Eğirdir Gölü’nün düdenlerini kapatmak bilimsel değil!


Yusuf Yavuz

Türkiye’nin en önemli tatlı su kaynaklarından biri olan Eğirdir Gölü hatalı uygulamalar yüzünden son yıllarda kuruma tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Büyük bir su kaybı yaşanan gölün metrelerce çekilmesi bölgede endişeyle karşılanırken DSİ’nin gölün doğal su sisteminin bir parçası olan düdenleri kapatması dikkat çekti. Su kaybına neden olduğu iddiasıyla düdenlerin kapatılmasının hatalı bir uygulama olduğunu belirten Jeoloji Yüksek Mühendisi ve Tıbbi Jeoloji Uzmanı Dr. Eşref Atabey, “Gölün batı kıyısındaki düdenlerin kapatılması işlemi bilimsel temelli olmayıp, yapılan uygulama hatalıdır. Doldurulan düdenlerin yaklaşık bir km. batısında geniş bir alanda karstik boşluklar, dolinler bulunmaktadır. Göl kıyısındaki düdenlerle, dağdaki bu dolin yapıları yer altından birbirleriyle bağlantılıdır. Yağışlı mevsimlerde dağdaki karstik alandan gelen yer altı suyu göl kıyısındaki düdenlerden boşalarak gölü beslemektedir. Kurak mevsimlerde ise dağdaki karstik alandaki yer altı suyu seviyesi düştüğünde, göl kıyısındaki düdenlerden bu sefer ters yöne dağdaki boşluklara boşalım olmaktadır. Yani sistem çift yönlü işlemektedir” görüşünü dile getirdi.

Eğirdir Gölü’nün yaşadığı sorunlara ve çözüm önerilerine ilişkin bir makale yayınlayan Jeoloji Yüksek Mühendisi ve Tıbbi Jeoloji Uzmanı Dr. Eşref Atabey, son yıllarda gölde kısmı kuruma yaşandığını belirttiği makalesinde, “Göldeki kurumanın nedeninin iklim değişikliğinden çok, barajlar, madencilik, ormansızlaştırma, erozyon, su pompalanması, gübreleme gibi insan müdahaleleri sonucu olduğu açıktır. Eğirdir Gölü’nde kontrolsüz sulama suyu alımı ve DSİ’nin çok sayıda sulama projeleri nedeniyle gölün su rejimine yaptığı müdahaleler göl için tehdit oluşturmaktadır. Gölün suları, beslendiği dereler ve yer altı suları, tarımsal ve evsel atık kaynaklı kirliliğe ve ötrofikasyona maruz kalmaktadır. Göl havzasında meteorolojik ve hidrolojik kuraklık yaşanmaktadır. Dolayısıyla su seviyesinde düşmeler gözlenmektedir. Su seviyesindeki düşüşler nedeniyle göl kıyısında açığa çıkan düdenlerin kapatılma işlemi hatalıdır. Yaşanan kuraklığın nedenini her zaman iklim değişikliğine bağlama doğru bir yaklaşım değildir. Jeoloji tarihi boyunca 5 kitlesel yok oluşlar; küresel ısınma, dünyanın soğuması, volkanik faaliyetler, oksijen tükenmesi, okyanusların asitlenmesi, meteor çarpması gibi nedenlere dayandırılmıştır. Ancak yaşanmakta olan altıncı kitlesel yok oluş insan eliyle hızlandırılmaktadır” görüşüne yer verdi.

JEOLOJİ YÜK. MÜH. DR. EŞREF ATABEY’DEN DÜDEN UYARISI

Eğirdir Gölünün oluşumunda karstlaşmanın önemli rolü olduğunu vurgulayan Atabey, geçtiğimiz aylarda suların çekilmesiyle Barla köyü Boyalı-Süpürgelik mevkiinde ortaya çıkan düdenlerin DSİ tarafından kapatıldığını vurguladığı makalesinde, yapılan uygulamanın hatalı olduğunu belirtti.

