Erdal Direğin
Köşe Yazarı
Erdal Direğin
 

BU ÇOCUKLARA NE YAPTIĞINIZIN,, FARKINDAMISINIZ?

Öyle bir karmaşa yarattınız ki, herkes nasibini alıyor. Emekli, çalışan, yaşlı, kadın, çocuk, sokak hayvanları, ormanlarımız, zeytinliklerimiz, fabrikalarımız, limanlarımız, milli değerlerimiz, toplumsal hassasiyetlerimiz… her şeyi, hepimizi bitirdiniz. Önceleri “hiç mi iyi şeyler olmuyor? dendiğinde birkaç şey sayabiliyorduk. Son zamanlarda bana bir şey söyleyin. “Bakın bu çok iyi” diye. Hep beraber düşünsek, sayamayız. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete… Bugün sizlere pırıl pırıl gençlerimizden söz edeceğim. Bu evlatlar bu ülkenin geleceği. Bizim kuşağın yaşam haklarının elinden alındığı gibi, bu gencecik çocuklarda çırpınıyor hayata tutunabilmek için. Sanırım 15 gün oldu, gençler bir mizahi video çekmişler mezuniyet töreninden. Herkes ironi yaparak seviniyor. Sanki atamaları yapılmış… ! Bir genç soruyor; Siz nereye atandınız? Cevap veriyor gençler ; Isparta BİM, diğeri Yozgat A-101, diğeri İzmir ŞOK, diğeri Antalya Migros ve diğeri İstanbul Hakmar… Ne mutlu ki artık üniversiteli Kasiyerlerimiz var! Şu ülkenin düştüğü duruma bakar mısınız? Vatan, millet, Sakarya edebiyatından vazgeçin ve gerçekleri görün artık. Üniversiteli işsiz sayısında Avrupa ülkeleri arasında uzak ara öndeyiz. Niye gidiyorlar değil mi? Doktoru gidiyor, hemşiresi gidiyor, mühendisi gidiyor, ekonomisti gidiyor. Avrupa ne yapıyor, yetişmiş elemana hemen kapısını açıyor. Oh ne güzel biz okutalım başka devletler hiçbir emek vermeden üstüne atlasın. Neden kızalım bu çocuklara, nasıl kızalım? Sen imkan vermezsen, imkan verilen yere giderler. Önceki gün Ankara’da toplantı için bulunuyorum. Toplantı öncesi küçük bir şeyler atıştırıp, öyle toplantıya gireyim dedim. Hani yüzlerce mağazası olan bilmem ne köftecisi var ya? İşte oraya gittim. (Köfte yemedim, bir çorba içtim) Baktım genç çocuklar çalışıyor. Hemen sorarım “okula gidiyor musun?” diye. “Okuyorum, şu üniversite mühendislik fakültesi 4.sınıfa geçtim” dedi evlatçık. Memlekete gitmedim. “Bu yaz çalışmam gerekiyor, yoksa nasıl okurum bu şartlarda” diyor. Ev tutmuşlar kirayı 3 arkadaş ödüyorlar. Ankara, İstanbul; İzmir gibi yerlerde çocuk okutmak bir emekli, asgari ücretli ya da dar gelirli için mümkün değil. Bir başkasına soruyorum, “ben şu üniversite de Tıp öğrencisiyim” diyor. Hani okulu bitirince hor görüp, döveceğimiz doktorlardan olacak. 6 yıl okuyacak, uzman olmak için 4 yıl daha okuyacak. Sonra “doktor dövebiliyoruz artık” diyen bir terbiyesiz, müptezelin eline düşecek çocuk. Ne kazanıyorsun diye soruyorum? Asgari ücretin biraz üzerinde diyor evlatçık… Koşturuyor, paspas yapıyor. “Peki günde kaç saat böyle çalışıyorsun?” diyorum. “10 saat” diyor. “fazla mesai ücreti veriyorlar mı?” diyorum. “Hayır” diyor. “Çalıştığım kadar normal mesai sayıyorlar” diyor. “Haklarını biliyor musun” diyorum. “Biliyorum ama çalışmam gerek” diyor. Bu sözlerden sonra ne denebilir ki? O söyleyemez ama ben söylerim “Ne yaptınız siz bu çocuklara” Otobüsle dönüşe geçiyorum artık, bir örnek daha sıkıştırayım. Otobüs görevlisi kibar bir genç var, baktım diksiyonu düzgün. Okula gittiği kesin. Ona da soruyorum. “Hukuk okuyorum” diyor. Mühendis, doktor, hukukçu adayları…Çalışsınlar elbette, çalışmak ayıp değil ki. Fakat çalışamazsa okuyamayacak duruma getirdiler insanları. Ailelerini çaresiz bıraktılar. Hiç de üzerlerine alınmıyorlar değil mi? Sorumluluğu alan yok. AKP’den önce hem kira verip, hem de çocuklarını rahatlıkla okutup hayata hazırlayan aileler vardı. Bugün çok azınlık. Çocuklar çalışmazsa okuyamayacaklar. Dinlenecekleri aylarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Hem de çok özledikleri ailelerini görmeme pahasına çalışmak zorundalar. Ya da özel okul öğretmeni olup, 10 ay çalışıp, 2 ay boşta, maaş almadan bekleyen öğretmenlere ne diyelim? Hayata tutunmak için 2 ay garsonluk yapmak zorunda kalan öğretmenlerimize ne diyelim? Ne diyelim? Biz de özür dileyelim, “sizi bu hale getirenlerle yeterince mücadele edemedik, biz sizlerden özür dileriz” diyelim… Biran aklıma Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Bülent Arı’nın 2016 yılında bir televizyon programında söylediği “Okuma oranı arttıkça bana afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halka güvendim” sözü geldi. Belli ki okumuş halktan korkuyorlar. Eğitimli insan, sorgular, analiz yapar, iyiyi, doğruyu, güzeli çirkini ayırt eder. Demek ki bu durum birilerini rahatsız etmiş. Başta söylediğim bir sözü tekrarlayarak bitireyim. “ NE YAPTINIZ BU ÇOCUKLARA” Yeter Yahu…
Ekleme Tarihi: 01 Temmuz 2024 - Pazartesi
Erdal Direğin

