ÇANKAYA BELEDİYESİNDE TAŞDELEN DÖNEMi BİTİYOR MU?
ÇANKAYA BELEDİYESİNDE TAŞDELEN DÖNEMi BİTİYOR MU?
CHP Çankaya Belediye Başkan Aday Adayı Avukat Ömer Faruk Eminağaoğlu ile bir röportaj gerçekleştirdik.
CHP Çankaya Belediye Başkan Aday Adayı Avukat Ömer Faruk Eminağaoğlu ile bir röportaj gerçekleştirdik.
CHP Çankaya Belediye Başkan Aday Adayı Avukat Ömer Faruk Eminağaoğlu ile gerçekleştirdiğimiz röportajda Araştırmacı Gazeteci Aktivist Erdal Direğin gündemle ilgili sordu, Ömer Faruk Eminağaoğlu cevapladı. Türkiyenin siyasi tarihine, verdiği demokrasi mücadelesi ve ödediği bedeller ile adını yazdıran Ömer Faruk Eminağaoğlu demokrasi için mücadele vermekten asla vazgeçmeyeceğinin altını çizidi.
Erdal Direğin: 14 Mayıs yerel seçimlerinde adı Ergenekon ve Balyoz dönemi ile özdeşleşmiş olan Sadullah Ergin Çankaya'da CHP listelerinden milletvekili seçildi. Bu olay CHP'lilerden çok tepki aldı ve kızdırdı. Sizin Çankaya'da aday gösterilmeniz ve Belediye Başkanı seçilmeniz halinde tabanını küstüren ve çok kızdıran CHP, seçmeninin güvenini yeniden kazanabilir mi?
Ömer Faruk Eminağaoğlu: Cumhuriyetin değerlerine bağlı olan kişiler için Sadullah Ergin adı, eleştirilmenin de ötesinde, kınanan hatta ileri derecede kınanan bir ad. Bunun nedeni Sadullah Ergin’in Adalet Bakanı olduğu dönemde, yargı organları üzerinden Cumhuriyetin niteliklerine bağlı insanlara hiçbir hukuksal dayanağı olmadan yapılan uygulamalar.
Sadullah Ergin’in bakanlığı döneminde, kurucu başkanı olduğum Yargıçlar ve Savcılar Birliği başkanı olarak, yine kurucu başkanı olduğum Yargıçlar ve Savcılar Sendikası başkanı olarak bu hukuksuz işlemlerine karşı durmuş, hukuk ve demokrasi adına her türlü yola başvuran bir savcı olmuş, attığı bir çok adımı engellemiş, ancak, bunun sonrasında sahip olduğu yetki nedeniyle, bir çok disiplin cezasına, bir çok sürgün cezasına, yargılamalara muhatap kalmış idim. Sadullah Ergin döneminde, Sadullah Ergin imzasıyla, Ergenekon’un yargı kolu olan ve bu konuda hakkında tek kanıt bulunan kişi olarak da itham edilmiş, meslekten ihracım da istenilmişti. Mobing derecesinde işlemlere muhatap kalmış idim. Yargı üzerinden atmak istedikleri her adım nedeniyle, en çok karşı karşıya gelen iki kişi, bakan ve savcı durumuna gelmiş idik.
Çankaya ki, CHP ve de Cumhuriyet demek. Sadullah Ergin’in de üstelik bu duruma rağmen, kamuoyunun malolan kimliği de biline biline, Cumhuriyet değerlerine bağlılığı çok yüksek olan Çankaya’nın bağlı olduğu bölgeden ve CHP’den aday gösterilmesi, sadece Çankaya’da değil, Ankara’da da değil, ülke genelinde CHP tabanında bir kırgınlık hatta tepki bile yarattı.
Hayatım hukuk ve demokrasi için hem bu yolda emek sarfederek ve çalışarak hem de mücadele ederek geçti. Bunun bir dönemini de Sadullah Ergin meşgul etti. Ne ilginçtir ki, Sadullah Ergin’in milletvekili olduğu ilçeden şimdi ben de belediye başkan aday adayıyım. Bir yönüyle yine karşı karşıyayız. Belediye başkan adaylığım konusunda alınacak karar, kuşkusuz hem seçmende güven ve değişim yönünden psikolojik etki yaratacak, hem de sadece Çankaya veya Ankara değil, bu durumun ülke genelinde de çarpan etkisi olacaktır. Şunu da ifade edeyim. Bu mücadele Sadullah Ergin’e değil, Sadullah Erginlere karşı olan ve hiçbir zaman sona ermeyecek bir mücadeledir.
