Kumsallar neden tarla gibi sürülmez!
Kumsallar neden tarla gibi sürülmez!
Her sezon öncesi traktörler ve ağır iş makineleri sokularak ‘temizlik’ gerekçesiyle tahrip edilen kumsallar deniz ve kara arasında canlı yaşamın sürdüğü önemli bir ekosistem. Ancak “Plajlar yaza hazırlandı” klişesiyle altı üstüne getirilen sahillerde turizm uğruna büyük kayıplar veriliyor…
Her sezon öncesi traktörler ve ağır iş makineleri sokularak ‘temizlik’ gerekçesiyle tahrip edilen kumsallar deniz ve kara arasında canlı yaşamın sürdüğü önemli bir ekosistem. Ancak “Plajlar yaza hazırlandı” klişesiyle altı üstüne getirilen sahillerde turizm uğruna büyük kayıplar veriliyor…
Türkiye İskenderun’dan Hopa’ya 8333 kilometrelik sahil şeridine sahip. Okyanusa kıyısı olan ülkelere göre yoksul, yarı karasal ülkelere göre zengin sayılırız. “Üç tarafı denizlerle çevrili kara parçası” olarak formüle edilen yarımada tanımına uygun görülen Türkiye’de nüfusun yarıdan fazlası kıyı kentlerinde yaşıyor. Denize kıyısı olan 28 kentimiz var. Bu kentlerin 16’sı büyükşehir statüsünde. Bir başka deyişle Türkiye’deki 30 büyük şehir belediyesinin yarıdan fazlasının yüzü ‘coğrafi olarak’ denize dönük. Ancak kentlerin yüzünün coğrafi olarak denize dönük olması, üzerinde yaşayanların yüzünün ve ruhunun denize dönük olduğu anlamına gelmiyor.
DENİZDEN ÇIKIP COĞRAFYANIN RUHUNA SİNEN KÜLTÜREL SİMGE
Denizler (okyanuslar), hem ekolojik, hem de ekonomik olarak gezegenin yaşam sigortası niteliğinde. Ormanlarla birlikte en önemli karbon yutakları arasında okyanuslar da var. Bir başka deyişle soluduğumuz temiz havayı bile yeryüzünün yaklaşık yüzde 70’ini kaplayan okyanuslara borçluyuz. Birçok ülke için denizler ve okyanuslar doğal ve ucuz protein kaynağı. Türkiye’nin deniz ürünlerinin yaklaşık yüzde 70’i Karadeniz’den sağlanıyor. Kültürel bir simge olan hamsi, Trabzon’da doğan Kanuni Sultan Süleyman’ın kılıcını süsleyecek kadar bu coğrafyanın ruhuna sinmiş.
(Antalya’nın tarihi Kaleiçi bölgesi, limanı da çevreleyen kentsel dokusuyla binlerce yıllık geçmişi barındırıyor.)
ANTALYA VE SİNOP ALINMASAYDI DENİZ BİZE ÇOK UZAKTAYDI
Hazar kıyısında başlayan Tuğrul Bey’in yolu, stepleri, çölleri, İran platosunu aşıp Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan Anadolu coğrafyasına uzanan yollarla birleşmeseydi, deniz bize hala çok uzaktaydı. Konya’yı yönetim merkezi yapan Anadolu Selçukluları, 1207’de Gıyaseddin Keyhüsrev ile Antalya’yı, 1214’te I. İzzeddin Keykavus’la Sinop’u ele geçirmeseydi karaya sıkışıp kalacaktı. Ne Ortaçağ’ın deniz bağlantılı ticaret yollarını ne de Venedik’ten Floransa’ya, Hint adalarından Basra Körfezi’ne doğu ile batının o büyük kültürel ve ticari akışının bir parçası olabilecekti. Böyle olmasaydı, Torosların bir dağ köyünde yaşlı bir kadın deniz boncuklarıyla süslediği kuşağının içinde Muskat cevizi taşımayacaktı. Böyle olmasaydı, Ege ovalarında bir gelin Zanzibar’dan gelen karanfilleri gerdanına dizmeyecekti…
İLK UYGARLIKLAR NEHİRDEN, İLK DEMOKRASİLER DENİZDEN ÇIKTI
İlk uygarlıklar nehir kıyılarında, ilk demokrasiler deniz kıyılarında gelişti. Zenginliğiyle Büyük İskender’in başını döndüren Babil ve Mezopotamya uygarlıkları, görkemini Dicle ve Fırat’a borçluydu. Nehirlerden denizlere, denizlerden okyanuslara karışan insanlık tarihi, gelinen noktada varlığını borçlu olduğu suların tanrısının şimşeklerini üzerine çeker durumda. Denizlerin tanrısı Poseidon’un adını taşıyan ve deniz yaşamının devamlılığının garantisi olan deniz çayırları (Posidonia oceanica) insaneliyle yok edildikçe yerine yenisini ekme ve yapay olarak üretme çabaları bir kısır döngü olarak sürüp gidiyor.
