Sizden Gelenler
Köşe Yazarı
Sizden Gelenler
 

Hatice Topçu yazdı: Tehlikenin farkında mıyız?

Zor günler yaşıyoruz. Her şeyin çürüdüğü, tuzun bile koktuğu karanlık bir dönemden geçiyoruz. Paramparça bir tablonun içerisindeyiz. Sendikalar, demokratik kitle örgütleri, meslek kuruluşları ve benzeri sivil inisiyatifler, hepsi paramparça…Adeta ülkemizi bölüp parçalamak isteyenler önce bu yapıları bölüp, parçalamışlar! CHP’nin tabanı Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çıkışı ile büyük bir hayal kırıklığı yaşamış, sürecin devamında bazı CHP il/ilçe yöneticilerinin liberallerle, siyasal İslamcılarla, yetmedi tarikat ve cemaatlerle helalleşmelerine ilişkin gazete ve haber sayfalarında paylaşılan fotoğrafları tehlikenin büyüklüğünü gözler önüne sermiştir.   Kılıçdaroğlu’nun bu helalleşme çıkışı nereden çıkmıştı? CHP genel başkanı bu kararı tek başına mı almıştı? Süreçte otokratik yönetimin karşısına demokrasiyi yeniden oluşturmak, güçlendirilmiş parlamenter sistemin oluşturulmasıvaatleri ve altılı masa seçeneği CHP’ye yönelik eleştirileri daha dikkatli bir çizgiye taşıdı. Eleştirilerin uyarı niteliğinde yapılmasına özen gösterildi. Basının temel görevi devletin işleyişini denetlemek ve eleştiriler yoluyla sapmaları önlemek değil miydi? Elbette ki düşüncelerin iletimi ile toplum olanlardan haberdar edilmeliydi.   Altılı masa ile bir süre yirmi yıllık iktidarın evrildiği tek adam yönetiminin demokrasiden uzak uygulamalarının, tıkanmış ekonomik modelinin aşılması rüzgârı estirildi. Umut yine en güzel elbisesini giydi ve dolaştı ülkemizin sokaklarında. Sonra mutabakat metni paylaşıldı kamuoyuyla ve devamında diğer toplantılar ve yansımaları… Sorular çoğaldı, sorunlar da! Arkasından masayı oluşturan liderlerin kendi partileri adına yaptıkları açıklamalar geldi peşi sıra. Bu söylemler öyle yenilir yutulur cinsten değildi. Çünkü laiklik karşıtı ve devrim kanunlarını hedef alır nitelikteydiler. Bu ucube sistemden çıkmanın tek yolu olarak görünen altılı masada neler oluyordu? CHP tabanı ikinci şoku Kılıçdaroğlu’nun türbana yasal garanti getireceğim çıkışıyla yaşadı. Yine aynı sorular soruldu. Nereden çıktı türbana yasal garanti getirmek ve bu kararı Kılıçdaroğlu tek başına mı aldı? Kılıçdaroğlu’nunbu kararı tek başına almadığı kesindi. Masadaki siyasal İslamcıların yönlendirmesiyle bu açıklamayı yaptığı konusunda sızmalar oldu. Geldiğimiz noktada masada ki siyasal İslamcıların pazarlıkları başladı. Masadakiler, anayasanın değiştirilemez maddelerine karşı görüş açıklamaya, cumhurbaşkanının yetkilerine ortak olma düşüncelerini,dahası Mecliste grup oluşturacak sayıda milletvekili ile listelere girme niyetlerini açıklamaya başladılar. Özetle altılı masanın bileşenleri parlamenter sisteme odaklanamadı. Odaklanamazdı çünkü kimlik siyaseti ile demokrasiye odaklanmak mümkün olamazdı.Özetle altılı masa bileşenlerinin siyasal İslamcı ve sağcı partilerini bir arada tutabilmek için Kılıçdaroğlu cumhuriyetimizin kurucu partisinin lideri olduğunu unuttu. Kuruluş ilkelerinden ödün vermeyi sürdürdü. Davutoğlu,oy oranı ile ilgili yapılan açıklamalara verdiği yanıtla:“Bu büyük bir saygısızlık. Şunun oy oranı bu densin, çıkalım masadan o zaman.…seçim mi kazanacaksınız?” diyerek olayı yeni bir boyuta, tehdit boyutuna taşımaktan çekinmedi. Demek ki neymiş, kazanmak oy oranıyla ilgili değilmiş! Demek ki kazanmak AKP’nin en karanlık dönemine başbakanlık yapmakla ilgiliymiş! Babacan’ a gelince, onun hedefi altılı masanın Cumhurbaşkanı adayı olmak: “Rahat kazanırım, hem de en iyi şekilde yönetirim.” demekte. Dün AKP’nin ekonomi yönetiminden sorumlu olup, özelleştirmelerin altına imza atan; halktan, emekten yana hiçbir karar almayan, üretimi bitiren bir bakanın cumhurbaşkanı olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bulunduğumuz yerin sorusu: Bu bileşenlerle altılı masanın vaat ettiği demokrasiyi sağlayabilmesi mümkün mü? *** Yazıma “Zor günler yaşıyoruz.” ifadesiyle başlamıştım. Bulunduğumuz noktada nereden geldiği, karşılığında nelerin verildiği bilinmeyen sıcak para akışı ile ekonominin bozulan dengeleri seçime kadar sönümlenmeye çalışılıyor. Seçimin kazanılması için yapılabileceklerin sınırsızlığının farkındayız. Seçimin kaybedilmesi halinde yaşanacaklara gelince bu noktada iktidarın Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun İyi parti Milletvekili Ahmet Erozan’a söylediklerini anımsamamız yeterli. “…ülkede seçim yok. Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğinizi biliyorsunuz.” Öte yandan yıllardır bir eliyağda, bir eli balda olan ihale şampiyonlarının durumları ve elbette büyük Atatürk’ün ölümü sonrasında sahneye sürülen ve adımları her geçen gün hızlanan karşı devrim adımlarının sahipleri ve yerli işbirlikçilerinin durumları!.. Ekonomi bitmiş, kalanlarda seçim yatırımı olarak sahaya sürülmüş. Bütün kaynaklarımız işgal altında. Bu tabloda seçim sonrasında oluşacak çöküşü düşünebiliyor musunuz? Seçim sonrasında yeni bir Düyun-u Umumiye paketi ile karşı karşıya kalacağız ve bu yeni Düyun-u Umumiyenin uygulanması susturmayı, sindirmeyi gerektirecektir. Özetle birlik ve bütünlükten uzak,paramparça bir yapıyla cumhuriyetimizin yüzüncü yılında karanlığımız derinleşmektedir. Tehlikenin farkında mıyız? Medya Siyaset
Ekleme Tarihi: 14 Ocak 2023 - Cumartesi
Sizden Gelenler

