Turgut Karabekir
Köşe Yazarı
Turgut Karabekir
 

Son 84 yılın bilançosu(2/3)

 "Basına sesleniyorum" Bu yazımla, yandaş olmayan, köşe yazarlarına, TV’ye de çıkan gazetecilere, Atatürk’ün söylediklerinin önemini bir kere daha hatırlatmak istiyorum. Biz en az kitap okuyan ülkelerden biriyiz. Basılan günlük gazete 2 mil. dan az. AB’de 3’ten azken halkımız ortalama 4.5 saat TV seyrediyor. Çoğunlukla saat 18-23 arasında, %29 Dizi, %16 haber seyrediyor. % 27’si 2-3 saat, %5.7’si 8 saat seyrediyor. Halkın ortalama 2 saat TV zamanı fark ettirmeden eğitim için kullanılabilir. 2.6 milyonumuz okuma yazma bilmiyor. %30 ilkokul, %6 ortaokul %18 meslek okulu, %11 lise, %14 Y. okul, %1.5 Y. Lisans, %0.5 Doktora eğitimi düzeyinde. Kısacası bilgilendirilmesi gereken çok insan var. Atatürk’ün müthiş bir öngörü ile söylediği, “Basın, ulusun ortak sesidir. Bir güç, bir okul, bir yol göstericidir” uyarısı varken, basının halkımızı ülkenin ana sorunlarında bilgilendirmemesi büyük kayıp. Atatürk gazetecilere sorumluluklarının habercilik ile kısıtlı olmadığın üstüne basıyor, ama onlar duymuyorlar! Diğer yanda doğru bilgiyle donanmamış halk yanlış olduğunu bilmediği oylarıyla ülkeyi çöküşe sürüklüyor. Habercilik güzel ve kapsamlı yapılıyor ama TV’deki konuşmalar halkın anlayacağı dilde ve şekilde değil. Alt yazı olmayışı anlamayı zorlaştırıyor. Ülkemizdeki çabuk konuşma salgını ihâtayı daha da zorlaştırıyor. Anlaşılmayan konuşmaların halka hiç faydası da yok. İktidar halkla hamur, eli üstünde, devamlı kazanıyor. Muhalefet ve basın halktan kopuk devamlı kaybediyor. Değerli gazetecilerimiz, “bir okul, bir yol gösterici” olmak yerine, halkın büyük bir kısmı için gereksiz, faydasız yorumları yapıyorlar. Saatlerce süren, kendi aralarında, kendilerini tatmin ettikleri, birkaç bin kişinin takip edebildiği konuşmalarda, halk tamamen sıra dışı! Konuşanlar varlıklarının kendileri için değil, dinlemesi gereken halk için olduğunu anlamalı ve onların gözünün içine bakarak, sadece haberlerin tekrarı ve yorumu değil, ana sorunlarımıza etkilerini de konuşmalı. Bütün sorunlarımızın bağımlılıktan kaynaklandığı, bu temel kural yerine getirilmeden özgürlük de olmayacağı halkın aklına yerleşmeli. Kemalizm’in bu temel kuralı herkes tarafından açıklıkla bilinmeli. 20 yıldır basına Atatürk’ün sözünü tekrar ettiğim hâlde okuyucularımın da katkısı olmadığından en ufak bir değişim ve uyum görmedim. Basın hâlinden memnun, halk bilgisiz, okuyanlar bigâne, yararlı olabilecekler de şikâyetle yetinip başkasının basını düzeltmesi bekliyor. Birçoğu, sorunların önemini anlamıyor, bu basit temel yanlışların çökme nedenimiz olduğundan haberleri yok! Son günlerde basının yanlışı Türkiye’nin geleceğinin değişmesinde büyük rol oynadı. En değer verdiğimiz kişiler seçimleri iktidarın kaybedeceğinin kesin olduğunu günlerce yayınladı. Oy verene, “nasılolsa kazanacağız” emniyeti aşıladılar.   