A.Baybars Göğez
Köşe Yazarı
A.Baybars Göğez
 

GÜNLÜK BESLENMEDE MİNERAL BESİN KAYNAĞI OLARAK SPİRULİNA TAKVİYELERİ

https://www.mdpi.com/2076-3417/13/2/1011 sitesinden alınmıştır. Gönderim: 13 Aralık 2022 / Revize: 7 Ocak 2023 / Kabul tarihi: 9 Ocak 2023 / Yayımlandı: 11 Ocak 2023 TARİH İTİBARIYLA OLDUKÇA GÜNCEL VERİLER İÇERMEKTEDİR. Araştırma sonuçları hakkında bilgi vermeden önce, neden böyle bir yazı paylaşmak zorunda kaldığımı anlatmak isterim. TTGV- Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı yenilikçi fikirler ve teknolojiler üzerine hazırlanmış projelere 1990’lı yılların başından beri nakdi katkılarda bulunan çok önemli kurumlarımızdan biridir. 1993 yılında 22 veya 23’ncü olarak sunduğum, 230.000 $ bütçeli belki Türkiye’nin ilk yazılım AR-GE projelerinden kabul edilebilecek başvurum kabul edilmişti. 2023 yılında ALTERNATİF PROTEİN TEKNOLOJİLERİ DERİN ANALİZ RAPORU özetini kamuoyuyla paylaşmıştır. Bazı alıntılar yapacağım. ttgv.org.tr/media/2024/05/AP-Teknolojileri-Derin-Analiz-Raporu-Ozet-09052024.pdf BM- Birleşmiş Milletler verilerine göre Dünya nüfusu 2050’de 9,8 milyara ulaşacak, takiben gıda ürünlerine yönelik küresel talep %60- 70 oranlarında artacak ve gıda kaynaklı emisyonların yükseleceği tahmin edilmektedir. Küresel sera gazı emisyonlarının %26’sı gıda ve beslenme değer zincirinden (bitkisel tarım, hayvansal tarım, tedarik zinciri), %14,5’inin ise doğrudan hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklandığı hesaplanmıştır. Küresel hayvancılıktan kaynaklı sera gazı emisyonu miktarı, tüm ulaştırma sektörü kaynaklı emisyon miktarından daha yüksektir. Küresel ısınma kapasitesi karbondioksite (CO2) göre 21 kat fazla olan metan (CH4) emisyonunun %40’ının tarım sektörü ve özellikle ruminant hayvanların enterik fermentasyonu ile hayvansal gübrelerin yönetimi kaynaklı olduğu belirtilmektedir. Fosil yakıt emisyonları derhal ortadan kaldırılsa bile, yalnızca küresel gıda sistemi kaynaklı emisyonların küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmayı imkansız hale getireceği, hatta 2°C hedefine ulaşmayı bile zorlaştıracağı belirtilmektedir. (Belediyelerin hazırladığı İKLİM UYUM EYLEM PLANLARINDA bu tehlikenin dikkate alınmadığını görüyorum. KÖTÜ HABER!) Hayvancılık sektörü, dünya tarım arazilerinin %77’sini kullanırken, sektörden elde edilen proteinin toplam protein arzına oranı ise %37’dir. Toplam tarımsal su tüketiminin %40’ından fazlası yine hayvan yemi üretiminde kullanılmaktadır. Bu durum, yaygın su ve toprak kirliliğine, habitat kayıplarına ve biyolojik çeşitlilikte azalmaya da neden olmaktadır. Hayvancılıkta antibiyotiklerin aşırı kullanımı (küresel antibiyotik satışlarının %73’ü) önemli halk sağlığı riski oluşturup, bazı hayvancılık yönetim uygulamalarının zoonotik hastalık riskini artırdığı düşünülmektedir. Ayrıca hayvancılık faaliyetlerinin mevcut biçiminin hayvan refahı üzerinde de olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bunlarla birlikte, hayvancılık faaliyetleri, önemli bir gelir ve geçim kaynağıdır. Hayvancılık sektörünün karmaşık ve çok yönlü bu etkilerini dengelemek, daha verimli ve sürdürülebilir tarım ve hayvancılık uygulamalarının (emisyonları azaltan yem katkılarının geliştirilmesi, tarım ve gıda lojistiğinin asgariye indirilmesi, gıda israf ve kayıplarını önleyen uygulamalar vb.) yanı sıra, protein açısından zengin, yeni insan gıdası ve hayvan yemlerinin üretimi için “alternatif protein teknolojilerinin” geliştirilmesi çalışmaları artmaktadır. Alternatif proteinler; protein ekstraksiyonu ve izolasyonuyla bitkisel kaynaklardan elde edilen bitki temelli proteinler, laboratuvar ortamında hayvan hücreleri kullanılarak üretilen hücre bazlı proteinler (kültür eti), fermantasyon yöntemi ile mantar, mikroalg, bakteri, maya gibi mikroorganizmalar kullanılarak üretilen tek hücre proteinleri (mikrobiyal