PROF.DR. Tolga Yarman: CHP YİNE TARİH DE YAZAR, DESTAN DA!
CHP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetmesinin ardından parti içinden ve seçmenlerden gelen değişim talebi istekleri hızla çoğalıyor.
Türkiye Cumhuriyetinin geleceği için büyük önem taşıyan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yapıldığı ortaya çıkan hatalar kamuoyunda büyük tepkilere yol açtı.
Üst üste kaybedilen seçimler nedeniyle parti içinde ve kamuoyunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarısız olduğu kanaati yerleşirken bir kesim de Kemal Kılıçdaroğlu ile yola devam etmenin doğru olduğunu savunuyor.
Tüm bu istifa çağrılarına kulaklarını tıkamış görünen Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi parti içinde yenilenme algısı yaratarak muhalif sesleri susturmaya çalışıyor.
Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere değişim talebinde bulunanlar üstü kapalı bir şekilde Kemal Kılçdaroğlu’na istifa çağrısında bulunuyorlar.
Bu gelişmeler yaşanırken CHP içerisinde yeni bir hareket kuruldu. Eski CHP Parti Meclis Üyesi Örsan Öymen’in önderliğinde kurulan bu hareketin adı CHP İlke ve Demokrasi Hareketi.
CHP İlke ve Demokrasi Hareketi’nde Kurultay Onursal Üyesi Prof. Dr. Tolga Yarman, Algan Hacaloğlu, Necla Arat, Nur Serter, Dilek Akagün, Türker Ertürk, Utkan Güneş gibi isimler de yer alıyor.
Prof.DR. Tolga Yarman konuyla ve yaşanan süreçle ilgili İndependent Türkçe’den Abdulhakim Günaydın ile bir röportaj yaptı. Bu röportajı sizlerle paylaşıyoruz:
CHP'de "değişim" isteyenlere her geçen gün yenileri ekleniyor. Sizin de içinde olduğunuz “İlke ve Demokrasi Hareketi” ismiyle yeni bir çalışma başlattınız.
CHP'de "değişim" isteyenlerin farklı gerekçeleri var. Sizin gerçekleriniz nelerdir?
Prof.Dr.Tolga Yarman: Önce şunu söylemeliyim:
Genel Başkan ve Arkadaşları olağanüstü bir gayret sarfettiler... Bu ne kadar böyle ise, seçim son toplamda ve çok yönlü meşruîyetten uzaktı. Devlet imkanları 1960 öncesi bildiğimizden beter kullanıldı. Bu usul ayrica yasaya raptedilmiş olarak uygulandı. Oysa, bakanlarin, makam arabalarıyla, seçim propagandalarına gidemeyecekleri dahi, 1960 sonrası kanunlaştırılmıştı. CHP, devlet imkanlarının, seçim sırasında, iktidar tarafından kullanılabileceğinin yasallaşmasının üstüne izleyebildiğimiz kadarıyla, hiç gitmedi... Neden gitmedi, bu bir muammadır... Oysa konuyu Anayasa Mahkemesi'ne taşısa, bir defa "eşitlik ilkesine" aykırılık dolayısıya, muhakkak netice alabilirdi... Yapmadı... Neden, bilemiyorum... CHP diğer taraftan montaj videolarla, karalandı. Bunun üstüne de gitmedi, yeterince, CHP... Neden, anlamış değilim...
Seçim kısaca, meşru sayılabilecek ve eşit koşullarda vuku bulmadı, ancak CHP Yönetimi, daha önceki birçok tavrında olduğu gibi, sanki buna direnç göstermedi, bu bir tarafa, onay bahşetti.
En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim:
İktidar, malvarlığı soruşturması (ABD Temsilciler Maclisi / 30 Ekim 2019) dolayısıyla, tehdit altındadır.
Muhalefet ise, dış mıknatıslama ile olduğu çağrışan bir çizgide, sanki olup bitene çanak tutmaktadır.