Bu hatâyı Deniz Zeyrek 1. Turdan sonra “Biz yankı odasında kendi sesimizle kendimiz aldattık” gibi bir açıklama yaparak, asâletle yanlışını kabul etti. Birçoğu da maalesef, bahanelere başvurdu. Muhalefetin kazanacağına dair hiçbir kanıt ve garanti yoktu. İktidar seçimi kaybettiğinde hem iktidar hem de yandaşları hesap vermek zorunda kalacaklarını biliyorlardı. Normal olarak onların bu olasılığa karşı hareketlerini değiştirmeleri, yeni ihale ve kıyaklar almamaları, ya da ülkeyi terk etmeye başlamaları beklenirdi. Hiçbiri olmuyordu, her şey eskisi gibi devam ediyordu Bunun nedeni de iktidarın kazanmayı bir şekilde garantilemiş olması olabilirdi. Ve tam da o oldu. Seçimden evvel bazı sandıklara izleyicilerin konamadığı haberleri geliyordu, basın bunun üzerine 6’lı masadan ısrarla düzeltme isteyebilirdi. İstemedi. Sonradan 17 bin ( .... ) sandıktan ıslak imza gelmediğini öğrendik! Sandık başı kontrollerin eksikliği seçimi kazanma şansı vardıysa da, yok etti. Basın bu öngörüsüz hatasıyla ülkenin geleceğini değiştirmiş duruma düştü. Keşke düşmeseydi! Geçen yazımda muhalefetin halktan kopuk olduğunu yazmıştım, şimdi de basının da halktan kopuk olduğunu yazıyorum. Muhabirlerin sokakta halka mikrofon tutması basının haklın bilgi düzeyini anlaması için yeterli değil. Yapılan, haberdeki olayların halk üzerindeki etkisinin renklendirilmesi. Yapılanın halkı bilgilendirmeye hiç bir katkısı yok. Halkın basına  erişebileceği ve yankı alacağı hiçbir yol da yok! Basın halkı eğitmek / bilgilendirmek için ne kadar büyük bir sorumluluk altında olduğunu anlamak zorunda. Eğer onlar için Atatürk gerçekten bir anlam taşıyorsa, onun öğütlerini yerine getirme görevini üstelenmeliler. Aksi hâlde geleceğimizi tâyin eden halk bilgisiz kalacak ve verilen yanlış oylarla bu çıkmazdan kurtulmamız hiçbir zaman mümkün olmayacak. Erkeklerin el sıkışmasının cinsel bir hareket olabileceğini ve şeriat istediğini söyleyebilen bir toplum içindeyiz. Kendimizin (halkımızın) nerede olduğunu bilmeden, başka bir ülkedeyiz gibi hareket etmek, bu ülkeyi kaybetmekle neticelenir. Üçte biri ilkokul mezunu olan halkımıza uyumlu hareket etmeliyiz. Şöyle ki: -Basın Atatürk’ün “Bağımsızlık ve özgürlük karakterimdir” dediğini unutmuş, -Bağımlı olmanın zararlarını halka öğretmiyor, -Enerjide bağımlılığımızın pahalılığın önemli nedeni olduğunu, GENS ve RENS önemini, -Tarımın ülkeye yeterli olmasının önemini, -Savunmanın önemini, -Adâletin Mülkün temeli olduğunu, -Bağımlılığın her pisliğin nedeni olduğunu ve Bunlar düzelmeden hiçbir şeyin, ekonominin de düzelmeyeceği anlatmıyor, Kürt konusunun, bağımlı olmamızdan ötürü, bölücü Batı’nın desteği ile başımızda olduğunu öğretmiyor. Atatürk’ün dinsiz olmadığı kısa anekdotlarla TV’de herkes öğreninceye kadar açıklıkla anlatılmalı, Basın programlarda kendi aralarında konuşmayı azaltmalı, halka dönük, anlaşılır bir dille, öğretici konuşmalar / programlar da yapmalı. Köşe yazarları haberlerin tekrarı yerine ülkenin ana konuları üzerine halkı bilgilendirici yazılar yazmalı. Büyük felâketlerin artık eşiğinde değil içindeyiz ve halkımıza göre planlı harekete etmeye mecburuz. Atatürk’ü söylediklerini yapmayacaksak ondan bahsetmeye ve bilgisiz halkı kandırmaya hakkımız yok.   CHP ve Basın bu değişime girmek zorundadır. Gerisi, sonu felâketlere götüren boş laftır.
Ekleme Tarihi: 10 Haziran 2023 - Cumartesi
Turgut Karabekir

Son 84 yılın bilançosu(2/3)

 "Basına sesleniyorum"

Bu yazımla, yandaş olmayan, köşe yazarlarına, TV’ye de çıkan gazetecilere, Atatürk’ün söylediklerinin önemini bir kere daha hatırlatmak istiyorum.