proteinler), hedefli fermantasyon ile elde edilen hedef proteinler ve diğer alternatif kaynaklardan (böcek, deniz anası, makroalgler vb.) üretilen proteinler olarak tanımlanmaktadır. Linkini verdiğim yazıyı ilgilenenler indirip okuyabilir. Çok net şekilde gerekçeler sıralanmıştır. Geriye yerel ve merkezi yönetimlerle ilgili STK’ların ciddiyetle üzerinde çalışıp gelişmeler kaydetmesi beklenmektedir. Konu başlığına tekrar dönecek olursak. Bu çalışmanın amacı, spirulinanın takviye formunun (tablet ve toz) ve yetiştirme yönteminin (organik ve konvansiyonel) mineral besin içeriği üzerinde bir etkisi olup olmadığını belirlemekti. Böyle bir yaklaşım, araştırmamızın yenilikçiliğini açıklamaktadır. Çalışmada kullanılan materyal, diyet takviyesi olarak pazarlanan tablet ve toz formundaki spirulinaydı. Örnekler, endüktif olarak eşleştirilmiş plazma optik emisyon spektrometrisi (ICP-OES) kullanılarak analiz edildi. Toz formundaki takviyeler, demir (Fe) (673 mg/kg), magnezyum (Mg) (4.151 mg/kg) ve potasyum (K) (16.686 mg/kg) gibi önemli elementlerin önemli ölçüde daha yüksek içeriğine sahipken, aynı zamanda önemli ölçüde daha az sodyum (Na) (9.868 mg/kg) içeriyordu. Yetiştirme yöntemi açısından, organik spirulina takviyeler daha zengin Fe (703 mg/kg) ve K (14.893 mg/kg) kaynağı olduğu ortaya çıktı. Buna karşılık, geleneksel yetiştirilen takviyeler daha yüksek kalsiyum (Ca) (11.269 mg/kg), fosfor (P) (16.314 mg/kg) ve stronsiyum (Sr) (47 mg/kg) içeriği vardı. Bu nedenle spirulina, insanların gerekli mikro besin alımını sağlamalarına yardımcı olarak günlük diyete değerli bir katkı olabilir. *Sonuç olarak, diğer bitkisel protein kaynaklarından üstündür ve yumurta, et ve süt kadar değerlidir. *Ayrıca vitamin içeriğinden de bahsetmek önemlidir: A, D, E, K ve grup B vitaminleri. Yüksek B12 vitamini içeriği, spirulinayı, diyetlerinde et ürünlerinin eksikliği nedeniyle bu vitaminin eksikliği riski altındaki vegan ve vejetaryenler için özellikle değerli kılar. *Spirulina, Ca, Fe, Se, F veya I gibi mineral besin maddelerinin iyi bir kaynağıdır. *Yüksek miktarda karotenoid (astaksantin, zeaksantin, karoten), polifenol ve klorofil içerir. Bu kadar çok biyoaktif bileşikle, Arthrospiraantioksidan, anti-inflamatuar ve immünomodülatör özelliklere sahiptir. *Ayrıca HIV ve influenza virüsü de dahil virüslerin aktivitesini inhibe ettiği bulunmuştur. *Spirulinanın antioksidan etkileri, süperoksit dismutaz, katalaz ve glutatyon peroksidaz gibi antioksidan enzimleri düzenleme yeteneğine atfedilebilir. *Spirulina siklooksijenaz-2 yanı sıra indüklenebilir nitrik oksit sentaz gen ekspresyonunu da inhibe eder. *Hayvan deneylerine göre, ağır metallerin zararlı etkilerine karşı koruyucu etkisi vardır. *Spirulinanın kandaki triasilgliserol ve LDL kolesterolü etkili bir şekilde düşürdüğü ve kan basıncını düşürmeye yardımcı olduğu gösterilmiştir. *Ek olarak, diyabet hastalarında kan glikozunu düşürücü bir etkiye sahip olduğu bildirilmiştir. *Etkileri arasında obez kişilerde kilo kaybına yardımcı olmak ve metabolik parametreleri iyileştirmek (örneğin insülin duyarlılığını artırmak, iltihabı azaltmak, toplam ve LDL kolesterolü düşürmek ve HDL kolesterolü artırmak) yer alır. *Ön klinik çalışmalar, spirulinanın özellikle yetersiz beslenen çocuklarda beyin gelişimini destekleyerek ve dil ve motor becerilerini geliştirerek nöroprotektif etkiler gösterebileceğini ileri sürmüştür. *Zihinsel ve fiziksel yorgunluğu hafifletmede faydalı olabilir. *İn vitro araştırmalarda, spirulinanın insan mikrobiyotasının bolluğu üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğu gösterilmiştir, bu da prebiyotik olarak kullanılabileceği anlamına gelir. *İn vitro ve hayvan modelleri üzerinde yürütülen çok sayıda çalışmaya rağmen, spirulinanın insan vücudu üzerindeki etkileri tam olarak araştırılmamış ve