Depremin Üzerinden 1 yıl Geçti, Yaşanan Acılar Bitmedi!

Erdal Direğin

Deprem bölgesine yardım götürmek amacıyla gittiğimde yardım isteklerini duydum ve zor da olsa yanlarına gittim. Şeyma Temizer Çataloğlu ! Aradan 1 yıl geçti, yaptığım röportajda kendisiyle o acı günleri ve geçen süre zarfında yaşadıklarını konuştuk.

Erdal Direğin: Kendinizi bize tanıtır mısınız.

Ben Şeyma Temizer Çataloğlu. Öncelikle kendimden bahsetmek istiyorum 30 yaşımdayım 3 çocuk annesiyim, depremde çocuklarım büyükten küçüğe, 6,5,2yaşındaydı.

Çocuk  Gelişimi mezunuyum ama mesleğimi icra etmiyorum ev hanımıyım.


Erdal Direğin: O A nı hatırlamak istemesek de, Deprem nasıl geldi, Ne hissettiniz?
 

O andan bahsediyorum malum 1 sene oldu şuan çocuklarım  7,6,3 yaşında.

Her zamanki rutin eşime film seçmesini söyledim ben mutfağı toparlıyordum, çocukları yatağına gitmesi için uyardım, her neyse işlerim bitti çocuklar uyuyordu. O sıra eşimle netfilix de olan, film izliyorduk her şey normal sıradan her zaman ki rutindeydi. Sonra film bitti, saat 01.30 civarı biz yatağımıza geçtik uyuduk.

Sonra işte o an İşte kıyamet gibi olan an, birden yatağımızda sarsıldık gözümü açtımeşimle aynı anda ç ocuklar deyip ayağa kalktık aslında kalkmaya çalıştık. Sarsıntı öylesine büyüktü ki, koridorda düştük yürüyemedik. Eşim Yunus’a bir anda bağırdım “çocuklar” diye. Biz kıyamet kopuyor sandık, böyle şiddetli bir sarsıntı ilk defa gördük, hayatımızın derin bir yerinde istemesek de şahit olduk, yaşadık…


Erdal Direğin: Deprem sabahı gün ışıdığında nelere tanık oldunuz?
Rabbime bin şükür bulunduğumuz bina ne kadar çatırdasa da yıkılmadı. Binadan çığlık sesleri hiç bitmedi, herkes can havliyle kendini dışarı atmaya çalışıyordu.  Bizde aynı telaşla, bir an önce çıkmaya çalıştık. Yunus bir an “yıkıldı her yer” dedi. Eşim benden 7 yaş büyük, şoktaydım, o an ne demek istediğini anlamadım, çocuklarımla arabada olduğum için şanslıydım hemen annemi aradım ,

Annem kalp hastası ve çok hassas bir kadın, daha öncesinde açık kalp ameliyatı olmuş biri. Annem nefes nefese açtı telefonu, sesini duyduğum için iyi hissettim çoğu insandan çok şanslıydık çünkü ölmedik !

Eşim ile arabayla, bütün Malatya’da dolaştık yıkılan binalar feryat figan içinde insanlar gördük. Çocuklarım, kocam yanımda, ailemden haberim vardı, o kadar şanslıydım ki arabada dolaşırken, Malatyalıların çok iyi bildiği, Suat Çeyiz Hayal Apartmanı yıkılmıştı, kanımız dondu.

Orada yaşayan insanlar vardı, biz üzerimizdeki şoku atlatamadan devam ettik çevre yolundan yıldız büfeye ilerlerken yangın yeri her yer.

Rabbim koru, yardım et zorda, darda olana dua ederken ortanca kızım İlay, çok susadığını söyledi. Su bulmak zorundaydık. Bu arada saat artık 8.30 olmuştu. Her yer aydınlık ama sis gibi duman kaplıydı, Dört yolda meşhur bir büfe var, bir çok kişi oradaydı bir felakete uyanmışken su almak için oraya gittik ve 3 TL ye 50 ml su aldık. Bugün bile kendime sorduğum bir soru var. Kıyamet kopmuş, feryat figan, yardım isteyenler, bağıranlar. Suyu para ile nasıl sattılar?

