BUNU BARİ SEN YAPMA TİP(!)

Sedat Kaya//
Sosyalist bir parti kendi üyesini polise ihbar eder mi? Bununla da kalmayıp, olaya itiraz eden 19 üyesiyle ilgili disiplin soruşturması başlatır mı? İnanılacak gibi değil ama iddialar böyle. İddiaların hedefinde Türkiye İşçi Partisi var. İddia sahipleri de bu partinin üyeleri. Olay şöyle. Seçim çalışmalarında İstanbul Büyükçekmece TİP ilçe örgütü, genel merkezden gelen bildirileri dağıtıyor. O bildirilerden biri için emniyet "cumhurbaşkanına hakaret" gerekçesiyle soruşturma başlatıyor. TİP İlçe yönetiminden bildirinin sorumlusunun kim olduğunu soruyorlar. İlçe yönetimi polise 19 yaşında üniversitede okuyan bir yoldaşının ismini veriyor. Üniversite öğrencisi hakkında soruşturma açılıyor ve eğitim hayatı tehlikeye giriyor. Bunun üzerine ilçe örgütünden 19 kişi olaya büyük tepki gösteriyor. Bildiriyi hepsinin dağıttığını, ortada bir suç varsa herkesin sorumlu olduğunu söylüyorlar. İlçe yönetimi bu kez bu 19 kişi hakkında disiplin soruşturması başlatıyor.   19 Tip üyesinin kaleme aldığı yazı şöyle. "Bizler seçim öncesi yoluna baş koyduğumuz TİP'ten, seçim sonrası disiplin cezası alan 19 kişiyiz. Büyükçekmece'deyiz. Her iki seçimde de gecesini gündüzüne katan, sandıkların başından ayrılmayan yine biziz. Ancak daha sonra başımıza gelenler hepimizi hem çok şaşırttı, hem de üzdü. En çok oy çıkaran bölge olmanın karşılığını bu şekilde almak, "Doğru bildiğimizi söylediğimiz için" hor görülmek, bir kaç kişinin kaprisleri ve yanlışları uğruna dışlanmak hayal kırıklığına uğramamıza neden oldu. "Lale devri nasıl bittiyse sülale devri de bitecek" diyen sayın başkanın izinden giderken, asıl buna benzer bir yapının TİP'in kendi içinde olduğunu görmek bizleri çok derinden yaraladı. Şöyle ki; Üniversiteli genç bir arkadaşımız dağıttığı TİP'ten gelen bildiri nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaretten polisce soruşturma açıldığını avukattan gelen telefonla öğrendi. Üstelik avukat kendisine "Seni ifadeye çağıracaklar. Sakın kimsenin adını verme" diyerek olayı üstlenmesini üstü kapalı bir şekilde söylemiş. Bu bildirileri sadece o dağıtmadı aslında. Zaten bu bildirileri o da yazmadı. İlçeden verilen bildirilerdi. Daha sonra polisin önce ilçe başkanı Bilgehan Tuğba Tiryaki'yi çağırdığını öğrendik. Meğer üniversiteli genç arkadaşımızın ismini veren Tiryaki'ymiş! Arkadaşımız savcılıktan okuluna da yazı gideceği için eğitim hayatının tehlikede olduğunu da belirtti. Bunları dile getirdiğinde de gerek Tiryaki, gerekse de arattırdığı avukat tarafından sert bir dille "Sen ne yapmaya çalışıyorsun" diyerek mağdur değil de suçluymuş gibi karşılık gördü. Olup bitenleri bizimle de paylaştı.
Daha sonra Büyükçekmece İlçe Başkanı Bilgehan Tuğba Tiryaki, bu bölgedeki üyeleri yani bizleri toplantıya çağırdı. Toplantıda il başkanıyla 3. bölge sorumlusu Günçağ Aydın da vardı. Günçağ Aydın toplantıda "Bu bildiri kontrolden geçmemişti. Bu bizim yanlışımız. Berke yoldaşımızın (Üniversiteli soruşturma açılan arkadaşımız) maddi ve manevi kaybını karşılayacağız" dedi. Biz de "Bu olay ne zaman gerçekleşti. Neden Berke yoldaşımız evine soruşturma yazısı gelene kadar haberdar edilmedi" diye defalarca kez sorduk. Cevap alamadık.   Bunun üzerine tartışma çıktı. Öyle ya! İlçe başkanı nasıl oluyor da genç bir yoldaşını daha ilk çarpışmada satabiliyor? Nasıl oluyor da yaptığı bu rezilliği saklayabiliyor, kimselere haber vermiyor? Bir ilçe başkanı. Veya il başkanı. Veya parti başkanı. O olayı üzerine alır da yine de satmaz genç bir yoldaşını, geleceğini tehlikeye atmaz; öyle değil mi? Biz itiraz ettik diye Cengiz bey (İl başkanı) bazı arkadaşlarımızı provakatörlükle suçladı. O arkadaşlarımızın da buna cevabı sert oldu elbette. Ardından il başkanı bir de "Ben buralara kadar sizin için geldim" diye bağırmaz mı? Vay canına. Biz bu tip olayların düzen partilerinde olduğunu sanırdık. Meğer bizde de oluyormuş! Sonra bizi yani 19 kişiyi kapı dışarı ettiler toplantıdan. İçeride kendileri konuşmuşlar. Kendi kendilerine kararlar almışlar. Bize rapor yazın demişlerdi. Biz de ortak rapor yazdık. 19 kişi olarak aramızda vatzap grubu kurduk, birbirimizle haberleşerek raporu oluşturduk. Raporu verince bu kez de bize "Bu raporu nasıl olup da ortak yazdınız" dediler, biz de grup oluşturup öyle yazdık" dedik. Meğer suçmuş bu! Ertesi gün tek tek arandık. Yıldırım gibi toplanan disiplin kurulu bizleri ihraç etmiş! Savunmamız alınmadan hakkımızda hüküm verilmiş, kalemimiz kırılmış! Oysa sayın başkan Erkan Baş, "Arkadaşlar biz tartışırız. Benim kararlarımı da tartışabiliriz" demişti. Demek ki öyle değilmiş! TİP'de de kurulmuş il ve ilçe örgütlerindeç "Sülale devri!" Kapı dışarı ediyorlar aldıkları kararları, uygulamaları eleştirenleri! Çok üzgünüz. Yoldaşını satanın koltuğunda oturduğu, itiraz edeni dışlayanların olduğu yerde nasıl olabiliriz ki?" Ben bu olayı önce telefonla Erkan Baş'a, Ahmet Şık'a ve Sera Kadıgil'e sordum. Onlardan bir açıklama bekledim ama gelmedi. Gelmediyse duyurmak gazetecilik görevim. Sanıyorum söyleyebilecek bir sözleri yok. Ne kendilerine, ne TİP'e hiç ama hiç yakışmadı.