Erdal Direğin
Köşe Yazarı
Erdal Direğin
 

SEÇİMLERE BİR DE BÖYLE BAKALIM!

BU SADECE YEREL SEÇİM Mİ? Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Tam 47 yıl sonra Türkiye genelinde Cumhuriyet Halk Partisi seçimleri birinci olarak tamamladı. 22 yıldır seçimleri bir şekilde kazanan Adalet ve Kalkınma Partisi bu kez MHP’nin de desteğini aldığı halde seçimlerden ikinci parti olarak ayrıldı. Aslında değerlendirmeyi şu şekilde yapalım, CHP hiçbir parti ile ittifak yapmadığı halde seçimleri kazandı. Elbette muhalif seçmen destek vermiş olabilir. Bu da çok doğal, kabul görür. Daha önce bu seçimin aslında Türkiye seçimi değil, İstanbul seçimi olduğunu söylemiştim. Erdoğan cumhurbaşkanı seçildiği akşam Kısıklı’da evinin önünden seçmenine seslenmiş. “İstanbul’u ve Üsküdar’ı da kazanmalıyız” demişti. Sanki başına gelecekleri biliyormuş gibi! Kampanyayı Erdoğan yönetti ve her gittiği yerden bazen isim vererek bazen de isim vermeden hep İmamoğlu’nun seçilmemesi için halka seslendi. Bakanlarını yolladı, kendi geldi, hatta büyük İstanbul mitingi yaptı. Alanı dolduramadı, algı yaptı, katılımı 650 bin kişi açıkladığında bu işin matematiğini bilenler alanda 200 bin civarı insan olduğunu söylüyorlardı. CHP İstanbul’da büyük bir miting yapma gereği bile hissetmedi. Büyük kalabalıklar seçimin sonucunu belirlemiyor. Muharrem İnce’nin aday olduğu seçim mitinginde Maltepe’de 5 milyonu aşkın insan toplanmıştı. Sonuçta kazanamamıştı. Kamuoyu Araştırma şirketleri farklı sonuçlar servis etseler de, hepsinde İmamoğlu önde çıktı. Halk mağduru seviyor. Bakanlar Kurulu, Erdoğan ve diğer kurmaylar hep birlikte Ekrem İmamoğlu’nun üzerine haksızca geldiler. Bakın adaydan söz etmiyorum. Murat Kurum bana göre İmamoğlu’nun karşısına çıkarılacak son kişi olmalıydı. Yaptığı gaflarla ne kadar yetersiz olduğunu gösterdi. Bu AKP tarafından yapılan büyük hataydı. Sanırım bu kampanya sırasında Erdoğan kararından pişman olmuştur. İçişleri bakanı, Dış işleri bakanı, Maliye ve Hazine bakanı başta olmak üzere, üzerlerine vazife olmadığı halde İstanbul’da kapı kapı, kahvehane kahvehane dolaşıp, oy istemeleri de hoş görünmedi. Türkiye Cumhuriyeti gelenekleri olan, güçlü bir devlettir. Bu imaja zarar verilmemelidir. Ekrem İmamoğlu’nun çekimi bütün Türkiye’ye yansıdı. Herkes tarafından bilinen bir gerçek, İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır. İstanbul’da CHP önde olunca, bu durumun Türkiye’ye yansıması çok normaldi. Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel mi lider bu tartışmalar bugünde, yarında sürecek. Sanki yıllarca beklediği lider profilini, CHP seçmeni İmamoğlu’nda yakaladı. Kolay değil üç kez Erdoğan’a karşı galip geldi. Erdoğan’ın yenilebileceğini herkese gösterdi. Kısaca Üsküdar’a da değinmeden geçmeyelim. Genç bir mühendis hanımefendi aday olarak açıklandığı günden itibaren çarşı, pazar, site, gecekondu, yağmur, çamur hep alandaydı. Üsküdar halkına kendisini sevdirdi ve inandırdı. İki dönem Belediye Başkanı olan Hilmi Türkmen’i Üsküdar’da devirmek çok kolay değildi. Ekrem İmamoğlu’nun da çok güvendiği ve ilk açıkladığı adaylardan biriydi Sinem Dedetaş. Bunu başardı. Bunun anlamı her açıdan önemli. Erdoğan artık CHP’li bir Belediyenin yönettiği ilçede oturuyor. Bir de doğduğu, büyüdüğü Kasımpaşa da Beyoğlu’nda. Orada da CHP kazandı. Ne diyelim? Uyku kaçırır! Bugün yazımı yazmadan kendisine “abla” denmesinden çok rahatsız olan Meral Hanımın yapacağı açıklamayı beklemek istedim. Hiç kimsenin anlam veremediği şekilde, uğruna, altılı masayı dağıtan iki belediye başkanı Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na resmen savaş açtı. O kadar ileri gitti ki seçime iki gün kala Mansur Yavaş’a CHP’nin “Ev kölesi” diyerek ağır hakaret etti. Nedir bu hırs, 10 ay önce sarmaş dolaş, vıcık vıcık abla-kardeş ilişkisi yaşanırken şimdi neredeyse düşman oldu her ikisine de. Bunu niye yaptığı ile ilgili çeşitli görüşler var. Altılı masayı dağıtarak, Kılıçdaroğlu ile mutlak kazanılacak seçimi kaybettirmişti. Zaten daha önce de yazmıştım. 