HaticeTopçu
Köşe Yazarı
HaticeTopçu
 

HERKESLİK PARTİLER

“Asla unutmamalısınız: Bizim en büyük kuvvetimizi, bugün de yarın da dürüst, açık bir siyaset ve sözlerimize bağlılık oluşturacaktır.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk Sermaye egemenliğinin oluşturduğu yeni dünya düzeninin insanlığı taşıdığıkaranlıktayız. Bulunduğumuz yerde henüz en kötüsünü yaşamadık. 2023 seçimleri sonrasında seçimin kaybedenlerinden değişim sesleri yükseliyor. Koltuklarını kaybetmek korkusunu yaşayanlar değişimin öncülüğüne soyunuyor. Seçimin kazananları oluşan ağır ekonomik tablonun faturasını halka kesmekle meşgulkenhalkın umutsuzluğu giderek derinleşiyor. Bütün bu yaşananlar bizlere toplum siyaset ilişkisini gösteriyor. 20 yüzyılın ikinci yarısından sonra teknolojideki gelişmeler küreselleşmenin hızını artırmış ve kapitalizm yeniden yapılanmayı başarmıştır. Bu gelişmeler her alanda olduğu gibi siyasi parti örgütlenmeleri üzerindeki oligarşik baskıyı artırmıştır. Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde çalıştıktan sonra ABD’de istihbarat örgütlerinde görev yapmış Otto Kircheimer, 1960’lı yıllarda siyasi partilerin seçmen odaklı partiler haline geldiğini “Catch-all / herkeslik” partiler olduğunu söylemiştir. Kircheimer, bu yapı ile partilerin zamanla birbirlerine benzeyeceğini ve bunun sonucu olarak da muhalefet boşluğunun oluşacağını öngörmüştür. Kircheimer “herkeslik” partilerin örgütsel yapılarını şöyle sıralamıştır: Üyeler artık seçmen ile lider arasında aracı değildir. Üyeler lider seçiminde etkisizdir. İletişim kitle iletişim araçları ile yürütülmektedir. Parti gelirleri çıkar gruplarının bağışları ve devlet desteği ile karşılanmaktadır. Kampanyalar örgüt tarafından değil, piyasa –sermaye- tarafından yürütülmektedir. Bütün bunlar çok tanıdık değil mi? Herkesin dilinden düşürmediği muhalefet boşluğu seçimler sonrasında daha da belirginleşmiştir.   Ülkemizde 129 siyasi parti mevcut ve bu sayı artışını sürdürmektedir. Özetle bölünerek çoğalan, çoğaldıkça etkisizleşen bir siyasi tablo ile karşı karşıyayız. İşin daha da ilginci mevcut partilerden umut kesildikçe kararsız seçmen sayısı artmakta, partiler kararsızları kazanmak için “nabza göre şerbet verme” yarışına girmektedirler. Yani Kircheimer’in öngördüğü “herkeslik” partilere yenileri eklenmekte, parti sayıları niceliksel olarak artarken, nitelikler benzeşmektedir. Oysa değiştirilmesi gereken şey neoliberalizmin siyaset üzerinde oluşturduğu oligarşik yapıya direnmek olmalıdır. Kuşkusuz partilerin amacı daha çok oy alabilmek ve iktidar olabilmektir. Menfaat vaatleri, algı operasyonları, bütün eğilimleri içinde barındırma çabası, güçlü finansman için sermaye ve güç odaklarına yanaşmak, ideolojik düşünsel, ahlaki temellerden yoksunluk, lidere mutlak itaat… Özetle daha çok oy alabilme hedefini gerçekleştirebilmek için “amaca giden yolda her yol mubah” anlayışı… Yani kitle partisi değil kadro partisi özellikleri! Oysa birbirine benzeyen partiler çoğaldıkça oylar bölünüyor. Bu yapının seçmen ölçütlerine yansımasına gelince; Seçmen verilen vaatlerin gerçekleşip gerçekleşmediğiyle ilgileniyor. Dolayısıyla tabanda oluşan işini kotarmak algısının teslimiyetiyle köleleştiriyor. Oysa mevcut yapıda vaatlerin gerçekleştirilmesine çok az sayıda kişi karar veriyor. Bu kararlarla da imtiyazlar, kayırmacılık büyüyor, toplumun her kesiminde haksız, eşitsiz, adaletsiz ve liyakatsiz uygulamalar çoğalıyor. Zengin daha zenginleşirken, yoksul daha da yoksullaşıyor. Özetle kapitalizmin planları tıkır tıkır işliyor. Bütün bunlar tıkanan sistemlerin sürdürülebilirliğini zorlaştırıyor. Baskılar çoğalıyor, özgürlükler kısıtlanıyor. Bu kısır döngüde ortaya çıkan yeni partilere gelince onlar bütünü görebilmekten uzak, geleneklerinden kopamayan yapılarıyla eskinin devamının ötesine geçemiyor. Bu yapının toplumu değiştirip, dönüştüremeyeceği açıktır. Çünkü halk seçimden seçime oy kullanan bir araç, demokrasi ise onu kullananları amaçlarına taşıyan bir yapıdadır. Bu sancılı sürecin aşılması elbette ki algı yaratma peşinde olanların, korku siyaseti üretenlerin, laf ebeliği ile günü kurtarmak isteyenlerin değil toplum için hizmet üretmeyi amaç edinen projeleri olanların olacaktır. Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yukarıya aldığın sözünde belirttiği gibi bu karanlığı aşmak dürüst, açık bir siyaset ve verilen sözlere bağlılıkla mümkündür.
Ekleme Tarihi: 12 Temmuz 2023 - Çarşamba
HaticeTopçu

HERKESLİK PARTİLER

“Asla unutmamalısınız: Bizim en büyük kuvvetimizi, bugün de yarın da dürüst, açık bir

siyaset ve sözlerimize bağlılık oluşturacaktır.”

