HEPİMİZİN ÇOCUĞU NARİN
Erdal Direğin
Önceleri kayıp Narin her yerde arandı. Küçücük bir köyde ve kameraları olan bir köyde bir çocuk nereye gider? Ya da nasıl kaybolur? İşte bu sorular, bu işin normal bir durum olmadığını düşündürdü hepimize.
Çok kolaylıkla çözülecek bir konu bir türlü çözülmedi. Bugün Narin’in kayboluşunun 36. Günü… Aslında deliller bize gösteriyor ki öldürülmesinin 36. Günü.. Neden bu kadar uzun sürüyor, bunun üzerinde duralım.
Tavşantepe köyünün % 90 ı akraba, dışarıdan gelen insan sayısı çok az. Bir cinayetin üzerinin örtülebilmesi hiç kolay değil, böylesine küçük bir köyde neredeyse imkansız. Fakat şeytanın bile aklına zor gelecek yöntemlerle akıllar karıştırıldı. Dikkatleri farklı yöne çekmek için kendilerine öğretilen şeyleri söylediler ifadelerinde. Yanlış ihbarlarla vakit kaybettirdiler, hatta yangın bile çıkardılar. İlk yalan, küçük Narin’in kaybolduğu gün “saat 16.00 da çeşme başında, 18.40 da okulun bahçesinde görüldü” ifadeleri verildi değil mi? Gerçekte ne olmuştu? Narin 15.15 den sonra bir daha görünmemişti.
Aslında çember daraldı ve iş çözülmek üzere. Fakat bu iş neden bu kadar uzuyor. Ankara’dan ve İstanbul’dan uzman ekipler geldi ve soruşturmaya dahil oldular. Çapraz sorgularla işin rengi belli olmaya başladı. Bütün oklar Muhtar Amca Salim Güran, Narin’in annesi Yüksel Güran’a ve 19 yaşındaki ağabeyi Enes Güran’a çevrildi. Bu arada çok önemli bir ayrıntı ortaya çıktı. AKP Milletvekili Galip Ensarioğlu dahil oldu meseleye. Bir konuşmasında aileyi yakından tanıyoruz, çok iyi bir aile dedi ve ekledi, “ Bizlerin bazen bilmediği, bilip de söylemememiz gereken şeyler var” dedi. Bunu neden söyledi Ensarioğlu?
Konu ile ilgili Diyarbakır’da çok fazla kişi ile konuştum. Ensarioğlu ailesi Tansu Çiller döneminde zenginleşmiş ve Akp döneminde çok büyümüş bir aşiret. Aileden olmayan dost, arkadaş, tanıdık, ahbapları işe yerleştirerek çevresini büyütmüş. Kentte çok söz sahibi bir aşirete dönüşmüş. Asıl soru bu Salim Güran ile nasıl bir bağ kurulmuş ve söyleyemeyeceği şeyler neler? İşin içine siyasi erk girdi diye mi soruşturma sonuçlanamıyor? Hem de kamuoyuna mal olmuş bir dava olduğu halde…
Hali hazırda köyün didik didik aranmadığı söyleniyor. Jandarma köyün giriş çıkışlarını tutmuş durumda, Köyün içinde de Jandarma var. Şimdi dönelim en başa, Narin kızımız kuran kursundan erken çıktı ve eve geldiğinde yada ahıra girdiğinde orada ne gördü? Görmemesi gereken bir şey gördüğü gerçeği aşikar. Soruşturma halen gizli yürütülüyor, ancak delillerin toplanması bu kadar uzun sürmemeli. Acaba bu konunun gündemi fazla meşgul etmemesini isteyenler mi var? Şu an bile her dakika ifade değiştiren zanlılar olduğunu biliyoruz.
Neredeyse bütün köy sorgulandı. İfadeler başlangıçta birbirinin aynıydı. İyi organize edilmiş. Fakat yine de çok tecrübeli ekiplerin bunları çözmesi zor değil ki, ikinci ifadelerde durumların değiştiği kamuoyuna yansıdı. Bir detayda diğer ağabey Baran Güran’ın cinayetin araştırılması ve adaletin sağlanması için 16 eylül de Diyarbakır Barosuna başvurmasıdır. Bu ayrıntıyı hiçbir zaman unutmayın.
