Cumhuriyetimizin 100. yılından itibaren bazı kendini bilmez bölücüler “bu cumhuriyetin ne hayrını gördük” diye söylenmeye başladılar. Bunların arasında dört dönem milletvekilliği yapan ve şu an TBMM başkan vekili olan İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder de bulunmaktadır.
Her şeyini “kimsesizlerin kimsesi cumhuriyet” sayesinde elde eden ve bugün milletvekili olan bu kendini bilmez şahıs, yine boş konuşmuştur. Adıyaman’da doğup, liseyi bitirmiş, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında tutuklanmış ve uzun yıllar hapiste yatmıştır. Sinemayla uğraşmış ve 12 Haziran 2011 tarihinde Barış ve Demokrasi Partisi’nden İstanbul milletvekili seçilmiştir.
28 Şubat 2015 tarihinde bebek katili terörist başı Abdullah Öcalan ile siyasi iktidar arasındaki Dolmabahçe Mutabakatı’na yol açan diyalogun geliştirilmesinde HDP’li bazı siyasilerle birlikte görev almıştır. 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 tarihlerinde HDP’den Ankara milletvekili seçilmiştir. 2013 yılında İstanbul-Zeytinburnu'nda düzenlenen nevruz kutlamalarında “PKK terör örgütünü ve örgütün başı Abdullah Öcalan'ı övmek” iddiasıyla yargılanmış ve Aralık 2018 tarihinde 3,5 yıl hapis cezası almıştır. 14 Mayıs 2023 tarihinde DEM Partiden İstanbul milletvekili seçilmiştir ve TBMM başkan vekili olarak görev yapmaktadır.
Milletvekili olarak yüksek maaş alan ve ömür boyu ailesiyle birlikte her türlü sağlık yardımı başta olmak üzere birçok farklı faydayı elde edip; cumhuriyete saldırmak, utanmazlıktır. Bunların hepsinin cumhuriyet sayesinde olduğunu unutarak “ben bu cumhuriyetin ne hıyrını görmüşüm” demek, aptallıkla değil, nankörlükle açıklanabilir. Cumhuriyetin en çok ekmeğini yiyenlerden olmasına karşın, en büyük ihaneti yapmaktadır.
12 Eylül 1980 döneminde sanki sadece kendisi işkence görmüş gibi edebiyat yapan bu şahsın ufku dar olduğu için olayları kendine göre yorumlamaktadır. 12 Eylül döneminde emperyalizme karşı çıkan tüm vatandaşlar bir şekilde cezalandırılmıştır. Bunun nedeni cumhuriyet değil, ülkeyi yönetenlerdir.
Bu sözlerle terörün, cehaletin, yoksulluğun ve eğitimsizliğin kıskacındaki garibanların duyguları sömürülmektedir. Böylece ezilmişlerin oyuyla kendi ayrıcalıklı hayatlarını devam ettirmektedirler. Bu ve bunun gibilerin amacı; diledikleri gibi at oynattıkları, uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığını yürüterek, köylünün sömürüldüğü bir düzen kurmaktır.
Çok eşliliğe, çocuk gelinlere, çocuk tacizlerine, işsizliğe, eğitimsizliğe, marabalığa karşı hayrı dokunmayan milletvekilleri, ağalık ve şeyhlik düzeninin devamını desteklemektedir. Böyleleri sadece kendilerine hayrı olan çarkları döndürmektedir. “Ben bu cumhuriyetin ne hıyrını görmüşüm” diyen Sırrı Süreyya Önder, cumhuriyet olmasaydı bugün bir ağanın uşağıydı ama şimdi Türkiye’nin kaymağını yiyor. Her şey bir yana bu sözü söyleyebilme hürriyeti bile, cumhuriyetin hayrıdır; tabii anlayana...
Üstelik cumhuriyetten hayır bekleyenin, fayda sağlaması gerekir, ne fayda sağladınız bugüne kadar? Terörü desteklemek, ülkenin bölünmesine çalışmak, feodal düzenin sürmesini sağlamak, emperyalizmin emrinde olmak gibi olguların peşinde koşanlardan zaten cumhuriyete hayır gelmez. Sizin gibilere hayrını göstermeyen, cumhuriyet değil karşı devrimdir. Çünkü Atatürk’ün ölümüyle birlikte cumhuriyetin aydınlanma devrimi kısa sürmüştür ama karşı devrimi uzundur. Sizler de bu karşı devrimin emperyalist maşalarısınız. Cumhuriyetin şeyhlere, toprak ağalarına, tarikatlara, cemaatlere, gericilere, ümmetçilere ve devrim karşıtlarına bir faydası olmaz, çünkü cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.
Şimdi bu durumda büyük şairimiz Nazım Hikmet Ran’ın dizelerini anımsamakta yarar var:
“Bursa’da havlucu Recep’e,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasan’a düşman,
Fakir, köylü Hatçe kadına,
Irgat Süleyman’a düşman,
Sana düşman, bana düşman,
Düşünen insana düşman,
Vatan ki bu insanların evidir,
Sevgilim, onlar vatana düşman...”
Azim ve Karar