Anasayfa
Yazarlar
Turgut Karabekir
Yazı Detayı
Bu yazı 1765+ kez okundu.
Hangi Cumhuriyet?
Turgut Karabekir[/caption]
Atatürk hayattayken yapılan önemli devrimler
nedeniyle, bütün Dünyânın takdir ile baktığı en hızlı
ilerleyen ülke iken, neden şimdi Kongo ile aynı
sıradayız? Bu düzeye nasıl ve neden düştük?
Atatürk dehâsından bile ders alamadık.
Konuların, sorunların temeline odaklanmıyoruz. Biz
nasıl yönetildiğini bilmeyen bir toplumuz. Eğer
bilseydik, kötüye gideceğimizi görür, içinde
olduğumuz duruma düşmeyi önlemiş olurduk!
İrdeleyelim:
Cumhur, halk demektir. Cumhuriyet de, halkın,
halka mahsus, anlamındadır ve kelime halkın
yönetimi olarak kullanılmıştır. Sistem doğru
uygulandığında; değişik dallardaki bilgili kişileri, halk
kendisini yönetmesi için, oy vererek başa getirir.
Seçilenler de halkın yararına çalışmakla sorumludur.
Denetim ve sorumluk ta, zincirleme olarak halkındır.
Aksi hâlde sistem halkın değil, azınlık bir grubun
yönetimi olur.
Ben 1946 yılından beri oy veriyorum. Bir tek defa
bile kimse benim fikrimi sormadı ve benim
sorgulamam ya da önermem fırsatını vermedi. Ben
toplumumuzun % 95’inin aynı durumda olduğunu
düşünüyorum. Çünkü uzun yıllar geçti ve gelişmeler
oldu, ama hâlâ benim, halkımızın, seçilecek kişiler
hakkında ne sorgulama, ne söz ne de iletişim
olanağımız var. Yazsak ta cevap almıyoruz.
Belediye seçimlerinde bile reis adayı, yukarıdan,
partiden, hattâ parti başkanı tarafından atanıyor.
Kişiler kendi yaşadıkları yerin ihtiyaçlarımı
karşılayacak, ilçelerini yönetecek kişiyi, kendileri
belirleyemiyor ve kendi istediklerini seçemiyor.
Belediye seçimlerinde de genel seçimlerde de
partiye girmemiş vatandaşların adaylıklarını koymayı
başarsalar bile, seçilme şansıları sıfıra yakın.
Bana göre, Cumhuriyetimiz halkın yönetimi
niteliğinde hiçbir zaman olmadı. Henüz Banana
ülkesi olamasak ta, Halk Cumhuriyeti değiliz.
Cumhura, yâni halka dayanmadığı için de,
cumhuriyet olamadık, ancak “Partiler Yönetimi”
olabildik. Sonra da kendi oyumuzla “Tek adam”
sistemini seçtik.”23 Aralık 2020 tarihli “Halk yoksa”
isimli yazıma bakınız”
DP 1950 de irticaya ve toprak ağalarına tavizler
vaat ederek, dışarının desteği ile seçildi. 2002 de
AKP daha evvel unutulmuş olan aç halkın karnını
doyurup dinciliği destekleyerek, dışarının yardımı ile
seçildi. İkisi arasında bazılarının dincilere tavize
devam etmeleri dışında, hiçbir parti halka dayanmadı
ve bağımsız olmadı, cumhuriyet sisteminin ana
kurallarını uygulamadı. Her aday, her seferinde
baştakiler tarafından belirlendi, halk kişiye değil,
tanımadığı hatta kendi bölgesinden olmayanlara,
kendisini yönetmesi için, parti bazında oy vermek
zorunda kalarak oyunu kullandı. Eğer yapılan ve hâlâ
yapılmakta olan bu yanlış doğru sonuç vermiş
olsaydı, bugün Kongo’nun sırsında olmazdık.