Hatice Topçu yazdı: Tehlikenin farkında mıyız?

Zor günler yaşıyoruz. Her şeyin çürüdüğü, tuzun bile koktuğu karanlık bir dönemden geçiyoruz.

Paramparça bir tablonun içerisindeyiz. Sendikalar, demokratik kitle örgütleri, meslek kuruluşları ve benzeri sivil inisiyatifler, hepsi paramparça…Adeta ülkemizi bölüp parçalamak isteyenler önce bu yapıları bölüp, parçalamışlar!

CHP’nin tabanı Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çıkışı ile büyük bir hayal kırıklığı yaşamış, sürecin devamında bazı CHP il/ilçe yöneticilerinin liberallerle, siyasal İslamcılarla, yetmedi tarikat ve cemaatlerle helalleşmelerine ilişkin gazete ve haber sayfalarında paylaşılan fotoğrafları tehlikenin büyüklüğünü gözler önüne sermiştir.

 

Kılıçdaroğlu’nun bu helalleşme çıkışı nereden çıkmıştı?

CHP genel başkanı bu kararı tek başına mı almıştı?

Süreçte otokratik yönetimin karşısına demokrasiyi yeniden oluşturmak, güçlendirilmiş parlamenter sistemin oluşturulmasıvaatleri ve altılı masa seçeneği CHP’ye yönelik eleştirileri daha dikkatli bir çizgiye taşıdı. Eleştirilerin uyarı niteliğinde yapılmasına özen gösterildi. Basının temel görevi devletin işleyişini denetlemek ve eleştiriler yoluyla sapmaları önlemek değil miydi? Elbette ki düşüncelerin iletimi ile toplum olanlardan haberdar edilmeliydi.

 

Altılı masa ile bir süre yirmi yıllık iktidarın evrildiği tek adam yönetiminin demokrasiden uzak uygulamalarının, tıkanmış ekonomik modelinin aşılması rüzgârı estirildi. Umut yine en güzel elbisesini giydi ve dolaştı ülkemizin sokaklarında. Sonra mutabakat metni paylaşıldı kamuoyuyla ve devamında diğer toplantılar ve yansımaları…

Sorular çoğaldı, sorunlar da!