‘GÖLÜ BESLEYEN DÜDENLER ÇİFT YÖNLÜ İŞLİYOR’

Gölün batı kıyısındaki düdenlerin kapatılmasının bilimsel temelli bir işlem olmadığını ve hatalı olduğunu savunan Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Eşref Atabey, şu bilgileri aktardı: “Doldurulan düdenlerin yaklaşık bir km batısında geniş bir alanda karstik boşluklar, dolinler bulunmaktadır. Göl kıyısındaki düdenlerle, dağdaki bu dolin yapıları yer altından birbirleriyle bağlantılıdır. Yağışlı mevsimlerde dağdaki karstik alandan gelen yer altı suyu göl kıyısındaki düdenlerden boşalarak gölü beslemektedir. Kurak mevsimlerde ise dağdaki karstik alandaki yer altı suyu seviyesi düştüğünde, göl kıyısındaki düdenlerden bu sefer ters yöne dağdaki boşluklara boşalım olmaktadır. Yani sistem çift yönlü işlemektedir.

(Eğirdir Gölünde suların çekilmesiyle açığa çıkan düdenler DSİ tarafından geçtiğimiz aylarda kapatılmıştı. Fotoğraf: İHA)

‘YAĞIŞLI MEVSİMLERDE GÖLÜ BESLEYEN SUYOLU KAPATILIYOR’

Eğirdir Göl’ünde de sistem aynen yukarıdaki şekilde gösterildiği gibi çalışmaktadır. Yer altı karstik boşluklarda yükselen su kaynaklarla göle boşalmakta, yer altı suyu seviyesi düştüğünde ise bu sefer kaynaktan karstik alana kaçmakta yani göl kıyısındaki boşluk hem kaynak hem de su giden düden işlevi görmektedir. Bu bakımdan göl kıyısındaki düdenlerin kapatılmasının bir anlamı yoktur. Yapılan işlemle aslında yağışlı mevsimlerde gölü besleyen yer altı suyolunun önü kapatılmış olmaktadır.

‘DÜDENLERİ DOLDURMAK YANLIŞ BİR UYGULAMA’

Nitekim, Türkiye’de karst morfolojisi, mağaralar konusunda birçok araştırmaları ve çalışmaları olan ve bu konuda uzman, Jeomorfolog Dr. Lütfi Nazik, DSİ tarafından düdenlerin doldurulmasını ‘Eğirdir Gölü’nün yer altı suyu kuşaklarının konumlarını bilmeden bilinçsizce yapılan yanlış bir uygulama olduğunu’ belirtiyor: ‘Eğirdir Gölü’nde yer altı suyu taban düzeyi göl tabanına çok yakındır. Bu nedenle doygun zonun (freatik zon) kalınlığı çok az olduğundan söz konusu şekil, çift yönlü işleyen bir karstik şekildir. Yağışlı dönemlerde çevredeki dağlardan, özellikle Sultandağları’ndan gelen yer altı suları freatik zonu hızla doldurarak yükselir ve göl tabanı ya da kenarından kaynak olarak açığa çıkar. Buna karşılık kurak dönemlerde (günümüzde olduğu gibi) ise bu doygun zonun düzeyinin alçalması sonucu, şekil düden konumuna geçer gölden kaçaklar başlar. Bu nedenle yapılan doldurmalar, yanlış bir uygulamadır. Bu Konya Havzasındaki obrukları doldurarak kapatmak gibi bir şey. Yağışlı dönemlerde doygun zon yükseldiğinde, başka bir noktadan kaynak olarak yeniden yüzeye çıkış yeri oluşur. Kurak dönem başladığında da bu kaynak ağzı düden konumunu alacaktır.”

