Antalya’nın kadim limanı bu vefasızlığı hak etmiyor!

Tıpkı yıkılan eski stadyumun yerinde yapılan ve bir türlü işlevini bulamayan türbin gibi Yat limanındaki tiyatro da evsizlerin mekânı haline gelmiş. Yoğun biçimde kayıtlı ya da kayıt dışı göç alan Antalya’da evsizlerin giderek artması ayrı bir sorun, kentin vitrini konumundaki bir mekânda böylesi görüntülerin yaşanması apayrı bir sorun. Antalya ‘turizmin başkenti’ olarak tanıtılıyor, bütün kamu kurumları bu sloganı kullanıyor. İçinden geçtiğimiz hafta Turizm Haftası olarak kutlanıyor, çeşitli etkinlikler yapılıyor. Fuarlar, tanıtımlar ve milyonlarca ziyaretçi ve bol döviz beklentisiyle kurulan parlak hayaller. Ama buna karşın kentin vitrininde mülteci kamplarında bile görülmeyecek manzaralar. Denetimsizlik, lakaytlık ve ihmal bir türlü bitmiyor. Yat Limanı, tarihi Kaleiçi’nin en önemli parçası. İskenderiye’den Venedik’e, Lazkiye’den Kıbrıs’a, Malta’dan Rodos’a hareketli bir ticaret ağının parçası olan Ortaçağ Antalya’sının Akdeniz’deki vitrini, günümüz turizminin de cazibe merkezi olan bu liman Cumhuriyet döneminde de bütün yoğunluğuyla işlevini sürdürdü. İbn Battuta’nın övgüyle andığı ‘Kamereddin’ cinsi kayısı da, bereketli Elmalı Ovasının ürettiği buğday da bu limandan satıldı Akdeniz’in diğer kıyısındaki kentlere. Marsilya kiremidi de Çin porselenleri de, kahve, pirinç, susam, ipek, karanfil ve daha nice doğunun baharat kokulu çıkınından gelen mallar da bu limandan ulaştı; Konya’ya, Sivas’a, Kayseri’ye… Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin Kaleiçi’nden, yat limanından sorumlu daire başkanlıkları var. Valilik, İl Kültür Müdürlüğü var, garip gelse de bir yanıyla balıkçılıktan sorumlu Tarım İl Müdürlüğü de var ama onca kuruma, onca daire başkanına, onca müdüre ve yüzlerce personele karşın manzara bu… Evsizlerin dramı ayrı, bu dramın kentin kalbi olan bir bölgede yaşanması ayrı dert.
   


Phaselis’teki inşaata tepki gösteren, Bakanlığın korumadığı doğal ve kültürel mirası korumaya yeltenen halkın karşısına jandarma dikerek askere beton başında nöbet tutturan idarenin Kaleiçi’nde, Yat limanında denetim yapacak bir personeli yok mu? Arada bir tur atıp bu kötü manzarayı önleyebilecek bir çift zabıta yok mu? Kentin tarihi kimliğinin bir parçası olan limanı ziyaret etmek isteyen bir ziyaretçiye sunacağımız manzara bu mu?     En temel insani ihtiyaç olan tuvaletin bile bir sorun haline geldiği Yat limanında bugün evsizlere barınak olan amfi tiyatro, bir zamanlar klasik müzik ve halk türkülerinin yankılandığı, kentin müzikle, neşeyle buluştuğu bir mekândı. Çocukların, kadınların, gençlerin ve elbette kedilerin şenlendirdiği, yaşamın sokağa taştığı mekândan bugüne kalanlar iç burkucu. Bugün aylardır kırık olan camı koli bandıyla yapıştırılmış bir asansörle inilen Yat limanında kara bir brandanın örtüldüğü tiyatro ve tarihi İskelenin Fenercisi Fatma Doman’ın elinde tuttuğu feneri kırılmış heykeli karşılıyor ziyaretçileri. Fatma Doman, 1956-1983 yılları arasında, o yıllardaki adıyla Antalya İskelesi’nin tek kadın çalışanı olarak fenercilik yapmış bir isimdi. Bir başka deyişle iskelenin bir döneminin tanığı, hafızası…  
  13. yüzyılda Antalya’nın ilk valisi olan Subaşı Mübarizeddin Ertokuş’un sahil kalelerini birer birer fethetmek için sefere çıktığı, ‘Zincirkıran’ Hamitoğlu Mehmet Bey’in kenti Latin işgalinden yeniden kurtarıp limanın ağzına gerili zincir halatları kırdığı, Oruç Reis’in Akdeniz’e yelken açtığı, Bahr-i Sefid’in sularında gaza eyleyen Leventlerin Cezayir’in yolunu tuttuğu; hastaların, sağların, hasretliklerin ve gözü yaşlı mübadillerin ilk ve son durağı, Atatürk’ün surları, kenti ve halkı selamladığı Antalya’nın kadim limanı bu vefasızlığı hak etmiyor… Yusuf Yavuz