DEĞİŞİM
Prof.Dr.Tolga Yarman CHP içinde devam eden olumsuzluklarla ilgili bir açıklama yaptı. Kemal Kılıçdaroğlu'nun antidemokratik tavrını eleştiren Tolga Yarman bizler önce kürsüde adil ve demokratik bir şekilde yarışabilelim derken son kurultayda yaşadıkları olumsuzluklardan bahsetti. Bolu'dan Ankara'ya yürüyen Belediyebaşkanı Tanju Özcan'ı da desteklediğini belirten
Prof.Dr. Tolga Yarman'ın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
14 Mayıs 2023 Genel Seçimi’nden önce de; aynı bağlamda CB Seçimi’nin iki turu (14 Mayıs 2023 ve 28 Mayıs 2023) arasında da; ikinci turundan (28 Mayıs 2023) sonra da; bu köşede epey yazdım, okur hatırlayacaktır (https://www.ozgurifade.com.tr/ara?q=Yarman).
Seçim sonucu; bilhassa vurguladım; bizim açımızdan, tek kelimeyle, “fiyaskodur”.
HİÇ ADAYLIĞA TALİP OLMAMIŞ, HEP ADAY GÖSTERİLMİŞ! KİM İNANIR?
Genel Başkan ve Parti Yönetimi, elbette görevde kalmayı isteyebilir. Buna karar verecek organ Kurultayımız’dır. Ancak, parti içi demokrasinin çalıştığını ileri sürmek, katiyen gerçekçi, değildir. Hele, kendi içimizde demokrasiyi bunca ıskalamışken, bakın, iki yılda bir toplanması gereken kurultayımızı 2020’den bu yana hala toplayamadık, önümüzdeki yıl bu zamanlar, o da belli bir “yargı zılgıtına” muhatap olmaktan kurtulabilip, toplayabilirsek, ne mutlu bize!..
Buna karşın, bizim, “demokrasi meleği” kesilip, toplam oyları yüzde bilmem kaç tozdan fazla etmeyen müttefik çeşitli partilere 39 milletvekili ikram etmemiz, hiç kabul edilebilir değildir. Sav, bir defa samimi bir değerlendirme, oluşturmamaktadır.
Sözü içimde tutmayacağım: Bilfiil ikramdan nasiplenenlerin, seçim sonrarı, terbiye özürlü beyanlarına bakılırsa, acınası bir durumdur…
Türkçe konuşurken, yazarken, yabancı sözcüklerle meram anlatmayı sevmiyorum.
“Demokrasi” sözcüğü yerine hala daha, Güzel Türkçemiz’den yontulmuş olacak bir sözcük getirememiş olmamız, aydın ayıbıdır; bizim ayıbımızdır. “Demokrasi”, belli ilkeler etrafında toplanmış ve eşit haklara sahip bireylerden oluşan belli bir kitlenin, içlerinden işaret edecekleri birilerini, belli görevlere seçmeleri sürecinin, adıdır. Belli bir konuda “Öyle mi yapalım, yoksa böyle mi?”, sorusunun, aynı eşit haklara sahip bireylerden oluşan kitlenin, oylama suetiyle varacağı sonucu, belirleyen süreçtir. Oylama, her ne olursa olsun, yüzde elliden bir fazla ile elde olunan sonucu hedef almaz. Bazan işte örneğin 3/5’lik bir sonucu gerektirebilir.
Kitlenin; vereceği karar; “vicdanî bileşkesini” oluşturur. Bu, ülke genelinde de böyledir, partilerin içlerinde de… Bunun için yalnız, “sosyal adalet” (adil bölüşüm, gelir dağılımında hakkaniyet), olmazsa olmazdır, ki bireylerin, her birinin iradesi aynı sayılabilisin ve buradan hareketle, onların, ayrı ayrı belirtecekleri oyların ortalaması, ya da işte bileşkesi, sağlıklı biçimde çatılabilsin…
“Demokrasi”, anlam olarak, “Demos Crasus” olup, demek ki, “halkın gücü”, demektir…
Anlattığım bağlamda, o halde:
- Demokrasi, “özgür ve mümkün mertebe eşit bireylerin, hangi karara dönük ise, o karar n doğrultusundaki iradelerinin, nihaî bileşkesi”, manasına gelmektedir.
