BİRİNCİ VAZİFEYE ÇAĞRI ÇALIŞTAYI ANKARA’DA GERÇEKLEŞTİ

ÖZEL HABER 02.10.2023 - 22:59, Güncelleme: 02.10.2023 - 22:59 13776+ kez okundu.
 

BİRİNCİ VAZİFEYE ÇAĞRI ÇALIŞTAYI ANKARA’DA GERÇEKLEŞTİ

Birinci Vazifeye Çağrı Çalıştayı 30 Eylül Cumartesi günü Ankara İTÜ Evinde gerçekleştirildi. Katılımcılar arasında Türkiye’nin farklı illerinden de STK temsilcileri ve akademisyenler yer aldı.

Prof. Dr Tolga Yarman’ın da konuşmacı olarak katılığı Çalıştayda tıkanan Türkiye siyaseti, ekonomi, muhalefetin yetersizliği gibi temel başlıklarla belirlenen sorunlara katılımcılar tarafından yapılan konuşmalarla çözüm önerileri sunuldu. Divan Kurulunda  İstanbul Teknik Üniversiteliler Birliği Derneği ve Vakfı Başkanı Serap Çatalpınar, Erdal Direğin, Hüseyin Ünal’ın yer aldığı Çalıştay saat 11.00’de başladı, 18.00 sularında  sona erdi. Saygı duruşu ve İstilal Marşımızın okunmasının ardından  Erdal Direğin’in çalıştayın amacına dair yaptığı bir konuşma ile başladı ve Hüseyin Ünal da söz alarak gündemle ilgili bir konuşma yaptı. Prof.Dr. Tolga Yarman’ın yaptığı bir konuşma ile devam etti. Siyasi, Ekonomik, Jeopolitik ve yaşanan sosyal sorunlarla ilgili çözüm önerileri sunmak isteyen konuşmacıların ardından katılımcılar yazılı olarak düşüncelerini Divan Heyetine iletti. Çalıştayda Prof. Dr. Tolga Yarman’ın yaptığı konuşma metinde şu ifadeler yer aldı: İktidar ve Çoğunluk Muhalet Yönetimleri, ne yazıktır ki, son on yıldır bariz ve afallatıcı biçimde, Cumhuriyetimizin, kanla ve destan üzerine destanla kazanılmış altın değerlerini, birlikte olarak örselemiş ve memleketi, tekrar, Cumhuriyetimizle içinden kurtulduğumuz kara günlere, boğmuşlardır. Her iki cenah da; dışarılarda derin dokunmuş, Büyük Orta Doğu (BOP) Projesi, Yeni Osmanlıcılık, Ilımlı İslam, Arap Baharı gibi, kesitlerle anılan, büyük projelerin, bilerek, bilmeden, ancak bellidir ki, yüksek hevesler anaforuna sürüklenerek rüzgârlandırılmış olup; sonuçta, kendilerinin de ara ara, doğrudan ya da dolaylı olarak beyan ettikleri doğrultuda, “ifa memuru” kılınmıştır. Amaç; Batı’daki dışişleri bakanlıklarının, ağızlarından kaçırdıkları şekliyle, bölge coğrafyasını (daha doğrusu Eski Osmanlı Coğrafyası’nı); “Yeni Osmanlı” adını verdikleri bir ucubeye dönüştürmek, ancak asıl olarak, petrol ve doğal gaza el koymak üzere, gaddarane biçimde, değiştirmektir ve bu amaç önemli derecede yerine gelmiştir. Ülkemiz bu çerçevededir ki, kendini bölgede, mezhep savaşlarının içinde buluvermiştir; yine bu çerçevededir ki, milyonlarca sığınmacı kucağımıza boca edilivermiştir. Geldiğimiz noktada, iktidar bilhassa, ABD Temsilciler Meclisi’nin, 10 Ekim 2019’da aldığı malvarlığı soruşturması kararı dolayısıyla, tehdit altındadır. Çoğunluk Muhalefet Yönetimleri ise, buna dış baskıyla ve fakat bilerek çanak tutmaktadır; bu çerçevede, çarpıcı bir örnek olarak Y-CHP - tüm iyi niyetli çabalara dönük saygıyla ifade ediyoruz, şu ki işte - çok açık, bir emperyal projedir, yani Ora’nın projesidir. Nasıl böyledir? Şu ki, eğer bir genelekurmay (Pentagon), sizin burnunuzun dibine kadar (İrak), 250 bin kişilik bir ordu ile sokulmuşsa (2003), sizin iktidarınınız için olacağı kadar, sizin muhalefetiniz için de bir güzellik düşünmüyorsa, “iyi bir genelkurmay değil”, demektir. Niye böyledir? o Çoğunluk Muhalefet Yönetimleri, CB’nın diplomasızlığının üstüne, 2014’te de, 2018’de de, en son 2023’te de katiyen, gitmemiştir. Bundan, başta, Y-CHP Yönetimi olduğu kadar, maatessüf bütün ilgili milletvekilleri, giderek parti meclisi heyetleri sorumludur ve günü gelince yargılanacaktır!..   o 2014 CB Seçimi’nde, malum, “reklam” olarak yontulmuş, bilinen sloganla, ancak nereden çıktığı katiyen belli olmayan (esasen, bizim nereden çıktığını gayet iyi bildiğimiz, şahsın, bizatihi kendisine saygıda kusura düşmemeye özenle ifade ediyoruz), bir Ekmek için Ekmelettin, aday kılınmıştır. Ekmek için Ekmeleddin 2014’te CB seçilemeyince; müteakip genel seçimde Y-CHP’nin (2014’te), ittifak içinde olduğu komşu partiden milletvekili seçilmiş, 2018 CB seçininde ise, daha önce karşısında rakip olduğu, mecvut CB’na, tekrar aday olması için imza takdim etmiştir.   