İTÜ heyeti: ‘Yeni binalara güvenemeyeceğiz’ endişesi doğru değil

6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis ve Malatya’da büyük yıkıma yol açtı.

Depremin ardından inşaat mühendisliği, jeoloji mühendisliği, jeofizik mühendisliği, mimarlık gibi alanlardaki uzman isimlerden oluşan İTÜ’lü 21 bilim insanı, gruplar halinde bölgedeki şehirlerde inceleme ve gözlemlerde bulundu. Kamu yapılarının mevcut hasar durumlarının incelenmesine yönelik olarak inşaat mühendisliği bölümünden

21 kişilik ekip Adıyaman Merkez, Tut ve Çelikhan ilçeleri ile Pınarbaşı beldesinde tespitler yapıldı. İncelemelerde toptan göçmeye maruz kalmış binalar hariç tutulurken 33 okul binası, 10 hastane binası, 27 idari bina, 11 otel, pansiyon ve lojman binası, 14 cami, 17 de diğer grupta tanımlanan müze, taziye evi, halk eğitim merkezi olmak üzere toplam 112 yapı değerlendirildi. İTÜ İnşaat Fakültesinden Doç. Dr. Beyza Taşkın, ön inceleme raporunda yer verdiği bulguları anlatarak uyarılarda bulundu.

“TURİZM UYGULAMA OTELİ BİNASI GÜVENLİ”

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu bünyesinde faaliyet gösteren Adıyaman Turizm Uygulama Otelini acilen inceleyip güvenli olduğunu tespit ettikten sonra hizmet veren ekiplerin gece orada kaldığını belirten Doç. Dr. Beyza Taşkın, şunları söyledi:

“İstanbul Teknik Üniversitesi’nden 21 öğretim üyesi olarak, 8 lojistik ekibimizle toplam 29 kişi depremin 6. günü Adıyaman Merkez’e intikal ettik. Ne gözlemledik? Şimdi ilk giden gruplar olarak, ilk gün Adıyaman’da incelemelerde bulunduk. Adıyaman’ın merkezi oldukça ovalık, yumuşak zemin koşullarında inşa edilmiş bir bölge.

Havalimanından sonra depremin etkilediği merkez bölgesine yaklaştığınız zaman hemen hemen her sokakta bir tane toptan göçmüş bina olduğunu, bunların dışında deforme olmuş, dönmüş, her an bir artçı sarsıntı esnasında yıkılabilecek binalar olduğunu gözlemledik.

Zaten maalesef onların bir kısmı artçı depremler olunca yıkıldı. Yollar kapalıydı, ana bulvar yıkıntılarla kapalıydı fakat daha yamaçlara ilerlediğiniz zaman yine merkez ilçesinde hasarın çok sınırlı olduğunu gözlemledik. Orada kendimize kalacak bir yer bulmak durumundaydık. Arama kurtarma ekibi gibi tüm ekipler kalacak yer sıkıntısı taşıyorlardı.

Biz bu kapsamda hemen biraz daha yamaçta bulunan turizm uygulama oteli binasını hızlıca inceledik, hemen onun arkasında bulunan pansiyon binasını inceledik güvenli olduğuna kanaat getirdik ve orada yatmaya başladık.

Biz yatmaya başlayınca, ‘ Teknik üniversitesi hocaları da burada kalıyorsa biz rahat rahat kalabiliriz’ diyerek bir anlamda ekiplerin psikolojilerinin rahatlamalarına hizmet ettik. Çelikhan, Tut ilçesi ve Pınarbaşı beldelerini de görme şansımız oldu. Buralar daha dağlık bölgeler. İyi zemin koşullarına sahip bölgeler. Elbet hasarlar vardı ama daha sınırlı olduğunu, çok olumsuz koşullara sahip binaların oralarda da kısmen veya toptan göçtüğünü gözlemleme imkanımız oldu.”

“BU ENDİŞELERİN ÇOK DA DOĞRU OLMADIĞI BULGUSUNA VARDIK”

Ön inceleme raporunda yer verdiği bulguları anlatan Doç. Dr. Beyza Taşkın, şöyle konuştu:

“Bizim ön değerlendirme raporumuz ansiklopedi gibi oldu. Yer bilimleri açısından değerlendirmek noktasından başlayıp, yer hareketlerini, yapısal hasarları, şehir bölge planlamasını, uzaktan algılama uydu sistemlerinin bu tip deprem ve afetlerinin  yönetimindeki uygulamaları barındıran ve sonrasındaki dönüşümün nasıl olması gerektiğini tariflemeye çabalayan bir rapor oldu.

Elbette hızlı yazıldığı için hatalar vardır. Düzeltilmesi ve eklenmesi gereken noktalar vardır. Ben kendi branşım adına konuşmak noktasında şunları ifade edebilirim. Hasarın gözlemlenen temel nedenleri açıklanmaya gayret edildi. Kamuoyunda bir infial çıktı. Gölbaşı’nda çok yeni binalar yıkıma maruz kaldıkları için ‘Yeni binalara da güvenemeyeceğiz galiba’ diye endişe duyuldu. Bu endişelerin aslında çok da doğru olmadığı bulgusuna vardık.

Geçmişteki depremlerde yapmış olduğumuz gözlemler ile çok paralel nedenlerin bu depremlerde de maalesef karşımıza çıktığını gözlemledik. Yerel zemin koşullarının ne kadar önemli olduğunu bir yapının deprem esnasında ve sonrasındaki artçılarda hasar görmemesi anlamında uygun temel sistemlerinin titizlikle dizayn edilip yerinde uygulanması gerektiği sonuçlarına vardık. Bir diğer nokta, bundan sonraki süreçte hızlı yapılabilecek yapı sistemlerinin neler olabileceğine dair birtakım önerilerle kendi adıma olan branş bölümünü kapattık.”

“SÖKÜLEBİLİR KALICI ŞEHRİN OLUŞTURULMASINI TERCİH EDİYORUZ”

100 binler şu an konut kullanamayacak durumda olduğunu belirten Doç. Dr. Beyza Taşkın şöyle devam etti:

“Bundan sonrası için iyi bir mekandan planlama şart. Toplum öncelikli afetlere dirençli yapıların inşa edilip kullanılmasıyla, bilinç düzeyinin toplumsal olsak yükseltilmesiyle hızlı inşaatlar gerekiyor. Orada binlerce belki de 100 binler şu an konut kullanamayacak durumdalar. Konutları aslında hasarsız veya hafif hasarlı olan vatandaşlar elbette çok haklı olarak endişe duyuyorlar.

Dolayısıyla kenti mekânsal olarak planlayarak, uygun koşullara ve yerel zemin koşullarına dikkat edilerek yeni yerleşim bölgelerinin ve cazibe merkezlerinin iyi bir planlama ile yapılması gerektiğini şahsen düşünüyorum.

Burada hızlı aksiyon almak adına daha sonra sökülebilir, kalıcı şehrin oluşturulması öncesinde sökülebilir hazır sistemlerin tercih edilebileceğini önemsiyoruz. Örneğin, prefabrike, hafif çelik yapılar olabilir. Çok kısa sürede konteyner kent kurulabilir. Dolayısıyla acil olan barınma ihtiyacı kısa sürede hallolur diye düşünüyoruz” (DHA)