Bu sürecinse olmazsa olmazları vardır. Bir defa; adaylaşma önünde kabul edilemez engeller yükseltilmişse; tek değilse, iki, bilemediniz üç aday arasında, üstüne üstlük bunlardan birine nişan alınarak terennüm edilecek, “Ya ondandır ya bunda, Helvacı’nın kızında”, nakaratında vücut bulan çocuk oyunundaki gibi, ama bu kez, büyüklere dönük kandırmacayla belirlenir, seçim sonucu…
Son Kurultayımız’da örneğin (2020), Genel Başkan dışında, üç aday, birer adım atmışlar, adaylaşmak üzere, öne çıkmışlardır; ancak adaylardan hiç birine, delege cendereye alındığı için, Kurultay delege sayısının %5’i kadar, yani yuvarlak 60 imza verdirilmemiştir; verilen imzalar delegeler zorlanarak geri çektirtilmiştir. Daha vahimi, delegelerin hemen tümünün oyları, noter vasıtasıyla, önden, Genel Başkan’ın adaylığı için kilit altına alınmıştır.
Yani, Genel Başkan’ın da yuvarlak 65 imza ile aday gösterilmesi mümkünken, delegeler başka adaylara, “olur a”, imza veremesinler diye, neredeyse 1300 delege Genel Başkan’a, aday olsun diye ve dediğim gibi, noter zemininde imzalarını artık hangi vaatler karşılığında olacak idiyse, teslim etmiş, olmuşlardır. Her delegenin bir ve yalnızca bir adaya genel başka adayı olması yönünde imza verebileceği kısıtı, cabası olarak!..
Genel Başkan’ın bu durumda, “Ben hiç aday olmadım, aday gösterildim”, beyanı, hilaf-i hakikattir!.. Genel Başkan’ın Genel Merkezi; Kurultay Delegeleri’ni, Genel Başkan’ın adaylığına, artık, hangi türlü çeşitli vaatlere karşılık olmuş ise, resmen çıpalamışlardır.
Böylesi bir resme CHP içinde, bile bile göz yumanların, ülke genelinde “demokrasimizin kazanına kömür atıyoruz” diye, toplamda oyları yüzde bilmem kaç toz eden partilere, 40 milletvekilliğimizi, sebil olarak sunmaları, vallahi, akıllara zarardır.
25 Temmuz 2020 Kurultaayı’nda, bir adım öne çıkan, sözünü ettiğim üç genel başkan adayından biri de bendim. Diğer ikisi ise, Değerli Prof. Aytuğ Atıcı ve Eski Başsavcı Değerli İlhan Cihaner’di. İkisi de eski milletvekiliydi. Bense, CHP’nin, 1992’de tekrar açılmasıdan sonra, birleştiği (18 Şubat 1995) Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin, yani Halkçı Parti (HP) + Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) (3 Kasım 1985), bu ikisinden, ikincisinin (1983’te kurulan SODEP’in), 28 Kurucu Üyesi’nden biriyim. Yani, bir kurucu üyeyim…
Diyeceklerimiz, daha doğrusu kaygılarımız vardı ki, aday olduk, değil mi? Üçümüz de kürsüye çıkmaktan alakonduk… Öteki sıfatlarımız dolayısıyla, “Kurultay Onur Üyesi” bulunuyor olup, konuşma haklarımızı, onar dakikalık süre baskısı tahtında, kullanabildik.