14 Mayıs Seçimlerinde Mansur Yavaş ve İmamoğlu anketlerde Erdoğan’ı büyük farkla geçiyorlardı. Sanki gizli bir el Kemal beyi aday yaptı. Aday yaptı ama yetmedi. Bir de Meral hanımın masadan kalkıp, yeniden oturması gerekiyordu. Bunu da yaptılar. Partisini 17-19 bandından %9’a kadar geriletti. El birliği ile Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptılar. Seçim kampanyasında sadece muhalefete yüklendi. Sanki ülkenin bu güne gelmesinde sadece muhalefetin suçu vardı. Üstlendiği misyon bu kez tutmadı. Başaramadı Meral Hanım. Ben bugün televizyonun karşısına geçtim. Seçim sonucunun İyi Parti açısından iyi olmaması halinde sorumluluğu alacağını söyleyen Meral Hanım yine şaşırtmadı. Uzun uzun kazandığı belediye bölgelerini anlattı. Neredeyse mahallelerin isimlerine geçecekti. Sanki çok belediye başkanlıkları kazanılmış gibi. Hadi artık sorumluluk al ve istifa ediyorum de Meral Hanım. Yok canım yapar mı hiç, kongre kararı aldı. Bu mu sorumluluğu üstlenmek? Önce 18’den 9’a, şimdi de 3,7’ye düşen bir parti. Bu seçimin kaybedeni Meral Akşener’dir. Merkez Partisi olma gayesi ile ortaya çıkan bir parti bugün yok olma düzeyinde. Zaten birçok üst düzey parti yöneticisi seçimden önce bu politikaya karşı istifa etmişlerdi. Bu istifalar bile tavrını değiştiremedi Akşener’in. Kendi düşen ağlamaz. “Seçim sonuçları Akşener’e yanlış yaptın” demiştir. Sanırım siyaseten sonu geldi. Gelelim Türkiye’nin emeklilerine. Belki de ilk kez hem alanlarda, hem de zihinlerde ortaklaştılar. “Bizi yok sayarsanız, biz size dersinizi veririz” dediler. Geçinebilme hesapları asla tutmadı. İster çay simit, ister sadece zeytin ekmek, hesaplar tutmuyordu. 10 bin TL emekli maaşı alanlar 15 bin TL kiraları nasıl ödesinler? Çocuklarının yardımları ile ayakta kalanlar, karınlarını doyurmak için yaşlarına bakmadan ek iş yapmak zorunda kalan emekliler affetmedi bu kez. Sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin her yerinde çığ gibi büyüdü bu tepki ve sonuç ortada. Adıyaman, Kastamonu, Afyon, Denizli, Manisa, Amasya, Kilis buraları hayal bile edemezdi CHP’liler. Ankara’da atılan farkı gördüğümüzde Mansur Yavaş belediyeciliğinin ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyoruz. Sosyal yardımlarla öne çıkan, halkının yanında olan Mansur Yavaş ve İstanbul’u 3 kez kazanan İmamoğlu çok büyük ihtimalle geleceğin Cumhurbaşkanı adaylarıdır. Bugünden iddialı olabilir belki, hatta bir tanesi Cumhurbaşkanıdır. Seçimin ikinci kazananı vardır Yeniden Refah Partisi. Her türlü baskıya rağmen çekilmediler ve gerçekten kaybettirdiler. Türkiye genelinde almış oldukları oy oranı % 6 nın üzerinde. Hesaplarını yapıyorlar tabii, Akp’den sonra muhafazakar seçmenin toplanma yeri belli ki Yeniden Refah olacak. Bunu gören Fatih Erbakan geri adım atmadı. Büyük kentlerde CHP adaylarına oy veren Dem Partililer Güneydoğu’da partilerine kazandırdılar. Çözülme bir yana oylarını da bölgede 500 bin kadar artırdılar. Şırnak ve Bitlis’te kamu görevlilerine taşıma yaptırarak oy kullandıran Akp amacına ulaştı ve bu iki ili aldılar. Vicdanlara sığdı mı? Onu bölge halkına sormak gerekir. AKP çok ciddi yara almıştır. Bu politikayla ayakta kalması zor görünüyor. Palyatif çözümlerle, yama yaparak ekonomiyi sürüklemeye çalışan hükümet bugünden tezi yok yapısal reformlara başlamalıdır. Bu kolay bir şey değildir. Nas diyerek baskılanan faiz, hem doları hem de enflasyonu fırlatmıştır. Bugün o yanlıştan dönülmüş fakat ülkenin milyar dolarları buhar olup uçmuştur. Bunun sorumlusu da “ben ekonomistim” diyen Cumhurbaşkanıdır. Kemer sıkma politikasına geçmekten başka çaresi kalmayan hükümet, öncelikle hukukun üstünlüğüne vurgu yapmalı. Dışarıdan yatırım almalıdır. Bu dönemde çalışan emekli hiç olmadığı kadar zora düşmüştür. Bunun karşılığını da bu seçimde vermiştir. Erdoğan’a erken seçim baskısı yapılacaktır. Hem CHP’den hem de Yeniden Refah’tan. Benim şahsi kanaatim bu iki yıl karşılık bulmayacaktır. Yakın zamanda erken seçim demek bir devrin kapanması demek olur. CHP Kurultayında Özgür Özel’in seçilmesi ile başlayan serüven Türkiye’nin her yerine yayıldı. Genel başkan değişimi ile başladı, Türkiye’nin birinci partisi oldu. Bugün yükü çok daha ağır. Cumhuriyet Halk Partisi bu fırsatı iyi değerlendirip, Hukukun üstünlüğünü savunan, Laik, Demokratik ve Sosyal bir ülkede yaşamak isteyenlere umut olacak adımları atmalıdır. Yıllarca üsten bakan, elitlerin partisi görünen CHP, gerçekten 70’li yıllarda olduğu gibi yoksulun, ezilenin, işçinin, emekçinin partisi olmak zorundadır. Halkın umudu olmak çok zor değil…
Ekleme Tarihi: 02 Nisan 2024 - Salı
Erdal Direğin