Bu dediklerimi şimdi söylemiyorum. Üç yıl önce Kurultayımız'da söyledim:
https://www.youtube.com/watch?v=I0RxL_DvalQ (Genel Merkez'de basına dönük yaptığım konuşma / 23 Temmuz 2020)
https://www.youtube.com/watch?v=Qf2StRK-zR0 (Kurultay'da yaptığım konuşma / 25 Temmuz 2020)
Ayrıca ilkelerimiz ve demokrasi anlayışımız, korkarım tam da aynı çizgide olarak, askıya alınmış durumdadır...
Bu sebeple, evet değişim şarttır.
Bunun için yalnız, farklı bir yöntem önereceğim... 1993'te, SHP Genel Başkanlık Seçimi öncesi, Genel Merkezimiz'e yönelttiğim ve ozamanki Genel Sekreterimiz Sevgili Cevdet Selvi'nin benimsemesiyle uygulanan yöntimi, bilhassa hatırlatmak isterim. Buna göre, dört bölge merkezi belirlendiydi: Kocaeli, Ordu, Afyon ve Diyarbakır. Adaylar (Sevgili Murat Karayalçın, Sevgili Aydın Güven Gürkan, nur içinde yatsın, Sevgili Yüksel Çakmur ve ben), gittik, buralarda yarıştık... Son olarak, İl Başkanlarımız Kurultay Öncesi, Ankara'ya geldiğinde, Onlar'ın huzurunda bir daha yarıştık... Kurultay'a böyle gittik... Müthiş bir fikrî zenginlik oldu... Türkiye'de rüzgar estirdik... Coşku doruktaydı... Yöntem elbette ayrıntılandırılabilir... Ancak işte, Türkiye'ye ve bölgeye dönük, giderek Dünyamız'a dönük, diyeceği olanlar, mırın kırın etmenin ötesinde, gelirler, diyeceklerini söylerler... Yoksa (gıyapta kusura düşmeyi kasdediyor olamam, şu ki), son toplamda, yeni "Ekmek için Ekmel" vakkalarına sıkışır dururuz... Anlatmaya çalıştığım çerçevede, bir siyasi rüzgarı, coşkuyu arkasına alamayan Türkiye'nin, kim seçilirse seçilsin, üstündeki boyunduruğu kopartıp atması, imkansızlaşır...
Eğer Kemal Kılıçdaroğlu, tekrar aday olmak istiyorsa, ki, saygı duyarım, ancak, hem böyle bir yöntemin önünü açmalıdır, hem kendi de gelip o süreçte yarışmalıdır...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hem partisinden çok fazla hem de Millet İttifakı'nın elde ettiği sonuçtan daha fazla oy aldı. Buna rağmen başarısız mı? Liderliği bırakması gerekiyor mu, neden?
Prof.Dr. Tolga Yarman: Seçim sonuçlarının en çok ferahlık bahşeden yanı; bu süreçten; bünyemize içeriden dışarıdan ekilen onca nifak tohumu pahasına, son toplamda, olgun bir şekilde, her hal-u kârda “ulusal barışımız” sekteye uğramadan, çıkmış olmamızdır. Bin şükür!..
Kazanan taraf, bihakkin mi, kazandı? Bu soruya cevaben, işte anlattım, gönül rahatlığıyla “evet” demek mümkün değildir.
“Kaybeden taraf” (ki, anketler aylar öncesinden, muhalefeti, düzgün adımların atılması koşuluyla, önde göstermekte idi), “edindiği sonuca katiyen müstahak değildi”, denebilecek midir? Bu soruya cevaben de, gönül rahatlığıyla “evet” demek, mümkün değildir.
Düşen düşmemiş midir? Düşmüştür… Çıkan çıkmamış mıdır? Çıkmıştır… Gerçi düşen, 25 milyon oy almıştır. Çıkan, 27 milyon oy almıştır. Her ne şekilde olursa olsun, 25 milyon kişinin oyunu almak başlı başına bir başarıdır; onurdur; evet, ancak, süreç 0 ve 1 cinsiden çalışmaktadır. Herhangi bir taraf, ya 0 ya 1 olabilir, 1 olmuşsa 0 değildir, 0 ise 1 değildir, hem 0 hem 1 olamaz, ne 0 ne 1, bu da olamaz. Demek ki, bir düşen (0) vardır, bir de çıkan (1) vardır… Hele düşen taraf, “lokum” gibi seçimi karşı tarafa hediye etmişse, edindiği 25 milyon oydan her birinin sahibi, “Arkadaş, sen bu seçimi nasıl kaybedersin?”, deme hakkına, hatta sorumluluğuna sahiptir. Onlardan biri de, bu kaçıncı defadır, bağrına tuğla basa basa, düşene, kazansın diye, oy vermiş olan, bu satırların yazarıdır… Benim gibi, milyonlar, yani
Kılıçdaroğlu, bu nedenle liderliği bırakmalı mı, diye sormuşsun... Karar Kurultay'ındır...