Cumhuriyet olmak istiyorsak, cumhura inmek
zorundayız. Eğer benim gibiler bile sesini
duyuramıyor, sual sorduğunda cevap alamıyor, parti
kişileriyle diyalog kuramıyorsa ve onlara
erişemiyorsa, yöneticiler ve yönetenler halktan
tamamen kopuk demektir. Gerçek te budur. Partiler
halktan kopuktur. Sâde o değil, basın da halktan
kopuktur. Yâni ülke halkı, yönetiminin her dalından
dışlanmıştır.
Bile bile dışarıya bağımlı kişileri seçmek zorunda
bırakılarak ve başka seçenek olmadığından oy
veriyoruz, 80 yıldır cumhuriyet olamadığımız gibi
şimdi de olamayız. Geçici olarak ümitlere kapılmanın
da olumlu sonuç vermediğini gördük.
Belediye seçimlerinden başlayarak, sistemi
aşağıdan yukarıya çalışır yapmadıkça da hiçbir
ilerleme gerçekleştirilemez. Halkın varlığını ön plana
almayan bir sitem demokrasi de, cumhuriyet te
olamaz.
Durumumuz ağaçlardan ormanı görmemeye
benziyor. Partilerden, halkı göremiyoruz. Partiler bile
değil, parti başkanlarının elinde bir yönetim sistemi
ile 80 yıldır gerilemekteyiz. Hele, bütünleşmek yerine,
devamlı yeni partiler kurarak parçalanmayı
arttırmakla, hiçbir şekilde, hiçbir aydınlığa çıkamayız.
Yukarıdaki nedenlerle halkımız artık, Laik
Atatürkçüler, dine bağlı yönetimi destekleyenler ve
etnik ayrılıkları öne sürerek özel statüler isteyenler
olarak üçe bölündü.
Tanınmayan Sevr anlaşması geri getirmeye
çalışanları sevindiren bu duruma seyirci kalmak,
çöküşümüzün temelindeki ana sorunlardan birisidir.
Eğer gerçekten cumhuriyet olmak istiyorsak
Atatürk’ün, “Bağımsızlık ve özgürlük karakterimdir”
ilkesinden yola çıkalım. Onun 6 ok prensiplerine geri
dönelim.
Sağda, solda, ortada yer arama saçmalığını
bırakalım. Tek olunacak yer, Atatürk ilkelerine bağlı,
bağımsız, özgür, laik bir Cumhuriyettir.
Bu topraklar üzerinde 10 bin yıldır yaşayan
ırklardan oluşan kişiler olarak, birlikte, kardeşçe
yaşamaya geri dönelim.
Bize demokrasiyi vaat eden partiler, en
antidemokratik kurallarla yönetiliyor. Ve bu yüzden
de partilere de bağımsız ve gerçek cumhuriyetçi ve
Atatürkçü kişilerin girmesi, başa geçmesi,
kısıtlanabildi, bağımlılığımız arttı. Yapılacak onarım
ve temizliğe, partilerin tüzüklerinden başlamak
gerekir.
Olanları dikkatle izleyenler, halkın değil, sistemin
değil, kişilerin konuşulduğunu ve kişiler değiştiğinde
sorunların biteceğinin söylendiğini görürler. Bu
yalana, bu uyutma yöntemine kananların âkibeti de,
olduğumuz yeri aratacak boyuta gider.
Konuşulması gereken günlük ayrıntıların tekrarı
değil, halka neyin nasıl öğretileceği ve bilinçli
katkısını verebilmesinin kaçınılmaz olduğudur. Halkın
varlığına olan ihtiyâcımızı, halkın anlamasının
teminidir.
Basın bunu gündemde tutmasını sağlamadan
da hiçbir başarıya erişemeyiz. Çünkü gündemde
tekrarlanmadan, okumayan bu toplumda kimseyi
içerisinde oldukları uykudan uyandıramayız.
Aksi hâlde birkaç yıl sonra Cumhuriyet Bayramını
kutlama şansımız olmayabilir.
turgutk@gmail.com www.turgutkarabekir.com
“Basın, ulusun ortak sesidir. Bir güç, bir okul, bir yol göstericidir”. Mustafa Kemal Atatürk
08 Kasım ®️ | İstanbul’un Siyasi Gazetesi]]>
Ekleme
Tarihi: 08 Kasım 2021 - Pazartesi
Hangi Cumhuriyet?