doğrulanmamıştır. *Yosunlar, biyoyakıt, biyopolimerler, hammaddeler ve gübre üretmek gibi diğer sektörlerde de önemli bir rol oynar. Bu, AB yapılarınca sektöre olan ilginin artmasına katkıda bulunmaktadır. Takviyenin formu muhtemelen kalitesini, hem biyolojik olarak aktif bileşiklerin aktivitesini hem de element içeriğini etkileyebilir, ancak bu konuda hiçbir literatür bulunamadı. Araştırma için 33 farklı ülke ve mağazadan spirulina numunesi temin edilmiştir: 26 adet takviye tablet formunda, 2 adet toz formunda ve 5 adet kapsül formundadır. Numune hazırlanmış, örnekler belirlenmiş, istatiksel analiz yapılarak sonuçlar ortalama değerlerle aşağıda sıralanmıştır; *En bol bulunan mineral fosfor (P) (15.149 ± 13.024 mg/kg). *En az bulunan mineral ise selenyum (Se) (0,31 ± 0,91 mg/kg) idi. Kalsiyum (Ca) içeriği 8.554 ± 17.869 mg/kg, *Demir (Fe)—664 ± 436 mg/kg, *Magnezyum (Mg)—3.726 ± 1.283 mg/kg, *Potasyum (K)—14.274 ± 3628 mg/kg, *Sodyum (Na)—13.439 ± 6793 mg/kg *Stronsiyum (Sr) içeriği 42 ± 45 mg/kg. Toz formundaki takviyeler, istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek Fe, Mg ve K içeriğine sahiptir. ( sırayla p = 0,042945, p = 0,010622, p = 0,001389). Tabletler ise anlamlı şekilde daha fazla Na içeriyordu (p = 0,008072). Diğer elementlerin (Ca, Sr, Zn, P, Se) içeriğinde, tablet ve toz arasındaki farklılıklar anlamlı değildi (p > 0,05 ). Bu incelemeler ışığında yorumlar; Algler şüphesiz geleceğin gıda ve malzemesidir. Üretimleri tarımın yeni bir dalıdır. Yazarın yorumu; “SETÜBÖL Sürdürülebilir Ekolojik Tarımsal Üretim destekli Bölgesel/ Yerelde kalkınmanın tam da ilgi odağında yer bulan, KENTKÖY- Kent çeperlerinde yerinde üretip, tüketme düşüncemizi destekleyen Spirulina üretimi, kentsel tarımın ilgi alanına girse de, çıktılarından kırsal ve kentsel bölgelerde yaşayanlar, hayvanlar ve bitkiler yararlanıyor.” Zaten gıda, kozmetik ve yem endüstrilerinde kullanılmaktadırlar. Ayrıca gübre, biyoyakıt üretimi veya atık su arıtma süreçlerinde de kullanılıyor. Bu araştırma konusu güncel eğilimlerle uyumludur. Mineral içeriğinde belirgin farklılıklar vardır. Bunlar mikroalglerin farklı yetiştirme koşulları (doğal veya kontrollü koşullar altında ortamda) ve işleme yöntemleri dahil çok sayıda nedene atfedilebilir. Mineral içeriğini belirlemek için kullanılan yöntem, kullanılan ekipman ve ölçümün doğruluğu da sonuçları etkileyebilir. Buna göre bazıları biraz teknik bilgi içerse de tespitler şöyle sıralanmıştır; *Toz formundaki takviyeler, Fe, Mg ve K gibi elementlerin önemli ölçüde daha yüksek içeriğine sahipken, aynı zamanda önemli ölçüde daha az Na içermektedir. Sofra tuzu Na tüketiminin endişe verici derecede yüksek olması göz önüne alındığında, bu önemli bir gözlemdir. Sonuç olarak, toz formundaki takviyeler çok daha iyi bir seçim gibi görünmektedir. *Yetiştirme yöntemi açısından, organik spirulina takviyelerinin daha zengin Fe ve K besin kaynağı olduğu ortaya çıkmıştır. *Geleneksel yetiştirilen takviyelerin Ca, P ve Sr içerikleri daha yüksek. Organik spirulina takviyeleri yalnızca tablet formunda mevcut olduğu da belirtilmelidir. *Organik ve geleneksel yetiştirme kaynaklı spirulina tabletlerinin mineral içeriği karşılaştırılmasında, organik spirulina tabletlerinin daha fazla Fe, Mg ve K içerdiği bulunmuştur. *Spirulina önerilen günlük dozu 2 ila 3 g (her biri 500 mg’lık günde 4-6 porsiyon) arasında değişir ve 10 g’a kadar çıkabilir, günlük maksimum tüketim sınırı 30 g’dır. *Ca sadece kemik ve dişlerin değil, bağ dokusunun yapı taşıdır. Kan pıhtılaşması, sinir uyarıları iletilmesi ve belirli hormonların düzenlenmesinde rol oynar. Erkekler ve kadınlar için önerilen günlük (ca) alımı 1,0 ila 1,20 mg/ gün arasındadır. Spirulina takviyeleri bu mineralin gereksiniminin yaklaşık %2’sini karşılar. *P, insan vücudundaki en önemli elementlerden biridir. Kemiklerin normal yapısından sorumludur, Ca