SEÇİMLERE BİR DE BÖYLE BAKALIM!

BU SADECE YEREL SEÇİM Mİ?

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Tam 47 yıl sonra Türkiye genelinde Cumhuriyet Halk Partisi seçimleri birinci olarak tamamladı. 22 yıldır seçimleri bir şekilde kazanan Adalet ve Kalkınma Partisi bu kez MHP’nin de desteğini aldığı halde seçimlerden ikinci parti olarak ayrıldı. Aslında değerlendirmeyi şu şekilde yapalım, CHP hiçbir parti ile ittifak yapmadığı halde seçimleri kazandı.

Elbette muhalif seçmen destek vermiş olabilir. Bu da çok doğal, kabul görür. Daha önce bu seçimin aslında Türkiye seçimi değil, İstanbul seçimi olduğunu söylemiştim. Erdoğan cumhurbaşkanı seçildiği akşam Kısıklı’da evinin önünden seçmenine seslenmiş. “İstanbul’u ve Üsküdar’ı da kazanmalıyız” demişti. Sanki başına gelecekleri biliyormuş gibi!

Kampanyayı Erdoğan yönetti ve her gittiği yerden bazen isim vererek bazen de isim vermeden hep İmamoğlu’nun seçilmemesi için halka seslendi. Bakanlarını yolladı, kendi geldi, hatta büyük İstanbul mitingi yaptı. Alanı dolduramadı, algı yaptı, katılımı 650 bin kişi açıkladığında bu işin matematiğini bilenler alanda 200 bin civarı insan olduğunu söylüyorlardı. CHP İstanbul’da büyük bir miting yapma gereği bile hissetmedi. Büyük kalabalıklar seçimin sonucunu belirlemiyor. Muharrem İnce’nin aday olduğu seçim mitinginde Maltepe’de 5 milyonu aşkın insan toplanmıştı. Sonuçta kazanamamıştı.

