A.Baybars Göğez
Köşe Yazarı
A.Baybars Göğez
 

KIRSAL- KENTSEL TARIM VE KALKINMADA KIŞLANIN ROLÜ.

Bu yazı SONSÖZ başlığıyla KENTKÖY kitabımda yer almaktadır. Em. Tümg. Yaşar BAL anlatımıyla. Anadolu’da askeri kışlaların bulunduğu şehir içi ve dışındaki araziler yemyeşildir. Halk arasında “Askeriye en güzel yere yerleşmiş” şeklinde ön yargılı söylentileri duyarız. Yörenin yaşlıları ise askerlerin diktiği ağaçlarla bölgenin yeşillendirildiğini çok iyi bilirler. Doğrusu da budur ama bu ağaçların çoğu çam ağaçlarından oluşur. Meyve ağaçları yok denecek kadar azdır. Ben Anadolu’nun küçük bir köyünde doğdum. Çocukluğum doğayla iç içe bahçelerde meyve ağaçları dikip sulayarak ve dallarından meyve toplayarak geçti. 1976 yılında KHO’dan tankçı teğmen olarak mezun olup, Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığına (sınıf okulu) katıldığım zaman, karşılaştığım en büyük sorun yeterli suyun olmamasıydı. Mevcut su askerlerin ihtiyacını ancak karşılayabildiği için gölgesinde oturup serinleyebileceğimiz ağaçların olmasını arzu eder ve her tarafı ağaçlandırmayı hayal ederdik. 1977 yılında genç bir teğmen olarak Erzurum Aşkale Kesikköprü’deki tank birliğinde görev yaparken, bölgede bol miktarda su olmasına rağmen, soğuk ve don nedeniyle kışlada sınırlı sayıda ağaç vardı. Tank garajımın önüne bir çeşme yaptırıp geniş bir alana ağaçlar diktirerek üç yıl boyunca suladığımızda yemyeşil bir alan oluşmuştu. Sonraki senelerde gördüğüm manzara ise inanılmazdı. Alan daha da genişlemiş ağaçlarla küçük bir korumuz olmuştu. 1980’li yıllarda İstanbul Hasdal kışlasında görev yaparken de ağaç dikmeye devam ettik. Artık çam yanında meyve ağaçları da diktiriyordum. Bugün İstanbul’un en güzel yerlerinden birisi olan Vadi İstanbul’un batısındaki yeşilliklerin büyük bölümü o günlerin hatırasıdır. 2003’de Kıbrıs Lefkoşa Değirmenlik bölgesinde bulunan Zırhlı Tugay komutanlığı dönemimde, barış harekâtından kalma kışla içindeki zeytin ağaçlarının bakımsız olduğunu gördüm. İşi bilen Kuzey Kıbrıs’lı bir bahçıvanla anlaşarak kısa zaman içinde eskisine göre birkaç misli zeytin hasat etmeye başladık. Toplanan zeytinleri soğuk sıkım zeytinyağı haline getirip asker yemekhanelerinde kullandık. Ayrıca KKTC Tarım bakanlığı ile koordineli olarak Beşparmak dağları güney yamaçlarında su göletleri yaptırıp çam, okaliptüs, zeytin ve keçiboynuzu ağaçları dikerek bakımlarını üstlendik. Sonraki yıllarda bölgenin yemyeşil orman olduğunu gördüm. 2009 yılında Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanı olarak atandığımda, şehir şebekesinden çok az su geliyor ve mevcut su kuyuları kuruyordu. Geliştirdiğimiz birkaç yöntemle su sorununu çözdük, hatta ağaçları sulamak için de su yeterli su kaynağımız oluştu. Erbaş ve erlere örnek olması için yamaçlara teraslar yapıp çam ve sürekli yeşil kalan kalan mavi servi ve badem fidanları, Kutugun dere yatağına yakın düzlüklerde de ceviz, vişne, kiraz, kayısı, armut, dut vb. ağaçlar dikerek meyve bahçeleri oluşturduk. Erbaş ve erler ağaçlar meyve vermeye başladığında bu meyveleri yiyerek ağaçlara daha dikkatli ve severek bakım yapmaya başladılar. Her dönemde yaklaşık sekiz bin (8.000) askerin bulunduğu bu birlikte komutan olarak görev yaptığım 4 yıl boyunca eğitimlerden sonra bir sosyal faaliyet gibi 300.000’den fazla ağaç diktik. Tüm askerler bunu severek ve isteyerek yapıyordu. Çoğu damlama sulama sistemiyle sulandığı için