Erdal Direğin: Uzun yıllardır bitmeyen ekonomik krizler, pandemi dönemi ve sonrası devletin bir çok anlamda vatandaşa destek olmakta yetersiz kalması yerel yönetimlerinde görev alanını genişletti. Devletin eksik kaldığı bir çok alanda yerel yönetimler vatandaşa destek verdi. Bu bağlamda sizin yerel yönetimlere bakış açınızı öğrenmek istiyoruz.
Ömer Faruk Eminağaoğlu: Yerel yönetimler halkın ihtiyaçlarını gidermek için var olduğuna göre, halkın içinde olmak gerekiyor. Halka mesafeli yaklaşmamak, halka açık olmak gerekiyor. Demokrasi halkın kendi kendisini yönetimi diyoruz. Demokrasinin yerelde yaşanması, halkla daha iç içe olunmasını gerektiriyor.
Yerel yönetimlerde, rantçı değil, halkçı anlayış esas olmalıdır. Yerel yönetimlerde, katılımcı bir yönetim modeli esas alınmalıdır. Alanında uzman kişilerin, halkın kent konseyleri, komisyonlar gibi yerlerde bilgi ve deneyimlerine başvurmak, buralardan etkin yararlanmak, bu çalışmaların belediye meclisine yansımasını sağlamak gerekiyor. Belediyede, halkın sorun ve beklentileri için, mutlaka masalar kurulup, başvurusu yanıtsız bırakılan hiç kimse bırakılmaması gerekiyor. Her başvuruya çözüm bulmak amacıyla yaklaşılması gerekiyor.
Yerel yönetimler her yönden önemli. Halka ne kadar içten ve sorunlarını çözerek hareket ederseniz, halkı da kazanırsınız. Bunun sosyal ve siyasal etkilerini de görür ve yaşarsınız. Yerel yönetimlerde başarı, her zaman genel seçimlerde başarının kapısını aralamış. Bu da unutulmamalı. Demek ki, kuşkusuz çözüm halkta. Halka dokunabilmekte. O içtenliği gösterebilmekte. Halk için var olabilmekte. Demokrasi halkın iradesi olduğuna göre, halka, halkın iradesini kazanabilmekte, o iradeye de sahip çıkılabilmekte. Halk için, belediye güç ve kaynakları neye elveriyorsa, bu doğrultuda çaba gösterilecek.
Bu yönde bir çok proje oluşturulmuş durumda. Ana tema hukuka uygun yönetim, sağlıklı bir kentleşme, halk, yaşam, doğa, çevre…
Erdal Direğin: Kentsel Dönüşüm konusuna nasıl bakıyorsunuz. İstanbul Kiptaş marifetiyle önemli adımlar atıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ömer Faruk Eminağaoğlu: Kentsel dönüşüme, bir rant yaratma projesi ve alanı değil, daha iyi, daha sağlıklı, daha dirençli bir kent ortamında yaşamak olarak bakıyoruz.
Kentsel dönüşüm, hatalı politikalar nedeniyle rant yaratma niteliğine dönüşmüş durumda. Bu durum, alt yapı sorunlarına, ayrıca kentte sağlıklı bir yaşam sorunlarına da yol açıyor.
Yeterli gelirden yoksun kişilerin, yaşanabilir konutlar edinmesinde, belediyelerin sorumluluk yüklenerek hareket etmesi gerekiyor.
İstanbul’da Kiptaş’ın yarattığı projeler karşılığı olan projeler. Ankara Büyükşehir Belediyesinde Portaş A.Ş. ve Çankaya Belediyesinde de İmar A.Ş. bu konuda çalışmalar yürütüyor. Çankaya Belediyesindeki çalışmaların daha da artması gerekiyor.
Erdal Direğin: Basın olarak bize en çok ulaşan şikayetler arasında sığınmacılara uygulanan ayrıcalıklar yer alıyor. Yabancı tabela asan, vergi ödemeyen, Türk vatandaşı çalıştırmayan (sığınmacı) esnaf; zaten ekonomik kriz nedeniyle kepenk kapatma noktasına gelen esnafımızın belini daha da büküyor. Başkan seçilmeniz halinde bu konuda sınırlamalar getirecek misiniz. Nasıl bir politika belirlediniz?
Ömer Faruk Eminağaoğlu: Hem Türkçe ve korunması yönünden, hem tabela kirliliği ve kent estetiği yönünden bu konu çok önemsediğimiz bir konu. Bu konuda sıkı denetimler yapılacak. Türkçe tabelaların teşvik ve korunması için, yetki dahilinde her kural uygulanacak. Görüntü kirliliği yaratılmasına asla izin verilmeyecek. Merkezi yönetimin yetkileri, cadde ve sokaklar yönünden büyükşehirin ve ilçe belediyelerinin yetki alanları gözetilerek, bu konuda bir ilçe belediyesinin alabileceği kararlarda, hukukun izin verdiği en ileri adımların atılmasından geri durulmayacak. Türkiye’de, Türklerin misafir konumuna itilmesine seyirci kalınmayacak.