BU ÇOCUKLARA NE YAPTIĞINIZIN,, FARKINDAMISINIZ?

Öyle bir karmaşa yarattınız ki, herkes nasibini alıyor. Emekli, çalışan, yaşlı, kadın, çocuk, sokak hayvanları, ormanlarımız, zeytinliklerimiz, fabrikalarımız, limanlarımız, milli değerlerimiz, toplumsal hassasiyetlerimiz… her şeyi, hepimizi bitirdiniz. Önceleri “hiç mi iyi şeyler olmuyor? dendiğinde birkaç şey sayabiliyorduk. Son zamanlarda bana bir şey söyleyin. “Bakın bu çok iyi” diye. Hep beraber düşünsek, sayamayız. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete…

Bugün sizlere pırıl pırıl gençlerimizden söz edeceğim. Bu evlatlar bu ülkenin geleceği. Bizim kuşağın yaşam haklarının elinden alındığı gibi, bu gencecik çocuklarda çırpınıyor hayata tutunabilmek için. Sanırım 15 gün oldu, gençler bir mizahi video çekmişler mezuniyet töreninden. Herkes ironi yaparak seviniyor. Sanki atamaları yapılmış… ! Bir genç soruyor; Siz nereye atandınız? Cevap veriyor gençler ; Isparta BİM, diğeri Yozgat A-101, diğeri İzmir ŞOK, diğeri Antalya Migros ve diğeri İstanbul Hakmar… Ne mutlu ki artık üniversiteli Kasiyerlerimiz var! Şu ülkenin düştüğü duruma bakar mısınız?

Vatan, millet, Sakarya edebiyatından vazgeçin ve gerçekleri görün artık. Üniversiteli işsiz sayısında Avrupa ülkeleri arasında uzak ara öndeyiz. Niye gidiyorlar değil mi? Doktoru gidiyor, hemşiresi gidiyor, mühendisi gidiyor, ekonomisti gidiyor. Avrupa ne yapıyor, yetişmiş elemana hemen kapısını açıyor. Oh ne güzel biz okutalım başka devletler hiçbir emek vermeden üstüne atlasın.