ile bileşikler oluşturur ve ATP, nükleik asitler ve fosfolipitlerin bir bileşenidir. P’nin önerilen günlük alımı hem erkekler hem de kadınlar için 700 mg/gündür. İncelenen takviyeler bu mineralin günlük gereksiniminin ortalama %4 ila %6’sını karşılamaktadır. *Mg, insan vücudunun normal işleyişinde Dolaşım, endokrin, sindirim, kemik ve eklem sistemleri işleyişini düzenleyen biyokimyasal süreçlerde rol oynar. Ayrıca sinir iletiminde de rol oynar. Erkekler için Mg gereksinimi günde 420 mg, kadınlar için ise günde 320 mg’dır. Takviyeler erkekler için %1,8 ila %2,7’sini, kadınlar için ise %2,3- 3,5 ihtiyacı karşılar (sırasıyla günde 2 g- 3 g spirulina). *Optimum miktarda K içeren bir diyet, kan basıncını düşürmede olumlu bir etkiye sahip olabilir. *Fazla K böbreklerce atılır ve bu nedenle böbrek hastalığı olan kişilerde yüksek seviyeleri tehlikelidir. İncelenen takviyeler, K gereksiniminin küçük bir yüzdesini, sadece %0,2- 0,3 kadar azını karşılamaktadır. *Sofra tuzu, insan diyetindeki birincil sodyum kaynağıdır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, günde 2 g’dan fazla Na tüketilmemelidir; bu da 5 g tuza (bir çay kaşığı) eşdeğerdir. Tuz çoğu ürüne, örneğin ekmek ve soğuk etler eklendiğinde, önerilenden çok daha fazla sodyum tüketilmektedir. Diyetteki aşırı miktarda Na hipertansiyona neden olur ve dolayısıyla kardiyovasküler hastalık riskini artırır. İncelenen takviyeler sodyum gereksiniminin %1’inden daha azını karşılamıştır, ancak gıdalardaki büyük miktarları göz önüne alındığında bu iyi bir şeydir. *Gastrointestinal kanama ve ağır adet kanamasıyla oluşan kan kaybı, anemiye yol açan Fe eksikliğinin en yaygın nedenleridir. Fe eksikliğinin başlıca semptomları arasında kronik yorgunluk, saç dökülmesi ve huzursuz bacak sendromu bulunur . Fe, diğerlerinin yanı sıra oksijen ve elektronların taşınmasından sorumludur. Yaşam boyunca beyin gelişimini ve işlevini etkilediği kanıtlanmıştır. Erkekler için Fe gereksinimi 10 mg/gün ve kadınlar için 18 mg/gündür. İncelenen takviyeler erkekler için gereksinimin %13- 20’ni, kadınlar için %7- 11’ini karşılamaktadır. *Se- Selenyum son zamanlarda antikanser ve anti-inflamatuar özelliklere sahip bir mineral olarak giderek daha popülerdir. Gelecekte kanser tedavisi ve önlenmesinde önemli rol oynayacağı öne sürülmüş, ancak bu görüş kapsamlı araştırmalarla doğrulanmamış. Çok sayıda metabolik yolun düzenlenmesinde yer aldığını ve etkisinin çeşitli faktörlerden etkilendiğini akılda tutmak önemlidir. Ayrıca, aşırı Se alımının toksik olabileceğini ve bu nedenle takviyesinde dikkatli olunması gerektiğini unutulmamalıdır. Selenyumun önerilen günlük alımı erkekler ve kadınlar için 55 µg/gündür. Önerildiği şekilde alındığında, incelenen takviyeler günlük gereksinimin ortalama %1,1- 1,7’sini karşılamaktadır; bu küçük bir yüzdedir ve diğer selenyum içeren takviyelerin yokluğunda güvenli olmalıdır. *Sr-Stronsiyum ana besin kaynağı su ve belirli besinlerdir. Element, osteoporozun başlamasını önlemede rol oynar ve ayrıca diş hassasiyetini tedavi etmede etkilidir ve kardiyostatik etkiye sahiptir. Vücuttaki daha yüksek Sr konsantrasyonlarını tip 2 diyabet riskinin daha düşük olmasıyla ilişkilendiren çalışmalar var. Bununla birlikte, Sr için önerilen günlük alım miktarı belirlenmemiştir. *Ca, Fe, Mg ve K gibi bazı minerallerin gereksinimini yiyeceklerden karşılamak zor olabilir. Bu nedenle Spirulina günlük diyete değerli bir katkı sağlayabilir ve gerekli mikro besin alımını sağlamaya yardımcı olabilir. Spirulina hakkında yaptığım araştırmalardan elde ettiğim bilgileri, bu üçüncü yazımda siz okuyucularımla paylaşmak istedim. Detaylar linkini verdiğim akademik makalede mevcuttur. Sağlıklı bir yaşam dilerim. Spirulina'yı Nasıl alırdınız? 2. Bölüm Spirulina'yı Nasıl alırdınız? 1. Bölüm  
Ekleme Tarihi: 22 Ağustos 2024 - Perşembe
A.Baybars Göğez

