Orman Parkı' bahane, orman rantı şahane!

ÖZEL HABER 06.11.2024 - 22:01, Güncelleme: 06.11.2024 - 22:01 14959 kez okundu.
 

Orman Parkı' bahane, orman rantı şahane!

Orman arazilerinin keyfi kiralamalara konu edildiği orman parklarıyla ilgili yönetmelik, orman arazilerinin turizm uğruna ranta açılmasına kolaylık getiriyor. Orman parklarında imar planı şartı aranmadan yapılaşmanın önünü açan düzenleme, sahil kentlerindeki orman arazilerinde yeni bir yağma aracı haline geldi…

Yusuf Yavuz Ağacı odun, kuşu ızgara, balığı tava olarak görmek bir intihar biçimidir! Türkiye, sahip olduğu coğrafi özellikler nedeniyle üç ayrı kıtanın bir özeti gibi. Anadolu’nun eski kaynaklarda ‘Asiaminor’ yani küçük Asya olarak anılması, siyasi anlamının dışında tek başına Asya kıtasının özelliklerini barındırmasından kaynaklıdır. Batıdan doğuya doğru giderek yükselen bir coğrafyaya sahip olan Türkiye, 6 binden fazla dere, yüzlerce irili ufaklı göl, ulu nehirleri besleyen 25 büyük su havzası, sıradağlarla çevrili verimli büyük ova ve meralar, her bölgede farklı ağaç ve bitki türlerini barındıran ormanlara sahip. ANABASİS: BATIDAN DOĞUYA ADIM ADIM YÜKSELEN COĞRAFYA Sokrates’in öğrencilerinden biri olan Ksenophon’un, Pers kralı Artakserkses ile Kyros arasındaki taht savaşında (İ.Ö. 401-400) Kyros’un yanında savaşa katılan Ispartalı kuvvetler ile paralı askerlerin Anadolu’da bir araya gelmelerini ve doğuya doğru İran topraklarına geçişlerini anlatan ünlü Anabasis: “Onbinlerin Dönüşü” adlı eseri önemlidir. Anabasis’in, yukarıya doğru yükselme, tırmanma anlamlarına geldiği söylenir. Geçekten de Anadolu coğrafyasının farklı yükseltilerde olması ve ortalama yüksekliğinin bin metrenin üzerinde bulunması bu toprakları her yönden daha çarpıcı kılıyor. SARDES’TEN KUNAKSA’YA GİDEN YOLDA ANADOLU NOTLARI Bir savaş muhabiri ve seyyah gibi Kyros’un yanında taht savaşına katılan Yunan paralı askerlere günümüzde Manisa’nın Salihli ilçesinde bulunan Sardes kentinden başlayıp Güney Mezopotamya’da Babil’in kuzeyindeki Kunaksa’ya kadar eşlik eden Ksenophon, kitabında, batıdan doğuya giderek yükselen Anadolu coğrafyasına ilişkin çarpıcı gözlemleri içeren notlar aktarmıştır. Nehirler, ormanlar, bozkırlar ve Torosların zorlu dağ geçitleri ile bugün çoğu unutulup giden dönemin görkemli, zengin kentleri anlatılır kitapta. ÖNEMLİ OLAN BATIYI DOĞUYA ÇEKEN BU ZENGİNLİĞİ YÖNETEBİLMEKTİ Geçmişte doğunun zengin kralları, paralı Yunan askerlerini kullanarak taht savaşları yaparken zenginlik doğudaydı. Büyük İskender’i Anadolu’dan Babil’e, İran’dan Mısır’a, Afgan dağlarından Hindistan’a götüren de bu zenginlikti. Bu zenginliğin temelinde yatan şey de coğrafya ve biyolojik zenginlikti. Ama en önemlisi bu zenginliği nimet bilip akıllıca yönetebilmekti. COĞRAFYA BİR BÜTÜNDÜR, BÖLÜNEMEZ Tarihi coğrafya ile kültürel ve biyolojik coğrafyayı birlikte özümseyip algılamadan bugün üzerinde yaşadığımız toprakları doğru tanıyıp yönetmek mümkün değildir. Anadolu coğrafyasının üç ayrı kıta özelliği barındırmasının ne anlama geldiğini yeterince