Sizden Gelenler
Köşe Yazarı
Sizden Gelenler
 

Hatice Topçu Yazdı: SON DÖNEMEÇ!

EMPERYALİZM çok yol aldı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında işgalle başaramadıklarını proje ile adım adım başarıyorlar. Ulus devletimiz için son dönemeçteyiz. Ülke işgal altında deniliyor, bir ilimizdeki Suriyeli nüfus Türk nüfusu aştı deniliyor, çıkan sesler cılız, yazılanlar dikkatli çünkü yaratılan korku iklimi o kadar büyük ki… Söz konusu olan Kilis ilimiz. Eğer bir ilin valisi, bir siyasi parti liderinin söylemi sonrasında çıkıp açıklama yapıyorsadurup düşünmek lazım. Hem de uzun uzun düşünmek lazım. Bana göre bu konudaki öncelikli soru: Suriyeliler yerleşmek için sınır kentlerimizi mi seçtiler, yoksa sınır kentlerimize mi yerleştirildiler? sorusudur. Suriyelilerin öncelikli olarak Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Mardin illerine yerleşmesi bir tesadüf müdür? Eğer tesadüf olsaydı sınırdaki mayınlar önceden temizlenir miydi? Türkiye’de kaç Suriyeli var kimse bilmiyor çünkü her konuda olduğu gibi sayılar gizleniyor. Sadece Suriyeliler değil elbette. Afganistan’dan gelenlerin yollarındaki -Doğu sınırımız- mayınların temizlenmesi de ABD ile birlikte yapıldı. Kilis Valisi, Kilis’te yaşayan Suriyelilerin sayısını oransal olarak %38,5olarak açıkladı. Şaşırdık mı? Kesinlikle hayır. Hoş geldin TÜİK. Yunanistan tarafından adalarımızın işgali 2004 yılında başladı. Seçime ramak kala “Bir gece ansızın gelebiliriz” söylemi yandaş medya grupları tarafından yere göğe sığdırılamadı… Kimse 18 senedir neredeydiniz diye sormadı/soramadı. Kanal İstanbul projesi ile kamuoyunun gündeminde belirginleşen yabancılara -Katar-toprak satışları ne acınası durumda olduğumuzun kanıtı. Kanal İstanbul ‘mu? “Dur bakali n’olacak?” Bizim Cumhuriyetimiz yabancıya toprak satışını yasaklamıştı. 18 Mart 1924 tarih ve 442 sayılı Köy Kanunu’nun 87. Maddesi şöyle: “Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunmayan gerçek şahıslar, gerçek şahıs hükmünde olan cemiyet ve şirketlerin köylerde arazi ve emlak almaları memnudur (yasaktır).” Köy Kanunundan bu madde ne zaman kaldırıldı dersiniz? 03.07.2003 tarihinde. Yani AKP iktidara gelişinin üzerinden iki yıl bile geçmeden. Emperyalizmin projeleri uzun solukludur.BOP ’un (Büyük Ortadoğu Projesi) adımlarından biri olan köylerimizin boşaltılmasına öğrencilerin “Taşımalı Eğitim” sistemi kapsamına alınması ile başlandı. Tarım politikalarıyla köylünün beli kırıldı ve böylece onları köylerine bağlayacak sebepler ortadan kaldırıldı. Köy toprakları satılabilir hale getirildi. Bu tabloda önümüzde bir seçim var. Muhalefet partileri değişen ve dönüşen bunca şeye rağmen seçimle iktidarı değiştirebileceklerini vaat ediyorlar. Özellikle de ana muhalefet partisi seçimin yüzde yüz kazanılacağı algısı oluşturuyor. Bu sayfada11.08.2022 tarihinde yazdığım, “HALKSIZ BİR ÇIKIŞ DÜŞÜNÜLEMEZ” başlıklı yazımda ülkemizin bu noktaya getirilişinde ana muhalefet partisinin izlediği politikalara yer vermiştim. Dolayısıyla projenin yol alışında iktidar ile birlikte ana muhalefetin de payının olduğunu belirtmiştim. Bulunduğumuz yerde seçimin yüzde yüz kazanılacağı algısı oluşturmak yanlıştır.  Şöyle ki; parlamentosu ismi var cismi yoka dönüştürülmüş, seçim sistemi değiştirilmiş, üstünlerin hukuku etkin kılınmış, üniversiteleri ve meslek kuruluşlarının tamamına yakını siyasallaştırılmış, basın ve medyanın tamamına yakını kuşatılmış, özetle bütün dinamikleri ele geçirilmiş bir ülkede SEÇİM ile kurtuluş, öyle mi? Efendim, ekonomi çok kötüymüş, yurttaş zor durumda imiş ve bu sefer durum gerçekten de farklı imiş…İyi de ekonomi izlenen politikalarla bu hale getirilmedi mi?  Halk bilinçli ve planlı bir biçimde yoksullaştırılmadı mı? Önce muhtaç duruma düşürülüp, sonra yanındayım denilip, yardım edilerek bağımlı hale getirilmedi mi? Öyleyse AKP ‘nin oyları halen % 30’un üzerinde sorusu niye? Halen Cumhuriyet rejiminin devam ettiğini düşünenler var. Oysa 15 Temmuz sonrası tek adam rejimi getirildi. Cumhur Başkanlığı Kabinesi denilen yapı da yok aslında. Atanmış bakanların oluğu bir yerde kabine mi olur Allah aşkına. Durum bu kadar karmaşıkken buradan nasıl çıkılır? Elbette ki susarak, korkarak değil, sürece katılarak çünkü demokrasi önümüze konulan isimleri onaylamak değildir.O isimleri belirleyebilmektir. Demokrasi diye diye Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini anayasaya aykırı olarak dayattılar. Sonra iktidar ve muhalefet olarak belirledikleri adayları önümüze koydular. Sonuç sandıktan çıkanı meşrulaştırdılar. Öyle görünüyor ki önümüzdeki seçimlerde de süreç devam edecek. Halkın sürece dahil edilmediği bir sistemde demokrasiden söz edilebilir mi? Görünen o ki, kim çıkar,halkı sürece dahil edelim, adayların belirlenmesinde halkın tercihlerini önceleyelim der ise o kazanacak. Şu anda Albert Einstein’in “AYNI ŞEYLERİ TEKRAR TEKRAR YAPMAK VE FARKLI SONUÇLAR BEKLEMEK DELİLİKTİR.” dediği yerdeyiz. Unutmayalım ki hiçbir algı operasyonu, hiçbir propaganda halkı sürece katmanın önüne geçemez. ]]>
Ekleme Tarihi: 09 Eylül 2022 - Cuma
Sizden Gelenler

