12 bin yıldır hayvancılık yapılan Anadolu coğrafyası nasıl ithal Afgan çobana muhtaç hale getirildi?

ÖZEL HABER 14.07.2024 - 13:32, Güncelleme: 14.07.2024 - 13:43 13002+ kez okundu.
 

12 bin yıldır hayvancılık yapılan Anadolu coğrafyası nasıl ithal Afgan çobana muhtaç hale getirildi?

Hayvan yetiştiriciliğinin tarım devrimine paralel olarak başladığı biliniyor. 'Bereketli Hilal'den Orta Anadolu bozkırlarına, Toroslar'dan Doğu Anadolu'nun yüksek platolarına hayvancılık binlerce yıldır bu coğrafyanın gerçekliği.

Yusuf Yavuz Bir çift öküz, bir evlek toprak. Bir çift keçi, bir çift koyun bu coğrafyanın insanının özetiydi. Hayvancılık, gıda güvencesinin yanında sosyo-ekonomik bir dayanaktı. Esasında iklim ve coğrafi koşullarından dolayı tarımsal üretimin yanında daha çok hayvancıydı Anadolu. Bu yüzden genel olarak Anadolu çoban köpeği, Aksaray'da 'Malaklı', Sivas'ta 'Kangal' gibi çoban köpekleri hayvancılıkla birlikte evrildi ve özgün bir kültür yaratıldı.   Türkiye savaş yıllarında bile hayvancılığa sarılan insanların yaşadığı bir ülkeydi. Ne yazık ki son çeyrek yüzyılda nüfusa oranla hayvancılıktaki kan kaybını durdurmak bir yana yeni yaralar açılması bilinçli bir kötülük siyaseti izlendiğini düşündürüyor. Önce ot ve saman ithal etmeye başlandı, ardından canlı hayvan ve kırmızı et. Şimdi de çoban ithal edilmek isteniyor. Uzun süredir yarı kaçak yarı kayıtlı Afgan çobanlar dolaşıyor Anadolu yaylalarında.   Önce Ticaret Bakanı Ömer Bolat, "Afgan çobanlar giderse hayvancılık biter" açıklaması yaptı. Ardından ise Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği (TÜDKİYEB) Genel Başkanı Nihat Çelik, Türkiye'nin acilen 150 bin çobana ihtiyaç duyduğunu belirterek, hükümetin Afganistan ve Türk Cumhuriyetleri ile yabancı çoban istihdamı için görüşmeler yaptıklarını açıkladı.     Onlarca yerli ırkın yok edilmesinin ardından "sürü yönetimi elemanı" denilerek çobanların da yok edilişinin önü açılmıştı. Yetkili ağızlardan yapılan açıklamaların satır araları, bu ülke halkının yaşam garantilerinden biri olan hayvancılığın adım adım nasıl bitirilmek istendiğini özetliyor. Daha önce Türkiye'de hayvancılığın Cumhuriyet dönemindeki seyrini özetleyen bir yazı yayınlamıştım. Bu vesileyle bir kez daha anımsamak yerinde olacak: *** Hayvancılıkta Cumhuriyet döneminin özeti: Cumhuriyet'in ilan edildiği 1923'te savaştan çıkmış ülkenin keçi sayısı: 7.858.000. Dört yıl içinde yaklaşık iki kat artarak 12.106.000 seviyesine çıkarılan keçi varlığımız yüz yıl sonra 2009'da 5.128.000'e, 2023'te 10 milyon 709 bin! Coğrafya ve iklim koşulları gereği Anadolu küçükbaş için daha uygundu. 1923'te nüfusu 13 milyon olan Türkiye'nin koyun sayısı 9.3 milyondu, 1927'de 13.6 milyona çıktı. 100 yıl sonra 2023'de 85 milyonluk ülkenin koyun sayısı 42.5 milyon. 2022'ye göre yüzde 4,7 azalmış durumda. Koyunun et ve süt ürünleri yanında yün ve yapağı da binlerce yıldır bu topraklar için altın değerindeydi. 2 bin yıl önce bile Konya Ovası'nda yetiştirilen koyunların yünleri Galat krallarını zengin ediyordu. Cumhuriyet'in ilk yıllarında hayvancılık el üstünde tutuldu.     Türkiye askeri darbelerin yaşandığı dönemlerde bile üreticinin direnci ve kırsal nüfusun üretmeyi sürdürmesi sayesinde hayvan varlığını artırmayı başarmıştı. 1960'da 24 milyon olan keçi, bugünkünün 2,5 katıydı. Koyun sayısı ise 34.4 milyon. 1980'de koyun 48, keçi 19 milyon. Türkiye bugün kırmızı et tüketiminde birçok ülkenin gerisinde. Ayrıca orta ve orta alt sınıfın erişebilmesi artık çok zor olan kırmızı ette ithalatçı bir ülke konumundayız. Osmanlı'nın 16. yüzyılda koyun tedarik ettiği Romanya'dan halen koyun ithal ediyoruz...   