Tarihi Dizi mi Çekiyorsunuz, Tarihi Yeniden Yazmaya mı Çalışıyorsunuz?

Gülbin Aybar

Televizyonlarda yayınlanan tarihi filmler belli bir kesimin büyük ilgisini çekiyor. Bu tür dönem filmlerinin senaryoları  titizlikle yapılan araştırmalar ve Tarihçi ehil danışmanlar kontrolünde yazılmalı. Yapım şirketleri bu tür dizilerin çok maliyetli olduğunu anlatırlar hep. Senaryosundan kostümüne dekoruna, dönem mimarisine  kadar titizlikle araştırılarak hazırlanmak zorundadır çünkü.

Sosyal Medyada dikkatli bir izleyicinin ATV’de yayınlanan ‘’Kuruluş Osman’’ dizisi ile ilgili bir paylaşımı dikkatimi çekti. Diziyi izlemediğim için biraz araştırdım ve sosyal medyada paylaştım. Haklı bir isyandı. Kuruluş Osman dizisinde Orhan Bey Elçim Hatunla evlendirilmiş. O dönemin diziyle ilgili gazete haberlerine baktığımda ise ‘’Elçim Hatun Tarihte var mı? Kim oynuyor başlıklı bir çok haber yapılmış. Haber içeriğinde ise Elçim Hatunun gerçekten yaşadığına  dair bir kayıt yok’’ denmiş. Ardından Elçim Hatunu canlandıran oyuncu detaylı bir şekilde tanıtılmış.


Osmanlı Wiki 


Bu kadar önemli ve kayıtları ulaşılabilir tarihi bir dizi çekeceksiniz, tarihi kayıtları yok sayıp kafanıza göre karakter ekleyeceksiniz; bu şekilde yanıltıcı bir senaryo yapım şirketi tarafından çekilerek ekranlara taşınacak. Pardon ama sormazlar mı: Siz Tarihi dizi mi çekiyorsunuz, yoksa tarihi yeniden mi yazmaya çalışıyorsunuz. Bu hatalar son yıllarda yayınlanan bir çok tarihi dizide var ne yazık ki. Halkımızın okuma oranları çok düşük seviyede olduğu düşününce; tarihini bu dizilerden öğrendiğini zanneden  azımsanmayacak bir kesim olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.

Kuruluş Osman dizisinde Orhan Bey'in düğünü vardı.
Baktım Elçim Hatun diye biri ile evleniyor.

Dizide Elçim Hatun, Gündüz Bey'in kızı.

Lakin tarihte Orhan Gazi'nin 3 eşi var.

1-)Nilüfer Hatun (Holoforia)

2-)Asporça Hatun (Prenses Asporsha)

3-)Theodora Hatun (Theodora Kantakuzini)

Tüm tarihi kaynaklarda böyle, 3 eşi de Bizanslı. Yani Orhan Gazi'nin Türk eşi yok ve Elçim Hatun isminde bir eşi olduğu da hiçbir tarihi kaynakta geçmiyor.

Dizide Elçim Hatun'un babası Gündüz Bey ise gerçekte Osman Gazi'nin abisi.

Gündüz Bey'in Elçim isminde bir kızı yok tarihi kaynaklarda. Ayrıca Gündüz Bey, İnegöl kuşatmasında şehit oluyor 1299 senesinde.

Elçim Hatun isimli tarihi bir karakter Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın kızı ve Kılıçarslan'ın kardeşi olarak geçiyor kaynaklarda, onun da ismi Elçim Hatun değil, Elçin Hatun...

Yani hayali bir karakterle Orhan Gazi'yi evlendirmişler dizide.

Tarihi yeniden yazıp istediğiniz gibi eğip bükemezsiniz efendiler.

Artık iyice saçmaladınız. Yetmedi mi bu milletin cahilliğini iliğine kemiğine kadar sömürüp milyonlar kazandığınız?

Volkan Giritli

Şaka gibi! Osmanlının Kuruluşunu senaryolaştıracaksınız, tarihi kayıtları yok sayıp hayali bir karakter ekleyeceksiniz. Sonrada yaşayıp yaşamadığına dair kayıt yok diyeceksiniz. Bu paylaşımımın altına sosyal medyadan arkadaşım Milliyet Blog yazarı Murat Sevgi tam da bu konu ile ilgili yazdığı bir yazıyı gönderdi. Kendisinin de izniyle Murat Sevgi’nin yazısını sizlerle paylaşıyorum:


Murat Sevgi

İşkembe-i Kübra Tarihi

Zaman insanların yaşam şekillerini, geleneklerini ve davranışlarını değiştiren en önemli etkendir. Nesiller arasındaki kültür farkının da sebebi zamandır. Bir insan ömrüne bazen 4-5 kuşak sığabilmektedir.
Mesela çocukluğunuzda tanıdığınız en yaşlı insanlar ile yaşlandığınızda tanıdığınız gençleri göz önüne getirecek olursanız ömrümüzün çok üzerinde bir tarihsel sürece dokunduğumuzu farkederiz.
Bu gün yakın tarih dediğimiz bazı olayların canlı tanıklarıyla konuşabiliyoruz. Güncel tarihsel tartışmaların çoğunun 100 yıllık bir geçmişi bile yok.
Mesela Kurtuluş Savaşının canlı şahitleri düne kadar aramızda dolaşıyordu. Son birkaç tane kaldığında medyanın dikkatini çekmişti ve TV programlarına, gazete sayfalarına taşınmıştı.
Üzerinden 100 yıl geçmediği halde, bir çok tarihsel olayın nasıl yaşandığı ile ilgili tartışmalar var.
‘’Öyle oldu’’, ‘’hayır böyle oldu’’ diyenler bir yana ‘’hiç olmadı’’ diyenler bile tartışmaya katılıyor.
Bu kadar yakın tarih için bunca ‘’ciddi’’ tartışma sürerken bizler üzerinden asırlar geçmiş olayların tarihsel kayıtlarına nasıl inanacağı.