Açık söyleyeyim:
Etrafındaki yapı O'nu kolaydan bırakmaz...
Şu ki, işaret ettiğim fikrî zenginliği, coşku rüzgârını oluşturamazsak, falımız kapalıdır...
Yani, sözünü ettiğim yapı ve Kılıçdaroğlu kalabilir, pek tabii, ancak CHP çok irtifa kaybeder...
Kılıçdaroğlu liderliğinde yerel seçimlere girecek CHP’nin tekrar büyükşehir belediyelerini alma şansı var mı?
Prof.Dr.Tolga Yarman: Siyaset samimi ve demokratik teamüllere uygun yapılmıyor, maalesef... İnanın, 1990'larda Türkiye de CHP de, daha samimi ve daha demokratikti...
Kurultay, korkarım ki, yerel seçim sonrasına bırakılacak... Bu, şundan başka bir şey demek değildir:
- Yerel adayları, belediye başkan yardımcılarını, belediye meclis üyelerini, ben belirleyeyim :)) ...
Neden?
Çeşitli boyutlarda çeşitli menfaatler var, onun için...
Kimse, âlemi kör bizi sersem sanmasın...
Yerel seçimlere apaşikar, merkezî iktidar daha da fazla asılacaktır...
Yerel seçimlerden mağlup çıkan bir CHP'nin, sonrası, şimdi olduğundan daha çalkantılı olacaktır...
CHP, "Atatürkçü", "Laik" ve "Sol" kimlikten uzaklaştı mı? Muhafazakâr ve sağ tandanslı partilerle ittifak partiye kazandırdı mı kayıp mı ettirdi?
Prof.Dr.Tolga Yarman: CHP Yönetimi'nde, bugün hakim olan, Atatürkçülük değil, Atatürk takiyyesidir... O kadar böyledir ki, Atatürk'e, ağızdan yel alsın, küfür kafir, sövenler, baş tacı edilmektedir. Atatürk benim için bir tabu değildir... Elbette eleştirilebilir, ancak Cumhuriyet'in simgesi ve betonarme kurgusudur... Bu bağlamda O'na sövenler, Cumhuriyet'le sorunu olanlardır... O kadar böyle ki, iktidar gibi, biz de 1921 Anayasası'nda bahseder olduk... Burada, tabiatıyla padişah vardır, hilafet vardır, muhtariyetler vardır, laklik yoktur...
Cumhuriyet anayasası malum 20 Nisan 1924 anayasasıdır. Ne demek, o vakit, 20 Ocak 1921 anayasasına dönmek:
1) Filmi 1924’ten 1923’e, Cumhuriyet’in kuruluşuna, bir defa, geri sarmaktır.
2) Yetmez, bir yıl daha geri sarıp, Büyük Taarruz'u (26 Ağustos 1922) yok saymaktır
3) Yetmez, bir yıl daha geri sarıp, Sakarya Meydan Muharebesi’ni (Ağustos – Eylül 1922) yok saymaktır.
4) Oradan şöyle bir altı ay daha geri sarıp, 20 Ocak 1921’e getirmektir, filmi.
Siz kimsiniz ya?
Bu olgu, ayrıca millete bihakkin anlatılmaktan (şahsen gördüğüm), kaçınılmıştır.
Gelişmede, iktidar kadar, muhalefetin dahli, muhalefet kadar iktidarın dahli vardır.
Aynı bir odak her iki tarafı da mıknatıslanıyor değilse, böylesi bir örtüşme, allaşkına, nasıl vukua gelebilmektedir?