(Antalya’nın Kaş ilçesindeki Patara kumsalı)
HAZİRAN’IN İLK HAFTASI: ÇEVREYE OKYANUSA AĞIT ZAMANLARI
Haziran’ın ilk haftası tüm dünyada çevrenin ve okyanusların korunmasına adanmış günleri barındırıyor. 1972’den bu yana 5 Haziran ‘Dünya Çevre Günü’, 1992’den bu yana 8 Haziran ise ‘Dünya Okyanus Günü’ olarak anılıyor. Ancak ‘önemli günler ve haftalar’ klişesinin arasında kaybolup giden bu iki kavram giderek bağlamından koparılıyor. Kutlamak yerine, çevreye ve okyanuslara, denizlere yas tutulan zamanlardan geçiyoruz. İnsanın çevre üzerindeki baskısının sürdürülebilir olması anlayışının dayatıldığı bu süreçte, yıkımın sorumlusu olan odakların denizi ‘yüzme havuzu’, ormanı ‘ağaç tarlası’ olarak gören karar alma mekanizmalarına daha çok sirayet ettiğini görüyoruz.
(Antalya Konyaaltı sahili. Fotoğraf: İHA)
MAVİ EKONOMİYİ YANLIŞ ANLADIK, SAHİLLER BÜFE-ŞEZLONG DOLDU
Okyanusların (denizlerin) önemi tüm dünyada çok daha iyi kavranıyor. Ancak bu bilince ulaşmak için çok ağır bedeller ödendi, ödenmeye de devam ediliyor. Günümüzde okyanusların sunduğu ekolojik ve rekreatif hizmetleri ekonomiye tahvil eden kavrayışa, ‘mavi ekonomi’ deniyor. Bu sistemlerin korunarak kullanılmasının yaratacağı etkiye ise mavi ekonomik büyüme. Bu yüzden koruma-kullanma dengesini tarif eden ‘sürdürülebilirlik’ kavramı daha çok kullanımdan yana ağır bastıkça özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler doğal mirasını acımasızca kullanabiliyor. Kıyılar, üzerinde çok durulmasa da Türkiye’de en çok tahrip edilen ekosistemler arasında. Denizi kullanmadan anlaşılan daha çok kıyı kullanımından ibaret olmaya başladı. Bir başka deyişle, benzersiz bir ekosistem hizmeti sunan denizlerin kıyılarına büfe, restoran açıp; şezlong ve şemsiye dizerek Deli Dumrul köprüsü gibi gelenden geçenden para kesmeye odaklı bir kıyı rantiyesi türedi.
OKULLAR KAPANINCA KUMSALLARDA ‘DEĞNEKÇİLİK’ SEZONU BAŞLIYOR
Antalya, Muğla, İzmir, Aydın, İstanbul, Çanakkale, Balıkesir gibi kıyılarında turizm yapılan kentlerinde kumsal rantı çok daha büyük. Bir zamanlar İstanbul sokaklarını mesken tutan ve ‘değnekçi’ olarak anılan otopark mafyası, son yıllarda çok daha büyük beklentiler içinde sahil kentlerinde kumsal mafyası kılığında kendini gösterir oldu. Sezonu daha kısa olan Karadeniz sahillerinde de az da olsa benzer manzaralar yaşanıyor. Okulların tatile girmesiyle birlikte yerli halk için deniz sezonunun başladığı Türkiye’de kıyı kullanımının giderek kontrolden çıktığını gösteren uygulamalar her sezon öncesi kendini tekrarlıyor.
