DATÇA'DA EKONOMİK KRİZE KARŞI GÖRKEMLİ MİTİNG
Sedat Kaya
Datça'daki muhalif partilerin, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin de yer aldığı mitingde, "Asgari ücret yoksulluk sınırının üstünde olmalı", "En düşük emekli maaşı asgari ücret kadar olmalı", "Ormanlar, kıyılar ve doğa talan edilmemeli", "Çocuklarımız tarikatların eline teslim edilmemeli" , "Sinemanın, müziğin, tiyatronun, edebiyatın üzerinde yasaklar kalkmalı" şeklinde istekler yüksek sesle dile getirildi.
"Seçimlerden umut edilen iktidar değişikliği çıkmadı. Eşitsiz şartlarda girilen seçimlerde iktidar devletin tüm olanaklarını kullanarak yerini muhafaza etti. Kullanılan bu olanaklar pek çok sandıkta meşru olmayan sonuçlara imza attı. Baskı ve adaletsizlik hukuksuzluk ile birleşince iktidarın bekası da sağlanmış
oldu.
Biz bu durumu kabul etmiyoruz. O yüzden bugün burada Hadi Gari diyerek toplandık.
Hadi Gari, meşru olmayan seçim sonuçlarını kabul etmeyenlere bir çağrıdır.
Hadi Gari, bu düzeni değiştirmek için oy vermekten başka şeyler de yapılabileceğine olan inançtır.
Hadi Gari, kırılan umutların tekrardan ayağa kaldırılmasıdır.
Hadi Gari, yalnız olmadığımızı görmektir.
Hadi Gari, geleceği kazanmaktır.
Hadi Gari kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz
Dostlar, dört bir tarafı savaşla çevrili bir coğrafyada hızla ateşe doğru sürükleniyoruz. Dünya büyük güçlerin pazar savaşının bir arenası haline geldi. Yaşanan ekonomik krizlerin çözümü olarak dünya halklarının önüne bu pazar savaşlarından başka bir çözüm sunulmuyor. Bu çözüm bizlerin çözümü değildir.
Bizlere dayatılan bu askeri çözüm her birimiz için daha fazla kan ve yoksulluktan başka bir anlam taşımamaktadır.
Krizleri yaratan halklar değil ama sonucunu nedense hep halklar çekiyor. Her bir savaş dökülen kan dışında beraberinde yeni bir kriz ile geliyor. Gıda
fiyatları yükseliyor, doğalgaz ve petrol daha kıymetleniyor, kitlesel göçler artıyor.
Savaşın yol açtığı tüm krizleri Datça'da da sonuna kadar yaşıyoruz.
Nasıl yaşamayalım? İktidar yelkenlerini savaş rüzgarları ile doldurmaya çalışırken halkın çektiği sıkıntılar umurunda mı?
Bütün bir seçim çalışmasını İHA'lara, SİHA'lara endeksleyen AKP-MHP koalisyonunun halkın karnını doyuracak bir formülü bulunmuyor.
Geçtiğimiz ay açıklanan Orta Vadeli Program ile gördük ki önümüzdeki üç yılda ücretler azalır, halka yansıyan vergiler yükselirken yoksullaşma gittikçe artacak.
Buna karşılık şirketlere her tür kolaylık, teşvik, vergi avantajı sağlanacak. İşte müjde olarak sunulan formül bu. Halkın cebinden al, şirketlerin cebine koy.
Seçimden sonra bunun ilk yansımasını gördük. Katlanan vergiler ile raftaki fiyatlar bir anda iki, üç katına çıkarken ücretler yerinde saydı ve hızlı bir
yoksullaşma yaşandı.
Bir yanda vergi yükü sırtına binmiş ve geçim sıkıntısı çeken milyonlar, diğer yanda milyonlar kazanırken bir işçiden daha az vergi veren Dilan Polat, vergileri
silinen Mehmet Cengiz ve benzerleri. Beşli Çete'nin ödemediği vergiler hepimizin sırtındadır. Onların ödemediklerini biz ödüyoruz.
Açlık sınırı 12.198 TL iken 7500 TL ile bir ay geçinmeye çalışan emekliye bunu nasıl açıklarsınız? İnsanın onuruna dokunan bu durumun tek sorumlusu IMF
politikalarını uygulayan iktidardan başkası değildir.
İşte o politikalar sonucunda bugün vergiler artarken, ücretler azalmış, sermaye büyürken halk ekonomik olarak küçülmüştür. Bu politikaya karşı çıkıyoruz. Ülkede bulunan tüm çalışanlar için yoksulluk sınırı üzerinde insanca yaşamaya yetecek bir ücret, güvenceli istihdam ve demokratik bir çalışma yaşamı, eşit işe eşit ücret istiyoruz.
İktidarın kurtulmak istediği bir "çöp" olarak gördüğü emekliler için en düşük emekli aylığının asgari ücretin üzerinde olmasını istiyoruz.
Emekliler için bir kandırmaca olan “Kök aylık” uygulamasına son verilmeli,
Emekli aylıklarında artış, SGK'nın ödediği gerçek aylıklara yapılmalıdır.
En son Gaziantep'te görüldüğü üzere sendikalarında örgütlü işçiler direnerek kazanmışlardır. O yüzden örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
Sendikalı olan işçilerin çeşitli oyunlarla işten çıkartılması engellenmeli ve bu yüzden direnen işçiler engellenmemelidir.