Dünyanın ekonomik buhranla boğuştuğu 1930'lu yıllarda Doğu Anadolu'dan Sovyet Rusyası'na, İran'a ve Suriye'ye et ve et ürünleri ihraç eden Türkiye, bugün Rusya'dan et ithal eder hale geldi. Aynı dönemde Kars'ta yılda ortalama 40 ton düzeyinde pastırma ve kavurma üretiliyordu. Cumhuriyetin ilan edildiği dönemde yanmış yıkılmış da olsa ülke coğrafyasının yarıya yakını mera alanlarından oluşuyordu. Bugünkü oran, yüzde 18 düzeyinde. Plansız yapılaşma, kötü arazi kullanımı, madencilik, otoyol, enerji ve turizm gibi alanların baskıladığı meralar bitiyor.   Hititler'den Selçuklu'ya, Bizans'tan Osmanlı'ya Anadolu coğrafyası hayvancılık merkeziydi. Bu gerçeğin ışığında, Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara'da kurulan Atatürk Orman Çiftliği, 1930'lu yıllarda Ankara'nın yoğurt ihtiyacının yüzde 70'ini tek başına karşılar durumdaydı. Cumhuriyet'in 100. yılında Türkiye hayvancılıkta pek parlak bir noktada değil. Nüfus-üretim ilişkisi dengesiz. Et ve süt ürünleri akıl almaz ölçüde pahalı. Türkiye yaklaşık 30 ülkeden hayvan ithal ediyor. Sloganlarla, içi boş iddialarla günü kurtarmak sorunu çözmeye yetmiyor. Savaştan çıkmış bir ülkenin yöneticilerinin 100 yıl önce bıraktıkları birikim ve mirasın bugün yüz kat daha artırılmış olması mümkündü. Bunu belirli dönemlerde gördük. Bütüncül arazi kullanımı ve meraları, hayvancılığı korumak zorundayız. Yüz yılda iki ileri bir geri adımlarla iyi kötü sürdürülen hayvancılık bugün can çekişiyor. Bu ülkenin çobanları milli mücadele döneminde, yani savaş koşullarında bile üretti, et, süt, yün, deri sağladı. Savaşan ordunun, askerin ihtiyacını karşıladı. Osmanlı'dan bu yana hayvanlardan vergi alınsa bile üretmeyi sürdürdü bu toprakların çobanları. Kadınlar, erkekler, çocuklar ve gençler.. Kimi çoban doğdu, kimi çoban olarak öldü. Ama bu topraklarda hayvancılık asla ölmedi. Türkiye'nin saman ve kuru ot ithal eder döneme getirildiği günlerde en çok Doğu Anadolu'nun çobanları içerledi bu duruma. Anadolu'nun çobanları bugün ağlamaklı gözlerle anıyor geçmişin üretimini. Cumhuriyet'in 100. yılında her kamu kurumu, her banka, her şirket dramatik ve nostaljik reklam filmleri yayınlayarak Cumhuriyetin değerlerine ne kadar bağlı olduklarının altını çiziyor. Bir yanıyla hatırlanması bile güzel. Ancak Cumhuriyet'i kuranlar da ayakta tutanlar da üretimle sağladı bunu. İçi boş kutlamalar, şenlikler, festivaller ve anmalarla Cumhuriyet ayakta kalmaz! Cumhuriyet'in gövdesi vatansa, topraksa; dağlar, ırmaklar, dereler, ovalar, meralar, ormanlarsa ruhu da bütün bunları koruyarak yapılan üretimdir...   100. yılda Cumhuriyet fikrine en çok sahip çıkanların yine üretenlerden, çiftçilerden çıkması boşuna değil. Ülkenin dört bir yanında tarlalara traktörlerle yazılan "Cumhuriyet 100 Yaşında" yazıları, bu toprakların kalbinin nerede attığını bir kez daha gösteriyor...   *Üzeri yazılı arşiv fotoğrafları: Anthony Norman Landreau. (University of Washington Libraries digital arşivi) Diğer fotoğraflar: (Yusuf Yavuz arşivi) Grafikler: ZMO ve TİGEM.
Hayvan yetiştiriciliğinin tarım devrimine paralel olarak başladığı biliniyor. 'Bereketli Hilal'den Orta Anadolu bozkırlarına, Toroslar'dan Doğu Anadolu'nun yüksek platolarına hayvancılık binlerce yıldır bu coğrafyanın gerçekliği.
Yusuf Yavuz
Bir çift öküz, bir evlek toprak. Bir çift keçi, bir çift koyun bu coğrafyanın insanının özetiydi. Hayvancılık, gıda güvencesinin yanında sosyo-ekonomik bir dayanaktı. Esasında iklim ve coğrafi koşullarından dolayı tarımsal üretimin yanında daha çok hayvancıydı Anadolu. Bu yüzden genel olarak Anadolu çoban köpeği, Aksaray'da 'Malaklı', Sivas'ta 'Kangal' gibi çoban köpekleri hayvancılıkla birlikte evrildi ve özgün bir kültür yaratıldı.
 


