Prof.Dr. Tolga Yarman CHP Üsküdar İlçe Başkanlığı 38. Olağan Kongresinde Ders Niteliğinde Konuştu

ÖZEL HABER 27.08.2023 - 20:07, Güncelleme: 27.08.2023 - 20:07 17303+ kez okundu.
 

Prof.Dr. Tolga Yarman CHP Üsküdar İlçe Başkanlığı 38. Olağan Kongresinde Ders Niteliğinde Konuştu

Cumhuriyet Halk Partisi Üsküdar İlçe Başkanlığı 38. Olağan Kongresi Üsküdar Belediyesi Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezinde gerçekleşti. Toplantıda Prof.Dr. Tolga Yarman'da bir konuşma yaptı.

11.00 de başlayacağı duyurulan toplantı delegelerin salona girmemeleri nedeni ile yaklaşık 1.5 saat geç başladı. Katılımın oldukça az olduğu gözlenen kongre’de  Prof.Dr.Tolga Yarman’da bir konuşma yaptı. Katılımcıların çoğunun dışarıda çay içtikleri gerekçesiyle salona geç girmesinden dolayı  geç başlayan toplantıda konuşmacılara süre kısıtlaması getirildi. Gerçekleştirilen kongrede basın koltuklarının boş kalması da dikkat çekiciydi. Kongreyi Divan Başkanı olarak Gazeteci Necdet Saraç yönetti.  Konuşmasının sonunda ‘’ Açıkladığım düşünceleri İl’e ve oradan Kurultayımız’a taşırsak, inanın hemen her şeyi beraberce halledebiliriz… Beni, hele yukarıdan geldiğini bildiğim çok şeref özürlü baskılarla, akıl sıra burada boğmaya kalkanlarınız olursa, vallahi, derdim değil, cennet canıma minnettir’’ ifadelerini kullanan Prof.Dr.Tolga Yarman katılımcılarla ‘’Dağ Başını Duman Almış’’ marşını söyledi.   Prof.Dr. Tolga Yarman’ın ders niteliğindeki konuşma metni: Değerli Divan, Değerli Arkadaşlarım, Değerli Konuklar, Bugün, 26 Ağustos 2023… 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz’un 101. Yıldönümü... Yunan Ordusu’nun İzmir’den, 9 Eylül 1922’de denize dökülmesiyle, son bulacak, mucize bir Kurtuluş Savaşı’nın son evresine adım atıldığı gün… 9 Eylül, aynı zamanda partimizin 1923’te kurulduğu gündür. Cumhuriyet’in ilanından demek ki işte biraz daha önce... Büyük Taarruz; 30 Ağustos 1922 Zaferimiz’le, sonuçlanmıştır… “Zafer Bayramımız”, demek ki, dört gün sonra… Şimdiden kutlu olsun… Arada, İstanbul’un düşman işgalinden kurtarılması evresi, yer alır: 6 Ekim 1923… Kimileri der ki: - Atatürk, kimbilir düşmanın İstanbul’dan çekilmesi için, İngilizler’e ne verdi? Söyleyeyim, hiç bir şey vermedi. Ondan önce Fransızlar ve İtalyanlar çekilmişlerdi, anayurdumuzdan… Hele Kahraman Maraş, Gazi Antep, Şanlı Urfa direnişlerimizden sonra, gözleri yemedi çünkü, daha fazla kalmayı Anadolu’da… 9 Eylül 1922’de, Yunan donanması yanı sıra, İngiliz Donaması da, tıpış tıpış çekip gitti, İzmir’den… 6 Ekim 1923’te, İngilizler’in yapacakları başka bir şey kalmamıştı. Ayrıca İngiliz Hukumeti, İngiltere’nin, Yunanistan’ın İzmir’den denize dökülmesi dolayısıyla, düşmüştü… İngiliz donanması, bunun üzerinedir ki, 6 Ekim 1923’de, kuyruğunu toplayıp, İstanbul’dan, tıpış tıpış çekip gitti… Böylelikledir ki, “tam bağımız” bir anayurdumuz oldu… Sonraları, maalesef, ancak doğaldır ki, başta İngilizler, Batı bizden, fena halde öç almaya kilitlenecekti… Yurdumuzun, kaşımadıkları yerini bırakmadılar… Bizi, çok gaddarca hırpaladılar, yozlaştırdılar… Geldiğimiz noktada, üç yıl önce, 2020 Kurultayımız sürecinde işaret ettiğim gibi, iktidar bilhassa, ABD Temsileciler Meclisi’nin, 10 Ekim 2019’da aldığı malvarlığı soruşturması kararı dolayısıyla, tehdit altındadır. Bizse, buna dış baskıyla ve fakat bilerek çanak tutuyoruz. Sebebine geleceğim… Dün “Google”da konuya dönük olarak tekraren yaptığım araştırmada afallayarak gördüm ki, konuyla ilgili hemen tüm bağlantılar (linkler) iptal edilmiş, ya da erişim dışı bırakılmış… Bu, ABD Yönetimi ve iktidar arasında, yeni ve Allah bilir nasıl bir “söz birliğine” varıldığını gösteriyor ki, çok ürperdim… Esasen, ABD Yönetimi’nin bizden isteyip de, bizim yapmaktan uzak durabileceğimiz hiç bir yaptırım olmadığını düşünüyorum… Buna karşılık Y-CHP; söylerken içim acıyor, “emperyal bir projedir”, yani Ora’nın projesidir ve bu olguyu da, üç yıl önceki Kurultay sürecimizde, telaffuz ettiğim hatrınızda olacaktır… Niye diyorum, pekiyi, dediğimi? Y-CHP neden emperyal bir proje?   