Biz en az kitap okuyan ülkelerden biriyiz. Basılan günlük gazete 2 mil. dan az. AB’de 3’ten azken halkımız ortalama 4.5 saat TV seyrediyor. Çoğunlukla
saat 18-23 arasında, %29 Dizi, %16 haber seyrediyor.

% 27’si 2-3 saat, %5.7’si 8 saat seyrediyor. Halkın ortalama 2 saat TV zamanı fark ettirmeden eğitim için kullanılabilir.
2.6 milyonumuz okuma yazma bilmiyor. %30 ilkokul, %6 ortaokul %18 meslek okulu, %11 lise, %14
Y. okul, %1.5 Y. Lisans, %0.5 Doktora eğitimi düzeyinde.

Kısacası bilgilendirilmesi gereken çok insan var.

Atatürk’ün müthiş bir öngörü ile söylediği, “Basın, ulusun ortak sesidir. Bir güç, bir okul, bir yol göstericidir” uyarısı varken, basının halkımızı ülkenin ana sorunlarında bilgilendirmemesi büyük kayıp.
Atatürk gazetecilere sorumluluklarının habercilik ile kısıtlı olmadığın üstüne basıyor, ama onlar duymuyorlar!

Diğer yanda doğru bilgiyle donanmamış halk yanlış olduğunu bilmediği oylarıyla ülkeyi çöküşe sürüklüyor. Habercilik güzel ve kapsamlı yapılıyor ama TV’deki
konuşmalar halkın anlayacağı dilde ve şekilde değil. Alt yazı olmayışı anlamayı zorlaştırıyor. Ülkemizdeki çabuk konuşma salgını ihâtayı daha da zorlaştırıyor.
Anlaşılmayan konuşmaların halka hiç faydası da yok.
İktidar halkla hamur, eli üstünde, devamlı kazanıyor. Muhalefet ve basın halktan kopuk devamlı kaybediyor.
Değerli gazetecilerimiz, “bir okul, bir yol
gösterici” olmak yerine, halkın büyük bir kısmı için gereksiz, faydasız yorumları yapıyorlar. Saatlerce süren, kendi aralarında, kendilerini tatmin ettikleri,
birkaç bin kişinin takip edebildiği konuşmalarda, halk tamamen sıra dışı!

Konuşanlar varlıklarının kendileri için değil, dinlemesi gereken halk için olduğunu anlamalı ve onların gözünün içine bakarak, sadece haberlerin
tekrarı ve yorumu değil, ana sorunlarımıza etkilerini de konuşmalı.
Bütün sorunlarımızın bağımlılıktan kaynaklandığı, bu temel kural yerine getirilmeden özgürlük de olmayacağı halkın aklına yerleşmeli. Kemalizm’in bu
temel kuralı herkes tarafından açıklıkla bilinmeli.
20 yıldır basına Atatürk’ün sözünü tekrar ettiğim hâlde okuyucularımın da katkısı olmadığından en ufak bir değişim ve uyum görmedim. Basın hâlinden memnun, halk bilgisiz, okuyanlar bigâne, yararlı olabilecekler de şikâyetle yetinip başkasının basını düzeltmesi bekliyor. Birçoğu, sorunların önemini anlamıyor, bu basit temel yanlışların çökme nedenimiz olduğundan haberleri yok!

Son günlerde basının yanlışı Türkiye’nin geleceğinin değişmesinde büyük rol oynadı. En değer verdiğimiz kişiler seçimleri iktidarın kaybedeceğinin
kesin olduğunu günlerce yayınladı. Oy verene, “nasılolsa kazanacağız” emniyeti aşıladılar.
 

Bu hatâyı Deniz Zeyrek 1. Turdan sonra “Biz yankı odasında kendi sesimizle kendimiz aldattık” gibi bir açıklama yaparak, asâletle yanlışını kabul etti. Birçoğu da maalesef, bahanelere başvurdu.