Türkiye savaş yıllarında bile hayvancılığa sarılan insanların yaşadığı bir ülkeydi. Ne yazık ki son çeyrek yüzyılda nüfusa oranla hayvancılıktaki kan kaybını durdurmak bir yana yeni yaralar açılması bilinçli bir kötülük siyaseti izlendiğini düşündürüyor.
Önce ot ve saman ithal etmeye başlandı, ardından canlı hayvan ve kırmızı et. Şimdi de çoban ithal edilmek isteniyor. Uzun süredir yarı kaçak yarı kayıtlı Afgan çobanlar dolaşıyor Anadolu yaylalarında.
 


Önce Ticaret Bakanı Ömer Bolat, "Afgan çobanlar giderse hayvancılık biter" açıklaması yaptı. Ardından ise Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği (TÜDKİYEB) Genel Başkanı Nihat Çelik, Türkiye'nin acilen 150 bin çobana ihtiyaç duyduğunu belirterek, hükümetin Afganistan ve Türk Cumhuriyetleri ile yabancı çoban istihdamı için görüşmeler yaptıklarını açıkladı.
 
 
Onlarca yerli ırkın yok edilmesinin ardından "sürü yönetimi elemanı" denilerek çobanların da yok edilişinin önü açılmıştı.
Yetkili ağızlardan yapılan açıklamaların satır araları, bu ülke halkının yaşam garantilerinden biri olan hayvancılığın adım adım nasıl bitirilmek istendiğini özetliyor.
Daha önce Türkiye'de hayvancılığın Cumhuriyet dönemindeki seyrini özetleyen bir yazı yayınlamıştım. Bu vesileyle bir kez daha anımsamak yerinde olacak:
***
Hayvancılıkta Cumhuriyet döneminin özeti:
Cumhuriyet'in ilan edildiği 1923'te savaştan çıkmış ülkenin keçi sayısı: 7.858.000. Dört yıl içinde yaklaşık iki kat artarak 12.106.000 seviyesine çıkarılan keçi varlığımız yüz yıl sonra 2009'da 5.128.000'e, 2023'te 10 milyon 709 bin!


Coğrafya ve iklim koşulları gereği Anadolu küçükbaş için daha uygundu. 1923'te nüfusu 13 milyon olan Türkiye'nin koyun sayısı 9.3 milyondu, 1927'de 13.6 milyona çıktı. 100 yıl sonra 2023'de 85 milyonluk ülkenin koyun sayısı 42.5 milyon. 2022'ye göre yüzde 4,7 azalmış durumda.
Koyunun et ve süt ürünleri yanında yün ve yapağı da binlerce yıldır bu topraklar için altın değerindeydi. 2 bin yıl önce bile Konya Ovası'nda yetiştirilen koyunların yünleri Galat krallarını zengin ediyordu. Cumhuriyet'in ilk yıllarında hayvancılık el üstünde tutuldu.
 
 
Türkiye askeri darbelerin yaşandığı dönemlerde bile üreticinin direnci ve kırsal nüfusun üretmeyi sürdürmesi sayesinde hayvan varlığını artırmayı başarmıştı. 1960'da 24 milyon olan keçi, bugünkünün 2,5 katıydı. Koyun sayısı ise 34.4 milyon. 1980'de koyun 48, keçi 19 milyon.
Türkiye bugün kırmızı et tüketiminde birçok ülkenin gerisinde. Ayrıca orta ve orta alt sınıfın erişebilmesi artık çok zor olan kırmızı ette ithalatçı bir ülke konumundayız. Osmanlı'nın 16. yüzyılda koyun tedarik ettiği Romanya'dan halen koyun ithal ediyoruz...
 