GÜNLÜK BESLENMEDE MİNERAL BESİN KAYNAĞI OLARAK SPİRULİNA TAKVİYELERİ

https://www.mdpi.com/2076-3417/13/2/1011 sitesinden alınmıştır.

Gönderim: 13 Aralık 2022 / Revize: 7 Ocak 2023 / Kabul tarihi: 9 Ocak 2023 / Yayımlandı: 11 Ocak 2023

TARİH İTİBARIYLA OLDUKÇA GÜNCEL VERİLER İÇERMEKTEDİR.

Araştırma sonuçları hakkında bilgi vermeden önce, neden böyle bir yazı paylaşmak zorunda kaldığımı anlatmak isterim.

TTGV- Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı yenilikçi fikirler ve teknolojiler üzerine hazırlanmış projelere 1990’lı yılların başından beri nakdi katkılarda bulunan çok önemli kurumlarımızdan biridir. 1993 yılında 22 veya 23’ncü olarak sunduğum, 230.000 $ bütçeli belki Türkiye’nin ilk yazılım AR-GE projelerinden kabul edilebilecek başvurum kabul edilmişti.

2023 yılında ALTERNATİF PROTEİN TEKNOLOJİLERİ DERİN ANALİZ RAPORU özetini kamuoyuyla paylaşmıştır. Bazı alıntılar yapacağım. ttgv.org.tr/media/2024/05/AP-Teknolojileri-Derin-Analiz-Raporu-Ozet-09052024.pdf

  1. BM- Birleşmiş Milletler verilerine göre Dünya nüfusu 2050’de 9,8 milyara ulaşacak, takiben gıda ürünlerine yönelik küresel talep %60- 70 oranlarında artacak ve gıda kaynaklı emisyonların yükseleceği tahmin edilmektedir.
  2. Küresel sera gazı emisyonlarının %26’sı gıda ve beslenme değer zincirinden (bitkisel tarım, hayvansal tarım, tedarik zinciri), %14,5’inin ise doğrudan hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklandığı hesaplanmıştır. Küresel hayvancılıktan kaynaklı sera gazı emisyonu miktarı, tüm ulaştırma sektörü kaynaklı emisyon miktarından daha yüksektir.
  3. Küresel ısınma kapasitesi karbondioksite (CO2) göre 21 kat fazla olan metan (CH4) emisyonunun %40’ının tarım sektörü ve özellikle ruminant hayvanların enterik fermentasyonu ile hayvansal gübrelerin yönetimi kaynaklı olduğu belirtilmektedir.
  4. Fosil yakıt emisyonları derhal ortadan kaldırılsa bile, yalnızca küresel gıda sistemi kaynaklı emisyonların küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmayı imkansız hale getireceği, hatta 2°C hedefine ulaşmayı bile zorlaştıracağı belirtilmektedir. (Belediyelerin hazırladığı İKLİM UYUM EYLEM PLANLARINDA bu tehlikenin dikkate alınmadığını görüyorum. KÖTÜ HABER!)
  5. Hayvancılık sektörü, dünya tarım arazilerinin %77’sini kullanırken, sektörden elde edilen proteinin toplam protein arzına oranı ise %37’dir. Toplam tarımsal su tüketiminin %40’ından fazlası yine hayvan yemi üretiminde kullanılmaktadır. Bu durum, yaygın su ve toprak kirliliğine, habitat kayıplarına ve biyolojik çeşitlilikte azalmaya da neden olmaktadır.
  6. Hayvancılıkta antibiyotiklerin aşırı kullanımı (küresel antibiyotik satışlarının %73’ü) önemli halk sağlığı riski oluşturup, bazı hayvancılık yönetim uygulamalarının zoonotik hastalık riskini artırdığı düşünülmektedir. Ayrıca hayvancılık faaliyetlerinin mevcut biçiminin hayvan refahı üzerinde de olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bunlarla birlikte, hayvancılık faaliyetleri, önemli bir gelir ve geçim kaynağıdır.
  7. Hayvancılık sektörünün karmaşık ve çok yönlü bu etkilerini dengelemek, daha verimli ve sürdürülebilir tarım ve hayvancılık uygulamalarının (emisyonları azaltan yem katkılarının geliştirilmesi, tarım ve gıda lojistiğinin asgariye indirilmesi, gıda israf ve kayıplarını önleyen uygulamalar vb.) yanı sıra, protein açısından zengin, yeni insan gıdası ve hayvan yemlerinin üretimi için “alternatif protein teknolojilerinin” geliştirilmesi çalışmaları artmaktadır.
  8. Alternatif proteinler; protein ekstraksiyonu ve izolasyonuyla bitkisel kaynaklardan elde edilen bitki temelli proteinler, laboratuvar ortamında hayvan hücreleri kullanılarak üretilen hücre bazlı proteinler (kültür eti), fermantasyon yöntemi ile mantar, mikroalg, bakteri, maya gibi mikroorganizmalar kullanılarak üretilen tek hücre proteinleri (mikrobiyal proteinler), hedefli fermantasyon ile elde edilen hedef proteinler ve diğer alternatif kaynaklardan (böcek, deniz anası, makroalgler vb.) üretilen proteinler olarak tanımlanmaktadır.