Erdal Direğin: Çankaya Belediyesinin çalışmalarını mutlaka takip ediyorsunuz. Siz aday olup kazanırsanız; bu uygulama doğru değil, bu çalışma aslında böyle yapılmalı diyeceğiniz konu ya da konular var mı?
Ömer Faruk Eminağaoğlu: Halkın her zaman içinde olunacak. Erişilebilir, ulaşılabilir olunacak. Sınırlı sayıda değil, her mahalleye bir Çankaya evi yapılacak. Ayrıca kreşlerin sayısı artırılacak. Kreşler sadece çalışan annelere değil, çalışmayan anneler içinde planlanacak. Çalışmayan anneler için de, gelir getirici programlar artırılacak. Bu evlerde, okul öncesi, okul çağı ve üniversite öğrencilerine yönelik faaliyetler artırılacak. Çocukların sadece evlerinde ve bilgisayar başında kalmalarının önüne geçilecek. Yaratıcı drama, tiyatro, halk dansları, müzik aletleri kursları artırılacak. Kültür ve sanat merkezleri artırılacak. Üniversite öğrencilerinin ciddi boyutlara varan barınma sorunlarına öncelik sağlanacak. Beslenme sorunları konusunda yetersiz olan çalışmaların üzerinde projeler üretilecek. Kütüphaneler artırılacak. Yine öğrenciler yanında dar gelir gruplarının beslenme sorunlarını çözecek adımlar atılacak. Bunların yapılması demek, çocuk ve gençlerde sorgulama anlayışının gelişmesi ve yerleşmesi demek, gerici yapıların kendilerine alan bulamaması demek. Bu konuyu çok önemsiyoruz. Hemşehri derneklerinde toplanarak kağıt oyunu vb oynayan ve zamanını böyle geçiren, genç emeklilerimiz için gelir getirici ortam ve projeler üretilecek. Bakıma muhtaç derecede sağlık sorunu olanlar dahil, sosyal projeler her zaman öncelikli olacak. Belediye kapısı, her zaman açık olacak. Saydıklarımızdan çok kuşkusuz sayamadıklarımız var. Yetkin bir kadro ile halkımız iyi ki buradayım, iyi ki burada yaşıyorum, iyi ki buraya yolum düşmüş diyecek.
Erdal Direğin: CHP yönetimi Çankaya Belediye Başkan Adayı olarak neden sizi seçmeli? Çankaya halkının yaşamsal özellikleri, eğilimleri ve elbette beklentileri size göre nelerdir?
Ömer Faruk Eminağaoğlu: Her aday adayı, kendisinin daha yararlı olacağı düşüncesini taşıdığı için başvuruda bulunur. AKP kurulduğu ilk günden itibaren daha en başından şimdiye kadar hukuk alanında, demokrasi alanında verdiğim mücadele ile halkın önünde oldum. Bu konuda AKP’nin nerede ne yaptığını bilen gören analiz eden bir kişi oldum. Öte yandan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Erdoğan’ın belediye başkanlığından tutunda, AKP hakkındaki kapatma davası soruşturması dahil, gerek Erdoğan gerekse AKP hakkındaki her soruşturma da cumhuriyet savcısı olarak yer aldım. Tüm bunlar birçok bedel ödememe neden oldu. Yaptığım görev yine mücadele hukuk adına, halkım adına olduğu için, bunları onur olarak kabul edip yoluma devam ettim. En çok yargılanan ve soruşturulan yargıç ve savcı oldum. AKP iktidarları öncesi bir yana, AKP’nin her konuda ne yaptığını gören eden inceleyen bir hukukçu olarak, edindiğim deneyimimi, birikimimi daha etkin biçimde halkım adına, ülkem adına kullanmak istiyorum. Diğer aday adayları da saygın kişiler. Bu konuda diğer başvuruculara göre halkım için daha yararlı olacağıma inanıyorum. Artık mevcut yönetim değişsin istiyorum. Değişmelidir diyorum. Bu değişim demokrasinin gereğidir diyorum. Bunu halkım adına, Partim adına istiyorum. Başvuru yaparak hukuk ve demokratik anlamda, bu irademi zaten ortaya koymuş bulunuyorum.