o CB’nın diplomasızlığın üstüne, 2014’te de, 2018’de de, en son 2023’te de katiyen, gitmemiştir, Y-CHP... Bundan, Y-CHP Yönetimi olduğu kadar, maatessüf bütün ilgili milletvekili, giderek parti meclisi heyetlerimiz sorumludur ve günü gelince yargılanacaklardır!.. Bu konuda mecburen ve omuzdaşlarım adına, Yüksek Seçim Kurulu’na 25 Temmuz 2022 tarihli bir dilekçe yolladım. İlçemiz Yönetimi’nin bilgisi tahtındaki, bu dilekçeyi, bütün milletvekillerimize, bütün, eski yeni, parti meclisi üyelerimize yolladık. Vallahi, tık yok… Dilekçeyi arşiv bilgisi olarak, birazdan Divan Başkanlığımız’a sunacağım. o Y-CHP Yönetimi; 2017’de Rejim değiştirilirken, o da seçim esnasında, sahte oy pusulalarının geçerli olarak kabul edilmesine ilişkin YSK kararına, gerekli tepkiyi, katiyen vermemiştir… Hatta susmuştur, ya hu!.. Yani 2017’de; “bunun sonrasında Parlamanter Sistem’e tekrar dönüş” sloganları yükseltmiş olsa da, rejim değişikliğinde, yani “tek adam rejimine geçişte”, iktidar kadar bizim de vebalimiz, büyüktür… Şu ki, bu bir emperyal projedir ve emperyal bir proje olan Y-CHP Yönetimi’nin yaşadığımız türden, bir “seçim ahlaksızlığına”, ses çıkartması, beklenemez. o Y-CHP Yönetimi, 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması’nın, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu’nun Lozan’da, taraflarca kabulünün, yıldönümlerini hiç hatırlamamaktadır, bile… O kadar böyledir ki, üç yıl önce, Ayasofya tam da 24 Temmuz’da açılır ve Kılıç Kuşanmış Diyanet İşleri Başkanı, Mimber’den Atatürk’e söver iken, hatta içimizden kimileri, takke, seccade ve Covit maskelerini kapıp, hâzır olan imamın arkasında Cuma namazına dururken – artık, “Allah kabul etsin!” diyemeyeceğim - CHP Yönetimi, çıtını çıkartmamıştır… Yazıklar olsun!.. o Bütün bunlar; üç yıl önceki Kurultayımız’da, dikkate taşıdıklarım… o Atatürk’e sövülmesine seyirci kalmak demek, Cumhuriyet’in dinamitlenmesine seyirci kalmak demektir ki, bugün CHP Yönetimi’nin, Atatürk’le ve Cumhuriyet’le sorunları olduğunu, ifşa etmektedir… O zaman ne işi var, “şu resmin”, “şu okların”, burada allaşkına!.. CHP Yönetimi, “samimi CHP Seçmeni” nezdinde, adım gibi eminim ki, “Atatürk Takiyyesi” yapmaktadır. Bunu şimdi söylüyor değilim… Basında yer aldı, bu sözüm… Bunları söylerken, Ankara Hükûmetleri’nin, yuvarlak yarım asırdır, özellikle Doğumuz’da ve Güneydoğumuz’da sergilediği, idraksizliği, vebali, 1991 ve 1993 Kurultaylarımız’da, çok ağır şekilde eleştirdiğimi, dikkatinize sunmak isterim… o Devam ediyorum… Bugünkü CHP Yönetimi bölgemizde ve yurdumuzda at koşturan, okyanusaşırı odağın projelerinin hepsine, sadakatle sahip çıkmıştır!.. Yukarıda saydıklarım, bir defa bu dediğimin, kanıtıdır. Y-CHP Yönetimi, iktidara payanda kılınmış, görevini yapmıştır. Neden mi? Anlatacağım… o Y-CHP Yönetimi, 14 Mayıs 2023 Seçimi’nde, Erdoğan’ın üçüncü defa CB seçilemeyeceğinin, üstüne, gitmemiştir. Dedim ya, “diplomasızlığının” üstüne gütmemiştir, ya hu!.. o Seçimin tarihinin anayasal ihlal teşkil ettiğinin, üstüne de, gitmemiştir. o “Seçim sırasında iktidar imkanlarının kullanılabileceğine” dair, açıkça “anayasaya aykırı”, kanunu, Anayasa Mahkemesi’ne, götürmemiştir. o O zaman allaşkına, ne yakınıyorsunuz: O’nu, CB yapan sizsiniz!.. o Y-CHP, Suriyeliler konusunda, son seçimde, ikinci turun başına kadar gıkını çıkartmamıştır. Tersine “asimilasyon” yani, “Onlar’ı, nasıl olacaksa, bünyemize uyarlama” projeleri yapmıştır… Neden mi? Hayatı hepimize zindan eden bu proje de, Ora’nın projesidir de, ondan… Bu projeye oysa, hepimiz gibi, bilhassa yoğun işgale uğrayan, Doğumuz, Güney Doğumuz çok karşıdır… o Bir milyon Amerikan askeri Afgan, sınırlarımızdan ellerini kollarını sallaya sallaya, geçip yurdumuza girerken, bir soruşturma önergesi vermemiştir, Y-CHP Meclis’te... Acı, ama böyle… Bu konuda, İlçe Yönetimiz’in bilgisi tahtında olup, basında yer alan “çığlık” niteliğindeki bir yazımı, birazdan Divan’a sunacağım. o Nerede bir Amerikan Projesi varsa, bugünkü CHP Yönetimi ya sesini çıkartmamış, ya da açıkça o projenin arkasında durmuştur. o Buna, Rusya’ya karşı, Ukrayna’nın yanında ve açıkça yer alması, dahildir… Y-CHP Yönetimi, Ukrayna ve Rusya arasındaki krizde, numaracıktan olsun, iktidar kadar, tarafsız durmayı başaramamıştır. o Rusya – Ukrayna krizi, gerçekte, Rusya’nın Avrupa’ya doğal gaz pazarlamasının önüne, “Okyanus aşırı odağın” yatması ve Pazar ihtiyacınını tam karşılayabilemeyecek olmasına rağmen, Avrupa’ya, “Rusya’yı pazardan kovun, gerekli enerjiyi size ben sağlayacağım”, demesinden başka bir şey değildir. Ancak bu kadarını dahi Y-CHP Yönetimi’nde, anlayan, çıkmamıştır. Buradan bakınca, derinde ne görüyoruz: “Serbest piyasa ekonomisi”, bir palavradır. Egemen olan; piyasaya kimin gireceğine kimin girmeyeceğine, kimin neyi kaçtan satacağına müdahalede bulunabilmektedir. o Y-CHP Yönetimi, 8 Haziran 2016’da, milletvekillerinin dokunulmazlıkların kaldırılmasına çanak tutmuştur; sonrasında bir milletvekilimiz tutuklanınca, “Hak, Hukuk, Adalet” diye yürümüşüzdür. Hepimiz bu “ayağı” yemişizidir. Oysa, akılsız başın cezasını ayaklar çekmiştir. Bakın, dokunulmazlığı kaldırılan, tek bir iktidar milletvekili yoktur. Selahattin Demirtaş, tam da Y-CHP Yönetimi’nin