O ihtişamlı Osmanlı tarihi acaba aslında o kadar ihtişamlı değil mi? Hangi Osmanlı Padişahı kendi tarihçisine ‘’avda yanlışlıkla poposundan ok yediği’’ ile ilgili kayıt tutturur. Ya da tarih sayfalarında bozguna uğrayıp düşman ordusunun önünde kaçan bir padişah gördünüz mü? Ama son 300 yıl hep kaybettik. Demek ki bizler ‘’şanlı zaferler ile kaybetmeyi başaran bir devletmişiz’’. (Ne kadar salak bir ifade oldu) Bu sadece bizde değil, üzerinde güneş batmayan İngiltere imparatorluğunun tarihinde de böyle.
Ama gerçeklerin böyle olmayabileceğini görüyoruz. Nerden görüyoruz? Tarihçiler daha 80-90 yıllık olayları bile net ve somut bir şekilde tartışmaya kapatacak deliler ile açıklayamıyor. Üstelik bu tartışılan meseleler o günleri yaşayanlar ile canlı canlı iletişime geçebilen tarihçilerin bu gün bile var olmasına rağmen böyle.

 Her ihtilaflı olayda olayın iki tarafı da yaşananları kendi bakış açısı ile anlatır. Bu doğal bir durum ama doğal olmayan şu: Olayın içinde olmayan, olayla ilişkisi bile olmayan, sadece olayın açıklanma şeklinden siyasi çıkar elde etmeyi uman (benim çok defalar ‘’kemirgenler’’ olarak tanımladığım)birileri masa başında hiçbir kaynak, kitap, makale, evrak ve mekan incelemeden, kütüphane tozu yutmadan –işkembe-i kübradan- tarihsel faraziyeler üretebiliyorlar.
Daha da acı olan tarafı, kendi siyasal düşüncesi ile uyuşan birilerinin tezlerini desteklemek için uyduruk tezler ile mesnetsiz faraziyeler üreterek, daha önceki dönemlerde üretilmiş bu tür uyduruk ürünleri ‘’kaynak’ ’olarak, ‘’dayanak’’ olarak kullanarak ortaya yeni ürünler çıkarıyorlar.
Bir kitap çıkıyor. Haremle ilgili roman(Mış)! Hanımefendinin biri yazmış. Londra’daki evinde, ofisinde yazmış durmuş. (Kalınından 3 cilt)
Topkapı sarayına hayatında bir kere girmiş. Ama ‘’tarihsel’’ kitabında ne padişah bırakmış, ne harem ağası, ne de cariye… Ama asıl acı olan ne biliyor musunuz? Bir başka tarihçi çıkmış bu hanım teyzenin romanını kendi eseri olan ‘’tarih bilimi’’ ile ilgili kitabının kaynakçasına koymuş. Bir de utanmamış seçilmiş kaynakça diye belirtmiş. (Seçmese ne olacaktı merak ediyorum)
Büyük kitapçılarda rafların üzerlerinde bölümler yazar: ‘’Tarih’’ ve ‘’Tarihsel Roman’’ diye… Ayrı tutarlar ki, bu ‘’tarihçi’’ gibi tarihçilikte ‘’ayrı’’ yerde olanlar yerlerini karıştırmasınlar.

Başka bir örnek: İngiltere’nin yeşil çayırlarında gezen ‘’tarihi’’ bir dizi film var. Dizinin adı ‘’Downton Abbey’’. İşte bu dizide ünlü Osmanlı diplomatı Kemal Pamuk aşk hayatının hızına dayanamayıp ölüyor. Dizinin senaristi Julian Fellowers hem dizisine Türkiye’den ilgi toplamak, hem de medyada öne çıkabileceği haberler üretilmesini sağlamak için  gerçek hayata uyarladığı bir senaryoyu gazeteciler ile paylaşıyor.
Fellowers kaynağının bir arkadaşı olduğunu belirtiyor. Bu arkadaşın büyük bir malikanesi varmış. 15 yıl önce büyük halasının günlüğünü bulmuş. Günlükte zamanında malikaneye gelen bir diplomatın ölümü de anlatılıyormuş. Olay 1890’larda olmuş.

İngiltere’nin Türkiye’de de çok bilinen meşhur yayını The Times,’’Tv’de en ikonik anlardan biriydi’’ diye başlık atmış. The Guardian ise ‘’Ölü bir Osmanlı Diplomatı ile cinsellikten öte olaylar yaşandı mı ‘’diye sormuş.
Bizim meraklı tarihçiler bu haberleri yabancı medyadan öğrenince hemen araştırmışlar. O tarihlerde İngiltere’de ölen bir diplomat bulmuşlar. Hemen diziyi izleyip olayları Rüstem Paşa’nın üzerine yıkıvermişler. Vay vay vay…

Bu tür roman tarihçileri ve dizi tarihçileri yaptıkları işi o kadar ciddiye alıyorlar ki! Şimdi onların da anlamakta zorlanmayacağı ciddiyette bir açıklamayı ben yapayım da bombayı patlatsınlar.
Sarah Connor’ı öldürmek için gelecekten gelen ‘’Ron’’adındaki Terminatör bütün Amerikalıların gözünün içine baka-baka 4 yıl boyunca Kaliforniya Valiliği yaptı. Biriniz FBI’ı arayında bu canavar Sarah Connor’u öldürmeden yakalansın!
Hep sevgi ile Kalın
Murat Sevgi