Linkini verdiğim yazıyı ilgilenenler indirip okuyabilir. Çok net şekilde gerekçeler sıralanmıştır. Geriye yerel ve merkezi yönetimlerle ilgili STK’ların ciddiyetle üzerinde çalışıp gelişmeler kaydetmesi beklenmektedir.

Konu başlığına tekrar dönecek olursak.

Bu çalışmanın amacı, spirulinanın takviye formunun (tablet ve toz) ve yetiştirme yönteminin (organik ve konvansiyonel) mineral besin içeriği üzerinde bir etkisi olup olmadığını belirlemekti. Böyle bir yaklaşım, araştırmamızın yenilikçiliğini açıklamaktadır. Çalışmada kullanılan materyal, diyet takviyesi olarak pazarlanan tablet ve toz formundaki spirulinaydı. Örnekler, endüktif olarak eşleştirilmiş plazma optik emisyon spektrometrisi (ICP-OES) kullanılarak analiz edildi.

Toz formundaki takviyeler, demir (Fe) (673 mg/kg), magnezyum (Mg) (4.151 mg/kg) ve potasyum (K) (16.686 mg/kg) gibi önemli elementlerin önemli ölçüde daha yüksek içeriğine sahipken, aynı zamanda önemli ölçüde daha az sodyum (Na) (9.868 mg/kg) içeriyordu.

Yetiştirme yöntemi açısından, organik spirulina takviyeler daha zengin Fe (703 mg/kg) ve K (14.893 mg/kg) kaynağı olduğu ortaya çıktı. Buna karşılık, geleneksel yetiştirilen takviyeler daha yüksek kalsiyum (Ca) (11.269 mg/kg), fosfor (P) (16.314 mg/kg) ve stronsiyum (Sr) (47 mg/kg) içeriği vardı. Bu nedenle spirulina, insanların gerekli mikro besin alımını sağlamalarına yardımcı olarak günlük diyete değerli bir katkı olabilir.

*Sonuç olarak, diğer bitkisel protein kaynaklarından üstündür ve yumurta, et ve süt kadar değerlidir.

*Ayrıca vitamin içeriğinden de bahsetmek önemlidir: A, D, E, K ve grup B vitaminleri. Yüksek B12 vitamini içeriği, spirulinayı, diyetlerinde et ürünlerinin eksikliği nedeniyle bu vitaminin eksikliği riski altındaki vegan ve vejetaryenler için özellikle değerli kılar.

*Spirulina, Ca, Fe, Se, F veya I gibi mineral besin maddelerinin iyi bir kaynağıdır.

*Yüksek miktarda karotenoid (astaksantin, zeaksantin, karoten), polifenol ve klorofil içerir. Bu kadar çok biyoaktif bileşikle, Arthrospiraantioksidan, anti-inflamatuar ve immünomodülatör özelliklere sahiptir.

*Ayrıca HIV ve influenza virüsü de dahil virüslerin aktivitesini inhibe ettiği bulunmuştur.

*Spirulinanın antioksidan etkileri, süperoksit dismutaz, katalaz ve glutatyon peroksidaz gibi antioksidan enzimleri düzenleme yeteneğine atfedilebilir.

*Spirulina siklooksijenaz-2 yanı sıra indüklenebilir nitrik oksit sentaz gen ekspresyonunu da inhibe eder.

*Hayvan deneylerine göre, ağır metallerin zararlı etkilerine karşı koruyucu etkisi vardır.

*Spirulinanın kandaki triasilgliserol ve LDL kolesterolü etkili bir şekilde düşürdüğü ve kan basıncını düşürmeye yardımcı olduğu gösterilmiştir.

*Ek olarak, diyabet hastalarında kan glikozunu düşürücü bir etkiye sahip olduğu bildirilmiştir.

*Etkileri arasında obez kişilerde kilo kaybına yardımcı olmak ve metabolik parametreleri iyileştirmek (örneğin insülin duyarlılığını artırmak, iltihabı azaltmak, toplam ve LDL kolesterolü düşürmek ve HDL kolesterolü artırmak) yer alır.

*Ön klinik çalışmalar, spirulinanın özellikle yetersiz beslenen çocuklarda beyin gelişimini destekleyerek ve dil ve motor becerilerini geliştirerek nöroprotektif etkiler gösterebileceğini ileri sürmüştür.

*Zihinsel ve fiziksel yorgunluğu hafifletmede faydalı olabilir.

*İn vitro araştırmalarda, spirulinanın insan mikrobiyotasının bolluğu üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğu gösterilmiştir, bu da prebiyotik olarak kullanılabileceği anlamına gelir.

*İn vitro ve hayvan modelleri üzerinde yürütülen çok sayıda çalışmaya rağmen, spirulinanın insan vücudu üzerindeki etkileri tam olarak araştırılmamış ve doğrulanmamıştır.

*Yosunlar, biyoyakıt, biyopolimerler, hammaddeler ve gübre üretmek gibi diğer sektörlerde de önemli bir rol oynar. Bu, AB yapılarınca sektöre olan ilginin artmasına katkıda bulunmaktadır.