Köy merkeze 15 km uzaklıkta. Bir taksi ile köye geldik. Girişte kolluk kuvvetleri kimlik kontrolüyapıyorlar. Ancak köye girişte zorlukla karşılaşmadık. Köyde gördüğümüz manzara karşısında şaşırmamak elde değil. Kimseler yok köyde. Ya da dışarı çıkmıyorlar. Çoğu ev avlu ile çevrilmiş.
Sadece birkaç evin bahçesinde birkaç kadın gördük, onlarda sorulara muhatap olmamak için hemen içeriye giriyorlar. Sokakta oynayan 3 çocuk dışında kimsecikler yok. Çocuklara baktığımızda aniden Narin’i düşünüyorum. O da o yaşlardaydı. O çocukların arasında olmalıydı, hayal kurmalıydı. Hayal kurmak bile kolay değil doğuda, hele kız çocuklarının hayalleri ne olabilir ki? Zamanı geldiğinde ailenin onayladığı biriyle evlenmek. Cenaze töreninde anne Yüksel Güran’ın elindeki gelinlik aklıma geldi birden. Feodal yapı sarmalamış insanları, kıpırdatmıyor. Ne diyor akrabalar ve köyde yaşayanlar, herkes Salim Güran’dan korkuyor. Maalesef yapı böyle. Bu şekilde yaşamak mı olur?
Köyün içinden geçip aşağı tarafa inmeye başlıyoruz. Alt tarafta köyün mezarlığını görüyoruz. Sıradan küçük bir mezarlık. Fakat sıradan olmayan bir şey var. Çiçekler, çelenkler, oyuncaklar arasında bir kabir göze çarpıyor uzaktan. Hemen giriyoruz içeri… Aile bireylerinin almış olduğu kararla, o kirli elleriyle katlettikleri, koruyamadığımız Narin’e gidiyoruz usulca. İnsan bakmaya kıyamıyor, onlar minik bir cana nasıl kıydılar. Narin’in basında da paylaşılan bir fotoğrafı geliyor gözümün önüne, kanepede yana bakar vaziyette, aslında uzaklara, gerçekleştiremeyeceği hayallerine bakar haldeki fotoğrafı. O acı tarif edilemez, kan bağı, akrabalık bağı olması şart değil ki, insan olmak, biraz vicdan sahibi olmak yeterli. Bizimle beraber kabrin başında birileri daha vardı. Bursa’dan Narin için gelmişler. Bu köye, insanlarına, aileye ateş püskürüyorlar.
Nasıl da kızmayalım, bu ilk değil ki bu köyde. Kaynağımı gizli tutmak kaydıyla “bu köyde daha önce 15 çocuk öldü ya da kayboldu” diyor. Onlar gündem olmadılar, Ölümler doğal mıydı, şüpheli miydi şu anda karar vermek zor. Sapkınlık iddiaları var. Ancak 90 haneli bir köyde ,son 15 yılda 15 çocuk ölümü gerçekleşiyorsa ne demek gerekir? Daha ne söyleyelim bir şey daha söyleyelim. Narin’in 9 yaşında ölen bir engelli ablası vardı, haberlerden neredeyse herkesin haberi oldu. Kendi öz babası, kızının mezarının nerede olduğunu gösterememişti. Bunun doğal olduğunu söylemek akıl dışı olur.
Ne diyelim, bence hiçbir şey söylemeyelim. Yerin dibine batsın böyle köy, yerin dibine batsın böyle insanlar. Vah giden hayallere, vah küçük Narin’e… Özetlersek, Narin’i kimin katlettiğini çözmek zor değil. Neden öldürüldüğü açık olarak kamuoyuma açıklanmalı. Bunu iddianamede göreceğiz. Narin ne gördü? Her ne olursa olsun bir anne kendi evladının katledildiğini bile bile susması ve oyunun içinde olması nasıl kabul edilebilir? O köyde ne var? Ne saklıyorlar. Türk adalet sistemine güvenmek istiyoruz. Asla soru işareti kalmamalı.
Adalet Mülkün Temeli” değil mi? O Mülk, Devlet değil mi? Yani devletin temeli ADALET…