kavramadan bir gelecek inşa etmek mümkün değildir. Birçok üründe adeta tekel konumunda olabilecek ülkeyi, tarımsal ürün ithal eder konuma düşürmek, ancak bu bütünlüğün doğru anlaşılmamasıyla açıklanabilir. KENDİSİ DE KAYNAK HALİNE GELEN İNSAN ELİYLE PARÇALANAN BÜTÜN Türkiye’de korunan alan ve doğal varlıkların yönetimi birçok yönden sorunlu işliyor. Özellikle “doğal kaynak” dememeyi seçiyorum. Çünkü kaynak denildiğinde kullanımında yarar görülen her şey akla geliyor ve sınırsız bir iştaha konu oluyor. Doğal varlık, aslında insanı da içine alan geniş bir varoluşu kapsıyor ve bütünün bekasına işaret ediyor. Günümüzde insanın bizzat kendisi de bir “kaynak” olarak görülürken, şirketlerin insan kaynakları bölümlerinde doğal kaynakları tüketmek üzere projeler üretilmesi olağan karşılanıyor. SUYU, ORMANI VE TOPRAĞI BETONA BOĞAN YÖNETİM ANLAYIŞI Son 20 yıldır meralar, dereler, ormanlar, kıyılar ve koylar toz duman içinde yağmalandı. Türkiye özellikle 2010’lu yıllardan itibaren dünyada en çok iş makinesi ithal eden, en çok çimento ve beton üreten ülkelerin başında geldi. Su kullanım anlaşmaları ile dereler 49 yıllığına özel şirketlere tahsis edildi. Zeytinlikler yazlık konutlara, otellere açıldı, ormanlar madenciliğe, meralar yapılaşmaya. Tarım arazilerine apartman dikip Ukrayna’dan buğday, Pakistan’dan pirinç, Çin’den kuru fasulye, Kanada’dan mercimek ithal ettik. Cumhuriyet tarihinde ilk kez saman ve kuru ot ithalatı bu dönemde yapıldı. PROPAGANDAYA MARUZ KALAN KİTLELER COĞRAFYADAN KOPARILDI Eğer bugün mevsiminde dünyanın en pahalı meyve-sebzelerini, etini tüketiyorsak, doğal varlıkların ve tarımsal üretimin kötü yönetilmesinden dolayıdır. Tüm bu yıkımlar yapılırken enerji ve madencilik iktidarın en çok kullandığı bahanelerin başında geliyordu. Özet olarak “zengin kaynakların yoksul bekçisi mi olalım?” diyordu iktidarın en yetkili ağızları. Halkın bir kısmı da bu propagandayı sahipleniyordu. Kadim su hakkına el konulan halk, “enerjide dışa bağımlılıktan kurtulacağız” propagandasının taşıyıcısı haline getiriliyordu. Öyle ki Lozan anlaşmasıyla madenlerin çıkarılmasının 100 yıl engellendiği bir madde olduğu yalanı bile karşılık buldu. Bu sürecin en dramatik yanı ise, bu propaganda sayesinde bir parçası olduğu coğrafyadan koparılan kitlelerin kentlerde ucuz işgücüne ve yıkım politikaları üretmek için yönlendirilebilen potansiyel seçmenlere dönüştürülmesiydi. ORMAN YAĞMASINDA YENİ SİHİRLİ KAVRAM: ORMAN PARKLARI İktidar tarafından yayılan bu söylemlerden biri de turizm alanında yaşanıyor. Turizmin bacasız sanayi ve cari açığı kapatan bir sektör olduğu fikri sürekli işleniyor. Havaalanından inen yolcu sayısıyla ölçülen kitlesel turizm, ülkenin hem doğal varlıklarının daha hızlı tüketilmesine hem de kamuya ait arazilerin ve ormanların “kamu yararı” bahanesiyle tıpkı su konusunda olduğu gibi ormanların da 49 yıllığına şirketlere devredilmesine yol açıyor. 