Çankaya’da aday adaylığımın adaylığa dönüşmesi, bir anlamda adaylığımın başkanlığa dönüşmesi anlamına geliyor. Bu böyle olsa da, Çankaya’daki herkese ayrım gütmeden hizmetin esas olmasını ayrıca gözeterek, CHP oy vermeyen seçmeni de kazanmak için, hizmette sınır tanımayacağız. Durmadan çalışacağız.
Her alanda, her konuda, temel haklar ve özgürlüklerle ilgili her konuda, doğa, çevre, kentleşme, hayvan hakları gibi alanlarda sürekli mücadele vermiş bir insan olarak, Çankaya Belediyesinin her biriminin, halka hizmette en verimli biçimde çalışmasını sağlayacağım. Belediye bir demokratik mevzi. Bu yönüyle halkı da bilinçlendireceğiz.
CHP, son Kurultayda bir gölge kabine oluşturdu. İşte CHP elinde bir Çankaya belediyesi. İşte bu belediye ve buradaki yönetim elinde olan iktidar yani bu belediyede CHP iktidarı. İşte CHP’nin projeleri. Adeta belediyenin her birimi, bu gölge kabinenin izdüşümü bir kabine şeklinde yönetilip, CHP’nin yerel yönetim anlayışı üzerinden projeleri uygulanarak, halka ulaşılacak. Parti örgütü ile uyum içinde hareket edilecek. Böylece, CHP’nin yerel yönetimdeki farklılığı halka gösterilecek.
Çankaya, 1936’da belediye olmuş. Merkezdeki kentsel dokusu, Cumhuriyet dönemine kadar iniyor. Öte yandan önemli bir kısmı da gecekondudan yapılaşma yoluyla kent dokusu içinde yer almış bir ilçe.
Çankaya bir milyona yaklaşan nüfusuyla, Türkiye’nin ikinci büyük ilçesi. 58 ilden de daha büyük bir ilçe. Sirkülasyonda düşünülürse günlük iki milyon civarı bir nüfus. Çankaya, üniversite yönüyle, gençliğin toplandığı bir ilçe. Bu gençler Ankara’da yerleşik olmayan, anadoludan gelen, orada da kendi yaşamını ekonomik yönden sürdürmek konusunda zorluk çeken ailelerin çocukları. Beslenme ve barınma sorunları olan gençler.
Çankaya, Ankara’nın genel olarak entellektüel kesiminin, yüksek gelir grubunun bulunduğu bir ilçe. Öte yandan sonradan yapılaşma özellikleri nedeniyle düşük gelir gruplarının da olduğu bir ilçe. Çankaya, bütün anayasal kurumların, kamu kurum ve kuruluşlarının, siyasi partilerin genel merkezlerinin olduğu bir ilçe. Diplomatik temsilcilerin olduğu bir ilçe.
Çankaya, Cumhuriyetin kalbi. Cumhuriyet dediğimizde adı akla gelen bir ilçe. Çankaya demek sadece bir belediye demek değil. Cumhuriyet demek. Cumhuriyetin nitelikleri demek. Çankaya demek Atatürk demek. Öte yandan CHP genel merkezi de Çankaya’da. CHP genel merkez ile irtibatları nedeniyle Ankara’ya gelen üye ve örgütlerin sürekli adım attıkları bir ilçe. Bu nedenle Çankaya demek bir anlamda CHP’de demek.
Çankaya halkının istek ve beklentileri, Çankaya demek Cumhuriyet demek olduğuna göre, halk Cumhuriyetin faziletlerini yaşamak istiyor. Burada yaşamanın huzur ve mutluluğunu içinde olmak istiyor. Sorunları olan, sefalete sürüklenen halk, bu sefalet sömürü konusu edilmeden, iktidarın eksik bıraktığı her şeyi doğal olarak belediyeden bekliyor.
Halkın beklentisi, kent yaşamının, bir kaos, sorun yaratması değil, sorunlarının daha rahat çözülebileceği yer anlamına gelmesi. Her şeye daha rahat ulaşmak, kentte olmanın mutluluğunu yaşamak. Kente olmanın, hak ve özgürlüklerinin, daha etkin yaşanacağı bir ortam anlamına gelmesi. Kültürel, sanatsal, eğitim alanlarında iyi ki buradayım demesi.
Erdal Direğin: Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlıyor. Can Atalay hakkında verilen Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyor. Bunu nasıl yorumlamalı. Türkiye nereye doğru gidiyor?
Ömer Faruk Eminağaoğlu: Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlıyor. Bu açık ve tartışmasız bir anayasa hükmü. 1961 yılında kurulan Anayasa Mahkemesinin kuşkusuz eleştirilen kararları olmuştur. Ancak bu durum kararların bağlayıcılığını ortadan kaldırmaz.
