Yıllar önce (1990), hazırlayıp, İSKİ'ye sunduğum; Terkos Gölümüz’e, bunun önündeki, Karadeniz'in berisindeki, sazlıklı derenin suyu ile karışınca, daha da az tuzlu olacak, Karadeniz suyunun, basılmasına…
Keza, Darlık Barajımız’a, zaten Şile Ovası’nın neredeyse bir karış altı, tatlı su olup, sahildeki kumsalın altından alınınca, tuzluluk derecesi iyice düşecek, ayrıca bir nevi arıtılmış olacak, demek ki yine, Karadeniz suyunun, basılmasına…
Aynı bağlamda, Darlık Barajı’nı yalayarak Karadeniz'e kaçan Yeşilvadi Deresi gibi, Baraj Göllerimiz’e katılmadan, denize kaçan sularımızın, bu göllerimize kazandırılmasına, yönelik projem, daha o vakit gerçekleştirilmiş olup, İstanbul’un, hani "vurgulamak" üzere, "hafiften abartarak" söyleyecek olursak:
- Karadeniz Tükenmedikçe, Su Sorunu yoktur!..
Anlattıklarımı; otuz yıldan fazla bir sure önce, projeyi gerçekleştirmiş uygulayıcıların, tarafıma yazdıkları ekli, vefa dolu, "teşekkür mektubu", özetlemektedir.
Bu mektup, vakt-i zamanında SHP Il Yöneticisi, Çok Değerli Arkadaşım, Makina Yüksek Mühendisi, Merhum Cavit Savcı tarafından, SHP, Büyükşehir Belediye Meclis Grubu'nda, okunmustur.
O tarihlerde, hiç bir karşılık beklemeden hazırladığım söz konusu Proje'nin; daha sonra; keşke yanılsam, şu ki iste,
-hele pek çok kişi ve kurum,
-hatta siyasî partiler,
-o aralar, "İstanbul’un Su Sorunu”na dönük, bir projenin bahşedeceği büyük itibara kilitlenip,
-Yalova'dan İstanbul’a, tankerlerle su taşıma,
- Yağmur bombası atma, gibi,
çok sayıda seçeneği yoklamış ya da denemiş ve fakat tatminkâr genel bir çözüm bulamamışlardı…
Projenin, “intihali" değilse, müellifinin (yani yazarının, şahsım olduğu hususunun) inkârı suretiyle, oluşacak, "siyasi ranta" tamah edilip… Tarafımdan kalem alındığı; günün yetkililerince, teslim edilmekten geri durulmuştu…
Bu durumda konuyu yargıya intikal ettiridikk… Nihayette, bir yargı hükmü ile (Yargıtay E 2008/10223 ve K 2010/2988 sayılı kararı uzantısında), proje müellifinin şahsım olduğu kesin olarak onandı.
Davanın yuvarlak onbeş yıl sürdüğüne dikkat edilebilir…
Anlattığım çerçevede, demek ki,
"Baraj Göllerimiz kurudu",
"Şu kadar günlük suyumuz kaldı, gibi,
hele hepimize endişe pompalayan sözler, inandırıcı değildir.
İstanbul’da, çeşmelerden akan suyumuz; hemen tümüyle, temizlik, banyo, bu arada, epey yüklü bir hacimde, tuvalet rezervuarlarında tutulan su, amaçlarıyla kullanılmakta, ama, "içme suyu” olarak, hemen hiç kullanılmamaktadır.
Kahve / çay suyu ve yemek suyu olarak ise, bunlar, kaynatılarak tüketilme noktasında bulunulduğu için, gayet rahat kullanılmaktadır.
İlgililer, hemen otuz küsur yıldır olduğu gibi halen yürürlükte bulunan, söz konusu işler proje varken, Baraj Göllerimiz’in (buralara Karadeniz'den, dediğim çizgilerde olarak, su basılması işlemi "şıp” diye yapılabilecek olduğu halde), İstanbul’a, "gam-kasavet-tasa pompalanmasından" geri durmalıdırlar...