o Y-CHP Yönetimi; 2017’de Rejim değiştirilirken, o da seçim esnasında, imzasız mühürsüz oy pusulalarının geçerli olarak kabul edilmesine ilişkin YSK kararına, gerekli tepkiyi, katiyen vermemiştir... Hatta susmuş, o arada CHP örgütlerini susturmuştur!.. Yani 2017’de; “bunun sonrasında Parlamanter Sistem’e tekrar dönüş” sloganları yükseltmiş olsa da, rejim değişikliğinde, yani “tek adam rejimine geçişte”, iktidar kadar, Çoğunluk Muhalefet’in de vebali, büyüktür... Şu ki, gelişme emperyal bir projedir ve emperyal bir proje olan Y-CHP Yönetimi’nin yaşadığımız türden, bir “seçim ahlaksızlığına” , ses çıkartması beklenemez. o Y-CHP Yönetimi, 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması’nın, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu’nun Lozan’da, taraflarca kabulünün, yıldönümlerini hiç hatırlamamaktadır, bile... O kadar böyledir ki, Ayasofya 24 Temmuz 2020’de ibadete açıldığında, Kılıç Kuşanmış Diyanet İşleri Başkanı, Mimber’den Atatürk’e söverken, hatta içimizden kimileri, takke, seccade ve Covit maskelerini kapıp, hâzır olan imamın arkasında Cuma namazına dururken – artık, “Allah kabul etsin!” diyemeyeceğiz – CHP Yönetimi, çıtını çıkartmamıştır... o Atatürk’e sövülmesine seyirci kalmak demek, Cumhuriyet’in dinamitlenmesine seyirci kalmak demektir ki, bugün Y-CHP Yönetimi’nin, Atatürk’le ve Cumhuriyet’le sorunları olduğunu, ifşa etmektedir... CHP Yönetimi, “samimi CHP Seçmeni” nezdinde, artık iyice açıktır ki, “Atatürk Takiyyesi” yapmaktadır. Bunları söylerken, Ankara Hükûmetleri’nin, yuvarlak yarım asırdır, özellikle Doğumuz’da ve Güneydoğumuz’da sergilediği, idraksizliğin ve vebalin altını çizmek yerinde olur. o Bugünkü CHP Yönetimi bölgemizde ve yurdumuzda at koşturan, okyanusaşırı odağın projelerinin hepsine, sadakatle sahip çıkmıştır!.. İktidar ve Y-CHP Yönetimleri, birbirlerine payanda kılınmış, görevi birlikte yapmışlardır. o Y-CHP Yönetimi, 14 Mayıs 2023 Seçimi’nde, CB’nın, diplomasızlığının yol boyunca, üstüne gitmediği gibi, üçüncü defa CB seçilemeyeceğinin üstüne, gitmemiştir. o 14 Mayıs 2023 Seçimi’nin tarihinin anayasal ihlal teşkil ettiğinin, üstüne de, gitmemiştir. o “Seçim sırasında iktidar imkanlarının kullanılabileceğine” dair, açıkça “anayasaya aykırı”, kanunu, Anayasa Mahkemesi’ne, götürmemiştir. o O zaman allaşkına, niye yakınıyorsunuz, İktidar’dan ve CB’ndan: O’nu, ayrıca kaçtır CB yapan sizsiniz!.. o Y-CHP Yönetimi, Suriyeliler konusunda, son seçimde, ikinci turun başına kadar gıkını çıkartmamıştır. Tersine “asimilasyon” yani, “Onlar’ı, nasıl olacaksa, bünyemize uyarlama” projeleri yapmıştır... Neden mi? Hayatı hepimize zindan eden bu proje de, Ora’nın projesidir de, ondan... o Bu projeye oysa, hepimiz gibi, bilhassa yoğun işgale uğrayan, Doğumuz ve Güney Doğumuz çok karşıdır, Çoğunluk Muhalet Yönetimleri tam da bu noktada Doğumuz’la Güney Doğumuz’la sarmaşabilecekken, bunu yapmaktan sarf-ı nazar etmiştir... o Çoğunluk Muhalet Yönetimleri, bu arada bir milyon Amerikan askeri Afgan, sınırlarımızdan ellerini kollarını sallaya sallaya, geçip yurdumuza girerken, Meclis’te, bir soruşturma önergesi vermemiştir... o Nerede bir Amerikan Projesi varsa, bugünkü Çoğunluk Muhalet Yönetimleri, ya ses çıkartmamış, ya da açıkça o projenin arkasında durmuştur. o Buna, Rusya’ya karşı, Ukrayna’nın yanında ve açıkça yer alması, dahildir... Y-CHP Yönetimi, Ukrayna ve Rusya arasındaki krizde, numaracıktan olsun, iktidar kadar, tarafsız durmayı başaramamıştır. o Y-CHP Yönetimi, 8 Haziran 2016’da, milletvekillerinin dokunulmazlıkların kaldırılmasına çanak tutmuştur; sonrasında bir milletvekilimiz tutuklanınca, “Hak, Hukuk, Adalet” diye yürümüşüzdür. o Oysa işte, akılsız başın cezasını ayaklar çekmiştir. Bakın, dokunulmazlığı kaldırılan, tek bir iktidar milletvekili yoktur. Selahattin Demirtaş, tam da Y-CHP Yönetimi’nin iktidara dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda, payanda olmasıyla beraber tutuklanmıştır. o Y-CHP Yönetimi, 13 Mayıs 2020 Cumhuriyet Gazetesi haberi itibariyle, Adalarımız, Yunanistan tarafından işgal edilirken, milletvekillerine, “Soruşturma