İlkokulda, su çevrimini (Hidrolojik döngü) ilk öğrendiğim zaman su için bayağı üzülmüştüm. Yazık suya demiştim içimden, önce buharlaşıp havaya karışıyor, sonra yoğunlaşıp toprağa düşüyor, derken yeniden hoop havaya ve tekrar aşağı, sonsuza dek dolanıp duruyor yavrucak.
Çevrim, diğer adıyla halka, ecnebice adıyla ring öyle bir şey işte, bir türlü içinden çıkamazsın, sürekli aynı şey, devamlı aynı güzergah, sınırları ve çerçevesi belli bir hayat… Sanki bizler sudan farklıyız…
Gün dediğimiz kavram bir halkadır, yıl dediğimiz kavram bir halkadır, insan hayatları komple ve külliyen halkalardan ibarettir.
Doğadan aldığımızı yiyip içiyor, sonra da kanalizasyon vasıtasıyla doğaya geri gönderiyoruz. Para geliyor, sonra da harcanıp başka yerlere gidiyor. Sabah akşama, gece gündüze, mevsimler mevsimlere bağlanıyor, her döngü diğerine yer hazırlıyor, çembere bir nihayet olmuyor.
İddiam şu ki sonsuzluk dediğimiz şey de halkadır. Sayı doğrusunun sıfırdan sonsuza gittiği koca bir yalan, çok çok uzak bir noktada sayı doğrusu başladığı yere yani sıfıra geri dönüyor bence. Başlangıç ve son birer noktadır, ama aynı nokta...
Tuhaf bir şekilde günlük rutinlerimize aşığız ve sürekli her gün aynı şeyleri yapmaktan sıkılmıyoruz, alışkanlık bize zevk veren bir ruh haline dönüşüyor zamanla. Farklılığı kabul etmiyor, marjinal olanı kendimize benzetmeye çalışıyoruz. Kopyala yapıştır hayatlardan hedonistçe bir zevk alıyoruz.
Halka bizi parmağında oynatıyor, halkanın kölesi, rutinlerimizin emir eri, soytarısı olmuşuz.
Ersoy ARSLAN