iktidara dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda, yardaklık etmesiyle beraber tutuklanmıştır. o Y-CHP Yönetimi, 13 Mayıs 2020 Cumhuriyet Gazetesi haberi itibariyle, Adalarımız, Yunanistan tarafından işgal edilirken, milletvekillerine, “Soruşturma önergesi vermeyeceksiniz”, diye talimat yollamıştır. o Tanığım bir milletveklli arkadaşımız… Y-CHP Yönetimi, 2015 öncesi, laikliğin yoğunlamasına katledildiği evrelerde, milletvekillerine, “laiklik vurgusu yapmayacaksınız”, diye talimat yollamıştır. o Nerede bir okyanus aşırı proje varsa, Y-CHP Yönetimi orada hazır ve nazırdır. o 17 Ağustos’ta İlçe Binamız’da anlattım… Devasa Şemsiye Proje’nin adı şudur: Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) (İrak’ın İşgali / 2003), Yeni Osmanlıcılık (Ayasofya Camii’nin müze olmaktan çıkartılıp, bütünüyle ibadete açılması / 2020), Ilımlı İslam (Yatkalktan ibaret, hakkaniyetsizliğe, adaletsizliğe karşı, has, kadim, baş kaldırı reflekslerinden uzaklaştırılmış, şekle icbar olunmuş ve İran’la yani Şii İslam Dünyası ile, şekilde karşıtlaştırılmak istenen, asıl, İrana’a karşı Saddamlaştırılmak istenen, betahsis kurgulanmış, sözde, bir inanç sistemi … Devam ediyorum… 2011 Arap Baharı, aynı bağlamda, Bölge’de Mezhep Savaşları… Türkiye’nin, Nusayri, yani Alevî Şam’a, azmettirilmesi… Baş aktör, İktidar… Proje destekçisi Y-CHP Yönetimi. Arada, cılız sesler çıkartmadık değil… Ancak meselenin özünü toplumun önüne katiyen koymadık!.. Koyamadık!.. o Bakın, o kadar böyle ki, bu Devasa Proje için, Silahlı Kuvvetler’in edilginleşirilmesi gerekince, sahte deliller üretilmiştir. Ordumuz biçilmiştir… O zaman bizden, “Silivri’den ne kadar uzak durursak, o kadar demoktratikleşiriz”, diyen, “süzme gabiler” çıkmıştır, ortaya… Şimdi söylemiyorum, 2016 İl Kongremiz’de söyledim… o Türk Silahlı Kuvvetleri, asrın görmediği bir iftiraya tâbi tutulurken, Y-CHP Yönetimi suspustur. o Ergenekon ve Balyoz davalarının birer “tezgah”, delillerin ise “çakma” olduğunun ortaya çıkmasına teknik birikimlerimizle omuz vermenin kıvancını taşıyoruz… Nedir ki, ondan sonra, söz konusu delil üretim merkezlerinin, giderek bu merkezlerde çalışan sahte delil üreten ajanların maskelerinin düşürülmesine dönük, bir soruşturma önergesi vermez mi, insan!.. Biz vermedik… İktidarın bunda vebali yok mudur? Elbette çok vardır. Ya muhalefetin? Onun da çok vardır!  15 milletvekili ikram ettiğimiz partinin, Telekom’u Ziraat Bankası’ndan verilen, sonrasında ise geri dönmeyen krediyle satan genel başkanı var ya, altılı masanın göbeğinde, Balyoz ve Ergenekon Davaları’na dönük olarak, şunu söyleyivermişir: “Bu davalara FETÖ’cü hakimler ve savcılar karıştı demek, davaların içi boştur demek, değildir, davalar tekrar görülmelidir”. Böylesi bir beyan, çok hukuksuzdur, çok yadırgatıcıdır, en başta da sürecin kurgusu itibariyle çakma delillere mıhlandığı, şeksiz şüphesiz ortaya çıkmış olup; demek ki, çok hakkaniyetsiz bir savla, gündeme getirilmiştir… Bunun üzerine, Cumhuriyet Gazetesi’nde 12 Nisan 2022’de, Omuzdaşlarım adına bir yazı yazdım ve şu meymenetsiz sözlere çıt çıkartmayan Y- CHP Yönetimi’ni ve altılı masanın öteki rükünlerini, kıyasıya eleştirdim… Genel Başkan, sağ olsun, bana 13 Nisan 2022 tarihli bir mektup yolladı ve haklı olduğumu, sorunun, “iktidarımızda” çözüleceğini haber etti. Şu ki, tuhaftı, bu yaklaşım… Bir defa, neden Gazete’de dediklerimi Y-CHP Yönetimi söylemekten kaçınıyordu? Ayrıca bırakın iktidar olamadığımızı bir yana, şu münasebetsiz lafları eden genel başkanın partisine, hediyesi 15 milletvekili, ikram ettik… Neden? Çünkü o da bir okyanus aşırı projeydi… Yok efendim, demokrasi adına öyle yapmışmışız ��) … Neden, öyle ise, Memleket Partisi’ne gidenleri eteklerine kuka takıp yolladıktan sonra, onların kapısına gidip, sıkılmadan, “Halil İbrahim Soframız’ı genişlemeye geldik”, dedik, ama, altılınının yanından hiç geçirmedik, bile onları? Hadi Canim sen de… o Genel Başkan’a bunun üzerine genişçe bir mektup yazdım… Tarih, 8 Mayıs 2022. Özeti şu, mektubun… 17 Ağustos’ta İlçe Binamız’da yaptığım konuşmada anlattım… Kemalcim, CB’na adaylığın gündemde. Buna, seni, içeride ve dışarıda teşvik eden, odaklar var. Çoğu; bir defa, benim gördüğüm, gayrı samimi... Aday olursan, keşke yanılsam, katiyen şeçilemeyeceksin... Hile hurda diz boyu olacak... Sığınmacılara oy kullandırılacak... Bütün bunları dahi geçiyorum. Türkiye, adım gibi eminim, dış odaklı stratejilerde mezhebî bir yırtılmaya sürüklenmek ve İran’a karşı Saddamlaştırılmak isteniyor... Yıllardır yazıyor, söylüyorum... Bize, TÜMÖD’e, 2 Ağustos 2011’deki ziyaretin sırasında yaptığım sunumda dilim döndüğünce, sana ayrıca, anlatmıştım...  