(Bodrum plajlarında yaza hazırlık çalışmalarında greyder kullanımı)
TRAKTÖRLE SÜRÜLEREK YAZA HAZIRLANAN KUMSALLAR
Büyük ölçüde belediyeler eliyle yapılan, kimi illerde ise il özel idareleri tarafından yürütülen kıyı düzenlemeleri, “Plajlar sezona hazırlandı” klişesiyle sunuluyor. Traktörlerle kumsalların tarla gibi sürülüp düzenlendiği, çakıl taşlarının ayıklandığı, kumların elekten geçirildiği, bir ekosistem olan kıyılardaki canlı cansız doğal yaşamın dümdüz edildiği bu işlemin adı; sezona hazırlık! Bu toplu temizlik harekâtının en büyük savunusu da “izmaritleri, şişeleri, çöpleri temizliyoruz” şeklinde oluyor.
(Antalya Konyaaltı sahilinde yaza hazırlık temizliği. Fotoğraf: İHA)
DENİZ-GÜNEŞ-KUM TURİZMİ AFRİKA’DAN KUM TRANSFERİ BAŞLATTI
Dünyanın birçok ülkesinde bu tür uygulamalar yapılıyor. Bizim belediyeler de bu kötü örnekleri kopyalamış durumda. Örneğin Fransa dünyaca ünlü Cannes sahillerindeki kumları azaldığı için her sezon öncesi Afrika’dan kum getirip sahillere seriyor. Aynı Fransa, 1970’li yıllardan bu yana kamu ve sivil toplum işbirliğiyle kurulan Kıyı Koruma Ajansı (Conservatoire du Littoral) eliyle ülkedeki kıyıların büyük bölümünü kamulaştırarak koruma altına alıyor. Hem doğal kıyı ekosistemleri yaşıyor, hem de bu korunmuş kıyı alanlardan önemli bir turizm geliri sağlanıyor.
(Kumsallar deniz ve kara ekosistemleri arasında bir geçiş alanı ve denizdeki balığın, karadaki tilkinin, havadaki kuşun ortak besin bulabildiği, korunması gereken nadir ekosistemler. Grafik: Biological reviews of the Cambridge Philosophical Society. Ağustos- 2022 )
BALIĞIN, TİLKİNİN VE KUŞUN AYNI SOFRADAN BESLENDİĞİ KUMSALLAR
ABD, Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda gibi okyanusa kıyısı olan ülkelerde insan kaynaklı kıyı tahribatına ilişkin çok sayıda bilimsel araştırma yapılıyor. Bu araştırmaların sayısı 1980’li yıllardan itibaren katlanarak artmış durumda. Bu, aynı zamanda kıyılar üzerindeki baskıların da katlanarak arttığı döneme de işaret ediyor. Kıyı kumsalları, deniz ve kara arasında bir geçiş ekosistemi. Bir başka deyişle sahiller, canlı yaşamı için denizin kıyısına serilen bereketli bir sofra gibi. Üstelik deniz ve kara arasında serilen bu yeryüzü sofrası, denizdeki balığı, karadaki tilkiyi, havadaki kuşu aynı yerde besleyebilen ve nadir olan çoklu bir yaşam alanı. Karıncasından kuşuna, yengecinden omurgasız canlılara; sudan karaya, karadan suya bir besin zincirinin önemli bir halkası. Bu halkaya insan eliyle ve bilinçsizce yapılan müdahaleler zinciri koparıyor ve kimi yerde geri dönüşü mümkün olmayan zararlar verebiliyor.
BESİN AKIŞI SAĞLAYAN KUMSALLAR EKOSİSTEMİN SICAK NOKTALARI
Ağustos 2022’de ‘Biological reviews of the Cambridge Philosophical Society’ tarafından yayınlanan makalede, kumsal ekosistemlerinde deniz kaynaklı organik besinleri ve kıyıya vuran ölü deniz canlılarının kalıntıları üzerine yapılan küresel ölçekli bilimsel çalışmanın sonuçlarına yer veriliyor. Kumlu plajların, yüksek düzeyde besin akışı ve dönüşümlerini yansıttıkları için uzun süredir ‘biyojeokimyasal sıcak noktalar’, ‘reaktörler’ veya ‘sindiriciler’ olarak değerlendirildiği vurgulanan makalede, kumsallarda hem salyangozlar, izopodlar, poliketler, böcekler, hayalet yengeçler, çift kanatlılar gibi omurgasızların, hem de sürüngenler, yırtıcı kuşlar ve etobur memelileri kapsayan çok çeşitli çöpçü türlerin bulunduğu belirtiliyor.