Dünyanın ekonomik buhranla boğuştuğu 1930'lu yıllarda Doğu Anadolu'dan Sovyet Rusyası'na, İran'a ve Suriye'ye et ve et ürünleri ihraç eden Türkiye, bugün Rusya'dan et ithal eder hale geldi. Aynı dönemde Kars'ta yılda ortalama 40 ton düzeyinde pastırma ve kavurma üretiliyordu.
Cumhuriyetin ilan edildiği dönemde yanmış yıkılmış da olsa ülke coğrafyasının yarıya yakını mera alanlarından oluşuyordu. Bugünkü oran, yüzde 18 düzeyinde. Plansız yapılaşma, kötü arazi kullanımı, madencilik, otoyol, enerji ve turizm gibi alanların baskıladığı meralar bitiyor.
 

Hititler'den Selçuklu'ya, Bizans'tan Osmanlı'ya Anadolu coğrafyası hayvancılık merkeziydi. Bu gerçeğin ışığında, Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara'da kurulan Atatürk Orman Çiftliği, 1930'lu yıllarda Ankara'nın yoğurt ihtiyacının yüzde 70'ini tek başına karşılar durumdaydı.

Cumhuriyet'in 100. yılında Türkiye hayvancılıkta pek parlak bir noktada değil. Nüfus-üretim ilişkisi dengesiz. Et ve süt ürünleri akıl almaz ölçüde pahalı. Türkiye yaklaşık 30 ülkeden hayvan ithal ediyor. Sloganlarla, içi boş iddialarla günü kurtarmak sorunu çözmeye yetmiyor.
Savaştan çıkmış bir ülkenin yöneticilerinin 100 yıl önce bıraktıkları birikim ve mirasın bugün yüz kat daha artırılmış olması mümkündü. Bunu belirli dönemlerde gördük. Bütüncül arazi kullanımı ve meraları, hayvancılığı korumak zorundayız. Yüz yılda iki ileri bir geri adımlarla iyi kötü sürdürülen hayvancılık bugün can çekişiyor.


Bu ülkenin çobanları milli mücadele döneminde, yani savaş koşullarında bile üretti, et, süt, yün, deri sağladı. Savaşan ordunun, askerin ihtiyacını karşıladı. Osmanlı'dan bu yana hayvanlardan vergi alınsa bile üretmeyi sürdürdü bu toprakların çobanları. Kadınlar, erkekler, çocuklar ve gençler.. Kimi çoban doğdu, kimi çoban olarak öldü. Ama bu topraklarda hayvancılık asla ölmedi.
Türkiye'nin saman ve kuru ot ithal eder döneme getirildiği günlerde en çok Doğu Anadolu'nun çobanları içerledi bu duruma. Anadolu'nun çobanları bugün ağlamaklı gözlerle anıyor geçmişin üretimini.


Cumhuriyet'in 100. yılında her kamu kurumu, her banka, her şirket dramatik ve nostaljik reklam filmleri yayınlayarak Cumhuriyetin değerlerine ne kadar bağlı olduklarının altını çiziyor. Bir yanıyla hatırlanması bile güzel. Ancak Cumhuriyet'i kuranlar da ayakta tutanlar da üretimle sağladı bunu. İçi boş kutlamalar, şenlikler, festivaller ve anmalarla Cumhuriyet ayakta kalmaz!
Cumhuriyet'in gövdesi vatansa, topraksa; dağlar, ırmaklar, dereler, ovalar, meralar, ormanlarsa ruhu da bütün bunları koruyarak yapılan üretimdir...
 


100. yılda Cumhuriyet fikrine en çok sahip çıkanların yine üretenlerden, çiftçilerden çıkması boşuna değil. Ülkenin dört bir yanında tarlalara traktörlerle yazılan "Cumhuriyet 100 Yaşında" yazıları, bu toprakların kalbinin nerede attığını bir kez daha gösteriyor...
 
*Üzeri yazılı arşiv fotoğrafları: Anthony Norman Landreau. (University of Washington Libraries digital arşivi)
Diğer fotoğraflar: (Yusuf Yavuz arşivi)
Grafikler: ZMO ve TİGEM.
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.