Bazı deyişler vardır içimize yer eden, zaman zaman kullanırız. Yeni nesil pek kıymet bilmez fakat bize de bu değerleri hatırlatmak düşer. “ana gibi yar olmaz” sözü müthiş bir sözdür.
Bu söz üzerinde saatlerce konuşulabilir, sayfalarca yazı yazılabilir. Ve hatta devam delim “cennet anaların ayakları altındadır” devam edelim “babaların bedduası tutar ancak süt verdiği için anaların bedduası tutmaz” derler. Anne bir başka oluyor be. Hele birde annesini küçük yaşta kaybetmiş, hiç görmemiş olanların acıları katlanarak artmış olmaz mı?
Hayatta keşkeleriniz ne kadar azsa o kadar güzel yaşamış oluyorsunuz. Keşke yapmasaydım, keşke gitmeseydim, keşke üzmeseydim, keşke öyle davranmasaydım” bu keşkeler olabildiğine fazla ise bu durumda sıkıntı var demektir.
Anneler sıklıkla çocukları onları üzdüklerinde “sen de anne baba olunca anlayacaksın” derler. Bu sözün üzerine de epeyce söylenecek sözler olabilir. Aslında ne kadar da derin bir söz… “bugün sen anlamayabilirsin fakat mutlaka ileride anlayacaksın” diyor büyükler.
Durumunu anlatmanın en güzel yolu gibi görünüyor.
Toplum olarak bu değerlerin yavaş yavaş yozlaştığını görüyoruz. Elbette genelleme yapmak doğru olmaz. Ancak dijital ortam, duyguların arkaya atıldığı mekanik toplumun fertleri olarak zaman zaman bu hataya düşülüyor. Empati yapma yeteneği zayıflıyor. Empati yeteneği sorunlu hale geldiğinde bir çoğumuz kendi yaptıklarımızın doğru olduğunu düşünürüz. Ve hatta bu tür insanlar dünyanın merkezine kendilerini koyarlar. Onlar etraflarından kendilerini soyutlamışlardır. Ahde vefa duyguları da eksikse durum daha da içinden çıkılmaz hale gelir.
Çoğu örneklerde “yahu bu kız böyle değildi, bu çocuk böyle değildi” sözleri duyarız. Bu durum çok daha şaşırtıcı oluyor. Bunun üzerine sorular soruları takip ediyor. “yahu nasıl bu hale geldi. Ben onun küçüklüğünü bilirim, elimize doğdu. El bebek gül bebek büyütüldü, sevgiyle büyütüldü…hem şaşkınlık hem sorgulama , bunu nasıl yapar, yada nasıl böyle davranır? Yapar yapar değerli izleyenlerim. Maalesef toplumun çivisi çıkmış, bir çok değer yok edilmiş. İnsanlar hep kızgın, hep kaos içinde yaşıyor. Belki de kaostan besleniyor.
Bunun tohumları 1979 da Dallas dizisi ile atıldı. 14 yıl da Türk toplumunun duygu genetiği ile oynamayı başardılar. İzleyenler ve yaşı yetenler hatırlayacaktır. O yıllar herkesin birbirleriyle güzel geçindiği, komşuluk ve akrabalık ilişkilerinin en iyi olduğu zamanlardı.
Kimse kimsenin etnik kökenini ve inancını bilmediği, sorgulamaya ihtiyaç duymadığı yıllardı. Türkiye ne öğrendi trt de yayınlanan o dizi film ile. İlk kez kardeş kardeşi nasıl kazıklar, nasıl entrika çevrilir onu öğrendi. Bugün Ceyar’ların sayıları nasıl da arttı. Üzerine birde “benim memurum işini bilir” diyenler, “anayasayı bir kez de biz ihlal etsek ne olur” diyenler yüzünden bu haldeyiz. Bir daha da düzelemedik.
2000 yılı çocukları daha da farklı. Onlar z kuşağı, dijital çocuklar. Her şeyi en iyi onlar bilir.
Gerçekten çok zekiler, fakat epeyce tembeller, onlara dayatamazsınız, ancak önerebilirsiniz. Ana baba kıymeti daha az bilirler çünkü hayat tecrübeleri azdır. Y kuşağı ise 1977- 1994 yılları arasında doğanlar. Olaylara şüpheci yaklaşırlar ve sorgularlar. Z kuşağına göre daha az hata yaparlar. Elbette hata yaparlar, çünkü hata yapmayan insan hiç bir şey yapmayandır. Bizim yaş grubu için zaten fazla söze gerek yok. Uyumlu otoriter ve çalışkandırlar, saflığımızla da övünürüz, anne babalarımıza daha düşkünüzdür.
Son olarak konuyu şöyle bağlayalım… Anne baba, dede, anneanne, babaanne yani büyüklerinizin kıymetini bilin, onlara gerekli sevgiyi saygıyı gösterin. Karşılıksız sevgiyi ancak onlarda bulursunuz. Elbette, eşlerin sevgisi, sadakati, saygısı da çok önemli. Fakat yürütemediğinizde gidip boşanabiliyorsunuz değil mi? Siz, evladını yok sayan bir anneye rastladınız mı? Hani bir söz daha var ya onunla bitirelim “ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar”.
Haydi o zaman yakındaysa ziyaret edelim, uzaktaysa telefon edelim… Hayatta değilse rahmet olsun, vefasız olana da geçmiş olsun…