YOK OLMAYA YÜZ TUTMUŞ TARIMI YENİDEN CANLANDIRMAK MÜMKÜN

T.C. İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Jandarma Genel Komutanlığı’na bağlı olarak Çevre Koruma Timleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı’na bağlı olarak Çevre, Doğa ve Hayvanları Koruma Büro Amirlikleri kuruldu.Benzer şekilde tarım ve gıda sektöründeki güvenlik sorunlarını önleme veya giderme, tarımsal üretimi ve gıda ürünlerini suça karşı koruma amaçlı olarak Tarım ve Gıda Koruma Birimleri’nin kurulması önerisi ise  Av.Serap SÜRMELİ DEMİR – Stj.Av.Gizem BELDİBİ tarafından gerekçeleri ile birlikte bir yazı ile Tarım Hukuk Derneği'nin sayfasında paylaşıldı.Yazarımız Ahmet Baybars Göğez çok kıymetli gördüğü bu öneri ile ilgili uygulamada yaşanan bir aykırılıklara dikkat çekti ve konu ile ilgili düşüncelerini ifade etti.Baybars Göğez konuyla ilgili şunları söyledi:  Doğal hayatı koruma ve çevre bilinci açısından Emniyet ve Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde kurulmuş olan bu timlerin görev yapması içinde bir çelişkiyi de barındırıyor. Malumunuz haberlerde sürekli duyuyoruz. Altın madenciliği veya farklı madencilik ile taş ocaklarının neden olduğu doğa tahribatı ülkede endişe verici boyutlara gelmiş durumda. Yetkililer ülke genelinde 20.000 maden ruhsatı verildiğini ifade ediyor.

Verilen bu maden ruhsatları ile şirketlerin bölgelerde oluşturdukları tahribatı engellemek adına bölge halkı ve köylüler karşı karşıya kalıyorlar. Asayişi korumakla görevli Jandarma ise şirketin yanında konum alıyor ve köylülere karşı güç kullanmaya varan müdahalelerde bulunuyor. Burada bir gariplik yok mu? Fındık ve zeytin bahçeleri tarumar ediliyor, doğal bitki örtüsü yok ediliyor. Jandarma yaşadığı bölgenin doğal yapısını koruma derdinde olan halka karşı tavır takınıp müdahale ediyor. Benim yapılan bu çalışmaların ne kadar ciddi olduğu konusunda endişelerim var.

Buna karşın Tarımsal üretimi ve gıda ürünlerini suça karşı koruma amaçlı olarak Tarım ve Gıda Koruma Birimleri’nin kurulması önerisi ise çok doğru bir düşünce. Benim de bu konuda hazırlık aşamasında olan bir kitap çalışmam var. Bu kitapta ''Kentsel Tarımı'' ele alıyorum. Kitabın sonunda da mevcut nüfus yapısına uygun bir öneride bulunuyorum. Bu önerim, avukatlarımızın önerisini de destekler nitelikte. Bilindiği gibi Atatürk döneminde ''Cumhuriyet Köyleri'' projesi vardı. Rahmetlinin ömrü vefa etmedi fakat Danimarka bu projeyi gerçekleştirdi. Dünya çapında ses getirdi. Dairesel bir yapılanma üzerine oluşuyor model. Daha sonra 1945'lerde ''Köy Enstitüleri'' kurulmuş. Daha sonra rahmetli Ecevit'in de etkisiyle 1960'lı yıllarda CHP Köy-Kent'ler projesini oluşturmuş. 1969'da Köy-Kent Projesi seçim beyannemesinin içinde yer almış.  Nitekim 1977 ve 1978'de Bolu- Mudurnu ve Van'da iki örnek gerçekleştirilmiş.

Daha sonra sayın Ecevit 2000'de tekrar iktidra geldiğinde Ordu-Mesudiye'de bir örnek daha gerçekleştirmiş. Tüm finansmanı devlet kaynaklarından karşılanmış. Bu projelere her ne kadar bazıları bıyık altından gülse de, Dünya Bankası tarafından çok önemli bir proje olarak kabul edilmiş. Vikipedia en az Köy Enstitüleri kadar önemli bir proje olarak olduğundan bahsediyor. Dünya Bankası bu projenin ülke genelinde genişletilmesi için 300 milyon dolar destek sağlamış. 2003'te rahmetli Ecevit GATA hastanedeyken, dönemin başbakanı sayın Recep Tayyip Erdoğan ziyaretine gidiyor.Rahmetli Ecevit adeta vasiyet niteliğinde bu projeyi engellememsini kendisinden istiyor. (Bu proje engellendi) Tayyip erdoğan tekrar bakacağını ve kenisini bilgilendireceğini söylüyor ama maalesef gelişme olmuyor. Bu arada çoğu kişi bilmez, Dünya Bankasının verdiği 300 milyon Dolar destek kullanlmadığı için geri iade ediliyor. Daha sonra 2010 yılında 2010- 2023 Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı (KENTGES) projesi hazırlanıyor. Bu proje şehirciliğin planlanması ile ilgili. Buradaki eylemlerden bir tanesi de ''Merkez Köylerin'' ve ''Köy-Kentlerin'' kurulması. Bunu projenin içine almışlar. Gerçekleşmiş mi? Hayır! 2023 hedefi olarak belirlenen Merkez Köy ve Köykent hedefinin, 2022 yılına geldiğimizde gerçekleşmediğini görüyoruz. Yani kağıt üzerinde kalmış. 