Senin aday olacağın, CB seçiminden - çok hakkaniyetsiz ancak öyle işte - kim çıkarsa çıksın, Türkiye, tam da şer biçimde tasarlandığı şekliyle,  ‘’mezhebî bir yırtılmayla’’ çıkar... ‘’Maksat’’ ağızdan yel alsın, hasıl olur...  o Bu sözlerime cevabı, Genel Başkan’ın bir gazetecimize söylediklerinden öğreniyorum… “Adaylığım, benim dahi elimde değil!..” Pekiyi kimin elindeydi, Kemalcim? Söyleyeyim: Ora’nın!.. Altılı masanın mütabakat metninde, “1921 anayasasına” vurgu var… Bu vurgu, üstelik iktidarın aynı anayasaya vurgusuyla örtüşüyor… Vallahi pes… Böylesi bir fecaate, Kurtuluşa yandaş – Kuruluşa muhalif yakıştırması dahi, çok hafif kalıyor!.. o Mutabakat metninde “terör” yok. o Atatürk yok. o Anayasanın ilk dört maddesine kasıt var. o Mezhepsel ve (Lazika, demek ki, dahil olarak) etnik kimliklere “tam serbestiyet” anlayışı var. o Zafer Partisi ile yapılan mutabakat, tüyler ürepertici: ZP CHP’ye, “kurucu parti  olduğunu” hatırlatıyor. 1924’ten geri düşemeyeciğini ihtar ediyor. o Kimin ne haddine Allaşkına; filmi; 1961 Anayasası’nı geçiyorum; 1924 Anayasası’nın da gerisine, Cumhuriyet’in ilanının,1923’un de gerisine, 24 Temmuz 1923 Lozan’ın da gerisine, 29 Ağustos 1922, Büyük Taarruz’un da gerisine, Ağustos – Eylül 1921 Sakarya Meydan Muharebesi’nin de gerisine, 20 Ocak 1921’e kadar sarmak, ya hu? Kimsin sen ya?.. Sen mi döktün Yunan’ı denize, sen mi karış karış geri aldın yedi düvelden yurdu?.. Atatürk, giderek İsmet Paşa ya da Bülent Ecevit, ya da Erdal Hoca, ya da Demirel, orada olsa, bu yaptığınızın kırıntısına göz yumar mıydı? o Dedim ya, iktidar şantaj altındadır, muhalefetse içim parçalanıyor, dış talimatla çanak tutuyor, olup bitene... o Asıl soru şu: Y-CHP, başta da, Sevgili Kemal Kılıçdaroğlu, böylesi bir sürece neden boyun eğiyor? Bir defa şunu söyleyeyim, Kemal Kılıçdaroğlu ya da bir başka arkadaşımız, hangi acıyı, bizzat ya da anılarında yaşamışsa, o bizim de acımızdır. Fakat Hazreti Ali’nin Çocukları’nın evlerinde, Hazreti Ali’nin ve Atatürk’ün resimleri yan yana yer alır… Onlar eksiksiz, Cumhuriyet’in ve laikliğin, yani akliliğin, yani akılcılığın, bekçileridirler… Atatürk’ün yoldaşları, omuzdaşlarıdırlar… Ama şimdilerde ne oluyor biliyor musunuz: Onlar’ın baş uçlarında baş tacı ettikleri iki resimden biri olan Gazi’nin resmine kasdediliyor… O resimle ilgili, kuşkularla, dolduruluyor beyinleri… Sağcının Amerikancısı vardı. Dincinin vardı. Türkçü’nün vardı. Kürtçü’nün, Allah biliyor, var… Şimdilerde, tam da 2016 İl Kongremiz’de söylediğim şekliyle, Ali’nin Çocukları’ndan, Ora’dan, kerteriz tutanları peydahlamak istiyorlar… Peydahladılar, hatta çoktan… Niçin mi? Türkiye’yi atomlarına ayırmak, tozlaştırmak, yok etmek için… Bunda Ankara’nın elbette çok kusuru oldu… Ancak kültür zenginliklerimizle başbaşa, bir arada, omuz omuza, göz göze, diz dize yaşamak yerine, biribine maazallah düşmanlaştırılmış eyaletlere bölünecek bir Türkiye, sonumuz olur… Buna alet ediyorlar bizi… Batılılar bunu, bizim için, istemiyorlar ki!.. Bölge’yi petrol itibariyle sağmak için istiyorlar… Ülkemizde, ne güzel, 39 dil konuşuluyor… 39’a mı bölünmeliyiz yani, şimdi, yurdumuzu��) … o Bir de Nas (İslamî buyruk) diye tutturdular, çek faizi aşağıya, fırlat doları yukarı, bir, iki, beş… Dünya tarihi böyle bir soygun görmedi, ya hu… Biz bu numarayı, tam teşhir edemedik… Yüzlerine vuramadık… Kesemedik… Tam kavrayamadık bile, inanın!.. o Pekiyi, ne yapacağız? Soğukkanlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. o Bizim karakterimiz bağımsızlıktır!.. Kendi sorunlarımızı, o, bu, öyle da da böyle, istiyor diye değil, kendi kendimize, kendi fikirlerimizle, kendi siyasalarımızla, çözeriz. ** Şimdi, benimle beraber söyler misiniz: Dağ başını duman almış, gümüşdere durmaz akar… Güneş ufuktan şimdi doğar, yürüyelim arkadaşlar!.. o Açıkladığım düşünceleri İl’e ve oradan Kurultayımız’a taşırsak, inanın hemen herşeyi beraberce halledebiliriz… Beni, hele yukarıdan geldiğini bildiğim çok şeref özürlü baskılarla, akıl sıra burada boğmaya kalkanlarınız olursa, vallahi, derdim değil, cennet canıma minnettir… o Şunu yalnız bilin lütfen. Y-CHP’yi değil, yönetimde yenileşmeyi amaç edinmiş adayımızı destekleyeceğim… Ora’dan bilerek bilmeden talimat alanlarla, sonuna kadar mücadele edeceğim. o Yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi… Yaşasın Cumhuriyet… Yaşasın, Tam Bağımsızlık Mücadelemiz…
Cumhuriyet Halk Partisi Üsküdar İlçe Başkanlığı 38. Olağan Kongresi Üsküdar Belediyesi Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezinde gerçekleşti. Toplantıda Prof.Dr. Tolga Yarman'da bir konuşma yaptı.