önergesi vermeyeceksiniz”, diye talimat yollamıştır. o Devasa Şemsiye Proje’nin adını vurgulayalım: Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) (İrak’ın İşgali / 2003), Yeni Osmanlıcılık (Ayasofya Camii’nin müze olmaktan çıkartılıp, bütünüyle ibadete açılması / 2020), Ilımlı İslam (Yatkalktan ibaret, hakkaniyetsizliğe, adaletsizliğe karşı, has, kadim, başkaldırı reflekslerinden uzaklaştırılmış, şekle icbar olunmuş ve komşu Şii İslam Dünyası ile, şekilde karşıtlaştırılmak istenen, asıl, İrana’a karşı Saddamlaştırılmak istenen, betahsis kurgulanmış, sözde, bir inanç sistemi... Devam edelim: 2011 Arap Baharı, aynı bağlamda, Bölge’de Mezhep Savaşları... Türkiye’nin, Nusayri, yani Alevî Şam’a, azmettirilmesi... Baş aktör, İktidar’dır... Proje destekçisi Y-CHP Yönetimi’dir; bu yönetim arada, cılız sesler çıkartmadı değildir; ancak meselenin özünü toplumun önüne katiyen koymamıştır. O Oysa Cumhuriyet’in laiklik ilkesi itibariyle, ülke içinde olduğu kadar bölgemizde de, bütün inançların barış içinde yaşamasının üstüne titremesi gerekirken, Mezhebî olarak kurgulanmış Yeni Osmanlıcılık yapısıyla tersleştiği için, Nusayri Şam’ın vurulmasına, Y-CHP Yönetimi, karşı çıkmak gerekirken, ciddi bir tahlil yetmezliğinde olarak, son toplamda seyirci kalmıştır. o Bakın, o kadar böyle ki, bu Devasa Proje için, Silahlı Kuvvetler’in edilginleşirilmesi gerekince, sahte deliller üretilmiştir. Ordumuz biçilmiştir... O zaman içimizden, “Silivri’den ne kadar uzak durursak, o kadar demoktratikleşiriz”, diyen,“süzme gabiler” çıkmıştır, ortaya... o Türk Silahlı Kuvvetleri, asrın görmediği bir iftiraya tâbi tutulurken, Y-CHP Yönetimi suspustur. o Ergenekon ve Balyoz davaları birer “tezgahtır”, deliller ise “çakmadır”. Nedir ki, ondan sonra, ne iktidar ne çoğunluk mahalefet yönetimleri, söz konusu delil üretim merkezlerinin, giderek bu merkezlerde çalışan sahte delil üreten ajanların maskelerinin düşürülmesine dönük, tek bir adım atmamıştır. o Y-CHP Yönetimi; bütün şu anlattıklarımızda, birinci derecede dahli bulunan ittifak yönetimlerine, kitlesel tabanlarıyla fevkalade orantısız bir sayıda milletvekili ikram etmiş ve bugünkü Meclis heyetini günümüze kadar olmamış şekilde, uygulamaya konmuş Yeni Osmanlıcılık Projesi’nin müteakip adımlarının gerçekleştirilmesine, fırsat vermiştir. o O kadar böyledir ki, Altılı Masa’nın mütabakat metninde, “1921 anayasasına” vurgu bulunmaktadır... Bu vurgu, üstelik İktidar’ın aynı anayasaya vurgusuyla örtüşmektedir... Pes! o Mütabakat metninde “terör” yoktur, Atatürk yoktur, Anayasa’nın ilk dört maddesine kasıt vardır, Mezhepsel ve etnik kimliklere “bütünüyle serbesti” anlayışı vardır. o Kimin ne haddine allaşkına; filmi; 1961 Anayasası’nı geçelim; 1924 Anayasası’nın da gerisine, Cumhuriyet’in ilanının,1923'un de gerisine, 24 Temmuz 1923 Lozan'ın da gerisine, 26 Ağustos 1922, Büyük Taarruz’un da gerisine, Ağustos – Eylül 1921 Sakarya Meydan Muharebesi'nin de gerisine, 20 Ocak 1921'e kadar sarmak? O Kimsin sen ya?.. Sen mi döktün Yunan'ı denize, sen mi karış karış geri aldın yedi düvelden yurdu?.. o Atatürk, giderek İsmet Paşa, giderek Bülent Ecevit, ya da Erdal İnönü, ya da Süleyman Demirel, orada olsa, bu yapılanın kırıntısına göz yumar mıydı? o Özetle, iktidar, ne kadar dengeli durmaya çabalasa da, tehdit altındadır, çoğunluk muhalefetse, olup bitene, içimiz parçalanıyor, dış talimatla çanak tutmaktadır... o Asıl soru şudur: Y-CHP, başta da, Kemal Kılıçdaroğlu, böylesi bir sürece neden boyun eğiyor? Bir defa şunu belirtmek isteriz, Kemal Kılıçdaroğlu ya da bir başkası, hangi acıyı, bizzat ya da anılarında yaşamışsa, o bizim de acımızdır. O Fakat Hazreti Ali’nin Çocukları’nın evlerinde, Hazreti Ali’nin, Hacı Bektaşi Veli’nin ve Atatürk’ün resimleri yan yana yer alır... Onlar eksiksiz, Cumhuriyet’in ve laikliğin, yani akliliğin, yani akılcılığın, yani akılcı yönetimlerin, bekçileridirler... Atatürk’ün yoldaşları, omuzdaşlarıdırlar... Ama şimdilerde Onlar’ın baş uçlarında baş tacı ettikleri üç resimden biri olan Gazi’nin resmine kasdediliyor... O resimle ilgili, kuşkularla, dolduruluyor beyinleri... Sağcının Amerikancısı vardı. Dinbazın vardı. Türkçü’nün vardı. Kürtçü’nün, Allah biliyor, var... Şimdilerde, Ali’nin Çocukları’ndan, Ora’dan, kerteriz tutanları peydahlamak istiyorlar... Peydahladılar, hatta çoktan...   