HAYVAN YASASI MI ? KATLİAM YASASI MI ?
Yeşim Tütün
Hayvan hakları savunucuları, vicdan sahibi bireyler ve muhalefet partileri tarafından büyük tepki çeken ve Anayasa Mahkemesi’ne taşınan "Hayvan Katliamı Yasası"nın uygulama yönetmeliği, geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete’de yayımlandı. Hem yasa hem de yönetmelik, hayvanların korunmasına dair ciddi belirsizlikler ve ciddi tehlikeler taşıyor. Çıkarılma şekli ve uygulama detayları, hem sokak hayvanlarının yaşamını tehdit ediyor hem de belediyelerin sorumluluklarını çarpıtıyor.
Yasanın en dikkat çekici maddelerinden biri, kedileri de kapsayarak hiçbir zararı olmayan bu hayvanların bile öldürülmesinin yolunu açıyor. Belediyelere, kedileri toplama ve uygun barınaklar yoksa başka alanlara bırakma yetkisi tanınıyor. Ancak kedilerin, özellikle orman gibi doğal alanlarda açlıktan ölmesi ve vahşi hayvanların hedefi olması kaçınılmazdır. Bu durum, hem hayvanların yaşam haklarını ihlal etmekte hem de ekosistem dengesine zarar vermektedir.
Bir başka problem, barınaklardan hayvan sahiplenmek isteyenlerin, yaşadıkları site yönetiminden izin alma zorunluluğuyla karşılaşmasıdır. Bu durum, hayvan ticareti yapan petshop’lardan satın alma zorunluluğunu artırırken, barınaklardan sahiplenmeye yönelik engeller oluşturuyor. Oysa petshop’lardan yapılan alımlar, genellikle hayvanların sağlığı ve yaşam kalitesi açısından sorunlar barındırırken, barınaklardan sahiplenme, hem hayvanlar için hem de toplum için daha sorumlu bir davranış olarak kabul edilmektedir.
Yasanın, belediye meclislerine hayvanları öldürme kararı alma yetkisi tanıması, hayvanların yaşamına dair ciddi bir tehdit oluşturuyor. Belediye meclislerinin üyeleri, veterinerlik eğitimi almamış kişilerden oluşmaktadır ve bu kişilerin hayvanlar hakkında öldürme kararı vermeleri, büyük bir yetki ve sorumsuzluk örneğidir. Bu tür kararların verilebilmesi için uzmanlık ve bilimsel bir yaklaşım gerekmektedir.
Kırsal belediyeler için getirilen düzenleme ise, barınağı olmayan belediyelerin topladıkları hayvanları en yakın barınağa götürmesi ve bu barınakların kapasitesini göz önünde bulundurmadan kabul etmesi gerektiğini söylüyor. Bu durum, muhalefet partilerinin yönetimindeki belediyelere büyük bir yük getirecek ve barınaklar aşırı kapasiteye ulaşarak, belediyeler üzerinde büyük bir baskı oluşturacaktır. Bu durumda hayvanların yaşam koşulları daha da kötüleşecek ve ölüm riski artacaktır.
Özellikle belediyelerin, bu yasayla birlikte kedi ve köpek öldürme işlevine dönüştürülmesi, toplumu büyük bir vicdan muhasebesine zorlayacak ve kamu gücünün kötüye kullanılmasına yol açacaktır. Belediyeler, hayvanların korunmasından sorumlu iken, bu yasa ile onlara hayvanları öldürme sorumluluğu yükleniyor.
Bundan daha tehlikeli bir nokta ise, bu yasanın, muhalefet belediyelerini "kayyum" gibi hukuksuz uygulamalarla karşı karşıya bırakma potansiyelidir. Yasanın öngördüğü bütçe düzenlemeleri ile barınak yapımına ayrılan kaynaklar, diğer önemli hizmetlerden mahrum bırakılacak ve belediyeler arasında bir savaş ortamı yaratılacaktır. Bu da, yasaların, hayvanseverlerle belediyeler arasında bir gerilim yaratma amacını güttüğünü açıkça ortaya koyuyor.
Sonuç olarak, bu yasa yalnızca hayvanların öldürülmesiyle ilgili değil, aynı zamanda toplumsal huzursuzluk yaratmayı amaçlayan bir "siyasi oyun" olarak karşımıza çıkmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin, bu yasa için gerekli onayı vermemesi, toplumun vicdanına ve bilimsel yaklaşımlara uygun bir yasada ısrarcı olunması büyük önem taşımaktadır.
Vicdanlı ve bilimsel bir yaklaşımın, hayvanların korunması adına, hem sokak hayvanlarının sağlıklı yaşam koşullarına kavuşması hem de toplumsal barışın sağlanması adına en doğru çözüm yolu olduğuna inanıyoruz.