11.00 de başlayacağı duyurulan toplantı delegelerin salona girmemeleri nedeni ile yaklaşık 1.5 saat geç başladı. Katılımın oldukça az olduğu gözlenen kongre’de  Prof.Dr.Tolga Yarman’da bir konuşma yaptı. Katılımcıların çoğunun dışarıda çay içtikleri gerekçesiyle salona geç girmesinden dolayı  geç başlayan toplantıda konuşmacılara süre kısıtlaması getirildi. Gerçekleştirilen kongrede basın koltuklarının boş kalması da dikkat çekiciydi. Kongreyi Divan Başkanı olarak Gazeteci Necdet Saraç yönetti. 

Konuşmasının sonunda ‘’ Açıkladığım düşünceleri İl’e ve oradan Kurultayımız’a taşırsak, inanın hemen her şeyi beraberce halledebiliriz… Beni, hele yukarıdan geldiğini bildiğim çok şeref özürlü baskılarla, akıl sıra burada boğmaya kalkanlarınız olursa, vallahi, derdim değil, cennet canıma minnettir’’ ifadelerini kullanan Prof.Dr.Tolga Yarman katılımcılarla ‘’Dağ Başını Duman Almış’’ marşını söyledi.


 

Prof.Dr. Tolga Yarman’ın ders niteliğindeki konuşma metni:

Değerli Divan, Değerli Arkadaşlarım, Değerli Konuklar,

Bugün, 26 Ağustos 2023… 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz’un 101. Yıldönümü... Yunan Ordusu’nun İzmir’den, 9 Eylül 1922’de denize dökülmesiyle, son bulacak, mucize bir Kurtuluş Savaşı’nın son evresine adım atıldığı gün… 9 Eylül, aynı zamanda partimizin 1923’te kurulduğu gündür. Cumhuriyet’in ilanından demek ki işte biraz daha önce...

Büyük Taarruz; 30 Ağustos 1922 Zaferimiz’le, sonuçlanmıştır… “Zafer Bayramımız”, demek ki, dört gün sonra… Şimdiden kutlu olsun… Arada, İstanbul’un düşman işgalinden kurtarılması evresi, yer alır: 6 Ekim 1923…

Kimileri der ki:

- Atatürk, kimbilir düşmanın İstanbul’dan çekilmesi için, İngilizler’e ne verdi?

Söyleyeyim, hiç bir şey vermedi. Ondan önce Fransızlar ve İtalyanlar çekilmişlerdi, anayurdumuzdan… Hele Kahraman Maraş, Gazi Antep, Şanlı Urfa direnişlerimizden sonra, gözleri yemedi çünkü, daha fazla kalmayı Anadolu’da…

9 Eylül 1922’de, Yunan donanması yanı sıra, İngiliz Donaması da, tıpış tıpış çekip gitti, İzmir’den…

6 Ekim 1923’te, İngilizler’in yapacakları başka bir şey kalmamıştı. Ayrıca İngiliz Hukumeti, İngiltere’nin, Yunanistan’ın İzmir’den denize dökülmesi dolayısıyla, düşmüştü… İngiliz donanması, bunun üzerinedir ki, 6 Ekim 1923’de, kuyruğunu toplayıp, İstanbul’dan, tıpış tıpış çekip gitti…

Böylelikledir ki, “tam bağımız” bir anayurdumuz oldu…

Sonraları, maalesef, ancak doğaldır ki, başta İngilizler, Batı bizden, fena halde öç almaya kilitlenecekti… Yurdumuzun, kaşımadıkları yerini bırakmadılar… Bizi, çok gaddarca hırpaladılar, yozlaştırdılar…

Geldiğimiz noktada, üç yıl önce, 2020 Kurultayımız sürecinde işaret ettiğim gibi, iktidar bilhassa, ABD Temsileciler Meclisi’nin, 10 Ekim 2019’da aldığı malvarlığı soruşturması kararı dolayısıyla, tehdit altındadır. Bizse, buna dış baskıyla ve fakat bilerek çanak tutuyoruz.

Sebebine geleceğim…

Dün “Google”da konuya dönük olarak tekraren yaptığım araştırmada afallayarak gördüm ki, konuyla ilgili hemen tüm bağlantılar (linkler) iptal edilmiş, ya da erişim dışı bırakılmış… Bu, ABD Yönetimi ve iktidar arasında, yeni ve Allah bilir nasıl bir “söz birliğine” varıldığını gösteriyor ki, çok ürperdim… Esasen, ABD Yönetimi’nin bizden isteyip de, bizim yapmaktan uzak durabileceğimiz hiç bir yaptırım olmadığını düşünüyorum…

Buna karşılık Y-CHP; söylerken içim acıyor, “emperyal bir projedir”, yani Ora’nın projesidir ve bu olguyu da, üç yıl önceki Kurultay sürecimizde, telaffuz ettiğim hatrınızda olacaktır…

Niye diyorum, pekiyi, dediğimi? Y-CHP neden emperyal bir proje?