Diyeceklerim o kadar önemliydi ki, bugün yaşadıklarımızı, eğer o günden bugüne bakarak, nasıl içimizi acıtarak yaşadığımızı görmek isterseniz, lütfen şu bağlantılardan ulaşabileceğiniz konuşmalarımı izleyin:
https://www.youtube.com/watch?v=I0RxL_DvalQ (Genel Merkez / 23 Temmuz 2020)
https://www.youtube.com/watch?v=Qf2StRK-zR0 (Kurultay / 25 Temmuz 2020)
Değerli Aytuğ Atıcı’nın ve Değerli İlhan Cihaner’in de elbette, kendi zaviyelerinden, savları vardı.
Hiç birimize “genel başkan olarak oy vermeyen” değil, “genel başkan adayı olarak kürsüye çıkmamız yönünde imza vermeyen” Kurultay Delegleri’nin hepsini, hocayım ya, telefon mesajıyla ve sertçe bir üslupla, tedip ettim. Sanırım, partimizin tarihinde bu, bir ilktir…
Mesajım şöyleydi:
Sevgili Kurultay, bir dahaki sefere, sakın ola ki, yarışmak üzere, karşına gelmiş parti emekçisi, birbirinden değerli, çakı gibi genel başkan adaylarını (iradeni, genel merkez talimatıyla, görevdeki genel başkanın, göreve devamına, noterden imzayla, kancalattırmış olarak), adaylaştırma konusunda, ayak sürümeyesin... Bunun hesabını yedi ceddine veremezsin... Onlardan herhangi birini seçmek zorunda değilsin, elbette. Ama onları, hele talimatla susturmaya; hakkın yok. Oraya geldiklerine göre, bir kaygıları, bir diyecekleri olmalı, degil mi? Dost acı söyler...
Demokrasinin daha, üstelik parti içinde, ABC’sindeyiz… Adaylaşmada sorunun yaşandığı, hangi kurumda demokrasi işletilebilir?.. Haa, memnuniyetle belirtiyorum, Kurultay’dan iki gün önce, CHP Genel Merkezi, bizleri basın salonunda misafir etti. Birer saate yakın konuştuk…
Yine de, bakın allaşkına, adaylaşamamışız ve demokrasi kurumunun öteki aşamalarına dahi, daha gelememişiz…
Bu durumda, Genel Başkan’a soruyorum:
- Önümüzdeki Kurultay’da, genel başkan adayı olarak, bihakkin ve liyakatle öne çıkanların, genel başkan olarak kürsüye çıkmasına mani olmak üzere, yine delegelerin kollarına noterden kelepçe takıp, hiç gerekmediği halde, onların imzalarının hepsini, üzerine yazdırtacak mısın? Yoksa böylesi şer bir demokrasi davranışından geri durmayı başarabilecek misin?
Neymiş:
- O hiç aday olmamış… Hep aday gösterilmiş…
Kim inanır?..
Şunu söylemezsem eksik bırakmış olurum:
- Omuzdaşlarımla benim, otuz yıl önceki tezimizdir… Türkiye’nin siyasî anatomisini, bölgesel ve etnik sürtüşmeler belirler. Bu çerçevede, yerleşik dinamkilerle göçer dinamikler çatışırlar ve ayrışırlar… Aynı bağlamda Türkiye’nin Doğusu ile Batısı, Karadenizi ile Güneydoğusu çatışır ve ayrışır… CHP içinde de bu böyledir… Erdoğan, seçimleri tam da bu sebeple kazanmıştır. Kılıçdaroğlu seçimleri tam da bu sebeple kaybetmiştir… Laik – Antilaik çatışması da buradan kök alır…
Nedir ki, söz konusu dinamikler tahtında, eğer fikrî bir zenginlik ve coşkuyla ön alınmazsa, durum, CHP içinde (yukarıda anlattığım açmazlardan çıkmamız gerekliliği saklı olarak), Kılıçdaroğlu’nun lehinedir…
Bu ne kadar böyle ise, kendimizi buraya kadarki çizgimizden çözemezsek, önümüzdeki yerel seçimlerdede falımız kapalıdır, sonrasında da…
Bolu Belediye Başkanımız Tanju Özcan’ın Bolu’dan Ankara’ya yürüyüşünü, bilhassa bu açıdan ve can-ı gönülden destekliyorum…
Açıklayageldiğim sebeplerle, akıllı ve vicdanlı bir kurultay yapmamız kaçınılmazdır… Benim gözümde, yol boyu, yıllardır telaffuz ettiğim gibi, başta Kılıçdaroğu, CHP Yönetimi, giderek birçok muhalefet partisi, görevlerini ağır biçimde istirmar edegelmişlerdir.