Olası bir iktidar değişikliği olup da bugünkü muhalefet iktidara geldiğinde bu projeyi benimseyip gereğini yapar mı bilemiyoruz.!Ben de bunlardan etkilenerek, biraz da iklim değişikliği ve Sera Gazı salımıyla ilgili Paris İklim Sözleşmesi ve Glasgow (COP26) kararlarını inceledim. Diyorlar ki Kentler mümkün olduğunca kendi çeperleri içerisindeki tarım havzalarını kullanmak suretiyle hem yerinde yenilenebilir enerji üretimi, hem de yerinde gıda üretimi ve tüketimine ağırlık vermeleri gerekir. Damla sulama sistemi, tarım alanlarının çok daha verimli kullanılması, dikey tarım sistemleri  gibi hobi bahçeleri mantığından uzaklaşılarak ticari amaçlı olarak Kentsel tarımı yaygınlaştırmak, kentlerin olabildiğince kendi bölgelerinde ürettikleri gıda- besin maddelerini bu tarım alanlarından sağlamalarının önemine vurgu yapılıyor. Şimdi baktığımız zaman 6360 sayılı Büyükşehir yasasıyla 2013'te köy nüfusumuz bir gecede %23'lerden %9'a düşmüş. Bu gün %7'lerdeyiz. Köy nüfusu kaybedildiği zaman geriye göndermek mümkün değil. Geriye dönenler şehirde emekli olup artık toprağımda yaşamak istiyorum diyenler. Onlar da iş gücü olarak kabul edilemez. O yüzden ben de dedim ki bu konuyu tersinden alalım, mesleyle boğuşmayalım. Madem ki Köy-Kent projemiz yok (CHP şu an iktidara gelse bir dönem programlarında olan bu projeleri sürdürebileceğine dair açıklama yapmadı.) Kırsal kalkınmaya yönelik hangi projesinin olduğunu da göremedim. O zaman biz başka bir şeyi yapalım Kent-Köyleri kuralım. Biliyorsunuz Köy Kanununun vermiş olduğu bir takım kıstaslar var. Bu Köy Kanununun vermiş olduğu kıstaslara uygun olarak mesela en az 150 kişi toplandığı zaman köy olabiliyor. Oradaki hazine arazilerini de kent civarında kurulacak olan bu köylere özellikle yatayda yerleşmiş ve Köy olmayı kabul etmiş olan bu sitelere vererek, oradaki insanların da rızası alınarak İhtisas Köyleri kurmak mümkün.Nedir bunlar? Meyvecilik, soğuk hava depoculuğu, tarım, bahçe bitkileri veya el sanatları, tarla balıkçılığı vs. olabilir. Kentin gıda ihtiyacının karşılanması gerekliliği öncelik olmalı. Kitabımda bu örnekleri yazmaya çalışacağım. Ayrıca başka bir düşüncem daha var. Bu düşüncem yapılan öneriyle ortak paydada yer alıyor. Kentlerin civarındaki askeri birliklerin de artık çam ağacı dikmekten vazgeçip, bazı şartlar getirerek (50 dönüm, 100 dönüm gibi) meyva bahçeleri kurmaları. Askerler bu konuda eğitim almış olur, kendi meyve ihtiyaçlarını karşılar. Ayrıca küçük seralar kurularak askerlere tarımın öneminin anlatılması mümkün. Ürünler garnizon bünyesinde tüketilebilir veya asker ailelerine satılarak gelire dönüştürülebilir veya Ordu evlerinde de kullanılabilir.Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yapılmış bu zaten. Askeri Birlikler kalkınmanın itici gücü haline gelmişler.  Bunu tekrar başarmak ve modellemeler yapmak mümkün. Askerler sonrasında memleketlerine döndüklerinde bu öğrendiklerini hayata geçirebilirler, bu alışkanlıkları kazanmış olurlar. Modern tarım, klasik tarım, dikey tarım, sulama sistemleri örneklerini hayat geçirirler diye düşünüyorum.Bu öneri benim de düşüncelerimi pekiştirmiş oldu.

Kapak Görsel: Elazığ Haber Ajansı

https://www.tarimhukuku.org/jandarma-genel-komutanligi-ve-emniyet-genel-mudurlugu-nezdinde-tarim-ve-gida-koruma-birimlerikurulmasi-onerisi/

]]>