(Kumsallarda yapılan makineli temizliğin yarattığı tahribatlara ilişkin dünya genelinde çok sayıda bilimsel çalışma yapılıyor. Denizin doğal döngüsü, çoğu zaman insan açısından bir ‘pislik’ olarak görülüyor ve beğeniye göre kumsallar şekillendiriliyor. Görsel: Biological reviews of the Cambridge Philosophical Society. Ağustos- 2022)
İŞ MAKİNELERİYLE YAPILAN PLAJ TEMİZLİĞİ TÜRLERİ YOK EDİYOR
Plajlarda iş makineleri ve ağır ekipmanlarla yapılan ‘temizlik’ çalışmalarının popülasyon kayıplarına neden olduğuna değinilen makalede, “Plaj bakımı, genellikle kalabalık veya kentsel alanlardaki plajlarda özel ağır ekipmanlar kullanılarak kumun tırmıklanması ve elenmesi yoluyla makrofit (sucul bitkiler) kalıntılarını, çöpleri ve diğer kalıntıları plajlardan kasıtlı olarak uzaklaştırır. Habitat kalitesini, biyolojik çeşitliliği, jeomorfolojiyi ve plaj ekosistemlerinin işleyişini etkileyen önemli olumsuz çevresel etkileri olabilir. Kumul oluşumunu ve bitki kolonizasyonunu tımarlamanın neden olduğu fiziksel rahatsızlık, aynı zamanda amfipodlar, izopodlar, böcekler ve sinekler gibi enkazla ilişkili faunanın tür zenginliğini, bolluğunu ve biyokütlesini de azaltır. Güney Kaliforniya’da, yaygın tımarlamanın etkileri, yalnızca kumsallarda meydana gelen izopod türleri gibi hassas, parçalanmaya bağlı taksonların popülasyonlarının yerel ve bölgesel kayıplarına katkıda bulunmuştur” bulgularına yer veriliyor.
(Traktörler ya da benzeri ağır iş makineleriyle yapılan kumsal temizliğinin ekosistem hizmetlerine verdiği zararları konu alan bilimsel çalışmalar giderek artıyor. Ancak Türkiye bu konuda henüz yolun çok başında. Grafik: Biological reviews of the Cambridge Philosophical Society. Ağustos- 2022)
‘MAVİ BAYRAK ETİKETİ EKOSİSTEMİ DEĞİL, TURİZMİ DESTEKLİYOR’
Ağır ekipmanlarla plaj temizleme uygulamasının daha çok ‘estetik kaygılarla’ dünya çapında yaygın olduğu belirtilen makalede, bunun, genellikle turizm ve rekreasyon amaçlı kullanılan plajlar için köklü yönetim anlayışının bir uygulaması olduğunun altı çizilerek şu görüşlere yer veriliyor: “Yoğun nüfuslu Güney Kaliforniya (ABD) kumsalların yaklaşık % 45’i (150 km) en azından mevsimsel olarak bakıma tabi tutulurken Posidonia (kıyıya vuran deniz çayırları) kalıntılarının 106.000 m3’ünün bir yılda kaldırılacağı tahmin edilmektedir. Plaj derecelendirme sistemleri ve ‘ekolojik etiketler’ genellikle organik maddeleri kaldırmayı teşvik eden kriterler içerir. Mavi Bayrak Programı bu eko-etiketlerin en büyüğüdür ve 47 ülkede 4000’den fazla plajı kapsamaktadır. Bu programın çevrenin korunması ve plaj ekosistemlerinin korunmasından ziyade turizmin desteklenmesine vurgu yaptığını belirtmektedir. Gerçekten de, Mavi Bayrak programı kapsamında derecelendirilen birçok plajın, organik maddeleri ortadan kaldıran ve dolayısıyla çevreye zarar veren yönetim rejimlerine sahip olması muhtemeldir. Bu nedenle, plajı ‘temizleme’ kavramı, plaj ekosistemleri ve daha geniş deniz manzaraları/manzaraları için (kıyıya vuran) organik maddelerin ekolojik ve koruma değerini göz ardı etmektedir.”