GÖLÜN SIRRI KARSTİK SİSTEMDE SAKLI

Karstik sistemlerin, kireçtaşı su hazne kayaları olduğunun altını çizen Atabey, Toros Dağları’nda bol miktarda yüzeylenen çatlaklı kireçtaşlarında olduğu gibi, karbonat kökenli bu kayaçların atmosferde bulunan karbonik asit etkisiyle çözünmesi sonucu içerisinde geniş çatlaklar ve mağara şeklinde boşluklar oluştuğunu belirterek, “Bu tür boşluklu yapıya karstik sistem denir. Eğirdir Gölü taban kayası ve çevre kayaçları karstik kireçtaşlarıdır. Karstlaşma sonucunda bu kireçtaşlarının çözülmesiyle yer altı suyolları, lapya, dolin denilen farklı boyutlu çökmeler gelişmiştir. Bu olaylarda kaya kütleleri içindeki faylanmalar, kırık ve çatlaklı yapılar rol oynamaktadır. Göl içerisinden alınan sismik kesitlerde sismik aktivite sonucu oluşan faylara rastlanmıştır. Karstik sistem yüzeyde birkaç metreden birkaç kilometreye kadar değişen, genellikle hızlı su emmeye elverişli alanlar ile kapalı çöküntülerdir. Bu çöküntülerin daha küçükleri olan dolinler, bazen bir mağaraya, yağmur suyunu hızla emen bir uçuruma (veya mağaraya) açılır. Bu çöküntülerin en büyüğü olan polye, geçirimsiz araziler üzerinde akan nehirlerden büyük miktarda su alır. Su giderlerden yer altına süzülen sular, kireçtaşı kayaları içindeki bu suyollarını takip ederek kaynakları besler. Su giderleri mansabında vadiler çoğu zaman kurudur; dipleri, eski su giderleri miras kalan kapalı çöküntülerdir. Bu tür yapılar Eğirdir Gölü kıyısı düdenleri ve kıyı gerisinde yaklaşık 800-1000 m. batısındaki alanlarda görülmektedir” bilgisini aktardı.

ORMANSIZLAŞMA, BARAJLAR VE EROZYON GÖLLERİ YOK EDİYOR

Eğirdir Gölü ve Türkiye’nin birçok yerindeki göllerde yaşanılan su seviyesindeki düşüşler ve su kıtlığının nedenleri arasında en belirleyici olan etkenlerin, küresel iklim değişikliği, kuraklık, ormansızlaştırma, barajlar, erozyon ve çölleşme olduğuna değinen Dr. Eşref Atabey, şunları kaydetti: “Küresel iklim değişikliği ve kuraklık Küresel iklim değişikliği Dünyanın konumu ve jeolojik evrimine göre de doğal bir döngü içinde gelişmekte olup, su kıtlığı nedeni tek buna dayandırılamaz. Jeolojik olarak altıncı kitlesel yok oluş süreci yaşanmaktadır. Jeoloji tarihi boyunca 5 kitlesel yok oluş nedenleri; küresel ısınma, dünyanın soğuması, volkanik faaliyetler, oksijen tükenmesi, okyanusların asitlenmesi, meteor çarpması gibi nedenlere dayandırılmıştır. Ancak altıncı kitlesel yok oluş insan eliyle hızlanmaktadır. Sera gazı etkileriyle birlikte, ormansızlaştırma, erozyon ve çölleşme, barajlar, su pompalanması ve kullanımı, suyun kirlenmesi süreci hızlandırmaktadır. Eğirdir Gölü’nün giderek su kaybetmesinde bu faktörler önemli rol oynar. Her yıl hektarlarca orman yok edilmektedir. Ormanlar yağmur bulutlarını çeker, yağmur yağmasını sağlar. Ağaçlar olmazsa su da olmaz. Suyu tutan ormanlar kesildiğinde suyun depolanabileceği bir yer kalmaz. Ağaç kökleri suyun toprağa süzülüşünü sağlar. Ormanlar karbondioksiti emdiği için, onları yok etmek atmosfere verilecek karbon dioksit miktarının artması olacaktır. Ormansızlaşma, küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık dörtte birinden sorumludur. Eğirdir Gölü havzasındaki ormansızlaştırmalar yağışları ve suyun toprağa süzülüşünü etkileyeceğinden Eğirdir Gölü çevresi su bilançosu, dolayısıyla göle gelen su da azalacaktır.”