Kamuoyu Araştırma şirketleri farklı sonuçlar servis etseler de, hepsinde İmamoğlu önde çıktı. Halk mağduru seviyor. Bakanlar Kurulu, Erdoğan ve diğer kurmaylar hep birlikte Ekrem İmamoğlu’nun üzerine haksızca geldiler. Bakın adaydan söz etmiyorum. Murat Kurum bana göre İmamoğlu’nun karşısına çıkarılacak son kişi olmalıydı. Yaptığı gaflarla ne kadar yetersiz olduğunu gösterdi. Bu AKP tarafından yapılan büyük hataydı. Sanırım bu kampanya sırasında Erdoğan kararından pişman olmuştur. İçişleri bakanı, Dış işleri bakanı, Maliye ve Hazine bakanı başta olmak üzere, üzerlerine vazife olmadığı halde İstanbul’da kapı kapı, kahvehane kahvehane dolaşıp, oy istemeleri de hoş görünmedi. Türkiye Cumhuriyeti gelenekleri olan, güçlü bir devlettir. Bu imaja zarar verilmemelidir.

Ekrem İmamoğlu’nun çekimi bütün Türkiye’ye yansıdı. Herkes tarafından bilinen bir gerçek, İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır. İstanbul’da CHP önde olunca, bu durumun Türkiye’ye yansıması çok normaldi. Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel mi lider bu tartışmalar bugünde, yarında sürecek. Sanki yıllarca beklediği lider profilini, CHP seçmeni İmamoğlu’nda yakaladı. Kolay değil üç kez Erdoğan’a karşı galip geldi. Erdoğan’ın yenilebileceğini herkese gösterdi.

Kısaca Üsküdar’a da değinmeden geçmeyelim. Genç bir mühendis hanımefendi aday olarak açıklandığı günden itibaren çarşı, pazar, site, gecekondu, yağmur, çamur hep alandaydı. Üsküdar halkına kendisini sevdirdi ve inandırdı. İki dönem Belediye Başkanı olan Hilmi Türkmen’i Üsküdar’da devirmek çok kolay değildi. Ekrem İmamoğlu’nun da çok güvendiği ve ilk açıkladığı adaylardan biriydi Sinem Dedetaş. Bunu başardı. Bunun anlamı her açıdan önemli. Erdoğan artık CHP’li bir Belediyenin yönettiği ilçede oturuyor. Bir de doğduğu, büyüdüğü Kasımpaşa da Beyoğlu’nda. Orada da CHP kazandı. Ne diyelim? Uyku kaçırır!

Bugün yazımı yazmadan kendisine “abla” denmesinden çok rahatsız olan Meral Hanımın yapacağı açıklamayı beklemek istedim. Hiç kimsenin anlam veremediği şekilde, uğruna, altılı masayı dağıtan iki belediye başkanı Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na resmen savaş açtı. O kadar ileri gitti ki seçime iki gün kala Mansur Yavaş’a CHP’nin “Ev kölesi” diyerek ağır hakaret etti. Nedir bu hırs, 10 ay önce sarmaş dolaş, vıcık vıcık abla-kardeş ilişkisi yaşanırken şimdi neredeyse düşman oldu her ikisine de.

Bunu niye yaptığı ile ilgili çeşitli görüşler var. Altılı masayı dağıtarak, Kılıçdaroğlu ile mutlak kazanılacak seçimi kaybettirmişti. Zaten daha önce de yazmıştım. 14 Mayıs Seçimlerinde Mansur Yavaş ve İmamoğlu anketlerde Erdoğan’ı büyük farkla geçiyorlardı. Sanki gizli bir el Kemal beyi aday yaptı. Aday yaptı ama yetmedi. Bir de Meral hanımın masadan kalkıp, yeniden oturması gerekiyordu. Bunu da yaptılar. Partisini 17-19 bandından %9’a kadar geriletti. El birliği ile Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptılar.

Seçim kampanyasında sadece muhalefete yüklendi. Sanki ülkenin bu güne gelmesinde sadece muhalefetin suçu vardı. Üstlendiği misyon bu kez tutmadı. Başaramadı Meral Hanım. Ben bugün televizyonun karşısına geçtim. Seçim sonucunun İyi Parti açısından iyi olmaması halinde sorumluluğu alacağını söyleyen Meral Hanım yine şaşırtmadı. Uzun uzun kazandığı belediye bölgelerini anlattı. Neredeyse mahallelerin isimlerine geçecekti. Sanki çok belediye başkanlıkları kazanılmış gibi. Hadi artık sorumluluk al ve istifa ediyorum de Meral Hanım. Yok canım yapar mı hiç, kongre kararı aldı. Bu mu sorumluluğu üstlenmek? Önce 18’den 9’a, şimdi de 3,7’ye düşen bir parti. Bu seçimin kaybedeni Meral Akşener’dir. Merkez Partisi olma gayesi ile ortaya çıkan bir parti bugün yok olma düzeyinde. Zaten birçok üst düzey parti yöneticisi seçimden önce bu politikaya karşı istifa etmişlerdi. Bu istifalar bile tavrını değiştiremedi Akşener’in. Kendi düşen ağlamaz. “Seçim sonuçları Akşener’e yanlış yaptın” demiştir. Sanırım siyaseten sonu geldi.