(İzmir-Güzelbahçe sahili yaza hazırlanıyor)
‘PLAJ EKOSİSTEMLERİ YABAN HAYATI İÇİN YAŞAM VE BESLENME ALANI’
Okyanusbilimci Antonio Mascarenhas ise Hindistan’ın batı kıyılarında yer alan dünyaca ünlü Goa sahillerinde yaptığı bilimsel çalışmada, mekanik sahil temizliğinin zararlarını ele alıyor. Sahil kumul komplekslerinin, ilgili flora ve fauna ile birlikte dünyanın tüm tropikal ekosistemleri arasında en hassası olduğunu belirten Mascarendas, bu hassas ortamlara yapılan herhangi bir yersiz müdahalenin, çoğu zaman geri dönüşü olmayan yaygın etkilere neden olabileceğinin altını çiziyor: “Kumsallar yaşam alanı sağlar ve çok çeşitli hayvanları destekler. Plajlar, sürekli kum, organik madde ve besin alışverişi yoluyla kum tepelerini sörf bölgesine dinamik olarak bağlar. Plajlar ayrıca kum tepelerinde veya açık kumsalda yuva yapan, üreyen, beslenen ve dinlenen birçok göçmen ve yerleşik kuş, sürüngen ve diğer hayvanlar için yaşam alanı sağlar. Plajların ıslahı, plaj ekolojisini aşağıdaki şekillerde değiştirir: Birincisi, tipik olarak ıslak kum toplanır ve havalandırılır, bu da kumun kurumasına katkıda bulunur ve ince kumları rüzgâr erozyonuna karşı daha savunmasız hale getirir. Bu, daha fazla kum göçüne ve kum sürüklenmesine neden olabilir. İkincisi, tımarlama kumulun ön kenarında oluşan yeni fidanları yok edebilir. Bu ’embriyo’ kumulunda veya öncü bölgede bulunan fideler rüzgârla savrulan kumları hapseder, kum tepeleri oluşturur ve bölgeyi istikrara kavuşturmaya devam eder. Mekanik bakım bu kıyı jeolojik süreçlerini engellemektedir. Üçüncüsü, plaj ekosistemi, kıyı kuşları, omurgasızlar, karasal böcekler ve bitki örtüsünü de içeren bir yaban hayatı mozaiği için bir yaşam alanı ve beslenme alanıdır.
(Üstteki ilk kare, Bursa Gemlik Körfezi’ndeki bahar görünümünü yansıtıyor. 1980’lerde doğa korumacılığın öncülerinden Tansu Gürpınar tarafından kaydedilmiş. İkinci görüntü ise aynı kıyılarda günümüzde ‘baharın biçilmesiyle’ sahilin yaza hazırlanışını yansıtıyor.)
HİNDİSTAN’DA PLAJLARDA AĞIR FAALİYET 2011’DE YASAKLANDI
Ağır makinelerle yapılan bakım, türler ve habitat üzerinde zararlı bir etkiye sahip olabilir; çünkü plaj tırmıklama, sahile vuran organik kalıntıları temizleyerek bir sahil şeridi oluşturur. Bu organik döküntü tipik olarak değerli besin maddelerini plaj alt katmanına salar. Hindistan’da, Kıyı Düzenleme Bölgesi’nin 2011 bildirimi, plajlarda ve kum tepelerinde her türlü ağır faaliyeti açıkça yasaklıyor. Bu nedenle, mekanik cihazların kumlu alanlara yerleştirilmesi, mevcut Kıyı Düzenleme Bölgesi yasalarının ihlali anlamına gelir. 2001 yılında Miramar plajı için bir yönetim projesi önerildi. Sahil çöpünün mekanik olarak temizlenmesi, öngörülen faaliyetlerden biriydi. Mekanize aletlerin zararlı etkileri zaten bilindiğinden kamuoyunda ciddi bir endişe oluştu. Bu nedenle teklifin tamamı geri çekildi. Bu doğal kaynağın devamlılığı için kumsal ve kumulların korunması gereken, yenilenemeyen bir kaynak olarak görülmesi gerekmektedir.