AKP iktidarı döneminde gün geçmiyor ki yeni bir hukuk sorunu ortaya çıkmasın. AKP, yargının tamamen kendi bakış açısına, kendi beklentilerine göre hareket etmesini istiyor. AKP iktidarı 22 yıllık dönemde yargı bağımsızlığını ortadan kaldırıp hep böyle hareket etti. Anayasa Mahkemesinin AKP’nin işine gelen veya AKP’yi rahatsız etmeyen kararları uygulanıyor. Ancak Can Atalay örneğinde olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi kararları, uygulanmamak bir yana, hukukla açıklanamayacak biçimde bu kararla bağlı olan Yargıtay tarafından “suç olarak” bile nitelenebiliyor.
Anayasa Mahkemeleri, anayasanın üstünlüğünü korumak için var. Hak ve özgürlüklere güvence olmak için var. İktidarın yasama organı üzerinden işlemlerini denetlemek, iktidarı sınırlandırmak için var. Hukuk devletinin olmazsa olmazı için var. Burada asıl konu Can Atalay değil. AKP, hukukun üstünlüğünü değil, kendi gücü dışında güç tanımayarak, bu gücünü hukuk olarak dayatarak, bu gücünün hukukunu istiyor. Kendi karşısında, kendisine engel hiçbir organ, kişi veya kurum istemiyor. Yasamada da, yürütmede de, yargıda da, basında da, demokratik kitler örgütlerinde de, her alanda da… Bunun bir diğer anlamı, anayasanın bağlayıcılığının, üstünlüğünün kalmaması. İktidarı frenleyecek, sınırlandıracak bir organın kalmaması. Anayasanın anlamının kalmaması. Anayasanın kağıt üzerinde kalması. Anayasasızlaştırılmak. AKP, Türkiye’yi bir parti devletine dönüştürmek istiyor. Kendisi neyi nasıl isterse, öyle bir devlet. Yani, otoriter bir anlayış, otoriter bir devlet.
Anayasa uygulanmayarak, yargı organları bir biri ile çekişme içinde gösteriliyor. Bu, yerel mahkeme ve Yargıtay üzerinden yapılıyor. Açık bir anayasa ihlali. Anayasayı ihlal edenler hakkında işlem yapılması lazım. O organlarda da iktidarın baskın gücü nedeniyle, bu anayasayı ihlal konusunda da işlem yapılamıyor…
Demokrasi varlığı sadece sandık demek değil. Demokratik hakların ve demokratik ortamın varlığı ve bunların da kullanılması önemli. Burada baroların, barolar birliğinin karar alması lazım. Duruşmalara girilmemesi lazım. Bazı davalar avukatsız yürütülemiyor. Barolar etkisiz kalıp, sistem normal işliyormuş gibi adliyelerdeki işler devam etmemeli. Mutlaka karşı bir demokratik adım atılmalı. Yargıda bu duruşun gösterilmesi lazım. Yine bir milletvekiline yapılan bu işlem karşısında muhalefetin de TBMM’ye girmemesi lazım. Bu demokratik haklar bugün kullanılmazsa, yarın çok daha büyük ve önlenemez sorunlar ortaya çıkacaktır.
Erdal Direğin: AKP sürekli yeni bir anayasa yapmaktan söz ediyor. Yaşanan sorunlardan kurtulmanın yolu anayasa değişikliği ya da yeni bir anayasa mı?
Ömer Faruk Eminağaoğlu: AKP, Anayasa Mahkemesi tarafından 2008 yılında laik ve demokratik cumhuriyete aykırılığın odağı olduğuna karar verilen bir parti. Bu karardan sonra AKP, karara konu aykırı eylemlerini sonlandırmadı, daha da artırdı. Yargıdaki FETÖCÜ kadrolar desteğiyle, bağımsız olmayan yargı üzerinden, cumhuriyet değerlerine bağlı olup bedel ödemeyen kişi veya kuruluş, nerede ise bırakmadı. Bu yol haritasında rahat yürüyebilmek için yargıyı daha da bağımlı hale getirmesi gerektiğinden, 2010 Anayasa değişikliğine gitti. Anayasa Mahkemesi, tamamen iktidara göre yapılandırıldı. Öte yandan HSYK’yı da aynı anlayışla yapılandırdığından, yerel mahkemeler, bölge mahkemeleri, Yargıtay ve Danıştay’da da bağımsızlık anlayışına uygun bir yapılanma kalmadı.