Turgut Karabekir[/caption]
Atatürk hayattayken yapılan önemli devrimler
nedeniyle, bütün Dünyânın takdir ile baktığı en hızlı
ilerleyen ülke iken, neden şimdi Kongo ile aynı
sıradayız? Bu düzeye nasıl ve neden düştük?
Atatürk dehâsından bile ders alamadık.
Konuların, sorunların temeline odaklanmıyoruz. Biz
nasıl yönetildiğini bilmeyen bir toplumuz. Eğer
bilseydik, kötüye gideceğimizi görür, içinde
olduğumuz duruma düşmeyi önlemiş olurduk!
İrdeleyelim:
Cumhur, halk demektir. Cumhuriyet de, halkın,
halka mahsus, anlamındadır ve kelime halkın
yönetimi olarak kullanılmıştır. Sistem doğru
uygulandığında; değişik dallardaki bilgili kişileri, halk
kendisini yönetmesi için, oy vererek başa getirir.
Seçilenler de halkın yararına çalışmakla sorumludur.
Denetim ve sorumluk ta, zincirleme olarak halkındır.
Aksi hâlde sistem halkın değil, azınlık bir grubun
yönetimi olur.
Ben 1946 yılından beri oy veriyorum. Bir tek defa
bile kimse benim fikrimi sormadı ve benim
sorgulamam ya da önermem fırsatını vermedi. Ben
toplumumuzun % 95’inin aynı durumda olduğunu
düşünüyorum. Çünkü uzun yıllar geçti ve gelişmeler
oldu, ama hâlâ benim, halkımızın, seçilecek kişiler
hakkında ne sorgulama, ne söz ne de iletişim
olanağımız var. Yazsak ta cevap almıyoruz.
Belediye seçimlerinde bile reis adayı, yukarıdan,
partiden, hattâ parti başkanı tarafından atanıyor.
Kişiler kendi yaşadıkları yerin ihtiyaçlarımı
karşılayacak, ilçelerini yönetecek kişiyi, kendileri
belirleyemiyor ve kendi istediklerini seçemiyor.
Belediye seçimlerinde de genel seçimlerde de
partiye girmemiş vatandaşların adaylıklarını koymayı
başarsalar bile, seçilme şansıları sıfıra yakın.
Bana göre, Cumhuriyetimiz halkın yönetimi
niteliğinde hiçbir zaman olmadı. Henüz Banana
ülkesi olamasak ta, Halk Cumhuriyeti değiliz.
Cumhura, yâni halka dayanmadığı için de,
cumhuriyet olamadık, ancak “Partiler Yönetimi”
olabildik. Sonra da kendi oyumuzla “Tek adam”
sistemini seçtik.”23 Aralık 2020 tarihli “Halk yoksa”
isimli yazıma bakınız”
DP 1950 de irticaya ve toprak ağalarına tavizler
vaat ederek, dışarının desteği ile seçildi. 2002 de
AKP daha evvel unutulmuş olan aç halkın karnını
doyurup dinciliği destekleyerek, dışarının yardımı ile
seçildi. İkisi arasında bazılarının dincilere tavize
devam etmeleri dışında, hiçbir parti halka dayanmadı
ve bağımsız olmadı, cumhuriyet sisteminin ana
kurallarını uygulamadı. Her aday, her seferinde
baştakiler tarafından belirlendi, halk kişiye değil,
tanımadığı hatta kendi bölgesinden olmayanlara,
kendisini yönetmesi için, parti bazında oy vermek
zorunda kalarak oyunu kullandı. Eğer yapılan ve hâlâ
yapılmakta olan bu yanlış doğru sonuç vermiş
olsaydı, bugün Kongo’nun sırsında olmazdık.