Hatice Topçu Yazdı: SON DÖNEMEÇ!

EMPERYALİZM çok yol aldı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında işgalle başaramadıklarını proje ile adım adım başarıyorlar.

Ulus devletimiz için son dönemeçteyiz.

Ülke işgal altında deniliyor, bir ilimizdeki Suriyeli nüfus Türk nüfusu aştı deniliyor, çıkan sesler cılız, yazılanlar dikkatli çünkü yaratılan korku iklimi o kadar büyük ki…

Söz konusu olan Kilis ilimiz. Eğer bir ilin valisi, bir siyasi parti liderinin söylemi sonrasında çıkıp açıklama yapıyorsadurup düşünmek lazım. Hem de uzun uzun düşünmek lazım.

Bana göre bu konudaki öncelikli soru: Suriyeliler yerleşmek için sınır kentlerimizi mi seçtiler, yoksa sınır kentlerimize mi yerleştirildiler? sorusudur. Suriyelilerin öncelikli olarak Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Mardin illerine yerleşmesi bir tesadüf müdür?

Eğer tesadüf olsaydı sınırdaki mayınlar önceden temizlenir miydi?

Türkiye’de kaç Suriyeli var kimse bilmiyor çünkü her konuda olduğu gibi sayılar gizleniyor. Sadece Suriyeliler değil elbette. Afganistan’dan gelenlerin yollarındaki -Doğu sınırımız- mayınların temizlenmesi de ABD ile birlikte yapıldı.

Kilis Valisi, Kilis’te yaşayan Suriyelilerin sayısını oransal olarak %38,5olarak açıkladı. Şaşırdık mı? Kesinlikle hayır. Hoş geldin TÜİK.

Yunanistan tarafından adalarımızın işgali 2004 yılında başladı. Seçime ramak kala “Bir gece ansızın gelebiliriz” söylemi yandaş medya grupları tarafından yere göğe sığdırılamadı… Kimse 18 senedir neredeydiniz diye sormadı/soramadı.

Kanal İstanbul projesi ile kamuoyunun gündeminde belirginleşen yabancılara -Katar-toprak satışları ne acınası durumda olduğumuzun kanıtı.

Kanal İstanbul ‘mu?

“Dur bakali n’olacak?”