2010 yılındaki anayasa değişikliği ile yargıda söz sahibi olan AKP bununla da yetinmeyip 2017 yılında da yine anayasa değişikliği yapıldı. Bu değişikliklerle de TBMM tamamen etkisiz hale getirildi. Yine yargı bağımsızlığını da ortadan kaldıracak yeni adımlar atıldı. Ayrıca başbakanlık kaldırıldı, bakanlar memurlaştırıldı. Yürütme erki de, tek bir kişide partili bir cumhurbaşkanında toplandı. O cumhurbaşkanı, yargıda tek söz sahibi. O cumhurbaşkanının mensup olduğu parti dışındaki diğer partiler, TBMM’de sonuca etkili hiçbir işlem yapamaz hale geldi.
2010 sonrasında AKP’ye dava açabilecek ne Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ne de dava açılsa kapatma kararı verebilecek bir Anayasa Mahkemesi kaldı. Bundan aldığı cesaretle AKP, laik ve demokratik cumhuriyete aykırı eylemlerini daha da artırarak yoluna devam etti ve halen de etmeye devam ediyor. Bugün laik ve demokratik cumhuriyete aykırılık konusundaki en büyük tehlike, bu nitelikteki bir AKP iktidarının varlığı ve iktidar gücünü bu anlayışla kullanmaya devam etmesidir.
Laik Cumhuriyette, egemenlik yetkisi millete ait. Millet bu yetkisini anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanıyor. Ancak, yasama organında da, yürütme organında da, yargı organında da aynı güç hakim. Sorarsak erkler ayrılığı ama bütün erk, güç, tek bir partinin, tek bir kişinin elinde.
AKP anayasa değişikliği derken, egemenlik konusunda, Anayasanın 75-165 maddeleri arasında yaptığı değişikliklerin eski hale getirilmesinden asla söz etmiyor. Aksine, yasama, yürütme ve yargıyı bu hale getirmesinden memnuniyetini ifade ediyor. Tüm egemenlik yetkisini eline geçirmiş durumda. Bunun böyle kalmasını istiyor. Bu yetmez diyor. Bunun anlamı ne? Geride değiştirilemez maddeler var, AKP o maddelere dokunamaz ama, temel hak ve özgürlükler konusunda öyle maddelere dokunacak ve anayasa değişikliğini sağlayacak sayıyı elde edebilmek için bazı partilere öyle tavizler verecek ki, değişmez maddelerin içi tamamen boşalacak. Düşünün, laik ve demokratik cumhuriyete aykırılığı her geçen gün artan ve artık yasama, yürütme ve yargı yetkisi, tamamen bu parti iradesine göre kullanılabilen bir devlette, örneğin din ve vicdan özgürlüğü, eğitim hakkı, aile, vatandaşlık tanımı gibi maddelerde oynayarak, cemaat ve tarikatlara anayasal zemin yaratma, ulus devlet anlayışına aykırı, alt kimliklere, inanç gruplarına göre eğitim hakkına olanak sağlama, kadının cumhuriyet devrimleri ile sahip olduğu hakları ortadan kaldırmaya zemin yaratma, vatandaşlık tanımında farklılık yaratma, özerkliğe yönelik gibi, anayasada bunlara zemin sağlayabilecek hükümler getirerek, bu konularda yasalar çıkarma yoluna gidebilecek. Etki altındaki bir Anayasa Mahkemesi de o yasaları, böyle bir anayasaya da ayrıca aykırı bulmayacak.
AKP, 12 Eylül vesayetini ortadan kaldıralım diyor. Kendi döneminde anayasada yapılan değişikliklerle, tüm anayasal kurumlarda iktidar partisi söz sahibi oldu. Egemenlik yetkisi kullanan tüm organlarda iktidar partisi olarak kendisi söz sahibi oldu. Basın üzerinde kendisi söz sahibi. Evet 12 Eylül bir vesayet yaratmış idi. Ancak bunlar AKP döneminde tamamen değişti. Evet halen bir vesayet var. O da açıkça görülüyor. O vesayet iktidar partisi olan ve iktidarda kalmasını her yola başvurarak sürdüren AKP vesayeti. Anayasada değişiklik yapılacaksa, AKP’ye vesayet gücü veren tüm bu maddeler değişmeli. Yoksa, AKP’nin vesayeti sürdürülüp, 12 Eylül vesayeti son buluyor diye, anayasa değişikliği diye, anayasanın değiştirilemez maddelerinin içi boşaltılamaz.
12 Eylül anayasasını kaldıralım, değiştirelim diye AKP 12 Eylül sömürüsü üzerinden yol almak istiyor. 12 Eylül Anayasasının nerede ise değişmedik yeri kalmadı. Kaldı ki, AKP de diğer partilerde anayasaya bağlılık yemini etmiş partiler. Yeni bir anayasayı ancak kurucu bir meclis yapabilir.