O Niçin mi? Petrol ve doğal gaza tamah içinde,Türkiye’yi atomlarına ayırmak, tozlaştırmak, yok etmek için... Mazallah, kültür zenginliklerimizle başbaşa, bir arada, omuz omuza, göz göze, diz dize yaşamak yerine, biribirine düşmanlaştırılmış eyaletlere bölünecek bir Türkiye, sonumuz olur... Buna alet ediyorlar bizi... Güney Doğumuz’da, PYD ve YPG eliyle, tepeden tırnağa silahlandırılmış Kürtçü bir devlet kurdular bile... Batılılar bunu, bizim için, istemiyorlar ki!.. O Bölge’yi, işaret ettiğimiz doğrultuda, petrol itibariyle sağmak için istiyorlar... Ülkemizde, ne güzel, 39 dil konuşuluyor... Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Arnavutça, Lazca, Boşnakça, Kapadokya’da konuşulan Eski Yunanca ve ekalliyet dilleri, Arapça, ilâhir... Ayrıca içiçe kümelerden oluşacak, 39’a mı bölmeliyiz yani, şimdi, yurdumuzu!.. o Bir de Nas (İslamî buyruk) diye tutturdular, çek faizi aşağıya, fırlat doları yukarı, bir, iki, beş... Dünya tarihi böyle bir soygun görmedi!.. Küçük bir işbirlikçi kesim, inanılmaz derecede, âbâd edilirken, yığınlar çaresizliklerini haykıramayacak kadar kıstırıldılar. Biz bu oyunu, teşhir edemedik... Yüzlerine vuramadık... Kesemedik... Tam kavrayamadık bile!.. O 140 Ülkeye Yardım etmekteyiz (AFAD / Uluslarası İnsanî Yardım Raporu / 2019). (Yılda 10 milyar dolardan 2002-2023 arası, yuvarlak 200 milyar dolar, eder bu!..) o Bu evrede, kimi iktidar yanlısı yazarlar, Arapça ve Türkçe olarak, güya İslam Alemi’ne, ancak esas olarak, Arap Dünyası’na (ümmet yerine telaffuz edilmiş), “aynı millet” çağrısında bulunuyor. Çoğunluk Muhalefet Yönetimleri buna da ses çıkartmıyor, heyhat! Kimse bizi o gözle tanımayacak olsa da, Emeryal buyruk öyle yol açıyor diye, “Yeni Osmanlıcığımız”ı ilan etmek üzereyiz. Yeni ve ülkemizin gerçekleriyle katiyen örtüşmeyen anayasa gayretleri bunun içindir... o Pekiyi, biz ne yapacağız? Bir defa bu mekanda, Gazi’nin gençliğe hitabesinde, bize verdiği Birinci Vazifemiz’i eda etmek üzere bir araya geldik; bunun kıvancını yaşıyoruz; kutlu olsun!.. o Cumhuriyetimiz’e, giderek yurdumuza kasdetmiş olanları, teşhir ede ede ve soğukkanlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. o Koşullar ne denli namüsat olursa olsun, kaygılarımızı taşıyan, çözüm önerilerimizi benimseyen, pek tabii bizim, çözüm önerilerini benimsediğimiz yığınlarla, inançlara saygılı ilericilerle, ilerici milletyiçilerle, inanç barışına saygılı, ilerici dindarlarla, bir araya gelmeliyiz, omuz omuza vermeliyiz. o Cumhuriyet demek, halk yönetimi demektir. Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür gençlik, demektir. Toplum için üretmek, hakça bölüşmek demektir. Kul olmaktan çıkmak demektir. Teba olmaktan çıkmak, özgürr birey olmak demektir. “Bağımsız, egemenliği, kayıtsız, şartsız kendine ait, millet”, olmak demektir. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, dayanışma demektir. Yönetimde akıl demektir. İnanç özgürlüğü, inanç barışı demektir. O Mezhep barışı, etnik barış demektir. Diyanet İşleri Başkanlığı bir Cumhuriyet Kurumu’dur, o açıdan (şimdikinin tersine), inançta (nakilden önce) akıl, demektir. Bütün bu kavramlar yol boyu, evet, yönetim kadroları tarafından, fena halde örselenmiştir. Ancak buradan çıkış, maazallah emperyal doğrultularda, başka arayışlara yönelmek değildir. Hele Cumhuriyet öncesine, yönelmek hiç değildir. Altın değerlerimizin onarılmasına ve yaşamasına omuz vermek, demektir. o Bizim karakterimiz bağımsızlıktır!.. Kendi sorunlarımızı, o veya bu, öyle ya da böyle istiyor diye değil, kendi kendimize, kendi fikirlerimizle, kendi kendimize dokuyacağımız siyasalarla, çözeriz. o Yaşasın Cumhuriyet... Yaşasın Özgürlüklerimiz... Yaşasın Tam Bağımsız Tükiye Cumhuriyeti...  
Birinci Vazifeye Çağrı Çalıştayı 30 Eylül Cumartesi günü Ankara İTÜ Evinde gerçekleştirildi. Katılımcılar arasında Türkiye’nin farklı illerinden de STK temsilcileri ve akademisyenler yer aldı.