kuruyan neredeyse yoktu. Bir kısmını kendi seralarımızda yetiştirdiğimiz, çoğunluğunu Tarım Orman Bakanlığı’ndan temin ettiğimiz fidelerimiz için ayrıca Polatlı ve Ayaş ilçelerinden bedelsiz aldığımız ve Etimesgut Belediyesi imkanlarıyla taşınan yanmış koyun gübresini de Kasım- Aralık aylarında bitkilere veriyorduk. Kışlada her üç ayda bir yaptığımız yemin törenlerine katılan yaklaşık 20.000 civarı asker ailesi bu ağaçların gölgesinde piknik yapar, memleketlerinden getirdikleri yiyecekler ve bizim ikramlarımızla birlikte çocuklarıyla hoşça vakit geçirirlerdi. Olabildiğince düşük maliyetlerle bölgenin özelliklerine uygun ağaçların dikimi ve yetiştirilmesine yönelik yaptığımız bu çalışmalar, Mehmetçik için memleketlerine döndüklerinde güzel bir anı olması yanında, tarımsal üretimin önemini algılamaları açısından da eğitimlerimizin bir parçası haline gelmişti. Aynı zamanda Etimesgut ve Sincan bölgesinde yaşayan şehit ailelerimizin de talepleriyle, her bir şehidimizin kimlik bilgilerinin yer aldığı plaketlerin yanına, değişik cinste birer meyve ağacı dikerek, Şehitler Anı Fidanlığı oluşturduk. Askerlerimizle birlikte şehit aileleri de damla sulama sistemiyle suladığımız bu ağaçların bakımını üstleniyor ve meyvelerini topluyorlardı. Aynı dönemde yakın iş birliği içinde çalıştığımız Etimesgut Belediyesi de Elvankent, Eryaman ve Bağlıca mahallerinde büyük boyutlarda yeşil alanlar ortaya çıkarıyorlardı. AOÇ- Atatürk Orman Çiftliğinin komşu arazilerinde yapılan ağaçlandırma çalışmaları ile adeta Ankara’nın akciğerinin bir lobunu oluşturduk. Ayrıca kışla içinde yaşayan keklik, tavşan ve kartal gibi yaban hayvanlarımızın alınan önlemlerle üreyerek çoğaldığı, serbestçe dolaştığı, askerlerin zamanla yakınlaştığı ve elleriyle besledikleri doğal bir yaşam alanı oluşmuştu. Askerlerimiz için moral ve motivasyon kaynağı olan bu çalışmalarımız dışında, gelen karkas etlerin kemiklerini kaynatarak elde ettiğimiz et suyundan yapılan çorbalar, pilavlar vb. yemeklerle, her öğün 4- 5 çeşit kalorisi yüksek yemek yedirip, haftada en az 3 kez banyo yapıp, 8 saat düzenli uyuyan askerlerimize sivil yaşantıları için örnek uygulamaları benimsetmeye çalıştık. Bu yaptıklarımızla askerlerimizin tamamı kendini iyi hissediyor, verilecek görevlere hazır oluyor ve işlerini layığıyla yerine getiriyorlardı. Sürat, atiklik ve aşırı dikkat isteyen Tankçılık eğitimini de en iyi şekilde yapıyorlardı. Ben de Atatürk sevgisiyle yoğrulmuş, kendini iyi hisseden, yaptığı spor ve aldığı mesleki eğitimleriyle becerileri gelişen, özgüveni yüksek güzel yurdumun kahraman gençleriyle birlikte en zor görevleri başarıyla yapmanın gururunu ve onurunu yaşıyorum. 2013 yılında emekli olduktan sonra çeşitli yerlerde tesadüfen karşılaştığım eski askerlerimin o günleri şükran ve sevgiyle hatırlaması ve şahsıma yönelik teveccühleri hayatın bana sunduğu en büyük armağandır. Karşılıklı sevgi ve saygı üzerine kurulmuş iş ve hayat tarzını benimseyen kişilerin başarıları ve beklentileri yüksek oranda gerçekleşiyor. Belediyeler başta olmak üzere her kamu görevlisi elindeki olanakları ve kamu kaynaklarını doğru ve sorumlu bir şekilde kullanarak hayata kalıcı eserler ve sevgilerini bırakabilirse, benim yaşadığım huzura kavuşabilirler. Sevgi ve saygılarımı sunarım.   Bilgi paylaşınca güzel
Ekleme Tarihi: 11 Nisan 2024 - Perşembe
A.Baybars Göğez

KIRSAL- KENTSEL TARIM VE KALKINMADA KIŞLANIN ROLÜ.