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Sermaye egemenliğinin oluşturduğu yeni dünya düzeninin insanlığı taşıdığıkaranlıktayız. Bulunduğumuz yerde henüz en kötüsünü yaşamadık. 2023 seçimleri sonrasında seçimin kaybedenlerinden değişim sesleri yükseliyor. Koltuklarını kaybetmek korkusunu yaşayanlar değişimin öncülüğüne soyunuyor.

Seçimin kazananları oluşan ağır ekonomik tablonun faturasını halka kesmekle meşgulkenhalkın umutsuzluğu giderek derinleşiyor.

Bütün bu yaşananlar bizlere toplum siyaset ilişkisini gösteriyor. 20 yüzyılın ikinci yarısından sonra teknolojideki gelişmeler küreselleşmenin hızını artırmış ve kapitalizm yeniden yapılanmayı başarmıştır. Bu gelişmeler her alanda olduğu gibi siyasi parti örgütlenmeleri üzerindeki oligarşik baskıyı artırmıştır.

Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde çalıştıktan sonra ABD’de istihbarat örgütlerinde görev yapmış Otto Kircheimer, 1960’lı yıllarda siyasi partilerin seçmen odaklı partiler haline geldiğini “Catch-all / herkeslik” partiler olduğunu söylemiştir. Kircheimer, bu yapı ile partilerin zamanla birbirlerine benzeyeceğini ve bunun sonucu olarak da muhalefet boşluğunun oluşacağını öngörmüştür.

Kircheimer “herkeslik” partilerin örgütsel yapılarını şöyle sıralamıştır: Üyeler artık seçmen ile lider arasında aracı değildir. Üyeler lider seçiminde etkisizdir. İletişim kitle iletişim araçları ile yürütülmektedir. Parti gelirleri çıkar gruplarının bağışları ve devlet desteği ile karşılanmaktadır. Kampanyalar örgüt tarafından değil, piyasa –sermaye- tarafından yürütülmektedir.

Bütün bunlar çok tanıdık değil mi?

Herkesin dilinden düşürmediği muhalefet boşluğu seçimler sonrasında daha da belirginleşmiştir.

 

Ülkemizde 129 siyasi parti mevcut ve bu sayı artışını sürdürmektedir. Özetle bölünerek çoğalan, çoğaldıkça etkisizleşen bir siyasi tablo ile karşı karşıyayız. İşin daha da ilginci mevcut partilerden umut kesildikçe kararsız seçmen sayısı artmakta, partiler kararsızları kazanmak için “nabza göre şerbet verme” yarışına girmektedirler. Yani Kircheimer’in öngördüğü “herkeslik” partilere yenileri eklenmekte, parti sayıları niceliksel olarak artarken, nitelikler benzeşmektedir. Oysa değiştirilmesi gereken şey neoliberalizmin siyaset üzerinde oluşturduğu oligarşik yapıya direnmek olmalıdır.

Kuşkusuz partilerin amacı daha çok oy alabilmek ve iktidar olabilmektir. Menfaat vaatleri, algı operasyonları, bütün eğilimleri içinde barındırma çabası, güçlü finansman için sermaye ve güç odaklarına yanaşmak, ideolojik düşünsel, ahlaki temellerden yoksunluk, lidere mutlak itaat… Özetle daha çok oy alabilme hedefini gerçekleştirebilmek için “amaca giden yolda her yol mubah” anlayışı…

Yani kitle partisi değil kadro partisi özellikleri!

Oysa birbirine benzeyen partiler çoğaldıkça oylar bölünüyor.

Bu yapının seçmen ölçütlerine yansımasına gelince; Seçmen verilen vaatlerin gerçekleşip gerçekleşmediğiyle ilgileniyor. Dolayısıyla tabanda oluşan işini kotarmak algısının teslimiyetiyle köleleştiriyor.

Oysa mevcut yapıda vaatlerin gerçekleştirilmesine çok az sayıda kişi karar veriyor. Bu kararlarla da imtiyazlar, kayırmacılık büyüyor, toplumun her kesiminde haksız, eşitsiz, adaletsiz ve liyakatsiz uygulamalar çoğalıyor. Zengin daha zenginleşirken, yoksul daha da yoksullaşıyor. Özetle kapitalizmin planları tıkır tıkır işliyor.

Bütün bunlar tıkanan sistemlerin sürdürülebilirliğini zorlaştırıyor. Baskılar çoğalıyor, özgürlükler kısıtlanıyor. Bu kısır döngüde ortaya çıkan yeni partilere gelince onlar bütünü görebilmekten uzak, geleneklerinden kopamayan yapılarıyla eskinin devamının ötesine geçemiyor.

Bu yapının toplumu değiştirip, dönüştüremeyeceği açıktır. Çünkü halk seçimden seçime oy kullanan bir araç, demokrasi ise onu kullananları amaçlarına taşıyan bir yapıdadır.

Bu sancılı sürecin aşılması elbette ki algı yaratma peşinde olanların, korku siyaseti üretenlerin, laf ebeliği ile günü kurtarmak isteyenlerin değil toplum için hizmet üretmeyi amaç edinen projeleri olanların olacaktır. Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yukarıya aldığın sözünde belirttiği gibi bu karanlığı aşmak dürüst, açık bir siyaset ve verilen sözlere bağlılıkla mümkündür.

Yazıya ifade bırak !