Prof. Dr Tolga Yarman’ın da konuşmacı olarak katılığı Çalıştayda tıkanan Türkiye siyaseti, ekonomi, muhalefetin yetersizliği gibi temel başlıklarla belirlenen sorunlara katılımcılar tarafından yapılan konuşmalarla çözüm önerileri sunuldu.
Divan Kurulunda  İstanbul Teknik Üniversiteliler Birliği Derneği ve Vakfı Başkanı Serap Çatalpınar, Erdal Direğin, Hüseyin Ünal’ın yer aldığı Çalıştay saat 11.00’de başladı, 18.00 sularında  sona erdi.


Saygı duruşu ve İstilal Marşımızın okunmasının ardından  Erdal Direğin’in çalıştayın amacına dair yaptığı bir konuşma ile başladı ve Hüseyin Ünal da söz alarak gündemle ilgili bir konuşma yaptı.

Prof.Dr. Tolga Yarman’ın yaptığı bir konuşma ile devam etti.
Siyasi, Ekonomik, Jeopolitik ve yaşanan sosyal sorunlarla ilgili çözüm önerileri sunmak isteyen konuşmacıların ardından katılımcılar yazılı olarak düşüncelerini Divan Heyetine iletti.
Çalıştayda Prof. Dr. Tolga Yarman’ın yaptığı konuşma metinde şu ifadeler yer aldı:

İktidar ve Çoğunluk Muhalet Yönetimleri, ne yazıktır ki, son on yıldır bariz ve afallatıcı biçimde, Cumhuriyetimizin, kanla ve destan üzerine destanla kazanılmış altın değerlerini, birlikte olarak örselemiş ve memleketi, tekrar, Cumhuriyetimizle içinden kurtulduğumuz kara günlere, boğmuşlardır.

Her iki cenah da; dışarılarda derin dokunmuş, Büyük Orta Doğu (BOP) Projesi, Yeni Osmanlıcılık, Ilımlı İslam, Arap Baharı gibi, kesitlerle anılan, büyük projelerin, bilerek, bilmeden, ancak bellidir ki, yüksek hevesler anaforuna sürüklenerek rüzgârlandırılmış olup; sonuçta, kendilerinin de ara ara, doğrudan ya da dolaylı olarak beyan ettikleri doğrultuda, “ifa memuru” kılınmıştır.

Amaç; Batı’daki dışişleri bakanlıklarının, ağızlarından kaçırdıkları şekliyle, bölge coğrafyasını (daha doğrusu Eski Osmanlı Coğrafyası’nı); “Yeni Osmanlı” adını verdikleri bir ucubeye dönüştürmek, ancak asıl olarak, petrol ve doğal gaza el koymak üzere, gaddarane biçimde, değiştirmektir ve bu amaç önemli derecede yerine gelmiştir.

Ülkemiz bu çerçevededir ki, kendini bölgede, mezhep savaşlarının içinde buluvermiştir; yine bu çerçevededir ki, milyonlarca sığınmacı kucağımıza boca edilivermiştir.

Geldiğimiz noktada, iktidar bilhassa, ABD Temsilciler Meclisi’nin, 10 Ekim 2019’da aldığı malvarlığı soruşturması kararı dolayısıyla, tehdit altındadır.

Çoğunluk Muhalefet Yönetimleri ise, buna dış baskıyla ve fakat bilerek çanak tutmaktadır; bu çerçevede, çarpıcı bir örnek olarak Y-CHP - tüm iyi niyetli çabalara dönük saygıyla ifade ediyoruz, şu ki işte - çok açık, bir emperyal projedir, yani Ora’nın projesidir.
Nasıl böyledir?

Şu ki, eğer bir genelekurmay (Pentagon), sizin burnunuzun dibine kadar (İrak), 250 bin kişilik bir ordu ile sokulmuşsa (2003), sizin iktidarınınız için olacağı kadar, sizin muhalefetiniz için de bir güzellik düşünmüyorsa, “iyi bir genelkurmay değil”, demektir.

Niye böyledir?

o Çoğunluk Muhalefet Yönetimleri, CB’nın diplomasızlığının üstüne, 2014’te de, 2018’de de, en son 2023’te de katiyen, gitmemiştir. Bundan, başta, Y-CHP Yönetimi olduğu kadar, maatessüf bütün ilgili milletvekilleri, giderek parti meclisi heyetleri sorumludur ve günü gelince yargılanacaktır!..

 

o 2014 CB Seçimi’nde, malum, “reklam” olarak yontulmuş, bilinen sloganla, ancak nereden çıktığı katiyen belli olmayan (esasen, bizim nereden çıktığını gayet iyi bildiğimiz, şahsın, bizatihi kendisine saygıda kusura düşmemeye özenle ifade ediyoruz), bir Ekmek için Ekmelettin, aday kılınmıştır.