AKP, asla anayasanın üstünlüğüne saygı gösteren, anayasaya bağlı kalan bir parti olmamış. Bunu laik ve demokratik cumhuriyete yani anayasanın değiştirilemez hükümlerine aykırılığın odaklığını her geçen gün artırarak göstermiş bir parti. Sadece eylemleriyle de değil, devletin bütün organ ve kurumları üzerindeki güç ve yetkisini bu yolda kullanmış ve artırmış bir parti. Anayasanın dışına çıkmış böyle bir partinin hangi söylem adı altında olursa olsun anayasa değiştirmesine destek vermek veya sessiz kalmak, AKP’nin amacına hizmet etmekten başka anlam taşımaz.
ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU ÇANKAYA BELEDİYE BAŞKAN ADAY ADAYI
1967 yılında Artvin İli Şavşat ilçesinde doğdu. 1984 yılında Ankara Yenimahalle Halide Edip Lisesi’ni, 1988 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Halen Kamu Hukuku alanında yüksek lisans tez çalışmasını sürdürmektedir.
1992-2015 yılları arasında yurdun çeşitli yerlerinde ve Yargıtay’da yargıçlık ve Cumhuriyet savcılığı görevlerinde bulundu. Otuz yılı aşkın olarak Çankaya’da yaşamaktadır. Halen Ankara’da avukatlık yapmaktadır. 2001-2010 yılları arasında Avrupa Toplulukları Hukuku Uzmanlığı, İngiltere Büyükelçiliği’nce İnsan Hakları Eğitimi Başarı Belgesi, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Eğitimi Başarı Belgesi yanında birçok kurum tarafından düzenlenen insan hakları programlarında başarı belgesi almıştır.
Türkiye’de yargıç ve savcıların ilk kez örgütlenme çalışmalarını başlatmış, 2006 yılından kurulan ve kısa adı YARSAV olan Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin, 2011’de kurulan ve kısa adı YARGI-SEN olan Yargıçlar ve Savcılar Sendikası’nın, 2012 yılında kurulan Yargıçlar Sendikası’nın kurucu başkanlıklarını ve bir dönemde başkanlıklarını yapmıştır. Kurucu başkanlığı döneminde YARSAV, (her ülkeden bir örgütün katılabildiği) BM’nin aynı zamanda danışma organı olan IAJ ve yine Avrupa Konseyi’nin aynı zamanda danışma organı olan EAJ üyeliğine kabul edilmiştir.
Türk Hukuk Kurumu, Atatürkçü Düşünce Derneği, Dil Derneği, Evrensel İnsan Hakları Derneği, Kadın ve Mücadele Derneği, yanında birçok dernek ve vakıf üyesidir. 2010-2012 yılları arasında Atatürkçü Düşünce Derneği Yüksek Disiplin Kurulu Başkanlığı yapmıştır. Halen Laiklik Meclisi sözcüleri içinde yer almaktadır. Meslek örgütleri ve demokratik kitle örgütleri tarafından verilmiş birçok ödül sahibidir. 2010 Anayasa değişiklikleri öncesinde, “12 Eylüllere Hayır” adını taşıyan yayını, ‘Anayasaya Hayır’ çalışmalarında ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Sosyal, siyasal, kent ve çevre haklarıyla ilgili hukuk mücadelelerinde gerek bir yurttaş, gerekse avukat olarak yer almış ve almaya devam etmektedir. 2015 yılından beri Cumhuriyet Halk Partisi üyesidir. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Hiçbir koşulda etki altında kalmadan, hiçbir konuda ayrımcılık gözetmeden, rantçı değil, halkçı, kamucu belediyecilik amacıyla aday adayı olunmuştur.
• Çankaya demek, CHP demek, Cumhuriyet demektir.
• Çankaya demek, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk demek, devrim demektir.
• Çankaya demek, sadece bir kent, belediye değil, Türkiye demektir.
• Çankaya Belediye Başkanlığı olarak, Cumhuriyetin fazilet olduğu, özgürlük ve yaşam hakkı olduğu, çağdaşlık olduğu gerçeğine bağlı kalınıp, örnek bir belediyecilik anlayışı sergilenerek, Cumhuriyete her yönüyle sahiplenilmesi için en üst düzeyde çalışılacaktır.
• Çankaya Belediye Başkanlığı olarak, Cumhuriyetin her niteliğinin, Cumhuriyetin her değerinin, kültürel mirasın korunması esas alınacaktır.