Her neyse biz bir Malatya’yı dolaşıyorduk, merkezden bahsediyorum bu arada…

Artık saat 12.00 gibi yakıtımız bitiyor, çocuklar arabada iki büklüm. “Bir daha olmaz galiba” diyerek eve dönmeye karar veriyoruz. Sonra bir bakıyorum ki eve girdiğimde ne bir dekor eşyam, ne duvardaki saatim, ne tabak, ne bardak takımım hiçbir şey kalmamış, hepsi kırılmış. Bu arada açız dolapta dünden kalma lahmacunumuz var, Yunus, “ çocuklar acıktı, bir çay koyalım, bir de ısıtalım lahmacunu yiyelim.” Dedi. Çocuklarımız arabadan inerken uyandı bir daha olmaz diye girdik eve. dışı duran içi yıkık evimize, tabi gördüklerime üzülüyorum. Gördüğüm manzara ile düşünüyorum.

Kim bilir kim eşine, sevgilisine, kardeşine, annesine, babasına, işte kim varsa küs yattı, darıldı veya kimler ne planlarla uyudu o yıkılan binalarda? Ben mutfakta yiyecek hazırlarken Yunus birden “çıkalım” dedi..

Ben çocukların eline lahmacun dürümleri verdim. Yunus’la bana da birer tane sardım ve biz arabaya bindik.

Sonra tamda ne oluyor ya diyoruz, arabada radyo açık yıkım ve sallanan şehirlerden haber dinlerken aniden, Yunus direksiyon kontrol edemez hale geldi, çocuklar ve ben çığlık atıyoruz. Ben arabanın içinde istem dışı, çocukların üzerine kapanmaya çalışıyorum. Büyük bir deprem daha oluyor. Diğer büyük deprem!

Her yer çığlıklar, bağırışlar. Kıyamet günü gibi benim için, evet kıyamet günü yaşamadım ama deyim yerindeyse, sanırım mahşer yeri gibi derler ya, bunu gördüm...

Gözümüzün önünde kağıt gibi yıkılan binalar, birden toz bulutu kaplıyor her yeri, göz gözü görmüyor yine sağ kurtuluyoruz bin şükür. İkinci depremde yıkılmayan bina neredeyse çok az, artık daha çok yıkım, daha çok ölüm vardı...

İşin tuhaf kısmı ise, yıkılan binaların çoğu yeni yapılan binalardı. Bostan başı var, daha sıfır hiç oturulmamış 1-2 milyon civarı satılan lüks daireler yerle bir olmuştu. Bu nasıl vicdansızlık, imar affı ile affedilen evleri geçtim daha yeni yapılmış hiç oturulmamış kaç TL rüşvet alınarak bütün izinleri verilmiş, yapılırken kontrol edilmemiş?

Sahi içinde oturan insanların canı, ne karşılığı “deprem yönetmeliğine uygundur” denilerek hiçe sayıldı?

Kaç hayat kaybedildi...

Sonra kader dendi, evet tabii ki her şey Allahtan peki tedbir olayı nedir? Allah akıl vermiş, hani tedbirinizi alın demiş ya, birçok ülkede daha yüksek depremler olmuştu. Neden onlar burnu bile kanamadan kurtulurken biz yüz yılın felaketine “kader” diyoruz, sorumlulara ağzımızı açıp ses edemedik ya da sesimiz yeterince neden gür çıkmadı?


Erdal Direğin: Depremin ilk 5 gününü anlatır mısınız?

Sonra biz arabada hayatta kalma mücadelesi veriyoruz. İlk 5 gün değil de şöyle söyleyeyim, ilk depremde yıkılmayan hatta dışarıdan çatlağı olmayan binalar. İkinci depremde yerle bir oldu, çok üzgünüm..

İlk depremde hayatını kaybetmeyen, eve tekrar giren veya “bir şeyler alıp çıkalım” diyen insanlar ne yazık ki ikinci depremde hayatını kaybetti. Buna ilk okul arkadaşım Sümeyye’de dahil.