1980’li yıllardan bu yana kamu arazilerinin turizme tahsisi birçok tartışmaya, çeşitli davalara konu oldu. Ancak son yıllarda bu tahsislere yenileri de eklendi. Orman Parkları, büyük ölçekli orman arazilerinin ranta açılmasının yeni bir yolu oldu. “Park” kavramı buradaki sihirli kelime. Düz bir orman arazisinde yapamayacağınız işleri, başına ya da sonuna park eklediğinizde yapabilir hale geliyorsunuz. ORMAN ARAZİLERİNE 100 İLA 400 YATAK KAPASİTELİ OTEL YOĞUNLUĞU ‘Orman Parkı’ tanımı, daha önce ‘Mesire Yeri’ olarak anılan orman arazileri için getirilen yeni bir tanım. Mayıs 2022’de çıkarılan Orman Parkları Yönetmeliği, orman arazilerinin konaklamalı ve konaklamasız olarak kiraya verilmesini düzenliyor. Kiralama süreleri 20 yıl. Sahilde olmayan arazilerde imar planı şartı da aranmıyor. Örneğin arazi sahilde değil ama deniz manzaralı bir orman arazisindeyse imar planı aranmaksızın binlerce m2’lik yapılaşmaya gidebilirsiniz. Ortalama 100 ila 400 yatak kapasiteli bir otel kullanım yoğunluğunu konaklamalı orman parkı adı altında, altyapısı olmayan orman arazilerine taşıyabilirsiniz. Üstelik de bunu “halkın doğayla buluşmasını sağlamak ve rekreasyon ihtiyacını karşılamak” gibi ‘masum’ bir gerekçeye dayandırabilirsiniz. ORMANI PARK YAPMAK DEĞİL, PARK YAPIP ORMAN YARATMAK ÖNEMLİ Doğayı parklaştırmak yerine parklar düzenleyerek yeni doğal alanlar yaratmak daha doğru bir yöntem iken, mevcuttaki doğal ormanların başına ve sonuna park kelimesi ekleyerek yapılaşmasını sağlayarak insan baskısına yol açmak çok kötü bir doğal alan yönetimi biçimi. Bir tür kolaycılık ve kısa yoldan köşe dönme hastalığına ilaç üretme yolu. Antalya Alanya’daki İncekum Tabiat Parkı’nın ortasında ‘Wome Deluxe’ adıyla bir tesettür oteli yapılması çarpıcı bir örnek. Trabzon’daki ünlü Uzungöl de, Fethiye’deki Ölüdeniz de, Burdur’daki Salda Gölü de tabiat parkı vasfında olan doğal alanlar. Bu alanların kullanımındaki özensizliğin yarattığı sonuçları tartışmaya gerek bile yok. Bu nedenle orman parkları kavramı da yeni uzun göller yaratacak bir işleyişe sahip. YÖNETMELİK KÜLTÜR TURİZM BAKANLIĞI’NA TAHSİS YETKİSİ VERİYOR Orman Parkları Yönetmeliği’nin 18. Maddesi, bu alanların Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsisini düzenliyor. Bu maddeye göre turizm bölgeleri içinde olup olmadığına bakılmaksızın eğer bir ilçenin denize kıyısı varsa konaklamalı orman parklarının tescillerinin ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bildirilmesi gerekiyor. Bakanlık uygun görmesi halinde 60 gün içinde bu alanları tahsis edebiliyor. Aynı maddenin 3. Fıkrasında ise “Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsisen verilen orman parklarının alanları hiçbir şekilde imar uygulamalarına konu edilemez” deniliyor. ESKİ BÖLGE MÜDÜRÜ YILMAZTÜRK: ‘SIRA ORMANLARA GELDİ’ Özellikle Antalya bölgesindeki orman parkı tahsisleri bu günlerde gündemde. Konuyla ilgili haberlerimizin ardından Önceki Doğa Koruma ve Milli Parklar 6. Bölge Müdürü Andan Yılmaztürk bir değerlendirme yaptı. Antalya, Isparta ve Burdur illerini kapsayan DKMP 6. Bölge Müdürü olarak görev yapan Yılmaztürk, bu illerin sınırları içindeki korunan alanların yönetiminden sorumluydu. Orman parklarıyla