Takviyenin formu muhtemelen kalitesini, hem biyolojik olarak aktif bileşiklerin aktivitesini hem de element içeriğini etkileyebilir, ancak bu konuda hiçbir literatür bulunamadı.

Araştırma için 33 farklı ülke ve mağazadan spirulina numunesi temin edilmiştir: 26 adet takviye tablet formunda, 2 adet toz formunda ve 5 adet kapsül formundadır.

Numune hazırlanmış, örnekler belirlenmiş, istatiksel analiz yapılarak sonuçlar ortalama değerlerle aşağıda sıralanmıştır;

*En bol bulunan mineral fosfor (P) (15.149 ± 13.024 mg/kg).

*En az bulunan mineral ise selenyum (Se) (0,31 ± 0,91 mg/kg) idi. Kalsiyum (Ca) içeriği 8.554 ± 17.869 mg/kg,

*Demir (Fe)—664 ± 436 mg/kg,

*Magnezyum (Mg)—3.726 ± 1.283 mg/kg,

*Potasyum (K)—14.274 ± 3628 mg/kg,

*Sodyum (Na)—13.439 ± 6793 mg/kg

*Stronsiyum (Sr) içeriği 42 ± 45 mg/kg.

Toz formundaki takviyeler, istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek Fe, Mg ve K içeriğine sahiptir. ( sırayla p = 0,042945, p = 0,010622, p = 0,001389).

Tabletler ise anlamlı şekilde daha fazla Na içeriyordu (p = 0,008072).

Diğer elementlerin (Ca, Sr, Zn, P, Se) içeriğinde, tablet ve toz arasındaki farklılıklar anlamlı değildi (p > 0,05 ).

Bu incelemeler ışığında yorumlar;

Algler şüphesiz geleceğin gıda ve malzemesidir. Üretimleri tarımın yeni bir dalıdır. Yazarın yorumu;

“SETÜBÖL Sürdürülebilir Ekolojik Tarımsal Üretim destekli Bölgesel/ Yerelde kalkınmanın tam da ilgi odağında yer bulan, KENTKÖY- Kent çeperlerinde yerinde üretip, tüketme düşüncemizi destekleyen Spirulina üretimi, kentsel tarımın ilgi alanına girse de, çıktılarından kırsal ve kentsel bölgelerde yaşayanlar, hayvanlar ve bitkiler yararlanıyor.”

Zaten gıda, kozmetik ve yem endüstrilerinde kullanılmaktadırlar. Ayrıca gübre, biyoyakıt üretimi veya atık su arıtma süreçlerinde de kullanılıyor. Bu araştırma konusu güncel eğilimlerle uyumludur.

Mineral içeriğinde belirgin farklılıklar vardır. Bunlar mikroalglerin farklı yetiştirme koşulları (doğal veya kontrollü koşullar altında ortamda) ve işleme yöntemleri dahil çok sayıda nedene atfedilebilir. Mineral içeriğini belirlemek için kullanılan yöntem, kullanılan ekipman ve ölçümün doğruluğu da sonuçları etkileyebilir. Buna göre bazıları biraz teknik bilgi içerse de tespitler şöyle sıralanmıştır;

*Toz formundaki takviyeler, Fe, Mg ve K gibi elementlerin önemli ölçüde daha yüksek içeriğine sahipken, aynı zamanda önemli ölçüde daha az Na içermektedirSofra tuzu Na tüketiminin endişe verici derecede yüksek olması göz önüne alındığında, bu önemli bir gözlemdirSonuç olarak, toz formundaki takviyeler çok daha iyi bir seçim gibi görünmektedir.

*Yetiştirme yöntemi açısından, organik spirulina takviyelerinin daha zengin Fe ve K besin kaynağı olduğu ortaya çıkmıştır.

*Geleneksel yetiştirilen takviyelerin Ca, P ve Sr içerikleri daha yüksek. Organik spirulina takviyeleri yalnızca tablet formunda mevcut olduğu da belirtilmelidir.

*Organik ve geleneksel yetiştirme kaynaklı spirulina tabletlerinin mineral içeriği karşılaştırılmasında, organik spirulina tabletlerinin daha fazla Fe, Mg ve K içerdiği bulunmuştur.

*Spirulina önerilen günlük dozu 2 ila 3 g (her biri 500 mg’lık günde 4-6 porsiyon) arasında değişir ve 10 g’a kadar çıkabilir, günlük maksimum tüketim sınırı 30 g’dır.

*Ca sadece kemik ve dişlerin değil, bağ dokusunun yapı taşıdır. Kan pıhtılaşması, sinir uyarıları iletilmesi ve belirli hormonların düzenlenmesinde rol oynarErkekler ve kadınlar için önerilen günlük (ca) alımı 1,0 ila 1,20 mg/ gün arasındadır. Spirulina takviyeleri bu mineralin gereksiniminin yaklaşık %2’sini karşılar.