Bıraksınlar, bu olguyu Kurultayımız’a anlatalım… CHP Yönetimi ise, evelemeden gevelemeden, kendini savunsun…
MUHALEFETİN GÖREV SUİSTİMALLERİ
- Rejimin 2017’de değiştirilmesinde ve bugünlere gelinmesinde, iktidar kadar muhalefetin de vebali vardır. Muhalefet imzasız mühürsüz oy pusulalarının, üstelik sayım devam ederken, sayılmasına, ses çıkartmamıştır. Bunun hesabını vermelidir.
- Lozan’ın 97’inci yıldönümünde (24 temmuz 2023) Ayasofya Camimiz, müze olmaktan çıkarılıp, bütünüyle cami olarak tasarruf edilmeye açıldığında ve Mustafa Kemal Atatürk’e ve silah arkadaşlarına, minberden lanet okunduğunda, Kılıçdaroğlu ağzını açmamış, hiçbir tepki vermemiştir. Hatta o gün Lozan’ı bile anmamışızdır… O gün, Anıtkabir’e, CHP yönetimi bir çelenk dahi koymamıştır.
- Muhalefet, bölgemizde ve yurdumuzda at koşturan, okyanusaşırı odak projelerinin hepsine, “sadakatle” sahip çıkmıştır!.. Buna, muhalefetin, Rusya’ya karşı, Ukrayna’nın yanında ve açıkça yer alması, dahildir. Böylesi bir karar re’sen alınıp uygulama aşamasına taşınamaz.
Karar parti meclisinden geçmiş, ya da buraya getirilip, tartışılarak onaylanmış, değildir.
- Muhalefet, en başta, çok örnek sıralabilecektir, iktidara durmaksızın, payanda olmuştur.
- Erdoğan’ın “diplomasızlık sorununun” üstüne gitmemiştir (2014, 2018 ve 2023). Bu konuda YSK’ya, 2022 Yaz Başı’nda (25 Temmuz 2022) bir dilekçe yolladımdı… Dilekçe basında, sosyal medayada geniş olarak yer aldı (https://www.ozgurifade.com.tr/haber-prof- dr-tolga-yarman-cb-erdoganin-adayliginin-sakincalari-konusunda-yazdigi-dilekceyi-yskna- sundu-178)…
Bu dilekçeyi, bütün milletvekillerimize, bütün üst düzey yetkililere yolladık… Çıtlarını çıkartmadılar.
- Muhalefet, Erdoğan’ın anayasal olarak, üçüncü defa seçilemeyeceğinin, üstüne, gitmedi.
- Genel seçimin tarihinin anayasal ihlal teşkil ettiğinin üstüne de gitmedi.
- O zaman allaşkına niye durmadan yakınıyorsunuz: O’nu, Cumhurbaşkanı yapan sizsiniz!..
- Muhalefet, seçim sırasında iktidar imkanlarının kullanılabileceğine dair, açıkça anayasaya aykırı, kanunu, Anayasa Mahkemesi’ne götürmemiştir. Yuh olsun size…
- Muhalefet, Suriyeliler konusunda, ikinci turun başına kadar gıkını çıkartmamıştır. Neden?
Çünkü bu bir Pentagon siyasasıdır…
- Kılıçdaroğlu, dokunulmazlıkların kaldırılmasına (2020) destek vermiştir; sonrasında bir muhalefet milletvekili tutuklanınca, “Hak, Hukuk, Adalet” diye yürümüştür. Allaşkına hatırlayın, dokunulmazlığı kaldırılan, tek bir iktidar milletvekili var mıdır!..