Bu yazı SONSÖZ başlığıyla KENTKÖY kitabımda yer almaktadır.

Em. Tümg. Yaşar BAL anlatımıyla.

Anadolu’da askeri kışlaların bulunduğu şehir içi ve dışındaki araziler yemyeşildir. Halk arasında “Askeriye en güzel yere yerleşmiş” şeklinde ön yargılı söylentileri duyarız. Yörenin yaşlıları ise askerlerin diktiği ağaçlarla bölgenin yeşillendirildiğini çok iyi bilirler. Doğrusu da budur ama bu ağaçların çoğu çam ağaçlarından oluşur. Meyve ağaçları yok denecek kadar azdır.

Ben Anadolu’nun küçük bir köyünde doğdum. Çocukluğum doğayla iç içe bahçelerde meyve ağaçları dikip sulayarak ve dallarından meyve toplayarak geçti.

1976 yılında KHO’dan tankçı teğmen olarak mezun olup, Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığına (sınıf okulu) katıldığım zaman, karşılaştığım en büyük sorun yeterli suyun olmamasıydı. Mevcut su askerlerin ihtiyacını ancak karşılayabildiği için gölgesinde oturup serinleyebileceğimiz ağaçların olmasını arzu eder ve her tarafı ağaçlandırmayı hayal ederdik.

1977 yılında genç bir teğmen olarak Erzurum Aşkale Kesikköprü’deki tank birliğinde görev yaparken, bölgede bol miktarda su olmasına rağmen, soğuk ve don nedeniyle kışlada sınırlı sayıda ağaç vardı. Tank garajımın önüne bir çeşme yaptırıp geniş bir alana ağaçlar diktirerek üç yıl boyunca suladığımızda yemyeşil bir alan oluşmuştu. Sonraki senelerde gördüğüm manzara ise inanılmazdı. Alan daha da genişlemiş ağaçlarla küçük bir korumuz olmuştu.

1980’li yıllarda İstanbul Hasdal kışlasında görev yaparken de ağaç dikmeye devam ettik. Artık çam yanında meyve ağaçları da diktiriyordum. Bugün İstanbul’un en güzel yerlerinden birisi olan Vadi İstanbul’un batısındaki yeşilliklerin büyük bölümü o günlerin hatırasıdır.

2003’de Kıbrıs Lefkoşa Değirmenlik bölgesinde bulunan Zırhlı Tugay komutanlığı dönemimde, barış harekâtından kalma kışla içindeki zeytin ağaçlarının bakımsız olduğunu gördüm. İşi bilen Kuzey Kıbrıs’lı bir bahçıvanla anlaşarak kısa zaman içinde eskisine göre birkaç misli zeytin hasat etmeye başladık. Toplanan zeytinleri soğuk sıkım zeytinyağı haline getirip asker yemekhanelerinde kullandık. Ayrıca KKTC Tarım bakanlığı ile koordineli olarak Beşparmak dağları güney yamaçlarında su göletleri yaptırıp çam, okaliptüs, zeytin ve keçiboynuzu ağaçları dikerek bakımlarını üstlendik. Sonraki yıllarda bölgenin yemyeşil orman olduğunu gördüm.

2009 yılında Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanı olarak atandığımda, şehir şebekesinden çok az su geliyor ve mevcut su kuyuları kuruyordu. Geliştirdiğimiz birkaç yöntemle su sorununu çözdük, hatta ağaçları sulamak için de su yeterli su kaynağımız oluştu.

Erbaş ve erlere örnek olması için yamaçlara teraslar yapıp çam ve sürekli yeşil kalan kalan mavi servi ve badem fidanları, Kutugun dere yatağına yakın düzlüklerde de ceviz, vişne, kiraz, kayısı, armut, dut vb. ağaçlar dikerek meyve bahçeleri oluşturduk. Erbaş ve erler ağaçlar meyve vermeye başladığında bu meyveleri yiyerek ağaçlara daha dikkatli ve severek bakım yapmaya başladılar.

Her dönemde yaklaşık sekiz bin (8.000) askerin bulunduğu bu birlikte komutan olarak görev yaptığım 4 yıl boyunca eğitimlerden sonra bir sosyal faaliyet gibi 300.000’den fazla ağaç diktik. Tüm askerler bunu severek ve isteyerek yapıyordu.