(Bursa’da kıyıların yaza hazırlanması çalışmaları, arşiv)
‘KUMSALLAR MAKİNE YERİNE ELLE TEMİZLENMELİ’
Tehdit altındaki bu kıyı ekosistemlerinin daha fazla korunması, çökeltilerin korunmasına, kumul oluşumunun teşvik edilmesine, biyolojik çeşitliliğin ve yaban hayatının korunmasına ve plajların rekreasyonel değerinin artmasına yardımcı olabilir. Yukarıda tartışılan inceleme göz önüne alındığında, çöplerin mekanik olarak uzaklaştırılması için ağır cihazların kullanılmasının, plaj kumul sistemlerinin flora ve faunasında geri dönüşü olmayan bir noktaya kadar ciddi hasara neden olacağı açıktır. Hayvan ve bitki çeşitliliğinin korunması, restorasyonu ve refahı adına, kumsalların makineli temizliğine hiçbir koşulda izin verilmemelidir. Bunun yerine, döküntülerin hafif el aletleri kullanılarak manuel olarak (elle) temizlenmesi bu nedenle şiddetle tavsiye edilir.” (2)
(Üstteki ilk kare yine Tansu Gürpınar’ın arşivinden. Bartın Kurucaşile’deki Kapısuyu sahilinin 1980’lerdeki durumunu yansıtıyor. Deniz, orman, insan, kumsal ve iri çakıl taşları bir arada. İkinci karede ise geçtiğimiz hafta yapılan kumsal temizliğinden. Makineli temizliğin bir amacı da iri çakıl taşlarını temizlemek…)
PROF. DR. TURHAN USLU: ‘55 YILDIR BANA HİÇ BİR ŞEY DANIŞILMADI’
Kıyı kumulları konusunda bilimsel çalışmalar yürüten az sayıdaki uzmandan biri olan Gazi Üniversitesi’nden Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turhan Uslu, kıyılarla ilgili çalışmalara 1969 yılında başladığını belirterek Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde danışmanların kendisine danışması dışında “55 yıldır resmi makamlar bana hiçbir şey danışmadı!” diyor ve ekliyor:
(Erdek sahillerinde toplu makineli temizlik, arşiv)
‘KUMULLARIN SÜRÜLMESİYLE BULDUĞUMUZ BİTKİLER YOK OLDU’
“1989 yılındaki yayınımızda Fransız Profesör J. M. Gehu şöyle yazmıştı: ‘Bugün modern bir ülke durumuna gelen Türkiye, uluslararası değerdeki zengin biyolojik varlığının korunması için bu önemli alanları modern bir şekilde korumayı bilmek suretiyle menfaatlerini en açık bir şekilde sonuna kadar koruyacak ve bundan gurur duyacaktır.’ Böyle bir şey hiç olmadı ve özellikle kumulların hepsi tahrip edildi. Biz hala modern değiliz. Kıyılarda 53 bitki topluluğu, 10 alt bitki topluluğu bulduk. 10 yeni bitki türü buldum. Kumulların sürülmesi ile bulduğum yeni bitki toplulukları ve bitki türlerinin dışında pek çok bitki toplulukları ile bitki türlerini yok ettiler. Ayrıca kumullardaki pek çok hayvan içinde sonuç bu oldu. Çevreyi korumakla sorumlu çevre, orman ve turizm bakanlığının binlerce elemanına rağmen bunlar çok büyük ihtimalle kayboldu. Yani çevreyi koruyoruz diyen bu bakanlıklar çevreyi korumuyor. Bilim insanlarının dikkate alınmamasının sonucu tabii ki bunları kaybetmek olacak.”
(Türkiye’de halen korunabilmiş kıyı kumulları mevcut. Antalya- Patara sahilindeki kumullardan görünüm.)
‘KUMULLARLA İLGİLİ 197 YAZI YAZDIM, ÖMRÜM OLDUKÇA YAZACAĞIM’
Prof. Dr. Turhan Uslu, kıyı ve kumul ekosistemleriyle ilgili yaşanan dönüşümün adeta kaydını tutuyor. Bu konuda 197 yazı yazdığını dile getiren Uslu, üniversitelerin ve ilgili kurumların konuya ilgisizliğine işaret ederek, “Ömrüm oldukça her ay yazmak istiyorum” diyor.