ilgili yönetmelik değişikliğini yorumlayan Yılmaztürk, geçmişte A,B,C tipi mesire yerleri tanımının yerine konaklamalı konaklamasız orman parkı tanımının getirildiğini belirterek şunları dile getiriyor: “Esas sıkıntı konaklamalı orman parkların bu yönetmelikle turizm bakanlığına geçmesi ve turizm mevzuatına göre bu alanların tahsisli kiralamayla peşkeş çekilme tehlikesi. Orman mevzuatına göre ihale şartı vardı. Biz bu alanları ihalesiz vermiyorduk. Bu, ucu açık ve tehlikeli bir konu. Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu yönetmelikle ‘turizm alanı’ dışındaki yerlere de el koyuyor. Benim asıl korkum turizme geçince yapılaşma sınırının kaldırılması. Her tarafı bitirdiler şimdi sıra ormana geldi.” DÜZENLEME KEYFİ KİRALAMALARIN ÖNÜNÜ AÇABİLİR Orman teşkilatının her kademesinde yıllarca görev yapan Adnan Yılmaztürk, ormancıların daha mevzuatçı ve ihalesiz kiralamaya taraftar olmadığı için daha önce yönetmeliğe “ihale ile kiralanır” ibaresinin konulduğunu belirtiyor. Yönetmelik değişikliği ile orman parklarının tahsis yetkisinin Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilmesi keyfi kiralamaların da önünün açılması anlamına geliyor. Bakanlık “uygun” görürse, uygun gördüğü kişilere ihalesiz olarak tahsis edebilecek. ÜLKE GENELİNDE 250’Sİ KONAKLAMALI 1857 ORMAN PARKI VAR Sessiz sedasız yürürlüğe sokulan yönetmelik değişiklikleri ile orman arazilerinden rant devşirmenin yolu açılırken ilgili kurumların konuya bakışı daha çok ziyaretçi sayısı ile sınırlı. Türkiye’de 2023 yılı verilerine göre 1857 adet Orman Parkı var. Bunların 250 adedi konaklamalı, geri kalanı ise günübirlik kullanıma yönelik. Bu alanların toplam yüzölçümü ise 32 bin hektarlık bir alanı kaplıyor. Bir başka deyişle 320 bin dekar. Bu yıl içinde yapılan tahsislerle rakamların daha da arttığını söylemek mümkün. ARTVİN’DE CAN ALDI, ANTALYA’DA YENİ KİRALAMALAR GÜNDEMDE Önümüzdeki günlerde Antalya, Mersin, Ankara ve Artvin’de yeni kiralamalar gündemde. Antalya’da Kaş-Pınarbaşı, Kemer-Selçuklu Av Köşkü, Konyaaltı Gökdere ve Döşemealtı-Yukarıkaraman bölgelerinde Ekim ayı içerisinde orman parkı olarak yeni kiralamalar yapılacak. Geçtiğimiz ay Artvin Cankurtaran’da işlenen cinayet de konaklamalı orman parkı ihalesini alan bir şirket yetkilisinin alandaki ağaçları korumak isteyen halka silahlı saldırısı sonucu yaşanmıştı. Hem Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ilgili yönetmelikle ilgili acilen yeni düzenleme yapması ve orman alanlarının turizm uğruna ranta açılmasının önüne geçecek, korumacı çerçevede bir düzenleme yapması gerekiyor. Aksi durumda bu yağma iştahı ve halkın buna yönelik tepkisi yeni gerilimlerin tırmanmasına, hiç istenmeyen olayların yaşanmasına neden olabilir.
Orman arazilerinin keyfi kiralamalara konu edildiği orman parklarıyla ilgili yönetmelik, orman arazilerinin turizm uğruna ranta açılmasına kolaylık getiriyor. Orman parklarında imar planı şartı aranmadan yapılaşmanın önünü açan düzenleme, sahil kentlerindeki orman arazilerinde yeni bir yağma aracı haline geldi…