- Kabaca “bir milyon” Afgan, ellerini, kollarını sallaya sallaya sınırlarımızı geçerken (Ağustos 2021), konuyu Meclis’e taşımamışlardır… Neden? Çünkü bu bir Pentagon siyasasıdır…
- Ergenekon ve Balyoz davalarının birer “tezgah”, delillerin ise “çakma” olduğu ortaya çıktıktan sonra, söz konusu delil üretim merkezlerinin, giderek bu merkezlerde çalışan sahte delil üreten ajanların maskelerinin düşürülmesine dönük bir soruşturma önergesi vermez mi, insan!.. Vermemişlerdir. Neden acaba?
- İktidarın bunda vebali yok mudur? Elbette çok vardır.
- Ya muhalefetin? Onun da çok var!
- Türk Silahlı Kuvvetleri, asrın görmediği bir iftiraya tâbi tutulurken, sustular. Neden acaba?
- Dış tezgah mıydı, değil miydi? Siz araştırılmasını önermez ve önergenizi takip etmezseniz, nasıl bileceğiz?
- Yapmıyorsunuz… Yatacak yeriniz yok!..
- Adalarımız, Yunanistan tarafında işgal edilirken, milletvekillerine, soruşturma önergesi vermeyeceksiniz, diye talimat yolladılar. Neden acaba?
- Laikliğin katledildiği evrelerde, milletvekillerine, “laiklik vurgusu” yapmayacaksınız, diye
talimat yolladılar. Neden acaba?
- “1921 anayasası” oyunbazlığını, üstelik iktidarla beraber, öne çekebilmişlerdir. 1921 Anayasası’nda, günün şartları itibariyle, padişahlık vardır, hilafet vardır, bölgesel muhtariyetler vardır, laiklik yoktur… Burada, Kurtuluşa yandaş – Kuruluşa muhalif yakıştırması çok hafif kalıyor!.. 100 yıl sonra, bugün ‘’1921 Anayasası’’, iktidar ve muhalefetin ayrı ayrı ve fakat aynı zamanda keşfettikleri, ‘’mutlu bir raslantı’’ürünü katiyen değildir... Dışarıdan dayatılmış bir tezgahtır... Kimin ne haddine allaşkına, filmi, 1924 Anayasası’nın gerisine, Cumhuriyet’in ilanının da (29 Ekim 1923) gerisine, Lozan'in da
(24 Temmuz 1923) gerisine, Büyük Taarruzun da (26 Ağustos 1922) gerisine, Sakarya Meydan Muharebesi’’nin de (Ağustos – Eylül 1921) gerisine, 20 Ocak 1921’’e kadar sarmak, ya hu? Sen mi döktün Yunan’ı denize, sen mi karış karış geri aldin yedi düvelden yurdu,
Sen mi kurdun Cumhuriyet’i?.. Kimsin sen, ya!..
-Açık söyleyeceğim, CHP Yönetimi’nin, bugün itibariyle Atatürk’le ve Cumhuriyet’le sorunu vardır. Yoksa bu kadar alenî ve bu kadar pervasız, vallahi, davranamazlardı.
- Muhalefet açıkça ve defaatle, ağır görev istismarında bulunmuştur…
- Türkiye’yi son seçimde mezhebî olarak yırtmak istediler… O kadar ikaz ettik… Çıt çıkartmadılar…
- Şu ki, eğer bir genelekurmay (Pentagon), sizin burnunuzun dibine kadar (İrak), 250 bin kişilik bir ordu ile sokulmuşsa (2003), sizin iktidarınınız için olacağı kadar, sizin muhalefetininz için de bir güzellik düşünmüyorsa, “iyi bir genelkurmay değil”, demektir.
CHP Yönetimi, CHP’nin şanlı tarihine leke üstüne leke sürmüştür. Bunun bir muhasebesi ve hesap tahakkuku elbette olacaktır.
Güzel dileklerle, sevgiler, saygılar sunuyorum…