Rabbim mekanını cennet etsin amin... İşte bunları görünce bir daha eve giremedik. Sonrasında sarsıntılar devam etti. Rabbim kimseyi açlık ile imtihan etmesin. Biz evden çantamızı, kartımızı alacak kadar şanslıydık ama, her yer yıkılmış iken paranın da bir anlamı yoktu. Paramla son aldığım büfeden su idi, bu arada, Feryat figanlar, yıkık binalar yardım isteyen aileler, elleriyle, tırnaklarıyla enkaz kazıyan insanlar. Hepsine şahit oldum.

Neden günlerce kimse yoktu. İlk büyük deprem hepimiz şok etti, peki sonrasında gelen ikinci büyük sarsıntı sonrası, nerede bizim ordumuz, nerede “yavrumu çıkarın” diyen annenin feryadını dindirecek yardım ekipleri …

Gerçekten çok acı, gözlerim bir kamera olsaydı neleri kaydederdi bilemezsiniz. işte bu kadar, daha fazla anlatamıyorum…

Gelelim akşamına çok detay var. üstün körü geçiyorum, yüreğim kaldırmıyor. Hiç bir yardımdan faydalanamadık. 3 çocuk, ben, Yunus arabada yaşamaya çalıştık, ekmek bulamadık herkes kendi telaşında. O sırada oğlum Ali bezli, bez kısıtlı, ne satan yer var, ne de sesimizi çıkartabiliyoruz, çünkü herkesin bir acısı var, kime ne diyebiliriz?

İnsanlar, insanlara yardım etmeye çalışıyor. Ne bir asker, ne bir ordu, ne de bir Afad görevlisi, bir kişi görmedim. Ambulans ve cenaze nakil aracı gördüm sadece.

 Neredeydi 3 gün demeyeyim, Allah biliyor 2 günden sonra şafak sökerken çalınan sirenler…

Her neyse sonra yardım araçları gördüm. Ama yabancı uyruklular, yani sığınmacılar saldırıyor yardıma gelen araçlara, aslında yağmalıyorlar, onlarda hemen toplanıp başka yere gidiyorlar.

Bu çok acı değil mi? Ben iki gün boyunca çocuklarımla, bulabildiğim kuru bisküvi yedim. Hiç bulamayanlarda vardı eminim.

 

Erdal Direğin: Devlet Kaynaklarından yararlanabildiniz mi? Yardımlar eşit ve Adaletli dağıtıldı mı?

Ülkemin her yerinden gelen koca yürekli insanların gönderdiği yardımlar bize hiç ulaşmadı, çok sonrasında öğrendik ki aslında tırlar yol kenarlarına dökmüş veya hiç doğru kişiler eline geçmemiş.

Belediye binasının orası ve Malatya park Avm’nin yakınına gittik. Bir çadır bulamadık önce, araba yatıp kalkıyor tuvalet bulamıyoruz.

Çok zor zamanlardı, sonrasında çorba dağıtan yerler, çay dağıtılan yerler kuruldu. Evet çorba içiyorduk, fakat sürekli çorba ile beslenmek hem bizim hem de çocuklarımın sindirim sistemini mahvetmişti. Koca 2 hafta geçmişti artık yakıt bulamıyoruz bir yerde sabit kalamıyoruz. Kar kış arabadan inince donuyoruz. Arabada iki büklüm oturunca her yerimiz tutuluyor, malum 3 küçük çocuğu da zapt etmek çok zor..

 

Erdal Direğin: Size Halk Dayanışması ile yardım edenler oldu mu? Bugün unutulduğunuzu düşünüyor musunuz?

Biz artık dayanamıyoruz, o kadar zorlandık ki çocuklarımı düşünüyorum sadece. Yunus konteyner yapan bir yer buldu.

Allahtan birikimimiz vardı. 21 metre kare hemen teslim edilmesi için fazla para verip 90 bin TL ye konteyner aldık. Küçük bir arazimiz vardı, köye gittik konteyner geldi oraya yerleştik, yerleştik yerleşmesine de bir ısıtıcı bulamadık, hava çok soğuk, malum şubat ayı. Isınmak için orada köyde kalan bir komşudan rica ettik. İdareten kullanabileceğimiz tek gözü çalışan elektrikli soba bulduk, konteynera elektrik çektirdik. Orada hat vardı zaten yine başka bir elektrikten anlayan komşu bağladı konteynere elektriği.