Yusuf Yavuz

Ağacı odun, kuşu ızgara, balığı tava olarak görmek bir intihar biçimidir!

Türkiye, sahip olduğu coğrafi özellikler nedeniyle üç ayrı kıtanın bir özeti gibi. Anadolu’nun eski kaynaklarda ‘Asiaminor’ yani küçük Asya olarak anılması, siyasi anlamının dışında tek başına Asya kıtasının özelliklerini barındırmasından kaynaklıdır. Batıdan doğuya doğru giderek yükselen bir coğrafyaya sahip olan Türkiye, 6 binden fazla dere, yüzlerce irili ufaklı göl, ulu nehirleri besleyen 25 büyük su havzası, sıradağlarla çevrili verimli büyük ova ve meralar, her bölgede farklı ağaç ve bitki türlerini barındıran ormanlara sahip.

ANABASİS: BATIDAN DOĞUYA ADIM ADIM YÜKSELEN COĞRAFYA

Sokrates’in öğrencilerinden biri olan Ksenophon’un, Pers kralı Artakserkses ile Kyros arasındaki taht savaşında (İ.Ö. 401-400) Kyros’un yanında savaşa katılan Ispartalı kuvvetler ile paralı askerlerin Anadolu’da bir araya gelmelerini ve doğuya doğru İran topraklarına geçişlerini anlatan ünlü Anabasis: “Onbinlerin Dönüşü” adlı eseri önemlidir. Anabasis’in, yukarıya doğru yükselme, tırmanma anlamlarına geldiği söylenir. Geçekten de Anadolu coğrafyasının farklı yükseltilerde olması ve ortalama yüksekliğinin bin metrenin üzerinde bulunması bu toprakları her yönden daha çarpıcı kılıyor.

SARDES’TEN KUNAKSA’YA GİDEN YOLDA ANADOLU NOTLARI

Bir savaş muhabiri ve seyyah gibi Kyros’un yanında taht savaşına katılan Yunan paralı askerlere günümüzde Manisa’nın Salihli ilçesinde bulunan Sardes kentinden başlayıp Güney Mezopotamya’da Babil’in kuzeyindeki Kunaksa’ya kadar eşlik eden Ksenophon, kitabında, batıdan doğuya giderek yükselen Anadolu coğrafyasına ilişkin çarpıcı gözlemleri içeren notlar aktarmıştır. Nehirler, ormanlar, bozkırlar ve Torosların zorlu dağ geçitleri ile bugün çoğu unutulup giden dönemin görkemli, zengin kentleri anlatılır kitapta.

ÖNEMLİ OLAN BATIYI DOĞUYA ÇEKEN BU ZENGİNLİĞİ YÖNETEBİLMEKTİ

Geçmişte doğunun zengin kralları, paralı Yunan askerlerini kullanarak taht savaşları yaparken zenginlik doğudaydı. Büyük İskender’i Anadolu’dan Babil’e, İran’dan Mısır’a, Afgan dağlarından Hindistan’a götüren de bu zenginlikti. Bu zenginliğin temelinde yatan şey de coğrafya ve biyolojik zenginlikti. Ama en önemlisi bu zenginliği nimet bilip akıllıca yönetebilmekti.