‘MERMER OCAKLARIYLA YERALTI SU SİSTEMLERİ TAHRİP EDİLİYOR’

Eğirdir gölünü besleyen çay ve derelerin önüne bentler kurarak suların önünü kesmenin, göle ulaşan suları engelleyen bir uygulama olduğunu vurgulayan Atabey, kuraklığın etkilerine de değindiği makalesinde göl çevresindeki madencilik faaliyetlerinin de su kıtlığının nedenlerinde biri olduğunun altını çizerek şunları dile getirdi: “Eğirdir Gölü’nü tehdit eden en önemli çevresel etken gölün güneybatı kesiminde faaliyette olan mermer ocaklarıdır. Sayısız mermer ocağıyla orman ve bitki örtüsü ortadan kaldırılmakta, çıplak kalan arazide erozyon hızlanmakta ve sedimanları göle kadar taşınmakta, bir su deposu konumunda olan ve yer altı suyuyla gölü besleyen kireçtaşı kütleleri yerlerinden sökülerek taşınmaktadır. Mermer ocağı açılan kireçtaşı kayaları da en önemli akiferleri oluştururlar. Kireçtaşından oluşan alanların çözünmesinden dolayı karstik aşınım sistemleri derin vadiler, mağaralar, çözünme vadileri, kaynaklar, gözden kaybolan nehirler, düden, dolin ve kuru çukurlar oluşabilir. Mermer ve taş ocağı faaliyetleriyle bu karstik yer altı suyu sistemleri tamamen tahrip edilmektedir. Bu tür sistemlerde çok sık şekilde çatlak, küçük boşluklar gibi sistemler boyunca yüzey suları ile yer altı suları birbiriyle bağlantı kurar. Karstik sistemlerde depolanan yer altı suyu eğime göre yer altında hareket ederek pınarlar ve kaynaklardan yüzeye çıkar. Kaya çıplak olduğunda, ilk çatlaklar az çok genişleyerek dalgalar, tepeler, koridorlar ya da basitçe aşağı yukarı derin oluklar oluşturur. Toprak ve akıntı, yağış ve rüzgârlar tarafından sağlanan tortuları tutan lapyadır. Böyle bir tortul örtü kalıcı olarak yerleştiğinde, daha iyi dağılmış bir çözünmenin etkisiyle lapyalar daha yuvarlak şekillere dönüşür.”

YEDİ RENKLİ GÖL KİRLİLİK YÜZÜNDEN ÖTROFİK GÖLE DÖNDÜ

Geçtiğimiz Ağustos ayında yayımlanan ve 81 ilin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının ele alındığı ‘Türkiye’nin Suyu’ kitabının da yazarı olan Dr. Eşref Atabey, bir tatlı su gölü olan Eğirdir Gölü’nün kirlilik nedeniyle ötrofik özellik kazanmaya başladığına değinerek, “Bunun en önemli nedenlerinden biri göl suyunda azot ve fosfor zenginlemesine neden olan tarımsal gübrelemeden gelen kirlenme, sanayi ve evsel atıklar oluşturmaktadır. Oksijensiz ortamda bitki yaprakları, bitki kırıntılarının çürümesi ve indirgen şartlarda metan gazı, hidrojen sülfür, karbondioksit oluşması olasıdır. Biyojenik metan gazı, yüzeye çok yakın sulu ortamda bitkilerin bozuşması ile oluşur. Metan oksijensiz çevrede metanojen bakteri (arkelerde) metan üretimi yapar. Bu canlı türü zorunlu anaerob bakteridir. Eğirdir gölü dip çamurunda metan oluşması büyük olasıdır. Metan, karbondioksit, hidrojen sülfür gazları için ölçümlerin yapılması gerekiyor” uyarısında bulundu.

‘GÖLÜN DOĞAL YAPISINA MÜDAHALELER DURDURULMALI’

Eğirdir Gölü’nün yaşatılması için yapılacakları maddeler halinde sıralamaya gerek olmadığını da vurgulayan Atabey, “yukarıda belirttiğim gölün doğal yapısına müdahaleler, su seviyesindeki düşüşe, gölün kirlenmesine neden olan etmenlerin ortadan kaldırılmasıyla, tüm olumsuzlukların giderilmesi durumunda, tam olmasa da gölün su seviyesindeki düşüş ve kirliliği azaltılabilir; durdurulabilir” ifadelerini kullandı.