Zorbalığın hüküm sürdüğü ülkemizde yeni bir aşamaya yani klasik olmayan, Amerika’nın isteği ılımlı İslam politikasını uygulamaya geçilmiş bir aşamadayız. Bu gelişme 2002’den itibaren aşama aşama uygulanmaya geçirilirken pek çok aydın, yazar bu olumsuz gidişatı uyarmasına rağmen; örgütlü güçler (siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri ) gereğini yapmadılar, görmemezlikten geldiler yaşanan ve yasatılanları. Gün geldi ‘’ barış“ politikalarıyla, gün geldi ‘’Alevi açılımı“ ile bizleri yani Türkiye Halklarını sürekli farklı farklı gündemlerle oyaladılar. IŞİD çetelerinin Irak ve Suriye’ye saldırmaları, orada bir ‘’İslam“ devleti kurmaya çalışmaları AKP için bir servet misali önlerine hiç beklemedikleri olanakları sundu.
Artık her şey, attıkları her adım vatan içindi. Nitekim bu süreci çok iyi kullandılar, kullanmaya da devam ediyorlar. 2002 tarihinden itibaren ülkemizin üzerine bir karabasan gibi çöken bu zihniyet, her geçen gün baskılarını daha da artırarak, alışılagelmişin dışında bir politika uygulamaktadır. Tamamen yalana dayalı bu anlayışı çözebilmek için Muaviye’nin tarihini doğru temelde irdelemek ve bilince çıkarmak gerekiyor. Aslında entelektüel camia bu tarihi iyi bilmesine rağmen, gelişmeleri çok fazla ciddiye almadılar. Onların yaklaşımı, AKP ve yöneticileri çok fazla ileriye gidemezler, devlet buna müsaade etmez. Tam bir korkak entelektüel yaklaşımı. Toplumsal mücadele tarihinin bizlere öğrettiği en önemli öğreti, mücadelenin en gerisinde aydınlar vardır. Çünkü öne atılmaya korkarlar, öncülük etmeye cesaretleri yoktur.
AKP aydınların korkaklığını çözdüğü için öncelikle onları kontrol altına aldı ve istediği gibi büyük bir çoğunluğunu kendi politikaları doğrultusunda yönlendirmeye başladı. Gazeteler , dergiler ve TV kanallarının büyük bir bölümünü gerek satın alarak ve gerekse de himaye ederek, politikalarını ve yalanlarını yayma araçlarını yarattı. Siyasi partiler ise bir garabet hilkası gibi ne yaptıklarını bilemez durumdaydılar. AKP’nin oluşturduğu politikaların peşinden koşar hale geldiler. Sivil toplum örgütleri yaratılan baskı ve korku ortamında sindiler, kafalarını dışarı çıkaramaz hale geldiler. Ufak tefek basın açıklamalarıyla yetindiler. Böyle bir psikoloji, AKP‘nin her geçen gün güçlenmesinin önünü daha da açtı. Öyle bir pervazsızlaştılar ki; ülkenin anayasasını değiştirerek, tek adam sistemini kurdular.
Tek adamın insafına bırakılan ülke artık önü alınamaz bir geriye gidişe ve gerilemeye başladı. Tarikatlar baş tacı edilirken, mücadele edenlere ve devrimci aydınlara mapushaneler mekan oldu. Kürt Halkı’nın yaşadığı zulmü anlatmaya sayfalar yetmez. Alevi toplumu adına hareket ettiğini iddia eden kurumların yöneticilerin durumları ise içler acısı… Diplomasiyi bilmeyen, yöneticiliği küçük bir dernek başkanlığı olarak algılayan, belediyelerin kapısında günlerce bekleyen, Alevi davasını savunmak yerine, ‘’çocuğunu işe koymaya çalışan“ bir ‘’yönetici“ profili! Böyle bir yöneticinin kendisine hayrı yok. Kendisine hayrı olmayanın toplumuna hayrı olabilir mi?
Cumhuriyeti kuran parti CHP kendi iç sorunlarından, iç hiziplerden bir türlü kurtulamadığı için, dışa dönük çalışmaları bir türlü geliştiremiyordu. Aslında muhalefette kalmak CHP’nin birazda isine geliyordu. İktidar olma sorumluluğu CHP’ye ağır geliyordu. CHP gerçekten iktidar olmak istiyorsa öncelikle belediyelerden başlamalı. CHP li belediyelerde günlük rötuşların dışında, belediyelerin zorunlu olarak yapması gereken görev ve sorumlulukların (çöp, yol bakım vb. gibi) dışında hangi sosyal politikaları uyguladıklarını anlatmakta CHP yönetimi zorlanıyorsa, bizlerin anlatması daha da zor olacaktır. CHP li belediyeler hizmetleriyle gündeme gelmiyorlar, aldıkları rüşvetlerle her gün gündemdeler. Bir an evvel CHP yönetimi bu olumsuz gidişata müdahale etmelidir.
Daha da çoğaltabileceğimiz bu olumsuzluklardan yararlanan AKP 20 yıllık iktidarını sürdürebilmek için çok büyük politikaları uygulamaya gerek duymamaktadır. Çünkü elinde kullanabileceği çok malzeme var. Kendi eksiklerinden kurtulamayan muhalefet de gerçek manada bir muhalefeti ortaya koyamamakta ve geliştirememektedir. Gerçek manada muhalefetin olmadığı bir ülkede, iktidar istediği gibi atını oynatır. Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza bu rahatlık içinde verildi.’’ Altılı Masa’’nın Saraçhane’de ortaklaşa yaptığı miting, güçlü bir muhalefetin ilk adımı olarak görülmeli bu anlamda. Umarım daha da güçlü bir çalışmaya dönüşür ve bizler de daha umutlu ve aydınlık yarınlar için umutsuz olmayız.
Baki Düzgün