Ekmek için Ekmeleddin 2014’te CB seçilemeyince; müteakip genel seçimde Y-CHP’nin (2014’te), ittifak içinde olduğu komşu partiden milletvekili seçilmiş, 2018 CB seçininde ise, daha önce karşısında rakip olduğu, mecvut CB’na, tekrar aday olması için imza takdim etmiştir.
 

o Y-CHP Yönetimi; 2017’de Rejim değiştirilirken, o da seçim esnasında, imzasız mühürsüz oy pusulalarının geçerli olarak kabul edilmesine ilişkin YSK kararına, gerekli tepkiyi, katiyen vermemiştir... Hatta susmuş, o arada CHP örgütlerini susturmuştur!.. Yani 2017’de; “bunun sonrasında Parlamanter Sistem’e tekrar dönüş” sloganları yükseltmiş olsa da, rejim değişikliğinde, yani “tek adam rejimine geçişte”, iktidar kadar, Çoğunluk Muhalefet’in de vebali, büyüktür... Şu ki, gelişme emperyal bir projedir ve emperyal bir proje olan Y-CHP Yönetimi’nin yaşadığımız türden, bir “seçim ahlaksızlığına” , ses çıkartması beklenemez.

o Y-CHP Yönetimi, 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması’nın, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu’nun Lozan’da, taraflarca kabulünün, yıldönümlerini hiç hatırlamamaktadır, bile... O kadar böyledir ki, Ayasofya 24 Temmuz 2020’de ibadete açıldığında, Kılıç Kuşanmış Diyanet İşleri Başkanı, Mimber’den Atatürk’e söverken, hatta içimizden kimileri, takke, seccade ve Covit maskelerini kapıp, hâzır olan imamın arkasında Cuma namazına dururken – artık, “Allah kabul etsin!” diyemeyeceğiz – CHP Yönetimi, çıtını çıkartmamıştır...

o Atatürk’e sövülmesine seyirci kalmak demek, Cumhuriyet’in dinamitlenmesine seyirci kalmak demektir ki, bugün Y-CHP Yönetimi’nin, Atatürk’le ve Cumhuriyet’le sorunları olduğunu, ifşa etmektedir... CHP Yönetimi, “samimi CHP Seçmeni” nezdinde, artık iyice açıktır ki, “Atatürk Takiyyesi” yapmaktadır. Bunları söylerken, Ankara Hükûmetleri’nin, yuvarlak yarım asırdır, özellikle Doğumuz’da ve Güneydoğumuz’da sergilediği, idraksizliğin ve vebalin altını çizmek yerinde olur.
o Bugünkü CHP Yönetimi bölgemizde ve yurdumuzda at koşturan, okyanusaşırı odağın projelerinin hepsine, sadakatle sahip çıkmıştır!.. İktidar ve Y-CHP Yönetimleri, birbirlerine payanda kılınmış, görevi birlikte yapmışlardır.

o Y-CHP Yönetimi, 14 Mayıs 2023 Seçimi’nde, CB’nın, diplomasızlığının yol boyunca, üstüne gitmediği gibi, üçüncü defa CB seçilemeyeceğinin üstüne, gitmemiştir.

o 14 Mayıs 2023 Seçimi’nin tarihinin anayasal ihlal teşkil ettiğinin, üstüne de, gitmemiştir.

o “Seçim sırasında iktidar imkanlarının kullanılabileceğine” dair, açıkça “anayasaya aykırı”, kanunu, Anayasa Mahkemesi’ne, götürmemiştir.

o O zaman allaşkına, niye yakınıyorsunuz, İktidar’dan ve CB’ndan: O’nu, ayrıca kaçtır CB yapan sizsiniz!..

o Y-CHP Yönetimi, Suriyeliler konusunda, son seçimde, ikinci turun başına kadar gıkını çıkartmamıştır. Tersine “asimilasyon” yani, “Onlar’ı, nasıl olacaksa, bünyemize uyarlama” projeleri yapmıştır... Neden mi? Hayatı hepimize zindan eden bu proje de, Ora’nın projesidir de, ondan...

o Bu projeye oysa, hepimiz gibi, bilhassa yoğun işgale uğrayan, Doğumuz ve Güney Doğumuz çok karşıdır, Çoğunluk Muhalet Yönetimleri tam da bu noktada Doğumuz’la Güney Doğumuz’la sarmaşabilecekken, bunu yapmaktan sarf-ı nazar etmiştir...

o Çoğunluk Muhalet Yönetimleri, bu arada bir milyon Amerikan askeri Afgan, sınırlarımızdan ellerini kollarını sallaya sallaya, geçip yurdumuza girerken, Meclis’te, bir soruşturma önergesi vermemiştir...

o Nerede bir Amerikan Projesi varsa, bugünkü Çoğunluk Muhalet Yönetimleri, ya ses çıkartmamış, ya da açıkça o projenin arkasında durmuştur.

o Buna, Rusya’ya karşı, Ukrayna’nın yanında ve açıkça yer alması, dahildir... Y-CHP Yönetimi, Ukrayna ve Rusya arasındaki krizde, numaracıktan olsun, iktidar kadar, tarafsız durmayı başaramamıştır.

o Y-CHP Yönetimi, 8 Haziran 2016’da, milletvekillerinin dokunulmazlıkların kaldırılmasına çanak tutmuştur; sonrasında bir milletvekilimiz tutuklanınca, “Hak, Hukuk, Adalet” diye yürümüşüzdür.

o Oysa işte, akılsız başın cezasını ayaklar çekmiştir. Bakın, dokunulmazlığı kaldırılan, tek bir iktidar milletvekili yoktur. Selahattin Demirtaş, tam da Y-CHP Yönetimi’nin iktidara dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda, payanda olmasıyla beraber tutuklanmıştır.