Arabamızda yakıt yok, cebimizdeki para tükenmişti. Her yeri arıyorum yardım için, ama hiç bir muhatap bulamıyorum. Afadı  aradım “yardıma ihtiyacımız var dedim” bana “3 çocuğunuzu alın, çadır kente gelin buraya yerleşin dışarıya yardım vermiyoruz” dedi

“Aracımızda yakıt yok, köydeyim ve konteynerım var neden oraya 3 çocuğumu alıp gelmemi istiyorsunuz” dedim cevap alamadan telefon yüzüme kapattı görevli.

Bu arada depremden önce ben hobi olarak örgü örüyorum. Kahramanmaraş’ta sürekli ip aldığım bir yer var, canlı yayın açıyor kaliteli ipler satıyor, biz canlı yayında ip alıyorduk. Sürekli alış veriş yapınca artık kaynaşıp aile gibi oluyoruz ve bir watsap grubu oluşturduk. Oradan sohbet muhabbet her şeyimizi paylaştığımız bir gurubumuz var. Depremden önce 10 ay gibi bir süre de tanışıyoruz bu grup arkadaşlarımla. Herkes gibi onlarda çok telaşlı. Nasıl yardım edebiliriz diye seferber oldular, Allah hepsinden razı olsun…

Ben artık son noktaya ulaşmıştım, o akşam yiyecek kuru ekmekten başka bir şey kalmamıştı yardım alamıyorduk,  enkaz altında değildik, köyümüzde konteynırdaydık ama sesimizi duyan yoktu.

Gruptaki arkadaşlara “nasıl bir yol izlemeliyim durum çok kötü” diye anlatınca gurubumuz da İstanbul’da oturan Ayşe Kaya isimli bir ablamız var. O, bana “bizim komşumuz yardım yapıyor, şuan o bölgede mi bilmiyorum ama soracağım, yakınlarda ise yiyecek bir şeyler getirebilir size” diyor bir umut çok seviniyoruz, işte orda kesişiyor yolumuz Erdal Direğin ile, Hızır gibi yetişiyor Melih uslu ağabey ile… Aslında güzergahlarında olmamamıza rağmen ( O anda Kahramanmaraş Pazarcık’talar) bir çok yarayı sarmaya çalıştıkları sırada bizimde imdadımıza yetiştiler, duydular sesimizi… Beni aradıklarında hava kararmıştı. 3 saatlik mesafede olduklarını söylediler. “Hiç merak etmeyin siz bu akşam geleceğiz” dedi Erdal Ağabey. Çaresiziz, çocuklar aç, onlar küçük, dayanamazlar ki… Ara ara arıyorum, “yaklaşıyoruz” diyorlar. Nihayet saat akşam 9.30 gibi yetişiyorlar bize…

O akşam sayelerinde aç kalmadık, çocuklar mutlu olmuştu, hem çocuklara abur cubur, hem de bulabildiği konserve gıdalardan almıştı. Hiç unutmuyorum o gün hayatımızda çok büyük bir yer kapladı..

Afad “çocuklarını al gel yardım dışarı vermiyoruz” dedi telefonu kapattı ama Erdal ağabey, o yorgunlukla bize de yetişti...

Sonrasında tekrar tekrar bize kavuştu. Sırf bizim için İstanbul’dan otobüs ile yardım getirip, 2 saat durup tekrar onca yolu otobüs ile geri döndü. Eşi Özden abla, Allah razı olsun en ince detayına kadar düşünüp soğuktan çatlayan ellerimiz, kuruyan cildimiz için nemlendirici krem bile göndermişti banyo yapamıyorduk konteynırımızda su yoktu su 2 ay sonra bağlandı!