 

o CB’nın diplomasızlığın üstüne, 2014’te de, 2018’de de, en son 2023’te de katiyen, gitmemiştir, Y-CHP... Bundan, Y-CHP Yönetimi olduğu kadar, maatessüf bütün ilgili milletvekili, giderek parti meclisi heyetlerimiz sorumludur ve günü gelince yargılanacaklardır!.. Bu konuda mecburen ve omuzdaşlarım adına, Yüksek Seçim Kurulu’na 25 Temmuz 2022 tarihli bir dilekçe yolladım. İlçemiz Yönetimi’nin bilgisi tahtındaki, bu dilekçeyi, bütün milletvekillerimize, bütün, eski yeni, parti meclisi üyelerimize yolladık. Vallahi, tık yok… Dilekçeyi arşiv bilgisi olarak, birazdan Divan Başkanlığımız’a sunacağım.

o Y-CHP Yönetimi; 2017’de Rejim değiştirilirken, o da seçim esnasında, sahte oy pusulalarının geçerli olarak kabul edilmesine ilişkin YSK kararına, gerekli tepkiyi, katiyen vermemiştir… Hatta susmuştur, ya hu!.. Yani 2017’de; “bunun sonrasında Parlamanter Sistem’e tekrar dönüş” sloganları yükseltmiş olsa da, rejim değişikliğinde, yani “tek adam rejimine geçişte”, iktidar kadar bizim de vebalimiz, büyüktür… Şu ki, bu bir emperyal projedir ve emperyal bir proje olan Y-CHP Yönetimi’nin yaşadığımız türden, bir “seçim ahlaksızlığına”, ses çıkartması, beklenemez.

o Y-CHP Yönetimi, 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması’nın, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu’nun Lozan’da, taraflarca kabulünün, yıldönümlerini hiç hatırlamamaktadır, bile… O kadar böyledir ki, üç yıl önce, Ayasofya tam da 24 Temmuz’da açılır ve Kılıç Kuşanmış Diyanet İşleri Başkanı, Mimber’den Atatürk’e söver iken, hatta içimizden kimileri, takke, seccade ve Covit maskelerini kapıp, hâzır olan imamın arkasında Cuma namazına dururken – artık, “Allah kabul etsin!” diyemeyeceğim - CHP Yönetimi, çıtını çıkartmamıştır… Yazıklar olsun!..

o Bütün bunlar; üç yıl önceki Kurultayımız’da, dikkate taşıdıklarım…

o Atatürk’e sövülmesine seyirci kalmak demek, Cumhuriyet’in dinamitlenmesine seyirci kalmak demektir ki, bugün CHP Yönetimi’nin, Atatürk’le ve Cumhuriyet’le sorunları olduğunu, ifşa etmektedir… O zaman ne işi var, “şu resmin”, “şu okların”, burada allaşkına!.. CHP Yönetimi, “samimi CHP Seçmeni” nezdinde, adım gibi eminim ki, “Atatürk Takiyyesi” yapmaktadır. Bunu şimdi söylüyor değilim… Basında yer aldı, bu sözüm… Bunları söylerken, Ankara Hükûmetleri’nin, yuvarlak yarım asırdır, özellikle Doğumuz’da ve Güneydoğumuz’da sergilediği, idraksizliği, vebali, 1991 ve 1993 Kurultaylarımız’da, çok ağır şekilde eleştirdiğimi, dikkatinize sunmak isterim…

o Devam ediyorum… Bugünkü CHP Yönetimi bölgemizde ve yurdumuzda at koşturan, okyanusaşırı odağın projelerinin hepsine, sadakatle sahip çıkmıştır!.. Yukarıda saydıklarım, bir defa bu dediğimin, kanıtıdır. Y-CHP Yönetimi, iktidara payanda kılınmış, görevini yapmıştır. Neden mi? Anlatacağım…

o Y-CHP Yönetimi, 14 Mayıs 2023 Seçimi’nde, Erdoğan’ın üçüncü defa CB seçilemeyeceğinin, üstüne, gitmemiştir. Dedim ya, “diplomasızlığının” üstüne gütmemiştir,

ya hu!..

o Seçimin tarihinin anayasal ihlal teşkil ettiğinin, üstüne de, gitmemiştir.

o “Seçim sırasında iktidar imkanlarının kullanılabileceğine” dair, açıkça “anayasaya aykırı”, kanunu, Anayasa Mahkemesi’ne, götürmemiştir.

o O zaman allaşkına, ne yakınıyorsunuz: O’nu, CB yapan sizsiniz!..

o Y-CHP, Suriyeliler konusunda, son seçimde, ikinci turun başına kadar gıkını çıkartmamıştır. Tersine “asimilasyon” yani, “Onlar’ı, nasıl olacaksa, bünyemize uyarlama” projeleri yapmıştır… Neden mi? Hayatı hepimize zindan eden bu proje de, Ora’nın projesidir de, ondan… Bu projeye oysa, hepimiz gibi, bilhassa yoğun işgale uğrayan, Doğumuz, Güney Doğumuz çok karşıdır…

o Bir milyon Amerikan askeri Afgan, sınırlarımızdan ellerini kollarını sallaya sallaya, geçip yurdumuza girerken, bir soruşturma önergesi vermemiştir, Y-CHP Meclis’te... Acı, ama böyle… Bu konuda, İlçe Yönetimiz’in bilgisi tahtında olup, basında yer alan “çığlık” niteliğindeki bir yazımı, birazdan Divan’a sunacağım.

o Nerede bir Amerikan Projesi varsa, bugünkü CHP Yönetimi ya sesini çıkartmamış, ya da açıkça o projenin arkasında durmuştur.

o Buna, Rusya’ya karşı, Ukrayna’nın yanında ve açıkça yer alması, dahildir… Y-CHP Yönetimi, Ukrayna ve Rusya arasındaki krizde, numaracıktan olsun, iktidar kadar, tarafsız durmayı başaramamıştır.

o Rusya – Ukrayna krizi, gerçekte, Rusya’nın Avrupa’ya doğal gaz pazarlamasının önüne, “Okyanus aşırı odağın” yatması ve Pazar ihtiyacınını tam karşılayabilemeyecek olmasına rağmen, Avrupa’ya, “Rusya’yı pazardan kovun, gerekli enerjiyi size ben sağlayacağım”, demesinden başka bir şey değildir. Ancak bu kadarını dahi Y-CHP Yönetimi’nde, anlayan, çıkmamıştır. Buradan bakınca, derinde ne görüyoruz: “Serbest piyasa ekonomisi”, bir palavradır. Egemen olan; piyasaya kimin gireceğine kimin girmeyeceğine, kimin neyi kaçtan satacağına müdahalede bulunabilmektedir.

o Y-CHP Yönetimi, 8 Haziran 2016’da, milletvekillerinin dokunulmazlıkların kaldırılmasına çanak tutmuştur; sonrasında bir milletvekilimiz tutuklanınca, “Hak, Hukuk, Adalet” diye yürümüşüzdür. Hepimiz bu “ayağı” yemişizidir. Oysa, akılsız başın cezasını ayaklar çekmiştir. Bakın, dokunulmazlığı kaldırılan, tek bir iktidar milletvekili yoktur. Selahattin Demirtaş, tam da Y-CHP Yönetimi’nin iktidara dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda, yardaklık etmesiyle beraber tutuklanmıştır.