(Her zaman sıkış tepiş olan kumsalların yanında, sosyal mesafenin uzak olduğu kumullar da var. Patara kumulları, zaman zaman içimizi ısıtan görüntülere de sahne oluyor.)
DENİZ VE KIYILAR TURİZMİN İHTİYAÇLARINA GÖRE ŞEKİLLENİRKEN
Türkiye’de kıyıları koruyan çok sayıda kanun ve yönetmelik var. Ancak buna rağmen son yıllarda giderek artan kıyı işgalleri ve denetimsiz kullanımın önüne geçilemiyor. Kimi zaman da Phaselis antik kenti sahillerinde olduğu gibi bizzat kamu eliyle kıyı tahribatları yaşandığı görülüyor. Türkiye’de bir türlü sağlıklı biçimde uygulamaya konulamayan ‘Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetim Planları’, deniz ve kıyı alanlarının yönetiminde turizm merkezli bakış açısının etkisinden çıkılamadığının da göstergesi. Deniz ve kıyı alanlarının büyük ölçüde turizmin ihtiyaç ve isteklerine göre şekillendirilerek kullanılması, bu doğal alanların geleceği için de endişe verici. Oysa turizmin en büyük cazibesini korunabilmiş doğal miras oluşturuyor.
(Bursa’da Gemlik sahilinde yaza hazırlık çalışmaları, arşiv)
ROMA’DAN BERİ KIYILAR HERKESİN ORTAK VARLIĞI AMA…
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda kıyılardan her yurttaşın eşit şekilde yararlanabileceği yönündeki hukuksal düzenlemenin temeli Roma hukukuna kadar uzanıyor. ‘Herkesin ortak varlığı olan’ şeklinde özetlenenen Latince ‘res communis omnium’ kavramı, hukuksal bir terim olarak Anayasaya girmiş. Ancak uygulamada durum pek de öyle değil. Devletin hüküm ve tasarrufunda olan ve özel mülke konu edilmesi mümkün olmayan kıyı alanları, kiralama, işgal ve çeşitli yollarla yağmalanmaya devam ediliyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın doğrudan sorumluluğunda bulunan kıyılar, belediyelerin de (daha çok plaj-büfe-işletme) kısmında konuya dâhil olmasıyla hem yönetim hem de yetki karmaşasıyla baş başa kaldı. Bakan Mehmet Özhaseki’nin son günlerde sıklıkla vurguladığı, “sahiller halkındır, işgale izin yok” cümleleri, aslında bir acizliğin de dışavurumu niteliğinde.
(İzmir-Aliağa’dan yaza hazırlık çalışması. İş makinesiyle ‘temizlenen’ malzeme, büyük ölçüde kıyıya vuran deniz çayırlarını barındırıyor. Oysa asıl temizlenmesi gereken şey, kıyı kenar çizgisini de ihlal ederek denize kadar sokulan arka plandaki betonlaşma)
BAKANLIK KAMPANYA YAPMAZ, YASALARIN GEREĞİNİ YAPAR!
“Sahiller halkındır” bir slogan olarak anlamlı ve desteklenmesi gereken bir çıkış. Ancak kıyıların korunmasında baş sorumlu olan Bakanlığın bir sivil toplum örgütü gibi kampanya düzenlemesi değil, mevcut yasaları uygulaması gerekir. Kampanya yapmak, yasal yetkilere sahip olmayan sivil toplumun işi. Mevcut yasaların harfiyen uygulandığı, işgallerin cezalandırıldığı, denetimlerin gereğince yapıldığı bir ülkede kıyılardan sorumlu olan bir bakanlık “sahiller halkındır” diye kampanya yapmaz. Sadece gereğini yapar. Yıllardır gereği yapılmadığı için bugün artık Bodrum ya da Çeşme’de ailecek ayağını denize sokmak isteyen halk, binlerce lirayı gözden çıkarmak zorunda kalıyor.
(1): ‘The role of inputs of marine wrack and carrion in sandy-beach ecosystems: a global review.’ (Biological reviews of the Cambridge Philosophical Society. Ağustos- 2022)
(2): ‘Detrimental impacts of mechanical beach grooming’ (Mascarendas, Antonia. Hindistan Ulusal Oşinografi Enstitüsü, 2014) https://www.researchgate.net/publication/280318968_Detrimental_impac