*P, insan vücudundaki en önemli elementlerden biridir. Kemiklerin normal yapısından sorumludur, Ca ile bileşikler oluşturur ve ATP, nükleik asitler ve fosfolipitlerin bir bileşenidir. P’nin önerilen günlük alımı hem erkekler hem de kadınlar için 700 mg/gündür. İncelenen takviyeler bu mineralin günlük gereksiniminin ortalama %4 ila %6’sını karşılamaktadır.

*Mg, insan vücudunun normal işleyişinde Dolaşım, endokrin, sindirim, kemik ve eklem sistemleri işleyişini düzenleyen biyokimyasal süreçlerde rol oynar. Ayrıca sinir iletiminde de rol oynar. Erkekler için Mg gereksinimi günde 420 mg, kadınlar için ise günde 320 mg’dır. Takviyeler erkekler için %1,8 ila %2,7’sini, kadınlar için ise %2,3- 3,5 ihtiyacı karşılar (sırasıyla günde 2 g- 3 g spirulina).

*Optimum miktarda K içeren bir diyet, kan basıncını düşürmede olumlu bir etkiye sahip olabilir. *Fazla K böbreklerce atılır ve bu nedenle böbrek hastalığı olan kişilerde yüksek seviyeleri tehlikelidir. İncelenen takviyeler, K gereksiniminin küçük bir yüzdesini, sadece %0,2- 0,3 kadar azını karşılamaktadır.

*Sofra tuzu, insan diyetindeki birincil sodyum kaynağıdır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, günde 2 g’dan fazla Na tüketilmemelidir; bu da 5 g tuza (bir çay kaşığı) eşdeğerdir. Tuz çoğu ürüne, örneğin ekmek ve soğuk etler eklendiğinde, önerilenden çok daha fazla sodyum tüketilmektedir. Diyetteki aşırı miktarda Na hipertansiyona neden olur ve dolayısıyla kardiyovasküler hastalık riskini artırır. İncelenen takviyeler sodyum gereksiniminin %1’inden daha azını karşılamıştır, ancak gıdalardaki büyük miktarları göz önüne alındığında bu iyi bir şeydir.

*Gastrointestinal kanama ve ağır adet kanamasıyla oluşan kan kaybı, anemiye yol açan Fe eksikliğinin en yaygın nedenleridir. Fe eksikliğinin başlıca semptomları arasında kronik yorgunluk, saç dökülmesi ve huzursuz bacak sendromu bulunur . Fe, diğerlerinin yanı sıra oksijen ve elektronların taşınmasından sorumludur. Yaşam boyunca beyin gelişimini ve işlevini etkilediği kanıtlanmıştır. Erkekler için Fe gereksinimi 10 mg/gün ve kadınlar için 18 mg/gündür. İncelenen takviyeler erkekler için gereksinimin %13- 20’ni, kadınlar için %7- 11’ini karşılamaktadır.

*Se- Selenyum son zamanlarda antikanser ve anti-inflamatuar özelliklere sahip bir mineral olarak giderek daha popülerdir. Gelecekte kanser tedavisi ve önlenmesinde önemli rol oynayacağı öne sürülmüş, ancak bu görüş kapsamlı araştırmalarla doğrulanmamış. Çok sayıda metabolik yolun düzenlenmesinde yer aldığını ve etkisinin çeşitli faktörlerden etkilendiğini akılda tutmak önemlidir. Ayrıca, aşırı Se alımının toksik olabileceğini ve bu nedenle takviyesinde dikkatli olunması gerektiğini unutulmamalıdır. Selenyumun önerilen günlük alımı erkekler ve kadınlar için 55 µg/gündür. Önerildiği şekilde alındığında, incelenen takviyeler günlük gereksinimin ortalama %1,1- 1,7’sini karşılamaktadır; bu küçük bir yüzdedir ve diğer selenyum içeren takviyelerin yokluğunda güvenli olmalıdır.

*Sr-Stronsiyum ana besin kaynağı su ve belirli besinlerdir. Element, osteoporozun başlamasını önlemede rol oynar ve ayrıca diş hassasiyetini tedavi etmede etkilidir ve kardiyostatik etkiye sahiptir. Vücuttaki daha yüksek Sr konsantrasyonlarını tip 2 diyabet riskinin daha düşük olmasıyla ilişkilendiren çalışmalar var. Bununla birlikte, Sr için önerilen günlük alım miktarı belirlenmemiştir.

*Ca, Fe, Mg ve K gibi bazı minerallerin gereksinimini yiyeceklerden karşılamak zor olabilir. Bu nedenle Spirulina günlük diyete değerli bir katkı sağlayabilir ve gerekli mikro besin alımını sağlamaya yardımcı olabilir.

Spirulina hakkında yaptığım araştırmalardan elde ettiğim bilgileri, bu üçüncü yazımda siz okuyucularımla paylaşmak istedim. Detaylar linkini verdiğim akademik makalede mevcuttur.

Sağlıklı bir yaşam dilerim.

Spirulina'yı Nasıl alırdınız? 2. Bölüm
Spirulina'yı Nasıl alırdınız? 1. Bölüm

 

Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

14
Ağustos
26
Nisan