Güneş doğduğunda çiçekler güneşe dönerler yüzünü, kuşlar en güzel şarkılarını söyler, ekinler serpilip gelişir… Mutlu bir bütünlüktür bu ve adı varoluştur.
Bir akıştır doğada yaşananlar, birbiri ile bağlantılı ve birbirini tamamlayan bir akış…
Bugün içinde bulunduğumuz dünyada bu güzellikleri görebilmekten uzağız. Çünkü düşünen tek canlı insanın müdahaleleriyle doğa bile neye uğradığını şaşırmış durumda.
Çarpık kentleşme, doğaya salınan gazların oluşturduğu büyük bozulma, dizginsiz rant kavgaları, yağma, talan ve hiç bitmeyen iktidar ve güç savaşları…
Elbette bu çarpıklığın kazananları vardır. Ancak gerçek bütünün kaybettiğidir!
İçinde bulunduğumuz yer, değiştirebilme, dönüştürebilme yeteneği olan tek canlı insan ve onun yaptıklarının bizi taşıdığı yerdir. Ona bugün diyoruz. Dolayısıyla bulunduğumuz yerden düne ve yarına bakıyoruz.
Ne yazık ki dünlerin dünyayı taşıdığı çıkmazın bedelini hep birlikte ödüyoruz. Bir yanda bilişim teknolojileri ve biyoteknolojindeki baş döndüren ilerleme, öte yanda her geçen gün özgürlüklerimizden koparılışımız!
Güç sahiplerinin güçlerini sürdürebilirliklerinin yoludur bu…
Alman düşünürü Georg Wilhelm Friedrich Hegel; Tarihin özgürlüğün bilincinde ilerlemesi gerektiğini savunmuştur. Ne acıdır ki ölümünden yıllar sonra ülkesinde doğan Adolf Hitler, özgürlük bilincinden uzak yönetim anlayışıyla dünyayı kana bulamıştır. Güç elindeyken kimse ona dur dememiştir, diyememiştir. Yaşadığı dönemdeki etkisi ve onu destekleyenlerin niceliksel büyüklüğü tarihin sayfalarında hak ettiği yeri almasını engellememiştir elbette. Ancak bu gerçek Hitler’in insanlık dışı soykırım anlayışının 6 milyon katledileni ve 2.dünya savaşının sürdüğü yıllar boyunca asker, sivil 60 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiği gerçeğini değiştirmemiştir.
Nasıl bir dünya bu?
Karnı aç olan bir çocuğun fırından ekmek çalması sonucu cezalandırıldığı ama milyonlarca insanın katilinin yaptıklarını tarihin sayfalarından okuduğumuz bir dünya…
Aç çocuklardan ekmeği esirgeyenlerin suçsuz, açlığını gidermek için ekmek çalan çocukların suçlu olduğu bir dünya…
Asgari ücreti belirleyenlerin suçsuz, asgari ücretle açlık çekenlerin suçlu olduğu bir dünya…
Özetle güçsüzün güçlüye hizmet etmek ve eksik yaşamak zorunda olduğu bir dünya. İnsanın söylemlerle eylemlerin tutarsızlığında acı çekmeyi sürdürdüğü bir dünya…
Bulunduğumuz yer demiştik!
Enflasyon almış başını gidiyor, insanlar yoksullaşıyor, yeterince beslenemiyor, hastalanıyor, acı çekiyor. Gerekli tedbirler alınmadığı için iş kazalarında ölüp gidiyor insanlar.
Özgürlükler her geçen gün biraz daha, biraz daha kısıtlanıyor. Bu gerçek sorunlar ortada dururken söylemler fındık kabuğunu doldurmuyor!…
En acısı ne biliyor musunuz? İnsan kendi sesini duyamıyor.
Çünkü etraflarındaki sesler o kadar yüksek, talepkar ve sert çıkmaktadır ki, o kendi sesine yabancı…
Ve böyle bir dünyada düşünüyorum, hangimiz daha şanslı?
Kuşlar mı, çiçekler mi, onları karşılıksız besleyen güneş mi, yağmur mu, yoksa söylemde kalan özgürlüğünden mahrum insan mı?
Kendi sesini duyamayan insanın durumuna bakın. Başka seslerin ona düşündürdüklerine!
Yok, yok düşündürdüklerine değil, ezberlettiklerine, dayattıklarına…
Burası güç odakları tarafından organize edilmiş, doğallığından koparılmış ve kendi sesine yabancılaştırılmış insanların yaşadığı yerdir.Medya Vatan
]]>