Tekrar gelmişti Erdal ağabey ve Melih ağabey, eşleri Özden abla ve Mine abla ile sürekli yardım ettiler bize .Maddi manevi olarak destekleri çok büyüktü. Bir çok şeyimizi karşıladılar şampuan görünce ağlamıştım, o kadar hoşuma gitti ki çok özlemiştim sıcak suda rahatça duş almak ne büyük bir nimetmiş. İlk etapta ağır hasar denilip sonra orta hasarlıya çevrilen annemlerin evlerinde 3 dakika içinde hızlıca enerjiden gelen az su ile yıkanıp çıkıyorduk 2 haftada bir, çünkü ya deprem olursa, tekrar ya banyoda yakalanırsak, zaten zar zor ayakta kalan bina bir sarsıntıya daha dayanamazdı. Bu şartlar altında hızlıca terk ediyorduk evi.

 

Erdal Direğin: Başka yerlerde duyduklarımız var. Malatya’da da sığınmacılara ayrıcalık ve öncelik tanındı mı?

Ben bu konuda çok üzgünüm, gözlerimizle şahit olduk zaten.. Yabancı uyruklu insanlar sanki biz sığınmacıyız gibi, kendi ülkemizde bizi ezerek fırsat vermeyerek, yardım araçlarına koşuyor, yardım yapılırken sıraya geçmek yerine kamyona tırmanıyor ve alabildiğini, pardon yağmalayabildiğini alıyor. Daha sonra yardım yapanlar toplanıp gidiyor. Ne kadar acı kendi vatandaşlarımız hiçbir şey alamıyorlar ama onlar kağıt toplama araçları gibi, el arabalarına stok yapıp diğer yardım araçlarını kolluyorlar aynı hareketleri yapmak için... Bunlara dur diyen güvenlik kuvvetleri de yoktu maalesef.

 

Erdal Direğin: Medyada depremden sağ kurtulup, sonradan kaybolan çocukların olduğu haberleri var. Böyle bir duruma şahit oldunuz mu?

Evet bir çok kişinin ölüsü bile bulunamadı, sadece çocuk değil yetişkin kişilerinde cesedi bulunamadı.. Bunları duydum ama bilmiyorum, sonrasında ne oldu köyde haberlerden uzak elimizde yarım çeken İnternet ile takip etmek çok zordu..

 

Erdal Direğin:Malatya’da yıkılanlardan daha çok, yıkılmayıp oturulamaz durumda, yıkılmayı bekleyen binalar var. Malatya’da kısa zamanda barınma sorunun çözüleceğini düşünüyor musunuz?

Evet yıkılan bina çok, ama yıkılacak binada çok. Deprem üzerinden tam 1 yıl geçti, hala enkaz olan yerler var. Bir yandan yıkımlar yapılıyor, barınma sorununun kısa sürede  çözüleceğini düşünmüyorum. Resmen göçebe çadır hayata geçilmiş, yada konteyner kentlerde yaşamaya çalışanlar var. Az hasarlı, orta hasarlı evlere, insafsızca, yüksek kiralar isteniyor. 40 yıllık binalar, en düşük kira şuan 8 bin TL’den başlıyor. bu nasıl vicdansızlık , bu nasıl doymazlık. Ne çabuk unuttunuz paranın hiçbir değerinin olmadığını…depremden önce 500, 600 TL ye kiraya verilen eski binalar, şuan nasıl oluyor 1 yılda bu rakamlara ulaşıyor akıl alır gibi değil.

Bir ülke düşünün asgari ücret 17 bin, normal, oturulabilir bir evde oturmak isteyen vatandaş, 15 bin kira vermek zorunda.

Cumhurbaşkanı TV’de konuşuyor. “Bir vatandaş bana ulaştı, yüksek ev kiralarından bahsetti. Beni şimdi izliyordur ev sahiplerinin biraz vicdanlı olmasını istiyorum” diyor. Kulaklarıma inanamıyorum. Ne kadar da sahipsiz  hissediyorum kendi mi !

 

Erdal Direğin: Çadırlardan Konteynerlara geçen depremzedeler var. Bu insanlardan Elektrik Parası istendiği söyleniyor. Hiçbir geliri olmayan insanlar bu paraları nasıl öder. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Şöyle biz bağladık olan elektrik hattımızı ve ilk 3 ay fatura alınmadı, sonrasında evet fatura çıkarıldı. Yeni geçen insanlar hakkında bilgim yok. Şuan elektrik faturası ödemeyen yer yok. Yani bizim konteynırımıza da elektrik faturası geliyor... Bu kadar sıkıntı da olanlar insanlar, bu faturaları ödeyebiliyor mu inanın bilmiyorum.