Öte yandan, "Laikliğin" ne olduğunu iyi anlamalıyız:
i) Cumhuriyet; "yönetimde akıl” demektir, ki, bu düstur TBMM alnına, “Hakimiyet Kayıtsız, Şartsız Milletindir”, şeklinde kazınmıştır. Ne padişah vardır, ne halife-i ru-yi zemin (Yeryüzü’nde, “Yaratıcı” adına yönetim eyleyecek vekil), ne kul, ne teba… Bir tek Millet’in şuuru ve iradesi vardır. Hakimiyet O’nundur.
ii) Cumhuriyet, aynı bağlamda, “inançta akıl” demektir, ki, bu düstur, “laiklikte”, vücut bulur. “İnançta akıl” en önce, "inanç barışı" ve "inanç özgürlüğü", demektir. Nedir ki, “Diyanet İşleri Başkanlığı bir Cumhuriyet Kurumu'dur" ve "Cumhuriyet'in laikligi", yukarıdaki satırda söylediklerimin yanı sıra, "İslam'da, nakilden evvel, akıl, demektir. Gazi'nin, "laiklik" kalibrasyonu budur. Cumhuriyet'in laikliği, o halde kestirmeden söylersek, her şekilde, “inançta aklilik”, demektir.
Cumhuriyet, demek ki, yönetimde ve inançta, biat ve nakle karşı, aklîlik, akıl ve akılcılık, giderek özgür irade, demektir.
Bölgede, petrol ve doğal gaz sömürüsüne, en büyük mâni, Atatürk Cumhuriyeti olduğu için, Cumhuriyetimiz yozlaştırılmak üzere, elden gelen her türlü şer eylem gündeme getirilmiştir. Rejim bunun için değişmiştir. Bölgede mezhep savaşları bunun için körüklenmiştir. Türkiye Bölge’ye karşı Saddamlaştırılmak istenmiştir… Böylesi bir operasyona ne yazık ki, CHP Yönetimi de alet edilmiştir.
Görevimiz, ulusumuzun aklını, iradesini, doymak bilmeyen yağmacılara karşı, yeniden bayraklaştırmaktır… “Gençliğin Birinci Vazifesi” budur.
Sorduğun soruda, bir de, "sol" vardı... CHP sol adına, son zamanlarında, ne söyledi, inan, hatırıma gelmiyor... Hafızam için mi, üzüleyim, yoksa CHP Yönetimi için mi, okur karar versin...
"İlke ve Demokrasi Hareketi" öncüsü siz misiniz?
Bu hareketi kimler başlattı?
Prof.Dr.Tolga Yarman: Hareketi Prof. Örsan Öymen, başlattı... Harekete imza vermiş arkadaşlar arasında, Algan Hacaloğlu'nu, Cezmi Doğaner'i, Dilek Akagündüz'ü, Ergun Çankaya'yi, Nur Serter'i, Türker Ertürk'ü, Ayhan Baha Tuğsuz'u, Necla Arat'ı, Utkan Güneş'i, sayabilirim...
CHP Genel Başkanı olma gibi bir hedefiniz var mı?
Prof.Dr. Tolga Yarman: :)) ... Bir defa bir eksiğimiz, şükür yok...
Yukarıda işaret ettiğim türden bir yarış olacaksa, sırf fikri zenginliğin hacmini yükseltmek için olsun, yarışa katılabilirim... Bu aşamada, örgütleri olduğu kadar, ülkemizi ve yurtdışını çok iyi bilen, barıştırıcı bir ağbiye ihtiyaç duyulacaksa, bu benim özelliklerime, evet, çok uyar... Ancak bu hususa, hareket içindeki arkadaşlarla olduğu kadar bizim çekirdek kadromuzla yakınsamamız gerekir...
Her hal-u karda, yarışmaktan kaçınmam...
Size göre CHP’nin iktidar olma şansı var mı, nasıl?
Prof.Dr.Tolga Yarman: Neden olmasın? CHP Cumhuriyet'in kurucu partisidir...
Sorunları iyi okuyan, Türkiye'yi ve bölgeyi iyi anlayan, bunları Türkiye'ye, akılcı, kişilikli, onurlu, görenekle barışık, emekten yana çözüm önerileriyle dokunmuş olarak, iyi anlatan bir CHP, yine tarih de yazar, destan da...