Muhalefetin kazanacağına dair hiçbir kanıt ve garanti yoktu. İktidar seçimi kaybettiğinde hem iktidar hem de yandaşları hesap vermek zorunda kalacaklarını
biliyorlardı. Normal olarak onların bu olasılığa karşı hareketlerini değiştirmeleri, yeni ihale ve kıyaklar almamaları, ya da ülkeyi terk etmeye başlamaları
beklenirdi. Hiçbiri olmuyordu, her şey eskisi gibi devam ediyordu Bunun nedeni de iktidarın kazanmayı bir şekilde
garantilemiş olması olabilirdi.

Ve tam da o oldu. Seçimden evvel bazı sandıklara izleyicilerin konamadığı haberleri geliyordu, basın bunun üzerine 6’lı masadan ısrarla düzeltme isteyebilirdi. İstemedi.
Sonradan 17 bin ( .... ) sandıktan ıslak imza gelmediğini öğrendik! Sandık başı kontrollerin eksikliği seçimi kazanma şansı vardıysa da, yok etti.

Basın bu öngörüsüz hatasıyla ülkenin geleceğini değiştirmiş duruma düştü. Keşke düşmeseydi!

Geçen yazımda muhalefetin halktan kopuk olduğunu yazmıştım, şimdi de basının da halktan kopuk olduğunu yazıyorum. Muhabirlerin sokakta halka mikrofon tutması basının haklın bilgi düzeyini anlaması için yeterli değil. Yapılan, haberdeki olayların halk üzerindeki etkisinin renklendirilmesi. Yapılanın halkı
bilgilendirmeye hiç bir katkısı yok. Halkın basına  erişebileceği ve yankı alacağı hiçbir yol da yok!

Basın halkı eğitmek / bilgilendirmek için ne kadar büyük bir sorumluluk altında olduğunu anlamak zorunda. Eğer onlar için Atatürk gerçekten bir anlam taşıyorsa, onun öğütlerini yerine getirme görevini üstelenmeliler. Aksi hâlde geleceğimizi tâyin eden halk bilgisiz kalacak ve verilen yanlış oylarla bu çıkmazdan
kurtulmamız hiçbir zaman mümkün olmayacak.

Erkeklerin el sıkışmasının cinsel bir hareket olabileceğini ve şeriat istediğini söyleyebilen bir toplum içindeyiz. Kendimizin (halkımızın) nerede olduğunu
bilmeden, başka bir ülkedeyiz gibi hareket etmek, bu ülkeyi kaybetmekle neticelenir. Üçte biri ilkokul mezunu
olan halkımıza uyumlu hareket etmeliyiz.

Şöyle ki:
-Basın Atatürk’ün “Bağımsızlık ve özgürlük karakterimdir” dediğini unutmuş,
-Bağımlı olmanın zararlarını halka öğretmiyor,
-Enerjide bağımlılığımızın pahalılığın önemli nedeni olduğunu, GENS ve RENS önemini,
-Tarımın ülkeye yeterli olmasının önemini,
-Savunmanın önemini,
-Adâletin Mülkün temeli olduğunu,
-Bağımlılığın her pisliğin nedeni olduğunu ve Bunlar düzelmeden hiçbir şeyin, ekonominin de düzelmeyeceği anlatmıyor,

Kürt konusunun, bağımlı olmamızdan ötürü, bölücü Batı’nın desteği ile başımızda olduğunu öğretmiyor. Atatürk’ün dinsiz olmadığı kısa anekdotlarla TV’de herkes öğreninceye kadar açıklıkla anlatılmalı,

Basın programlarda kendi aralarında konuşmayı azaltmalı, halka dönük, anlaşılır bir dille, öğretici konuşmalar / programlar da yapmalı.

Köşe yazarları haberlerin tekrarı yerine ülkenin ana konuları üzerine halkı bilgilendirici yazılar yazmalı.

Büyük felâketlerin artık eşiğinde değil içindeyiz ve halkımıza göre planlı harekete etmeye mecburuz.

Atatürk’ü söylediklerini yapmayacaksak ondan bahsetmeye ve bilgisiz halkı kandırmaya hakkımız yok.
 

CHP ve Basın bu değişime girmek zorundadır.
Gerisi, sonu felâketlere götüren boş laftır.

Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

02
Ekim
08
Kasım
02
Kasım