Erdal Direğin:Malatya’da kiraların çok yüksek olduğunu duyuyoruz. Bu fırsatçılık karşısında devlet halkı koruyacak önlemler alıyor mu? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Evet biraz önce bahsettim kira sorunu bu şekilde. İlk etapta faiş kira isteyenler cezalandırılacak denildi ama sadece denildi. Bir icraat görmedik şuanda. Zaten kiralar ortada. İnsan gibi yaşamak çok zor.


Erdal Direğin:Yardımlar ilk günkü gibi geliyor mu? Siz nasıl geçiniyorsunuz?

Şöyle biz yine şanslı kısımdayız kiralık bir daire bulduk. ilk etapta 12 bin istenilen bu binaya yalvar yakar 8.500 e girdik, eşim iş yapamaya başladı ama eski standartlarımızın yanından bile geçemiyoruz. Bir gıda şirketinde hisse sahibi idi hissesini satıp kendi işini yapmaya başladı. Toptancıdan mal alıp satıyor marketlere, bakkallara, ama kazancımız ne yazık ki yetmiyor. Yine çok şükür, bir şekilde idare ediyoruz ama en çok kira zorluyor bizi. Hele de kış zamanı, sadece kiramızı çıkaracak kadar bile kazanamıyoruz. 3 çocuk market masrafı, kira, faturalar derken biz çok zorlanıyoruz, daha zor durumda olan insanlarda çok fazla var, ama hayatta kalmak hiç de kolay değil...


Erdal Direğin: Gelecekten umudunuz var mı? Eski yaşantınıza dönme adına hissettikleriniz nelerdir?

Benim artık umudum kalmadı, çocuklarımızın eğitimi geleceği için ayırdığımız birikimi depremden daha az yara almak için tükettik, zaten malum Türkiye şartlarında bir araba ev sahibi olmak hayal oldu, biz kiracıyız, en kötüsü de bu kadar emeğimizi, kazancımızı kiraya harcamak…


Erdal Direğin: Bu yaşadıklarınız hiç kimsenin başına gelmesin. Son olarak bizi yönetenlerden ve halkımızdan beklentileriniz nelerdir. Malatya’dan Türkiye kamuoyuna mesajınız nedir?

Ben gerçekten anlamıyorum neden bunu yaşadığımızı. 20 yıldır sürdürülen saltanat, itibar için yaptırılan koca saray. Halkımız sefalet içinde bunu neden görmüyorlar ?

Bu rahatlık nereden geliyor, işini düzgün yapan kalsın yapamayan gitsin. Başkası gelsin demokrasi bu değil miydi? Neden peki enflasyon bu kadar yüksekken bırakın bir şey sahibi olmayı, insanca yaşamak bu kadar zorken, niye kimsenin sesi çıkmıyor?

En çokta şuna üzülüyorum. “Başkası gelse daha beter olacaktı” diyenler, “yahu nerden biliyorsun, ya da sen ne biliyorsun?

Zaten topraklarımız satılmadı mı ? Zaten üretim yapan fabrikalarımız özelleştirilip satılmadı mı, paramız pul yerine geçmedi mi? Para karşılığı vatandaşlık verilmedi mi? Parası olan vatandaş olmadı mı?

Yabancı insanlar burada peynir ekmek alır gibi ev, arsa almadı mı? Daha kötü nasıl bir yönetim olabilir başkası gelse daha kötü ne yapılabilir? Ben geçerken anlayamıyorum...

Allah böyle bir depremi hiç kimseye yaşatmasın. Yaralarımız sarılmadı. Bölge insanı olarak, şuan psikolojik destek almamız gerekiyor. Her gece uykudan sıçrayarak uyanmaya devam ediyoruz.

Gerçekten bölgenin iyi insanlara ihtiyacı var… LÜTFEN BİZİ UNUTMAYIN.

Hepinize sağlık diliyorum… 19.02.2024

ŞEYMA TEMİZER ÇATALOĞLU