Hatice Topçu Yazdı: MODERN KÖLELİK!
Bu yazımı konu temelli yazmak istemiyorum. Sözcüklerin beni yönlendirmesine izin vermek ve onlarla birlikte satırlara akmak istiyorum. Duygularımın yoğunlaşmasıyla insanın içsel dünyasına bir yolculuk yapmak ama dışsalı da asla göz ardı etmemek istiyorum.
Şiirin büyülü dünyasının ve bütünü görme anlayışımın birlikteliğinde, hayatın ağırlığının yoruculuğundan sıyrılıp nefes alabildiğimi düşünüyorum. Yine böyle bir yazının içerisindeyim. Sözcükler beni nereye götürecek henüz bilmiyorum.
“Düşünme, ‘yak bütün sözcükleri’
Uzaklaş kendinden.
Başka biriymiş gibi, dışardan bak kendine.
Dinle bir yabancıyı duyarcasına,
Konuş bir yabancıyı anlarcasına,
Hisset bir yabancıyı yaşarcasına,
Sonra kucaklaş;
Kırk yıllık dostuna sarılırcasına…
Kalemim beni bu şiirimle buluşturdu. Sahi siz hiç kendinize dışardan baktınız mı? Bu öyle sanıldığı gibi kolay değildir. Dışardan kendimize bakabilmek için bulunduğunuz yaşantının dışına çıkmamız gerekiyor. Yani sizi mutsuz ettiğini düşündüğünüz şeyden uzaklaşmanız… Aslında bu ikinci adımdır. Birincisi sizi mutsuz eden şeyin farkındalığıdır. Çünkü sorun çözmek tespitle başlar.
Sizi mutsuz eden şey? İşiniz mi, eşiniz mi?.. ya da daha başka bir şey mi? Tespitten sonra onun dışına çıkmak ve oradan nasıl göründüğünüze bakmak gerekiyor. Söylemesi kolay diyenleriniz varsa bu iyi bir şey. Çünkü onlar bir sorunları olduğunun farkında olanlardır. Bir de farkında olmayanlar var. Onlar yaşadıkları hayatı kanıksanmış veya o hayatın dışındaki seçenekleri göremeyenlerdir.
Ben en son bunu yaptığımda: içinde bulunduğum hayatın çok yerinde ve varlığım için vazgeçilmez olduğunu düşünüyordum. Ama soru işaretlerim vardı ve mutsuzluğumun farkındaydım. Dışına çıktım ve nasıl göründüğüme baktım. Bir sürecin parçası olduğumu, yani zamanı tükettiğimi ancak içinde olmadığımı fark ettim. Benim gibi görünen o hayat benim değildi.
Oradayken yaptığım projeler bütün zamanımı dolduruyor ve beni heyecanlandırıyordu. Ürettiklerim benden çok başkalarınındı. Bana projelerimin hedef kitlemize sağladığı faydalara sevinmek kalıyordu. Şimdi o hayatın dışındayım. Yaşadığım hayat benim. Hatta dışına çıktıktan sonra bu farkındalığı daha önce yaşamadığım için kendimi aptal gibi hissettim. Ancak hayatımda keşkelere yer vermemem gerektiğini de biliyordum artık.
Elbette içinde bulunduğumuz koşullar, sistemin dinamikleri bazı kararlar için önemlidir. O koşulların bir parçası haline gelmek ve her gün kendimizi tekrarlamak bazen sorumluluklarımız ve sevdikleriniz için mecbur olduğunuz şeyler gibi gelir bize…
Bu noktada sorulması gereken sorular:
Ne kadar özgürüz? Veya tersi, Ne kadar köleyiz?
Her iki soru da kendimizle ilgili bir durum tespiti yapmamızı sağlar. Kölelik: Birinin ya da birilerinin emri altında olmak, tutsak yaşamaktır. Peki, bunu insan neden yapar. Değişik gerekçeler sayılabilir ama kapitalist sistemin ışıltılı dünyası gerekçelerin en önemlisidir. Örneğin lüks bir arabaya sahip olmak ve lüks bir evde yaşamak, varlıklı bir yaşam sürmek, pahalı markalar giyinmek…
Böyle bir yaşantı bir çemberin etrafını sürekli dönmek gibidir ama sahibi için en önemli şey ona sunulanlarla saygın olduğunu düşünmesidir. Modern kölelik denilen şey de budur. Kendiniz olmadan para, makam, güç gibi araçların kölesi olmak ve her gün kendinizi tekrarlamak.
Ha bunlara sahip olmayı öyle kolay sanmayın. Eğer zemin müsaitse birileri bunlara sahip olabilmek için türü entrikalar çevirirler. Başkasının ayağını kaydırmak, zengin bir eş bulmak, haksız kazanç elde etmek, amaca ulaştıracak insanları kullanmak gibi…
Peki, ne için? Modern kölelik için.
Elbette ki sahip olunan bu araçların bir karşılığı vardır. Bir şeylere sahip olmak için bazı bedeller de ödemek gerekmektedir. Kapitalist sistem böyle işler. Modern köle için burada sahip olunanın kaybedilenden daha görünür olması önemlidir.
Modern köleler kendilerine dışardan bakabilmeyi başarabilir mi? Çok ihtimal vermiyorum. Çünkü onların yaşadığı aslıda kendileri olmaktan çok çevrelerinin onları nasıl gördüğüdür. Görünür olmak, bilinmek öncelikleridir.
Peki, bu gerçek mi?
Ne çok soru var değil mi? Ben gerçek olmadığını düşünüyorum çünkü çevrenin biçtiği konumda, çevrenin beklentileriyle biçimlenirsiniz. Yani kısır dönüğü devam eder.
Bireyin kendisi olabilmesi ile kapitalizmin ışıltılı araçlarına sahip olması ayrı şeylerdir. Tıpkı demokratik bir dünyada yaşama isteği ile egemen olma isteğinin ayrı şeyler olduğu gibi. Ne demiştik? “Sonra kucaklaş; Kırk yıllık dostuna sarılırcasına…” insan için en değerli şey elbette ki özgürlüktür.//MedyaVatan