Bir kabus kovalamacası
ve onun kuru yapraklardan mor elbisesi
Sağa sola bakmadan, ne yapacağını bilmeden deli gibi koşuyor.
Sanki tüm geçmiş ve gelecek anıların girdabında oturuyormuşçasına koşabildiği kadar koşuyor,
Daireler çizerek koşuyor ve tüm yorgunluğunu kendine doğru atıyor.
Sanki yüksek duvarlar örmek istiyormuş gibi
“Her anı duvar gibi üst üste yığmaya çalışıyor.”
Kara bulutların nasıl ve neyin sebep olduğunun artık bilinmediği bir dönemdeyiz.
Bulutların ötesinde her yer gizemli sislerle dolu
Her yer, sürgün zamanının cehennemi gibi, hiçliğin ortasında dağılmış durumda.
Tersine çevrilmiş bir güneş
Mirasa dahil olmayan yıldızlar
Kontrolsüz okyanus dalgaları.
Her yer karanlık, kavanozun içindeki ışık karanlığa düşmüş. Karanlıkta hiçbir şey görünmüyor, sert dalgalar önlerine çıkan her ışığı parçalıyor.
Her şey eski giysiler gibi bilinmeyen kıyılara sürükleniyor
Ve hala her diyetin parasını ödemek zorundayız
barbarların kadim korkusundan
Zamansız bir sürgüne düşmüşüz, bu sürgün geçici bir sürgün değil, birinci yüzyıldan bu yana biriken tüm yüklerin üzerimize atılmaya çalışıldığı bir sürecin sürgünüdür.
Anı anlamayan sürgünler farkında olmadan bir an için sonsuzluğun mutlu sonunu görmenin heyecanını yaşadıklarını düşünürler.
Sanırım yaşlılar kapılarını kilitlerken bundan bahsediyorlardı.
Artık sınırların ötesindeki dikenli yollarda her şey sırlarda saklı
eğimli yarış kartları,
çok eski hayaller, hassas ruhların aşkları
Rüzgâr bahçelerinde aynı şarkıyı söyleyen martılar;
Her yaradan bir sürgün doğar ve korkuyla lekelenir.
Ah ne ah
Keşke barış dolu bir el zamanın boynuna uzanabilseydi;
Yepyeni güneşler doğup herkesin gölgesini aydınlatsa
Okuma yazma bilmeyen kum her şeyi zulümden öğrenmeseydi,
Şimdi tüm çimenler kuyruklu yıldızların közleri gibi yanıyor,