COĞRAFYA BİR BÜTÜNDÜR, BÖLÜNEMEZ

Tarihi coğrafya ile kültürel ve biyolojik coğrafyayı birlikte özümseyip algılamadan bugün üzerinde yaşadığımız toprakları doğru tanıyıp yönetmek mümkün değildir. Anadolu coğrafyasının üç ayrı kıta özelliği barındırmasının ne anlama geldiğini yeterince kavramadan bir gelecek inşa etmek mümkün değildir. Birçok üründe adeta tekel konumunda olabilecek ülkeyi, tarımsal ürün ithal eder konuma düşürmek, ancak bu bütünlüğün doğru anlaşılmamasıyla açıklanabilir.

KENDİSİ DE KAYNAK HALİNE GELEN İNSAN ELİYLE PARÇALANAN BÜTÜN

Türkiye’de korunan alan ve doğal varlıkların yönetimi birçok yönden sorunlu işliyor. Özellikle “doğal kaynak” dememeyi seçiyorum. Çünkü kaynak denildiğinde kullanımında yarar görülen her şey akla geliyor ve sınırsız bir iştaha konu oluyor. Doğal varlık, aslında insanı da içine alan geniş bir varoluşu kapsıyor ve bütünün bekasına işaret ediyor. Günümüzde insanın bizzat kendisi de bir “kaynak” olarak görülürken, şirketlerin insan kaynakları bölümlerinde doğal kaynakları tüketmek üzere projeler üretilmesi olağan karşılanıyor.

SUYU, ORMANI VE TOPRAĞI BETONA BOĞAN YÖNETİM ANLAYIŞI

Son 20 yıldır meralar, dereler, ormanlar, kıyılar ve koylar toz duman içinde yağmalandı. Türkiye özellikle 2010’lu yıllardan itibaren dünyada en çok iş makinesi ithal eden, en çok çimento ve beton üreten ülkelerin başında geldi. Su kullanım anlaşmaları ile dereler 49 yıllığına özel şirketlere tahsis edildi. Zeytinlikler yazlık konutlara, otellere açıldı, ormanlar madenciliğe, meralar yapılaşmaya. Tarım arazilerine apartman dikip Ukrayna’dan buğday, Pakistan’dan pirinç, Çin’den kuru fasulye, Kanada’dan mercimek ithal ettik. Cumhuriyet tarihinde ilk kez saman ve kuru ot ithalatı bu dönemde yapıldı.

PROPAGANDAYA MARUZ KALAN KİTLELER COĞRAFYADAN KOPARILDI

Eğer bugün mevsiminde dünyanın en pahalı meyve-sebzelerini, etini tüketiyorsak, doğal varlıkların ve tarımsal üretimin kötü yönetilmesinden dolayıdır. Tüm bu yıkımlar yapılırken enerji ve madencilik iktidarın en çok kullandığı bahanelerin başında geliyordu. Özet olarak “zengin kaynakların yoksul bekçisi mi olalım?” diyordu iktidarın en yetkili ağızları. Halkın bir kısmı da bu propagandayı sahipleniyordu. Kadim su hakkına el konulan halk, “enerjide dışa bağımlılıktan kurtulacağız” propagandasının taşıyıcısı haline getiriliyordu. Öyle ki Lozan anlaşmasıyla madenlerin çıkarılmasının 100 yıl engellendiği bir madde olduğu yalanı bile karşılık buldu. Bu sürecin en dramatik yanı ise, bu propaganda sayesinde bir parçası olduğu coğrafyadan koparılan kitlelerin kentlerde ucuz işgücüne ve yıkım politikaları üretmek için yönlendirilebilen potansiyel seçmenlere dönüştürülmesiydi.