Gelelim Türkiye’nin emeklilerine. Belki de ilk kez hem alanlarda, hem de zihinlerde ortaklaştılar.
“Bizi yok sayarsanız, biz size dersinizi veririz” dediler. Geçinebilme hesapları asla tutmadı. İster çay simit, ister sadece zeytin ekmek, hesaplar tutmuyordu. 10 bin TL emekli maaşı alanlar 15 bin TL kiraları nasıl ödesinler? Çocuklarının yardımları ile ayakta kalanlar, karınlarını doyurmak için yaşlarına bakmadan ek iş yapmak zorunda kalan emekliler affetmedi bu kez. Sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin her yerinde çığ gibi büyüdü bu tepki ve sonuç ortada. Adıyaman, Kastamonu, Afyon, Denizli, Manisa, Amasya, Kilis buraları hayal bile edemezdi CHP’liler. Ankara’da atılan farkı gördüğümüzde Mansur Yavaş belediyeciliğinin ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyoruz. Sosyal yardımlarla öne çıkan, halkının yanında olan Mansur Yavaş ve İstanbul’u 3 kez kazanan İmamoğlu çok büyük ihtimalle geleceğin Cumhurbaşkanı adaylarıdır. Bugünden iddialı olabilir belki, hatta bir tanesi Cumhurbaşkanıdır.

Seçimin ikinci kazananı vardır Yeniden Refah Partisi. Her türlü baskıya rağmen çekilmediler ve gerçekten kaybettirdiler. Türkiye genelinde almış oldukları oy oranı % 6 nın üzerinde. Hesaplarını yapıyorlar tabii, Akp’den sonra muhafazakar seçmenin toplanma yeri belli ki Yeniden Refah olacak.

Bunu gören Fatih Erbakan geri adım atmadı. Büyük kentlerde CHP adaylarına oy veren Dem Partililer Güneydoğu’da partilerine kazandırdılar. Çözülme bir yana oylarını da bölgede 500 bin kadar artırdılar. Şırnak ve Bitlis’te kamu görevlilerine taşıma yaptırarak oy kullandıran Akp amacına ulaştı ve bu iki ili aldılar. Vicdanlara sığdı mı? Onu bölge halkına sormak gerekir. AKP çok ciddi yara almıştır. Bu politikayla ayakta kalması zor görünüyor. Palyatif çözümlerle, yama yaparak ekonomiyi sürüklemeye çalışan hükümet bugünden tezi yok yapısal reformlara başlamalıdır. Bu kolay bir şey değildir. Nas diyerek baskılanan faiz, hem doları hem de enflasyonu fırlatmıştır. Bugün o yanlıştan dönülmüş fakat ülkenin milyar dolarları buhar olup uçmuştur.


Bunun sorumlusu da “ben ekonomistim” diyen Cumhurbaşkanıdır. Kemer sıkma politikasına geçmekten başka çaresi kalmayan hükümet, öncelikle hukukun üstünlüğüne vurgu yapmalı.

Dışarıdan yatırım almalıdır. Bu dönemde çalışan emekli hiç olmadığı kadar zora düşmüştür. Bunun karşılığını da bu seçimde vermiştir. Erdoğan’a erken seçim baskısı yapılacaktır. Hem CHP’den hem de Yeniden Refah’tan. Benim şahsi kanaatim bu iki yıl karşılık bulmayacaktır. Yakın zamanda erken seçim demek bir devrin kapanması demek olur.

CHP Kurultayında Özgür Özel’in seçilmesi ile başlayan serüven Türkiye’nin her yerine yayıldı. Genel başkan değişimi ile başladı, Türkiye’nin birinci partisi oldu. Bugün yükü çok daha ağır. Cumhuriyet Halk Partisi bu fırsatı iyi değerlendirip, Hukukun üstünlüğünü savunan, Laik, Demokratik ve Sosyal bir ülkede yaşamak isteyenlere umut olacak adımları atmalıdır. Yıllarca üsten bakan, elitlerin partisi görünen CHP, gerçekten 70’li yıllarda olduğu gibi yoksulun, ezilenin, işçinin, emekçinin partisi olmak zorundadır.
Halkın umudu olmak çok zor değil…

Yazıya ifade bırak !