Cumhuriyet olmak istiyorsak, cumhura inmek
zorundayız. Eğer benim gibiler bile sesini
duyuramıyor, sual sorduğunda cevap alamıyor, parti
kişileriyle diyalog kuramıyorsa ve onlara
erişemiyorsa, yöneticiler ve yönetenler halktan
tamamen kopuk demektir. Gerçek te budur. Partiler
halktan kopuktur. Sâde o değil, basın da halktan
kopuktur. Yâni ülke halkı, yönetiminin her dalından
dışlanmıştır.
Bile bile dışarıya bağımlı kişileri seçmek zorunda
bırakılarak ve başka seçenek olmadığından oy
veriyoruz, 80 yıldır cumhuriyet olamadığımız gibi
şimdi de olamayız. Geçici olarak ümitlere kapılmanın
da olumlu sonuç vermediğini gördük.
Belediye seçimlerinden başlayarak, sistemi
aşağıdan yukarıya çalışır yapmadıkça da hiçbir
ilerleme gerçekleştirilemez. Halkın varlığını ön plana
almayan bir sitem demokrasi de, cumhuriyet te
olamaz.
Durumumuz ağaçlardan ormanı görmemeye
benziyor. Partilerden, halkı göremiyoruz. Partiler bile
değil, parti başkanlarının elinde bir yönetim sistemi
ile 80 yıldır gerilemekteyiz. Hele, bütünleşmek yerine,
devamlı yeni partiler kurarak parçalanmayı
arttırmakla, hiçbir şekilde, hiçbir aydınlığa çıkamayız.
Yukarıdaki nedenlerle halkımız artık, Laik
Atatürkçüler, dine bağlı yönetimi destekleyenler ve
etnik ayrılıkları öne sürerek özel statüler isteyenler
olarak üçe bölündü.
Tanınmayan Sevr anlaşması geri getirmeye
çalışanları sevindiren bu duruma seyirci kalmak,
çöküşümüzün temelindeki ana sorunlardan birisidir.
Eğer gerçekten cumhuriyet olmak istiyorsak
Atatürk’ün, “Bağımsızlık ve özgürlük karakterimdir”
ilkesinden yola çıkalım. Onun 6 ok prensiplerine geri
dönelim.
Sağda, solda, ortada yer arama saçmalığını
bırakalım. Tek olunacak yer, Atatürk ilkelerine bağlı,
bağımsız, özgür, laik bir Cumhuriyettir.
Bu topraklar üzerinde 10 bin yıldır yaşayan
ırklardan oluşan kişiler olarak, birlikte, kardeşçe
yaşamaya geri dönelim.
Bize demokrasiyi vaat eden partiler, en
antidemokratik kurallarla yönetiliyor. Ve bu yüzden
de partilere de bağımsız ve gerçek cumhuriyetçi ve
Atatürkçü kişilerin girmesi, başa geçmesi,
kısıtlanabildi, bağımlılığımız arttı. Yapılacak onarım
ve temizliğe, partilerin tüzüklerinden başlamak
gerekir.
Olanları dikkatle izleyenler, halkın değil, sistemin
değil, kişilerin konuşulduğunu ve kişiler değiştiğinde
sorunların biteceğinin söylendiğini görürler. Bu
yalana, bu uyutma yöntemine kananların âkibeti de,
olduğumuz yeri aratacak boyuta gider.
Konuşulması gereken günlük ayrıntıların tekrarı
değil, halka neyin nasıl öğretileceği ve bilinçli
katkısını verebilmesinin kaçınılmaz olduğudur. Halkın
varlığına olan ihtiyâcımızı, halkın anlamasının
teminidir.
Basın bunu gündemde tutmasını sağlamadan
da hiçbir başarıya erişemeyiz. Çünkü gündemde
tekrarlanmadan, okumayan bu toplumda kimseyi
içerisinde oldukları uykudan uyandıramayız.
Aksi hâlde birkaç yıl sonra Cumhuriyet Bayramını
kutlama şansımız olmayabilir.
turgutk@gmail.com www.turgutkarabekir.com
“Basın, ulusun ortak sesidir. Bir güç, bir okul, bir yol göstericidir”. Mustafa Kemal Atatürk
08 Kasım ®️ | İstanbul’un Siyasi Gazetesi]]>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.