ORMAN YAĞMASINDA YENİ SİHİRLİ KAVRAM: ORMAN PARKLARI

İktidar tarafından yayılan bu söylemlerden biri de turizm alanında yaşanıyor. Turizmin bacasız sanayi ve cari açığı kapatan bir sektör olduğu fikri sürekli işleniyor. Havaalanından inen yolcu sayısıyla ölçülen kitlesel turizm, ülkenin hem doğal varlıklarının daha hızlı tüketilmesine hem de kamuya ait arazilerin ve ormanların “kamu yararı” bahanesiyle tıpkı su konusunda olduğu gibi ormanların da 49 yıllığına şirketlere devredilmesine yol açıyor. 1980’li yıllardan bu yana kamu arazilerinin turizme tahsisi birçok tartışmaya, çeşitli davalara konu oldu. Ancak son yıllarda bu tahsislere yenileri de eklendi. Orman Parkları, büyük ölçekli orman arazilerinin ranta açılmasının yeni bir yolu oldu. “Park” kavramı buradaki sihirli kelime. Düz bir orman arazisinde yapamayacağınız işleri, başına ya da sonuna park eklediğinizde yapabilir hale geliyorsunuz.

ORMAN ARAZİLERİNE 100 İLA 400 YATAK KAPASİTELİ OTEL YOĞUNLUĞU

‘Orman Parkı’ tanımı, daha önce ‘Mesire Yeri’ olarak anılan orman arazileri için getirilen yeni bir tanım. Mayıs 2022’de çıkarılan Orman Parkları Yönetmeliği, orman arazilerinin konaklamalı ve konaklamasız olarak kiraya verilmesini düzenliyor. Kiralama süreleri 20 yıl. Sahilde olmayan arazilerde imar planı şartı da aranmıyor. Örneğin arazi sahilde değil ama deniz manzaralı bir orman arazisindeyse imar planı aranmaksızın binlerce m2’lik yapılaşmaya gidebilirsiniz. Ortalama 100 ila 400 yatak kapasiteli bir otel kullanım yoğunluğunu konaklamalı orman parkı adı altında, altyapısı olmayan orman arazilerine taşıyabilirsiniz. Üstelik de bunu “halkın doğayla buluşmasını sağlamak ve rekreasyon ihtiyacını karşılamak” gibi ‘masum’ bir gerekçeye dayandırabilirsiniz.

ORMANI PARK YAPMAK DEĞİL, PARK YAPIP ORMAN YARATMAK ÖNEMLİ

Doğayı parklaştırmak yerine parklar düzenleyerek yeni doğal alanlar yaratmak daha doğru bir yöntem iken, mevcuttaki doğal ormanların başına ve sonuna park kelimesi ekleyerek yapılaşmasını sağlayarak insan baskısına yol açmak çok kötü bir doğal alan yönetimi biçimi. Bir tür kolaycılık ve kısa yoldan köşe dönme hastalığına ilaç üretme yolu. Antalya Alanya’daki İncekum Tabiat Parkı’nın ortasında ‘Wome Deluxe’ adıyla bir tesettür oteli yapılması çarpıcı bir örnek. Trabzon’daki ünlü Uzungöl de, Fethiye’deki Ölüdeniz de, Burdur’daki Salda Gölü de tabiat parkı vasfında olan doğal alanlar. Bu alanların kullanımındaki özensizliğin yarattığı sonuçları tartışmaya gerek bile yok. Bu nedenle orman parkları kavramı da yeni uzun göller yaratacak bir işleyişe sahip.

YÖNETMELİK KÜLTÜR TURİZM BAKANLIĞI’NA TAHSİS YETKİSİ VERİYOR

Orman Parkları Yönetmeliği’nin 18. Maddesi, bu alanların Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsisini düzenliyor. Bu maddeye göre turizm bölgeleri içinde olup olmadığına bakılmaksızın eğer bir ilçenin denize kıyısı varsa konaklamalı orman parklarının tescillerinin ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bildirilmesi gerekiyor. Bakanlık uygun görmesi halinde 60 gün içinde bu alanları tahsis edebiliyor. Aynı maddenin 3. Fıkrasında ise “Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsisen verilen orman parklarının alanları hiçbir şekilde imar uygulamalarına konu edilemez” deniliyor.