Kamu emekçileri, her sendikanın, konfederasyonun kendi üyeleri adına masaya oturabildiği, başta ILO sözleşmeleri olmak üzere uluslararası sözleşmelerle,
evrensel sendikal hak ve özgürlüklerle uyumlu, grev hakkı ile tamamlanmış gerçek bir toplu sözleşme hakkına sahip olmalıdır.
Emekli sendikaları statü yasası çıkartılmalı, emeklilerin haklarını korumak için örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Astronomik rakamlara varan kiralar bir yandan barınmayı imkansız hale getirirken diğer yandan ev sahibi kiracı kavgaları artık ölümlerle sonuçlanmaktadır. Son bir yılda ev sahibi kiracı kavgalarında 11 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu durumun tek sorumlusu vardır o da AKP-MHP iktidarıdır.
Ekonomideki açıklar kara para ile kapatılmaya çalışılırken ülkenin her tarafında uluslararası çeteler cirit atmaya başlamıştır. Değişen içişleri bakanı mafyalaşmayı uluslararası boyuta taşırken eski ve yeni bakanlar arasındaki hesaplaşma bir çete kavgası gibi sürmektedir. Hukuksuzluk çeteler için uygun bir
ortam yaratırken mafya hakkını arayanlar kadar bir baskıya uğramamaktadır.
İşçiye, emekliye, doğa savunucularına devlet şiddeti uyuşturucu tacirlerine ise devlet görevlileriyle fotoğraf çektirmek düşmektedir.
Hukukun hiçe sayıldığı bu ortamda çete düzeni devletin karakteri olmuş ve binlerce insan bu çerçevede haksız yere hapishanelerde tutulmaktadır. Anayasa mahkemesi kararları, seçim kanunları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları hiçe sayılarak hukuksuzluk normal bir durummuş gibi
davranılmaktadır.
Ama biz biliyoruz ki çeteler, mafyalar ülkede elini kolunu sallaya sallaya dolanırken binlerce suçsuz insanın içerde olması normal değildir ve milyonlarca
insan tarafından kabul edilmemektedir. Muhalifler işledikleri suçlardan dolayı değil düşüncelerinden dolayı içerde rehin tutulmaktadır. Bütün siyasi rehinler
derhal serbest bırakılmalıdır.
Bir taraftan çeteleri besleyen devlet diğer yandan tarikatları büyüterek toplumu din ile baskılamaya çalışmaktadır. Başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere din
baskısı ile yüz yüze kalan pek çok insan kendi iradesi dışında bir yöne doğru sürüklenmektedir.
Okullarda ÇEDES projesiyle çocuklar tarikatların kaderine terkediliyor.
Aile hukukunu yeniden ele almak adına Medeni Yasanın lağvedilmesi, dini hukukun uygulanması gündeme getiriliyor.
Her fırsatta kız çocuklarının evlendirilmesini yasallaştırmaya çalışılıyor.
Laiklikten de özgürlükten de vazgeçmeyeceğiz. Dinin yoksulluğun yaygınlaştırılma ve normalleştirilme aracı olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. İnançların özgürce yaşandığı, dinin baskı unsuru olarak kullanılmadığı bir ülke istiyoruz.
Kadınlar bu ülkede her gün öldürülüyor. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı davalarında failler aklanıyor. Yargı kararlarının her alanda olduğu gibi
adaletsizliği meşrulaştırmalarına asla sessiz kalmayacağız.
Kadınların güvencesi İstanbul Sözleşmesi geri gelecek, 6284 uygulanacak.
Sermaye insan kadar doğayı da rant ve sömürü aracı olarak görmektedir. Bunun sonucu olarak ormanlar yağmalanmakta, kıyılar talan edilmekte, iklimler
değişmektedir.
Küresel ısınma ve iklim krizini yaşarken, iklim adaletsizliğinin tüm yükünü dünya halklarıyla birlikte hala bizler yükleniyoruz. Zeytin yok, badem yok, üzüm
yok. Veriler bu sorunlarla daha sık karşılaşacağımızı gösteriyor. Suyumuz giderek daha aşağılara kaçıyor ve ağaçlarımız, bitkilerimiz bu derinlere
uzanamıyor, ölüyorlar.
Akbelen'de yaşanan orman talanı ile kıyılarımızda adım atacak yer bırakmayan azgın şezlong rantı ya da Datça halkında huzur bırakmayan gürültü terörü
birbirinden bağımsız değildir. Şirketlere ve sermayeye dayalı düzen kamu çıkarını hiçe saymaktadır. Ekolojik kriz tarımdan yaşama her alanı vururken
etkiyi arttıran kâr düzenidir.
Gün geçmiyor ki bir film, tiyatro yasaklanmasın ya da sansüre uğramasın. Bu yasaklar toplumun beynine vurulmuş zincirlerdir. Bu durumu kabul etmiyoruz.
Düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı, polisiye müdahaleler son bulmalıdır. Yasaklar yasaklanmalı, kaldırılmalıdır. Her türlü sanatsal
üretimin toplumla buluşabilmesi için tüm olanakların sağlanması yasal bir görev olmalıdır.
İnsanca yaşayabilmek için mücadele etmekten başka bir şansımız bulunmamaktadır. Bu yüzden istemek yetmez bu talepler için mücadele etmemiz
gerekir.
İktidar bugün mücadele ederek kazanılmayacağının inancını yaymaya çalışıyor.
Hile, hurda ile kazanılan seçimleri bunun için örnek olarak gösteriyorlar. Ama biz biliyoruz ki ne bu iktidar ne de seçimler meşrudur.
Ve de biliyoruz ki direnenler kazanıyor.
Aynı Gaziantep'deki işçiler gibi.
O yüzden Hadi Gari direnişe..."