o Y-CHP Yönetimi, 13 Mayıs 2020 Cumhuriyet Gazetesi haberi itibariyle, Adalarımız, Yunanistan tarafından işgal edilirken, milletvekillerine, “Soruşturma önergesi vermeyeceksiniz”, diye talimat yollamıştır.

o Devasa Şemsiye Proje’nin adını vurgulayalım: Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) (İrak’ın İşgali / 2003), Yeni Osmanlıcılık (Ayasofya Camii’nin müze olmaktan çıkartılıp, bütünüyle ibadete açılması / 2020), Ilımlı İslam (Yatkalktan ibaret, hakkaniyetsizliğe, adaletsizliğe karşı, has, kadim, başkaldırı reflekslerinden uzaklaştırılmış, şekle icbar olunmuş ve komşu Şii İslam Dünyası ile, şekilde karşıtlaştırılmak istenen, asıl, İrana’a karşı Saddamlaştırılmak istenen, betahsis kurgulanmış, sözde, bir inanç sistemi... Devam edelim: 2011 Arap Baharı, aynı bağlamda, Bölge’de Mezhep Savaşları... Türkiye’nin, Nusayri, yani Alevî Şam’a, azmettirilmesi... Baş aktör, İktidar’dır... Proje destekçisi Y-CHP Yönetimi’dir; bu yönetim arada, cılız sesler çıkartmadı değildir; ancak meselenin özünü toplumun önüne katiyen koymamıştır.

O Oysa Cumhuriyet’in laiklik ilkesi itibariyle, ülke içinde olduğu kadar bölgemizde de, bütün inançların barış içinde yaşamasının üstüne titremesi gerekirken, Mezhebî olarak kurgulanmış Yeni Osmanlıcılık yapısıyla tersleştiği için, Nusayri Şam’ın vurulmasına, Y-CHP Yönetimi, karşı çıkmak gerekirken, ciddi bir tahlil yetmezliğinde olarak, son toplamda seyirci kalmıştır.

o Bakın, o kadar böyle ki, bu Devasa Proje için, Silahlı Kuvvetler’in edilginleşirilmesi gerekince, sahte deliller üretilmiştir. Ordumuz biçilmiştir... O zaman içimizden, “Silivri’den ne kadar uzak durursak, o kadar demoktratikleşiriz”, diyen,“süzme gabiler” çıkmıştır, ortaya...

o Türk Silahlı Kuvvetleri, asrın görmediği bir iftiraya tâbi tutulurken, Y-CHP Yönetimi suspustur.

o Ergenekon ve Balyoz davaları birer “tezgahtır”, deliller ise “çakmadır”. Nedir ki, ondan sonra, ne iktidar ne çoğunluk mahalefet yönetimleri, söz konusu delil üretim merkezlerinin, giderek bu merkezlerde çalışan sahte delil üreten ajanların maskelerinin düşürülmesine dönük, tek bir adım atmamıştır.

o Y-CHP Yönetimi; bütün şu anlattıklarımızda, birinci derecede dahli bulunan ittifak yönetimlerine, kitlesel tabanlarıyla fevkalade orantısız bir sayıda milletvekili ikram etmiş ve bugünkü Meclis heyetini günümüze kadar olmamış şekilde, uygulamaya konmuş Yeni Osmanlıcılık Projesi’nin müteakip adımlarının gerçekleştirilmesine, fırsat vermiştir.

o O kadar böyledir ki, Altılı Masa’nın mütabakat metninde, “1921 anayasasına” vurgu bulunmaktadır... Bu vurgu, üstelik İktidar’ın aynı anayasaya vurgusuyla örtüşmektedir... Pes!

o Mütabakat metninde “terör” yoktur, Atatürk yoktur, Anayasa’nın ilk dört maddesine kasıt vardır, Mezhepsel ve etnik kimliklere “bütünüyle serbesti” anlayışı vardır.

o Kimin ne haddine allaşkına; filmi; 1961 Anayasası’nı geçelim; 1924 Anayasası’nın da gerisine, Cumhuriyet’in ilanının,1923'un de gerisine, 24 Temmuz 1923 Lozan'ın da gerisine, 26 Ağustos 1922, Büyük Taarruz’un da gerisine, Ağustos – Eylül 1921 Sakarya Meydan Muharebesi'nin de gerisine, 20 Ocak 1921'e kadar sarmak?

O Kimsin sen ya?.. Sen mi döktün Yunan'ı denize, sen mi karış karış geri aldın yedi düvelden yurdu?..

o Atatürk, giderek İsmet Paşa, giderek Bülent Ecevit, ya da Erdal İnönü, ya da Süleyman Demirel, orada olsa, bu yapılanın kırıntısına göz yumar mıydı?

o Özetle, iktidar, ne kadar dengeli durmaya çabalasa da, tehdit altındadır, çoğunluk muhalefetse, olup bitene, içimiz parçalanıyor, dış talimatla çanak tutmaktadır...

o Asıl soru şudur: Y-CHP, başta da, Kemal Kılıçdaroğlu, böylesi bir sürece neden boyun eğiyor? Bir defa şunu belirtmek isteriz, Kemal Kılıçdaroğlu ya da bir başkası, hangi acıyı, bizzat ya da anılarında yaşamışsa, o bizim de acımızdır.