o Y-CHP Yönetimi, 13 Mayıs 2020 Cumhuriyet Gazetesi haberi itibariyle, Adalarımız, Yunanistan tarafından işgal edilirken, milletvekillerine, “Soruşturma önergesi vermeyeceksiniz”, diye talimat yollamıştır.

o Tanığım bir milletveklli arkadaşımız… Y-CHP Yönetimi, 2015 öncesi, laikliğin yoğunlamasına katledildiği evrelerde, milletvekillerine, “laiklik vurgusu yapmayacaksınız”, diye talimat yollamıştır.

o Nerede bir okyanus aşırı proje varsa, Y-CHP Yönetimi orada hazır ve nazırdır.

o 17 Ağustos’ta İlçe Binamız’da anlattım… Devasa Şemsiye Proje’nin adı şudur: Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) (İrak’ın İşgali / 2003), Yeni Osmanlıcılık (Ayasofya Camii’nin müze olmaktan çıkartılıp, bütünüyle ibadete açılması / 2020), Ilımlı İslam (Yatkalktan ibaret, hakkaniyetsizliğe, adaletsizliğe karşı, has, kadim, baş kaldırı reflekslerinden uzaklaştırılmış, şekle icbar olunmuş ve İran’la yani Şii İslam Dünyası ile, şekilde karşıtlaştırılmak istenen, asıl, İrana’a karşı Saddamlaştırılmak istenen, betahsis kurgulanmış, sözde, bir inanç sistemi

… Devam ediyorum…

2011 Arap Baharı, aynı bağlamda, Bölge’de Mezhep Savaşları…

Türkiye’nin, Nusayri, yani Alevî Şam’a, azmettirilmesi… Baş aktör, İktidar… Proje destekçisi Y-CHP Yönetimi. Arada, cılız sesler çıkartmadık değil… Ancak meselenin özünü toplumun önüne katiyen koymadık!.. Koyamadık!..

o Bakın, o kadar böyle ki, bu Devasa Proje için, Silahlı Kuvvetler’in edilginleşirilmesi gerekince, sahte deliller üretilmiştir. Ordumuz biçilmiştir… O zaman bizden, “Silivri’den ne kadar uzak durursak, o kadar demoktratikleşiriz”, diyen, “süzme gabiler” çıkmıştır, ortaya… Şimdi söylemiyorum, 2016 İl Kongremiz’de söyledim…

o Türk Silahlı Kuvvetleri, asrın görmediği bir iftiraya tâbi tutulurken, Y-CHP Yönetimi suspustur.

o Ergenekon ve Balyoz davalarının birer “tezgah”, delillerin ise “çakma” olduğunun ortaya çıkmasına teknik birikimlerimizle omuz vermenin kıvancını taşıyoruz… Nedir ki, ondan sonra, söz konusu delil üretim merkezlerinin, giderek bu merkezlerde çalışan sahte delil üreten ajanların maskelerinin düşürülmesine dönük, bir soruşturma önergesi vermez mi, insan!.. Biz vermedik… İktidarın bunda vebali yok mudur? Elbette çok vardır. Ya muhalefetin? Onun da çok vardır!

 15 milletvekili ikram ettiğimiz partinin, Telekom’u Ziraat Bankası’ndan verilen, sonrasında ise geri dönmeyen krediyle satan genel başkanı var ya, altılı masanın göbeğinde, Balyoz ve Ergenekon Davaları’na dönük olarak, şunu söyleyivermişir: “Bu davalara FETÖ’cü hakimler ve savcılar karıştı demek, davaların içi boştur demek, değildir, davalar tekrar görülmelidir”. Böylesi bir beyan, çok hukuksuzdur, çok yadırgatıcıdır, en başta da sürecin kurgusu itibariyle çakma delillere mıhlandığı, şeksiz şüphesiz ortaya çıkmış olup; demek ki, çok hakkaniyetsiz bir savla, gündeme getirilmiştir…

Bunun üzerine, Cumhuriyet Gazetesi’nde 12 Nisan 2022’de, Omuzdaşlarım adına bir yazı yazdım ve şu meymenetsiz sözlere çıt çıkartmayan Y- CHP Yönetimi’ni ve altılı masanın öteki rükünlerini, kıyasıya eleştirdim… Genel Başkan, sağ olsun, bana 13 Nisan 2022 tarihli bir mektup yolladı ve haklı olduğumu, sorunun, “iktidarımızda” çözüleceğini haber etti. Şu ki, tuhaftı, bu yaklaşım… Bir defa, neden Gazete’de dediklerimi Y-CHP Yönetimi söylemekten kaçınıyordu? Ayrıca bırakın iktidar olamadığımızı bir yana, şu münasebetsiz lafları eden genel başkanın partisine, hediyesi 15 milletvekili, ikram ettik… Neden? Çünkü o da bir okyanus aşırı projeydi… Yok efendim, demokrasi adına öyle yapmışmışız ��) … Neden, öyle ise,

Memleket Partisi’ne gidenleri eteklerine kuka takıp yolladıktan sonra, onların kapısına gidip, sıkılmadan, “Halil İbrahim Soframız’ı genişlemeye geldik”, dedik, ama, altılınının yanından hiç geçirmedik, bile onları? Hadi Canim sen de…

o Genel Başkan’a bunun üzerine genişçe bir mektup yazdım… Tarih, 8 Mayıs 2022. Özeti şu, mektubun… 17 Ağustos’ta İlçe Binamız’da yaptığım konuşmada anlattım… Kemalcim, CB’na adaylığın gündemde. Buna, seni, içeride ve dışarıda teşvik eden, odaklar var. Çoğu; bir defa, benim gördüğüm, gayrı samimi... Aday olursan, keşke yanılsam, katiyen şeçilemeyeceksin... Hile hurda diz boyu olacak... Sığınmacılara oy kullandırılacak... Bütün bunları dahi geçiyorum. Türkiye, adım gibi eminim, dış odaklı stratejilerde mezhebî bir yırtılmaya sürüklenmek ve İran’a karşı Saddamlaştırılmak isteniyor... Yıllardır yazıyor, söylüyorum... Bize, TÜMÖD’e, 2 Ağustos 2011’deki ziyaretin sırasında yaptığım sunumda dilim döndüğünce, sana ayrıca, anlatmıştım...  Senin aday olacağın, CB seçiminden - çok hakkaniyetsiz ancak öyle işte - kim çıkarsa çıksın, Türkiye, tam da şer biçimde tasarlandığı şekliyle,  ‘’mezhebî bir

yırtılmayla’’ çıkar... ‘’Maksat’’ ağızdan yel alsın, hasıl olur... 