Neden kızalım bu çocuklara, nasıl kızalım? Sen imkan vermezsen, imkan verilen yere giderler. Önceki gün Ankara’da toplantı için bulunuyorum. Toplantı öncesi küçük bir şeyler atıştırıp, öyle toplantıya gireyim dedim. Hani yüzlerce mağazası olan bilmem ne köftecisi var ya? İşte oraya gittim. (Köfte yemedim, bir çorba içtim) Baktım genç çocuklar çalışıyor. Hemen sorarım “okula gidiyor musun?” diye. “Okuyorum, şu üniversite mühendislik fakültesi 4.sınıfa geçtim” dedi evlatçık. Memlekete gitmedim. “Bu yaz çalışmam gerekiyor, yoksa nasıl okurum bu şartlarda” diyor. Ev tutmuşlar kirayı 3 arkadaş ödüyorlar. Ankara, İstanbul; İzmir gibi yerlerde çocuk okutmak bir emekli, asgari ücretli ya da dar gelirli için mümkün değil. Bir başkasına soruyorum, “ben şu üniversite de Tıp öğrencisiyim” diyor. Hani okulu bitirince hor görüp, döveceğimiz doktorlardan olacak. 6 yıl okuyacak, uzman olmak için 4 yıl daha okuyacak. Sonra “doktor dövebiliyoruz artık” diyen bir terbiyesiz, müptezelin eline düşecek çocuk.

Ne kazanıyorsun diye soruyorum? Asgari ücretin biraz üzerinde diyor evlatçık… Koşturuyor, paspas yapıyor. “Peki günde kaç saat böyle çalışıyorsun?” diyorum. “10 saat” diyor. “fazla mesai ücreti veriyorlar mı?” diyorum. “Hayır” diyor. “Çalıştığım kadar normal mesai sayıyorlar” diyor. “Haklarını biliyor musun” diyorum. “Biliyorum ama çalışmam gerek” diyor. Bu sözlerden sonra ne denebilir ki? O söyleyemez ama ben söylerim “Ne yaptınız siz bu çocuklara”

Otobüsle dönüşe geçiyorum artık, bir örnek daha sıkıştırayım. Otobüs görevlisi kibar bir genç var, baktım diksiyonu düzgün. Okula gittiği kesin. Ona da soruyorum. “Hukuk okuyorum” diyor.

Mühendis, doktor, hukukçu adayları…Çalışsınlar elbette, çalışmak ayıp değil ki. Fakat çalışamazsa okuyamayacak duruma getirdiler insanları. Ailelerini çaresiz bıraktılar. Hiç de üzerlerine alınmıyorlar değil mi? Sorumluluğu alan yok. AKP’den önce hem kira verip, hem de çocuklarını rahatlıkla okutup hayata hazırlayan aileler vardı. Bugün çok azınlık. Çocuklar çalışmazsa okuyamayacaklar. Dinlenecekleri aylarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Hem de çok özledikleri ailelerini görmeme pahasına çalışmak zorundalar. Ya da özel okul öğretmeni olup, 10 ay çalışıp, 2 ay boşta, maaş almadan bekleyen öğretmenlere ne diyelim? Hayata tutunmak için 2 ay garsonluk yapmak zorunda kalan öğretmenlerimize ne diyelim? Ne diyelim? Biz de özür dileyelim, “sizi bu hale getirenlerle yeterince mücadele edemedik, biz sizlerden özür dileriz” diyelim…

Biran aklıma Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Bülent Arı’nın 2016 yılında bir televizyon programında söylediği “Okuma oranı arttıkça bana afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halka güvendim” sözü geldi. Belli ki okumuş halktan korkuyorlar. Eğitimli insan, sorgular, analiz yapar, iyiyi, doğruyu, güzeli çirkini ayırt eder. Demek ki bu durum birilerini rahatsız etmiş.

Başta söylediğim bir sözü tekrarlayarak bitireyim. “ NE YAPTINIZ BU ÇOCUKLARA” Yeter Yahu…

Yazıya ifade bırak !