Arkasından masayı oluşturan liderlerin kendi partileri adına yaptıkları açıklamalar geldi peşi sıra. Bu söylemler öyle yenilir yutulur cinsten değildi. Çünkü laiklik karşıtı ve devrim kanunlarını hedef alır nitelikteydiler.

Bu ucube sistemden çıkmanın tek yolu olarak görünen altılı masada neler oluyordu?

CHP tabanı ikinci şoku Kılıçdaroğlu’nun türbana yasal garanti getireceğim çıkışıyla yaşadı. Yine aynı sorular soruldu.

Nereden çıktı türbana yasal garanti getirmek ve bu kararı Kılıçdaroğlu tek başına mı aldı?

Kılıçdaroğlu’nunbu kararı tek başına almadığı kesindi. Masadaki siyasal İslamcıların yönlendirmesiyle bu açıklamayı yaptığı konusunda sızmalar oldu.

Geldiğimiz noktada masada ki siyasal İslamcıların pazarlıkları başladı. Masadakiler, anayasanın değiştirilemez maddelerine karşı görüş açıklamaya, cumhurbaşkanının yetkilerine ortak olma düşüncelerini,dahası Mecliste grup oluşturacak sayıda milletvekili ile listelere girme niyetlerini açıklamaya başladılar.

Özetle altılı masanın bileşenleri parlamenter sisteme odaklanamadı. Odaklanamazdı çünkü kimlik siyaseti ile demokrasiye odaklanmak mümkün olamazdı.Özetle altılı masa bileşenlerinin siyasal İslamcı ve sağcı partilerini bir arada tutabilmek için Kılıçdaroğlu cumhuriyetimizin kurucu partisinin lideri olduğunu unuttu. Kuruluş ilkelerinden ödün vermeyi sürdürdü.

Davutoğlu,oy oranı ile ilgili yapılan açıklamalara verdiği yanıtla:“Bu büyük bir saygısızlık. Şunun oy oranı bu densin, çıkalım masadan o zaman.…seçim mi kazanacaksınız?” diyerek olayı yeni bir boyuta, tehdit boyutuna taşımaktan çekinmedi.

Demek ki neymiş, kazanmak oy oranıyla ilgili değilmiş!

Demek ki kazanmak AKP’nin en karanlık dönemine başbakanlık yapmakla ilgiliymiş!

Babacan’ a gelince, onun hedefi altılı masanın Cumhurbaşkanı adayı olmak: “Rahat kazanırım, hem de en iyi şekilde yönetirim.” demekte.

Dün AKP’nin ekonomi yönetiminden sorumlu olup, özelleştirmelerin altına imza atan; halktan, emekten yana hiçbir karar almayan, üretimi bitiren bir bakanın cumhurbaşkanı olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Bulunduğumuz yerin sorusu:

Bu bileşenlerle altılı masanın vaat ettiği demokrasiyi sağlayabilmesi mümkün mü?

***

Yazıma “Zor günler yaşıyoruz.” ifadesiyle başlamıştım. Bulunduğumuz noktada nereden geldiği, karşılığında nelerin verildiği bilinmeyen sıcak para akışı ile ekonominin bozulan dengeleri seçime kadar sönümlenmeye çalışılıyor.

Seçimin kazanılması için yapılabileceklerin sınırsızlığının farkındayız.

Seçimin kaybedilmesi halinde yaşanacaklara gelince bu noktada iktidarın Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun İyi parti Milletvekili Ahmet Erozan’a söylediklerini anımsamamız yeterli. “…ülkede seçim yok. Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğinizi biliyorsunuz.”

Öte yandan yıllardır bir eliyağda, bir eli balda olan ihale şampiyonlarının durumları ve elbette büyük Atatürk’ün ölümü sonrasında sahneye sürülen ve adımları her geçen gün hızlanan karşı devrim adımlarının sahipleri ve yerli işbirlikçilerinin durumları!..

Ekonomi bitmiş, kalanlarda seçim yatırımı olarak sahaya sürülmüş. Bütün kaynaklarımız işgal altında. Bu tabloda seçim sonrasında oluşacak çöküşü düşünebiliyor musunuz?

Seçim sonrasında yeni bir Düyun-u Umumiye paketi ile karşı karşıya kalacağız ve bu yeni Düyun-u Umumiyenin uygulanması susturmayı, sindirmeyi gerektirecektir.

Özetle birlik ve bütünlükten uzak,paramparça bir yapıyla cumhuriyetimizin yüzüncü yılında karanlığımız derinleşmektedir.

Tehlikenin farkında mıyız?

Medya Siyaset

Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

18
Mayıs
21
Ağustos
28
Haziran
23
Haziran
16
Haziran