ESKİ BÖLGE MÜDÜRÜ YILMAZTÜRK: ‘SIRA ORMANLARA GELDİ’

Özellikle Antalya bölgesindeki orman parkı tahsisleri bu günlerde gündemde. Konuyla ilgili haberlerimizin ardından Önceki Doğa Koruma ve Milli Parklar 6. Bölge Müdürü Andan Yılmaztürk bir değerlendirme yaptı. Antalya, Isparta ve Burdur illerini kapsayan DKMP 6. Bölge Müdürü olarak görev yapan Yılmaztürk, bu illerin sınırları içindeki korunan alanların yönetiminden sorumluydu. Orman parklarıyla ilgili yönetmelik değişikliğini yorumlayan Yılmaztürk, geçmişte A,B,C tipi mesire yerleri tanımının yerine konaklamalı konaklamasız orman parkı tanımının getirildiğini belirterek şunları dile getiriyor: “Esas sıkıntı konaklamalı orman parkların bu yönetmelikle turizm bakanlığına geçmesi ve turizm mevzuatına göre bu alanların tahsisli kiralamayla peşkeş çekilme tehlikesi. Orman mevzuatına göre ihale şartı vardı. Biz bu alanları ihalesiz vermiyorduk. Bu, ucu açık ve tehlikeli bir konu. Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu yönetmelikle ‘turizm alanı’ dışındaki yerlere de el koyuyor. Benim asıl korkum turizme geçince yapılaşma sınırının kaldırılması. Her tarafı bitirdiler şimdi sıra ormana geldi.”

DÜZENLEME KEYFİ KİRALAMALARIN ÖNÜNÜ AÇABİLİR

Orman teşkilatının her kademesinde yıllarca görev yapan Adnan Yılmaztürk, ormancıların daha mevzuatçı ve ihalesiz kiralamaya taraftar olmadığı için daha önce yönetmeliğe “ihale ile kiralanır” ibaresinin konulduğunu belirtiyor. Yönetmelik değişikliği ile orman parklarının tahsis yetkisinin Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilmesi keyfi kiralamaların da önünün açılması anlamına geliyor. Bakanlık “uygun” görürse, uygun gördüğü kişilere ihalesiz olarak tahsis edebilecek.

ÜLKE GENELİNDE 250’Sİ KONAKLAMALI 1857 ORMAN PARKI VAR

Sessiz sedasız yürürlüğe sokulan yönetmelik değişiklikleri ile orman arazilerinden rant devşirmenin yolu açılırken ilgili kurumların konuya bakışı daha çok ziyaretçi sayısı ile sınırlı. Türkiye’de 2023 yılı verilerine göre 1857 adet Orman Parkı var. Bunların 250 adedi konaklamalı, geri kalanı ise günübirlik kullanıma yönelik. Bu alanların toplam yüzölçümü ise 32 bin hektarlık bir alanı kaplıyor. Bir başka deyişle 320 bin dekar. Bu yıl içinde yapılan tahsislerle rakamların daha da arttığını söylemek mümkün.

ARTVİN’DE CAN ALDI, ANTALYA’DA YENİ KİRALAMALAR GÜNDEMDE

Önümüzdeki günlerde Antalya, Mersin, Ankara ve Artvin’de yeni kiralamalar gündemde. Antalya’da Kaş-Pınarbaşı, Kemer-Selçuklu Av Köşkü, Konyaaltı Gökdere ve Döşemealtı-Yukarıkaraman bölgelerinde Ekim ayı içerisinde orman parkı olarak yeni kiralamalar yapılacak. Geçtiğimiz ay Artvin Cankurtaran’da işlenen cinayet de konaklamalı orman parkı ihalesini alan bir şirket yetkilisinin alandaki ağaçları korumak isteyen halka silahlı saldırısı sonucu yaşanmıştı. Hem Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ilgili yönetmelikle ilgili acilen yeni düzenleme yapması ve orman alanlarının turizm uğruna ranta açılmasının önüne geçecek, korumacı çerçevede bir düzenleme yapması gerekiyor. Aksi durumda bu yağma iştahı ve halkın buna yönelik tepkisi yeni gerilimlerin tırmanmasına, hiç istenmeyen olayların yaşanmasına neden olabilir.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.