O Fakat Hazreti Ali’nin Çocukları’nın evlerinde, Hazreti Ali’nin, Hacı Bektaşi Veli’nin ve Atatürk’ün resimleri yan yana yer alır... Onlar eksiksiz, Cumhuriyet’in ve laikliğin, yani akliliğin, yani akılcılığın, yani akılcı yönetimlerin, bekçileridirler... Atatürk’ün yoldaşları, omuzdaşlarıdırlar... Ama şimdilerde Onlar’ın baş uçlarında baş tacı ettikleri üç resimden biri olan Gazi’nin resmine kasdediliyor... O resimle ilgili, kuşkularla, dolduruluyor beyinleri... Sağcının Amerikancısı vardı. Dinbazın vardı. Türkçü’nün vardı. Kürtçü’nün, Allah biliyor, var...

Şimdilerde, Ali’nin Çocukları’ndan, Ora’dan, kerteriz tutanları peydahlamak istiyorlar... Peydahladılar, hatta çoktan...

 

O Niçin mi? Petrol ve doğal gaza tamah içinde,Türkiye’yi atomlarına ayırmak, tozlaştırmak, yok etmek için... Mazallah, kültür zenginliklerimizle başbaşa, bir arada, omuz omuza, göz göze, diz dize yaşamak yerine, biribirine düşmanlaştırılmış eyaletlere bölünecek bir Türkiye, sonumuz olur... Buna alet ediyorlar bizi... Güney Doğumuz’da, PYD ve YPG eliyle, tepeden tırnağa silahlandırılmış Kürtçü bir devlet kurdular bile... Batılılar bunu, bizim için, istemiyorlar ki!..

O Bölge’yi, işaret ettiğimiz doğrultuda, petrol itibariyle sağmak için istiyorlar... Ülkemizde, ne güzel, 39 dil konuşuluyor... Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Arnavutça, Lazca,

Boşnakça, Kapadokya’da konuşulan Eski Yunanca ve ekalliyet dilleri, Arapça, ilâhir... Ayrıca içiçe kümelerden oluşacak, 39’a mı bölmeliyiz yani, şimdi, yurdumuzu!..

o Bir de Nas (İslamî buyruk) diye tutturdular, çek faizi aşağıya, fırlat doları yukarı, bir, iki, beş... Dünya tarihi böyle bir soygun görmedi!.. Küçük bir işbirlikçi kesim, inanılmaz derecede, âbâd edilirken, yığınlar çaresizliklerini haykıramayacak kadar kıstırıldılar. Biz bu oyunu, teşhir edemedik... Yüzlerine vuramadık... Kesemedik... Tam kavrayamadık bile!..

O 140 Ülkeye Yardım etmekteyiz (AFAD / Uluslarası İnsanî Yardım Raporu / 2019). (Yılda 10 milyar dolardan 2002-2023 arası, yuvarlak 200 milyar dolar, eder bu!..)

o Bu evrede, kimi iktidar yanlısı yazarlar, Arapça ve Türkçe olarak, güya İslam Alemi’ne, ancak esas olarak, Arap Dünyası’na (ümmet yerine telaffuz edilmiş), “aynı millet” çağrısında bulunuyor. Çoğunluk Muhalefet Yönetimleri buna da ses çıkartmıyor, heyhat! Kimse bizi o gözle tanımayacak olsa da, Emeryal buyruk öyle yol açıyor diye, “Yeni Osmanlıcığımız”ı ilan etmek üzereyiz. Yeni ve ülkemizin gerçekleriyle katiyen örtüşmeyen anayasa gayretleri bunun içindir...

o Pekiyi, biz ne yapacağız? Bir defa bu mekanda, Gazi’nin gençliğe hitabesinde, bize verdiği Birinci Vazifemiz’i eda etmek üzere bir araya geldik; bunun kıvancını yaşıyoruz; kutlu olsun!..

o Cumhuriyetimiz’e, giderek yurdumuza kasdetmiş olanları, teşhir ede ede ve soğukkanlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz.

o Koşullar ne denli namüsat olursa olsun, kaygılarımızı taşıyan, çözüm önerilerimizi benimseyen, pek tabii bizim, çözüm önerilerini benimsediğimiz yığınlarla, inançlara saygılı ilericilerle, ilerici milletyiçilerle, inanç barışına saygılı, ilerici dindarlarla, bir araya gelmeliyiz, omuz omuza vermeliyiz.

o Cumhuriyet demek, halk yönetimi demektir. Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür gençlik, demektir. Toplum için üretmek, hakça bölüşmek demektir. Kul olmaktan çıkmak demektir. Teba olmaktan çıkmak, özgürr birey olmak demektir. “Bağımsız, egemenliği, kayıtsız, şartsız kendine ait, millet”, olmak demektir. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, dayanışma demektir. Yönetimde akıl demektir. İnanç özgürlüğü, inanç barışı demektir.

O Mezhep barışı, etnik barış demektir. Diyanet İşleri Başkanlığı bir Cumhuriyet Kurumu’dur, o açıdan (şimdikinin tersine), inançta (nakilden önce) akıl, demektir. Bütün bu kavramlar yol boyu, evet, yönetim kadroları tarafından, fena halde örselenmiştir. Ancak buradan çıkış, maazallah emperyal doğrultularda, başka arayışlara yönelmek değildir. Hele Cumhuriyet öncesine, yönelmek hiç değildir. Altın değerlerimizin onarılmasına ve yaşamasına omuz vermek, demektir.

o Bizim karakterimiz bağımsızlıktır!.. Kendi sorunlarımızı, o veya bu, öyle ya da böyle istiyor diye değil, kendi kendimize, kendi fikirlerimizle, kendi kendimize dokuyacağımız siyasalarla, çözeriz.

o Yaşasın Cumhuriyet... Yaşasın Özgürlüklerimiz...

Yaşasın Tam Bağımsız Tükiye Cumhuriyeti...
 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.