o Bu sözlerime cevabı, Genel Başkan’ın bir gazetecimize söylediklerinden öğreniyorum… “Adaylığım, benim dahi elimde değil!..” Pekiyi kimin elindeydi, Kemalcim? Söyleyeyim:

Ora’nın!.. Altılı masanın mütabakat metninde, “1921 anayasasına” vurgu var… Bu vurgu, üstelik iktidarın aynı anayasaya vurgusuyla örtüşüyor… Vallahi pes… Böylesi bir fecaate, Kurtuluşa yandaş – Kuruluşa muhalif yakıştırması dahi, çok hafif kalıyor!..

o Mutabakat metninde “terör” yok.

o Atatürk yok.

o Anayasanın ilk dört maddesine kasıt var.

o Mezhepsel ve (Lazika, demek ki, dahil olarak) etnik kimliklere “tam serbestiyet” anlayışı var.

o Zafer Partisi ile yapılan mutabakat, tüyler ürepertici: ZP CHP’ye, “kurucu parti  olduğunu” hatırlatıyor. 1924’ten geri düşemeyeciğini ihtar ediyor.

o Kimin ne haddine Allaşkına; filmi; 1961 Anayasası’nı geçiyorum; 1924 Anayasası’nın da gerisine, Cumhuriyet’in ilanının,1923’un de gerisine, 24 Temmuz 1923 Lozan’ın da gerisine, 29 Ağustos 1922, Büyük Taarruz’un da gerisine, Ağustos – Eylül 1921 Sakarya Meydan Muharebesi’nin de gerisine, 20 Ocak 1921’e kadar sarmak, ya hu? Kimsin sen ya?.. Sen mi döktün Yunan’ı denize, sen mi karış karış geri aldın yedi düvelden yurdu?..

Atatürk, giderek İsmet Paşa ya da Bülent Ecevit, ya da Erdal Hoca, ya da Demirel, orada olsa, bu yaptığınızın kırıntısına göz yumar mıydı?

o Dedim ya, iktidar şantaj altındadır, muhalefetse içim parçalanıyor, dış talimatla çanak tutuyor, olup bitene...

o Asıl soru şu: Y-CHP, başta da, Sevgili Kemal Kılıçdaroğlu, böylesi bir sürece neden boyun eğiyor? Bir defa şunu söyleyeyim, Kemal Kılıçdaroğlu ya da bir başka arkadaşımız, hangi acıyı, bizzat ya da anılarında yaşamışsa, o bizim de acımızdır. Fakat Hazreti Ali’nin Çocukları’nın evlerinde, Hazreti Ali’nin ve Atatürk’ün resimleri yan yana yer alır…

Onlar eksiksiz, Cumhuriyet’in ve laikliğin, yani akliliğin, yani akılcılığın, bekçileridirler… Atatürk’ün yoldaşları, omuzdaşlarıdırlar… Ama şimdilerde ne oluyor biliyor musunuz:

Onlar’ın baş uçlarında baş tacı ettikleri iki resimden biri olan Gazi’nin resmine kasdediliyor… O resimle ilgili, kuşkularla, dolduruluyor beyinleri… Sağcının Amerikancısı vardı. Dincinin vardı. Türkçü’nün vardı. Kürtçü’nün, Allah biliyor, var…

Şimdilerde, tam da 2016 İl Kongremiz’de söylediğim şekliyle, Ali’nin Çocukları’ndan, Ora’dan, kerteriz tutanları peydahlamak istiyorlar… Peydahladılar, hatta çoktan…

Niçin mi? Türkiye’yi atomlarına ayırmak, tozlaştırmak, yok etmek için… Bunda Ankara’nın elbette çok kusuru oldu… Ancak kültür zenginliklerimizle başbaşa, bir arada, omuz omuza, göz göze, diz dize yaşamak yerine, biribine maazallah düşmanlaştırılmış eyaletlere bölünecek bir Türkiye, sonumuz olur… Buna alet ediyorlar bizi… Batılılar bunu, bizim için, istemiyorlar ki!.. Bölge’yi petrol itibariyle sağmak için istiyorlar… Ülkemizde, ne güzel, 39 dil konuşuluyor… 39’a mı bölünmeliyiz yani, şimdi, yurdumuzu��) …

o Bir de Nas (İslamî buyruk) diye tutturdular, çek faizi aşağıya, fırlat doları yukarı, bir, iki, beş… Dünya tarihi böyle bir soygun görmedi, ya hu… Biz bu numarayı, tam teşhir edemedik… Yüzlerine vuramadık… Kesemedik… Tam kavrayamadık bile, inanın!..

o Pekiyi, ne yapacağız? Soğukkanlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz.

o Bizim karakterimiz bağımsızlıktır!.. Kendi sorunlarımızı, o, bu, öyle da da böyle, istiyor diye değil, kendi kendimize, kendi fikirlerimizle, kendi siyasalarımızla, çözeriz.

**

Şimdi, benimle beraber söyler misiniz:

Dağ başını duman almış, gümüşdere durmaz akar…

Güneş ufuktan şimdi doğar, yürüyelim arkadaşlar!..

o Açıkladığım düşünceleri İl’e ve oradan Kurultayımız’a taşırsak, inanın hemen herşeyi beraberce halledebiliriz… Beni, hele yukarıdan geldiğini bildiğim çok şeref özürlü baskılarla, akıl sıra burada boğmaya kalkanlarınız olursa, vallahi, derdim değil, cennet canıma minnettir…

o Şunu yalnız bilin lütfen. Y-CHP’yi değil, yönetimde yenileşmeyi amaç edinmiş adayımızı destekleyeceğim… Ora’dan bilerek bilmeden talimat alanlarla, sonuna kadar mücadele edeceğim.

o Yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi… Yaşasın Cumhuriyet… Yaşasın, Tam Bağımsızlık Mücadelemiz…

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.