Bizim Cumhuriyetimiz yabancıya toprak satışını yasaklamıştı.

18 Mart 1924 tarih ve 442 sayılı Köy Kanunu’nun 87. Maddesi şöyle: “Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunmayan gerçek şahıslar, gerçek şahıs hükmünde olan cemiyet ve şirketlerin köylerde arazi ve emlak almaları memnudur (yasaktır).”

Köy Kanunundan bu madde ne zaman kaldırıldı dersiniz?

03.07.2003 tarihinde. Yani AKP iktidara gelişinin üzerinden iki yıl bile geçmeden.

Emperyalizmin projeleri uzun solukludur.BOP ’un (Büyük Ortadoğu Projesi) adımlarından biri olan köylerimizin boşaltılmasına öğrencilerin “Taşımalı Eğitim” sistemi kapsamına alınması ile başlandı. Tarım politikalarıyla köylünün beli kırıldı ve böylece onları köylerine bağlayacak sebepler ortadan kaldırıldı. Köy toprakları satılabilir hale getirildi.

Bu tabloda önümüzde bir seçim var. Muhalefet partileri değişen ve dönüşen bunca şeye rağmen seçimle iktidarı değiştirebileceklerini vaat ediyorlar. Özellikle de ana muhalefet partisi seçimin yüzde yüz kazanılacağı algısı oluşturuyor.

Bu sayfada11.08.2022 tarihinde yazdığım, “HALKSIZ BİR ÇIKIŞ DÜŞÜNÜLEMEZ” başlıklı yazımda ülkemizin bu noktaya getirilişinde ana muhalefet partisinin izlediği politikalara yer vermiştim. Dolayısıyla projenin yol alışında iktidar ile birlikte ana muhalefetin de payının olduğunu belirtmiştim.

Bulunduğumuz yerde seçimin yüzde yüz kazanılacağı algısı oluşturmak yanlıştır.  Şöyle ki; parlamentosu ismi var cismi yoka dönüştürülmüş, seçim sistemi değiştirilmiş, üstünlerin hukuku etkin kılınmış, üniversiteleri ve meslek kuruluşlarının tamamına yakını siyasallaştırılmış, basın ve medyanın tamamına yakını kuşatılmış, özetle bütün dinamikleri ele geçirilmiş bir ülkede SEÇİM ile kurtuluş, öyle mi?

Efendim, ekonomi çok kötüymüş, yurttaş zor durumda imiş ve bu sefer durum gerçekten de farklı imiş…İyi de ekonomi izlenen politikalarla bu hale getirilmedi mi?  Halk bilinçli ve planlı bir biçimde yoksullaştırılmadı mı? Önce muhtaç duruma düşürülüp, sonra yanındayım denilip, yardım edilerek bağımlı hale getirilmedi mi?

Öyleyse AKP ‘nin oyları halen % 30’un üzerinde sorusu niye?

Halen Cumhuriyet rejiminin devam ettiğini düşünenler var. Oysa 15 Temmuz sonrası tek adam rejimi getirildi. Cumhur Başkanlığı Kabinesi denilen yapı da yok aslında. Atanmış bakanların oluğu bir yerde kabine mi olur Allah aşkına.

Durum bu kadar karmaşıkken buradan nasıl çıkılır?

Elbette ki susarak, korkarak değil, sürece katılarak çünkü demokrasi önümüze konulan isimleri onaylamak değildir.O isimleri belirleyebilmektir.

Demokrasi diye diye Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini anayasaya aykırı olarak dayattılar. Sonra iktidar ve muhalefet olarak belirledikleri adayları önümüze koydular. Sonuç sandıktan çıkanı meşrulaştırdılar.

Öyle görünüyor ki önümüzdeki seçimlerde de süreç devam edecek.

Halkın sürece dahil edilmediği bir sistemde demokrasiden söz edilebilir mi?

Görünen o ki, kim çıkar,halkı sürece dahil edelim, adayların belirlenmesinde halkın tercihlerini önceleyelim der ise o kazanacak.

Şu anda Albert Einstein’in “AYNI ŞEYLERİ TEKRAR TEKRAR YAPMAK VE FARKLI SONUÇLAR BEKLEMEK DELİLİKTİR.” dediği yerdeyiz.

Unutmayalım ki hiçbir algı operasyonu, hiçbir propaganda halkı sürece katmanın önüne geçemez.

]]>
Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

18
Mayıs
21
Ağustos
28
Haziran
23
Haziran
16
Haziran