Çoğu damlama sulama sistemiyle sulandığı için kuruyan neredeyse yoktu. Bir kısmını kendi seralarımızda yetiştirdiğimiz, çoğunluğunu Tarım Orman Bakanlığı’ndan temin ettiğimiz fidelerimiz için ayrıca Polatlı ve Ayaş ilçelerinden bedelsiz aldığımız ve Etimesgut Belediyesi imkanlarıyla taşınan yanmış koyun gübresini de Kasım- Aralık aylarında bitkilere veriyorduk.

Kışlada her üç ayda bir yaptığımız yemin törenlerine katılan yaklaşık 20.000 civarı asker ailesi bu ağaçların gölgesinde piknik yapar, memleketlerinden getirdikleri yiyecekler ve bizim ikramlarımızla birlikte çocuklarıyla hoşça vakit geçirirlerdi.

Olabildiğince düşük maliyetlerle bölgenin özelliklerine uygun ağaçların dikimi ve yetiştirilmesine yönelik yaptığımız bu çalışmalar, Mehmetçik için memleketlerine döndüklerinde güzel bir anı olması yanında, tarımsal üretimin önemini algılamaları açısından da eğitimlerimizin bir parçası haline gelmişti.

Aynı zamanda Etimesgut ve Sincan bölgesinde yaşayan şehit ailelerimizin de talepleriyle, her bir şehidimizin kimlik bilgilerinin yer aldığı plaketlerin yanına, değişik cinste birer meyve ağacı dikerek, Şehitler Anı Fidanlığı oluşturduk. Askerlerimizle birlikte şehit aileleri de damla sulama sistemiyle suladığımız bu ağaçların bakımını üstleniyor ve meyvelerini topluyorlardı.

Aynı dönemde yakın iş birliği içinde çalıştığımız Etimesgut Belediyesi de Elvankent, Eryaman ve Bağlıca mahallerinde büyük boyutlarda yeşil alanlar ortaya çıkarıyorlardı. AOÇ- Atatürk Orman Çiftliğinin komşu arazilerinde yapılan ağaçlandırma çalışmaları ile adeta Ankara’nın akciğerinin bir lobunu oluşturduk.

Ayrıca kışla içinde yaşayan keklik, tavşan ve kartal gibi yaban hayvanlarımızın alınan önlemlerle üreyerek çoğaldığı, serbestçe dolaştığı, askerlerin zamanla yakınlaştığı ve elleriyle besledikleri doğal bir yaşam alanı oluşmuştu.

Askerlerimiz için moral ve motivasyon kaynağı olan bu çalışmalarımız dışında, gelen karkas etlerin kemiklerini kaynatarak elde ettiğimiz et suyundan yapılan çorbalar, pilavlar vb. yemeklerle, her öğün 4- 5 çeşit kalorisi yüksek yemek yedirip, haftada en az 3 kez banyo yapıp, 8 saat düzenli uyuyan askerlerimize sivil yaşantıları için örnek uygulamaları benimsetmeye çalıştık.

Bu yaptıklarımızla askerlerimizin tamamı kendini iyi hissediyor, verilecek görevlere hazır oluyor ve işlerini layığıyla yerine getiriyorlardı. Sürat, atiklik ve aşırı dikkat isteyen Tankçılık eğitimini de en iyi şekilde yapıyorlardı. Ben de Atatürk sevgisiyle yoğrulmuş, kendini iyi hisseden, yaptığı spor ve aldığı mesleki eğitimleriyle becerileri gelişen, özgüveni yüksek güzel yurdumun kahraman gençleriyle birlikte en zor görevleri başarıyla yapmanın gururunu ve onurunu yaşıyorum.

2013 yılında emekli olduktan sonra çeşitli yerlerde tesadüfen karşılaştığım eski askerlerimin o günleri şükran ve sevgiyle hatırlaması ve şahsıma yönelik teveccühleri hayatın bana sunduğu en büyük armağandır.

Karşılıklı sevgi ve saygı üzerine kurulmuş iş ve hayat tarzını benimseyen kişilerin başarıları ve beklentileri yüksek oranda gerçekleşiyor. Belediyeler başta olmak üzere her kamu görevlisi elindeki olanakları ve kamu kaynaklarını doğru ve sorumlu bir şekilde kullanarak hayata kalıcı eserler ve sevgilerini bırakabilirse, benim yaşadığım huzura kavuşabilirler. Sevgi ve saygılarımı sunarım.

 
Bilgi paylaşınca güzel
Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

26
Nisan