. Demek ki neymiş? Yargının bağımsız, korkusuz, objektif tarafsız olabilmesi için, kazanmak zorundaymışız. Elbette kazanacağız. Birincisi; Ekrem İmamoğlu üzerinden, Ekrem Başkan üzerinden hepimizin iradesi test ediliyor. Buradaki duruşumuza göre, buradaki tavrımıza göre, burada milletimizin iradesine göre, sonrasına bir yol, bir yolculuk başlayacak.”
“KAÇ KİŞİYE SÜT VERİYORSUN KARDEŞİM?”“Ben bir İstanbul mukimiyim. Yıllarca İstanbul milletvekilliği görevini sürdürdüm. Bir İstanbullu olarak, oy vermiş bir insan olarak diyorum ki; ‘Eğer biz İmamoğlu'nu verirsek, eğer biz bu haksız, bu hukuksuz kararla mücadele etmezsek, eğer bu hizmetlere duyulan öfkenin neticesinde, Belediye Başkanlarımızın çalışmalarının önüne geçmek için her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu yapanların karşısında dimdik duramazsak; yuh olsun bize, yuh olsun hepimize. Dolayısıyla bunu yapacağız. Bizim nesil, hukuksuzlukları bire bir yaşamış, işkenceleri görmüş bir nesiliz. Eğer biz buna boyun eğersek, yuh olsun bizim nesle. Dolayısıyla öncelikle Ekrem İmamoğlu'nun arkasında, görüşümüz ne olursa olsun, mutlaka duracağız. İstanbullular olarak duracağız. Kadınımızla, erkeğimizle, gencimizle duracağız. Gelelim niçin İmamoğlu üzerinden diğer belediye başkanlarımıza bir yolculuk başlatacaklar. Niçin bu oldu? Bunun niçin olduğunu, işte bu ‘150 günde 190 projenin hayata geçmesinde görün. Ne dendi? ‘Bunlar, bunlar hiçbir şey yapmaz. İş başına geldiklerinde hak, hukuk ortadan kalkacak. Aldığınız bütün belediyeye dair yardımlar ortadan kalkacak. Yapılan bütün sosyal belediyecilikleri ortadan kalkacak. Siz aç kalacaksınız’ dendi. Kaç kişiye süt veriyorsun kardeşim? 100 bin eve süt veriyor. Kaç aileye yardım yapıyorsun kardeşim? 400 bine yakın aileye yardım yapılıyor.”
“ALTILI MASA’NIN TAMAMI ARKANDA”“Şimdi ben, İstanbul'un ve Ankara'nın çok derin yoksul evlerine giriyorum. Ne görüyorum biliyor musunuz oralarda? Ağrılı ailelerde, Iğdırlı ailelerde, Çorum'dan gelmiş, Çankırı'dan gelmiş, Türkiye'nin her yerinden gelmiş ailelerin evlerinde, bizim Belediye Başkanlarımızın Belediyelerimizin, onların yardım kartlarını görüyoruz. Yani gürültüyle erzak getirip, fotoğraf çektirmek yerine, resmi, kimsenin bilmediği, içine paranın konulduğu kartlar görüyorum. Et alınamayan evlere, o kartlar sayesinde et giriyor. Protein yiyemeyen çocuklarımıza, protein giriyor. Birçok evde, doğalgaz, pahalılığından yanmıyor. O evlere doğalgaz yardımı gidiyor. İşte bunları yaptığınız için bugün sen, gittin gümbürtüye. Ama gitmeyeceksin. Söz olsun; gitmeyeceksin. Ant olsun; gitmeyeceksin. Burası arkanda. Buradaki bütün siyasiler arkanda. Altılı Masa’nın tamamı arkanda. Çünkü, seni verirsek Muhittin Böcek'i de vermiş oluruz. Seni verirsek, Ankara'yı vermiş oluruz. Seni verirsek, bunlara Türkiye'nin geleceğini vermiş oluruz. Dolayısıyla Atatürk'ümüzün dediği gibi, ‘Geldikleri gibi gidecekler’ inşallah.”