• Tüm bunlar rantçı değil, halkçı, kamucu belediyeciliğin varlığı ile olanaklıdır ki, insan odaklı, canlı odaklı, halk odaklı, hizmet odaklı belediyecilik anlayışı hareket edilecektir.
• Planlı, dirençli bir kent anlayışından vazgeçilmeyecektir. Hak, hukuk ve adalet demiş, hiçbir zaman, hiçbir koşulda, doğrulardan ayrılmamıştır.
• Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1994-1999 dönemini, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olduğu 2002 yılında soruşturmuş, Recep Tayyip Erdoğan hakkında haksız mal edinme iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur.
• AKP-FETÖ birlikteliğini daha 2003 yılında soruşturan ilk Cumhuriyet savcısı olmuştur. • AKP’nin kapatma soruşturmasını yürütmüştür. • Hrant Dink’in yargılandığı davada, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak Hrant Dink’in suçsuz olduğu yolunda görüş bildiren tek Cumhuriyet savcısı olmuş, aleyhe karar verilince verilen karara da itiraz etmiştir.
• Yargıtay Cumhuriyet savcısı olduğu dönemde, siyasi partilerin propagandalarında 12 Eylül döneminden kalan dil yasağı ihlalinde ceza öngören hükmün, uygulama yeteneğinin olamayacağına ilişkin tebliğnameler düzenlemiştir. • Yargıç ve savcı adayları mülakatları, yargıç ve savcıların eğitimlerindeki hukuk dışı uygulamalar yargıya taşınarak sonuç alınmıştır.
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının çevirilerinin yapılmasının zorunlu olduğu yolunda açılan davayı kazanmış, böylece Adalet Bakanlığı uygulamasını değiştirmiştir.
• Laikliğe karşı saldırılarda, birçok başvuru ve dava açmış, bu nedenle ceza bile almıştır.
• Hak, hukuk ve adalet mücadelesinde, her türlü baskıcı uygulamaya rağmen AKP önünde cübbe iliklememiş, adaletin gereği ne ise onu yapmış, bu nedenle, AKP iktidarı döneminde en çok yargılanan, en çok soruşturulan, en çok disiplin cezası alan, TBMM’de uçan tekmelere muhatap kalan yargıç ve cumhuriyet savcısı olmuş, yine de aynı anlayışla yoluna devam etmiştir. Hakkındaki bazı yargılamalara örnek verilecek olursa;
• FETÖ’nün yargı üzerindeki eylemlerine karşı hukuksal ve demokratik yollara başvurmak, yine bu kapsamda FETÖCÜ Zekeriya Öz’ün terfisini engellemek iddiasıyla yargılanmıştır.
• Gezi hareketi nedeniyle ilk kez hakkında dava açılan kişi olmuş, bu davadan 2014 yılında beraat etmiştir.
• Yolsuzluklara karşı protestolara katılmak nedeniyle Can Atalay dahil birçok kişinin olduğu davada yargılanmış ve bu davadan 2015 yılında beraat etmiştir. • Aynı davada ve soruşturmada karşısında dört Adalet Bakanı ve dört TBMM Başkanının yer aldığı Cumhuriyet tarihindeki ilk ve tek kişi olmuştur.
• Sadullah Ergin’in Adalet Bakanı olduğu dönemde, Sadullah Ergin ile en çok karşı karşıya gelen, en çok bedel ödeyen yargıç ve Cumhuriyet savcısı olmuş, soruşturma ve yargılamalar bir yana, bu dönemde iki kez de sürgün edilmiştir. Halen Sadullah Ergin’e yönelik olarak aleyhinde bir soruşturma yürütülmektedir. Sadullah Ergin’in, Sadullah Erginlerin CHP’den, Çankaya’dan adaylığı, CHP’ye, Çankaya’ya, Türkiye’ye tarihe geçecek iz bırakmış, tabanda Çankaya sınırlarını aşan tepkiler de ortaya çıkmıştır.
• Yargıç ve savcılık görevinden ayrılana kadar AKP ve FETÖ etkisiyle sekiz yıl boyunca soruşturmalara muhatap kalınmış, bu görevden 2015 yılında ayrılmak durumunda kalınca, bu sefer üye olduğu CHP’nin kapıları sekiz yıl boyunca kapalı tutulmuştur. CHP’nin kapılarının açıldığının kamuoyuna duyurulmasıyla başvuruda bulunmuştur.
• Çankaya’da Sadullah Ergin’in, Sadullah Erginlerin, kısaca Cumhuriyetin değerlerinden uzak olanların karşısına, belediye başkan aday adayı olarak çıkılmıştır. • Amaç, Parti için nerede yararlı olunacaksa orada görev yapmaktır