Turgut Karabekir
Köşe Yazarı
Turgut Karabekir
 

Yağış az, kuruyoruz! Ses çok, susuyoruz!

Turgut A. Karabekir[/caption] Yağış az, kuruyoruz! Ses çok, susuyoruz! Basın ülkenin ana konuları üzerinde yazmıyor, anan konuları gündemde tutmuyor. Bunun, Atatürk’ün temel uyarısı, yol göstermesi olan, “Bağımsızlık ve Özgürlük karakterimdir” demesini, hiçe saymak olduğunun acaba yazarlarımız farkındalar mı? Bağımsızlık, sırasıyla: Enerjide, Tarımda, Savunmada, Adâlette, Eğitimde, bağımsızlık! Ve bu yazının konusu ülkeyi kaplayan Kuraklık! Bu ana başlıkları 20 yıldır yazıyorum. Hâlâ Sorumlular, sorumlu olduklarını anlamadılar! Ekonomimiz önlemlerle ve zamanla düzelebilir. Kuraklık ilerlerse, su ithal edemeyiz, yağmur yağdırtamayız. Hemen önlem almazsak, ülkemiz çok uzak olmayan bir gelecekte yaşanamaz bir çöl olur Dört ay evvelki yazımdan beri birçok baraj, sulak ve göl kurudu. Hızla çölleşiyoruz. Konuyu tekrar dile ve herkesin dikkatine getirmek zorundayım. İktidardakilerin kendiliğinden çözüm üretecek bilgisi ve niyeti yok. İktidara gelmek isteyenlerin de, önemli olan bu konu ile ilgilenmeye hiç niyetleri yok! Basın, haberleri tekrar ile mutlu. Uyarılarımıza rağmen ülkenin ana konularına odaklanmıyor! Bundan ötürü felâkete gidişimiz engellenemiyor. Yurdumuzun Doğu Karadeniz bölgesinde bol, bazen aşırı yağmur yağıyor, Batı, Orta ve Güney bölgelerinde ise kuraklık devamlı artıyor. Çok yerde milyarlarca ton su kullanılmadan denize gidiyor, çok yerde ormanlar, tarlalar, sulaklar, göller, barajlar, kuyular, yeraltı suları kuruyor. Akdeniz bölgesi birinci derecede kuraklık kuşağında, yurdumuz felâkete sürüklenirken, henüz insanlar ölmediği için, kuraklık gündemde değil! Kuzeyde 125 kişinin yasını tutuyoruz, Güney’de milyonlar zarar görecek, binler ölecek, ama kimse ileriye dönük plan yapmayı bile konuşmuyor. Kimse yöntem üretmezken, yıllardır Batı’da kullanılan yöntemlere ve ayrıca kuraklığa karşı benim defaten önerdiğim yöntemlere yankı bile yok! Sevgili okurlarım, birçok yerde bugün çöl olarak gördüğünüz yerler bir zamanlar yeşil otlaklarmış. O yerler artık rüzgârla yer değiştiren kum yığınları. Bunlar olmuş ve bilinen doğa olayları. Bu değişim bizde de başladı! Ankara’da ve Adana’da kum fırtınaları olmaya başladı bile. Ne zaman uyanacağız? Eğer önlem alınmazsa geri dönüşü olmayan “felâketlerle” karşı karşıya kalacağız. O zaman ben hayatta olmayacağım ama birisi, “Zamanında önlem alınsaydı bu “felâket” ile karşılaşmazdık, yapılmış olan “cinâyettir” diyecek”. Ve geçmiştekilere yapıldığı gibi şikâyetle yetinerek, suçu başkasına yükleyecekler. Hâlbuki suçlu, şimdi önlem almayanlardır. Yâni bizleriz! Başkası değil. Sessizliğimiz en büyük suç! Yapmamız gerekeni söyleyeceğim zaman, toplum olarak negatif yanımızın şâha kalkacağını biliyorum, ama gene de görevimi yapacağım. Nasıl ki aktarılması çok daha zor ve tehlikeli olan petrol borularla binlerce kilometre aktarılıyor, su ondan daha kolay aktarılabilir. Aktarılmalıdır. Bazı şeyler vardır ki yapmamak için para sorun olamaz. Olursa ya ülke yok olur, ya da hayat! Çölleşme ve su konusunda, parayı sorun olarak öne çıkaranların aklında bozukluk aranmalıdır. Dere yataklarındaki yapılaşmanın insan ölümlerine neden olmamasının bir çözümünün yer yer ufak toprak barajlar, su kapanları, yapmak olduğunu 15 Ağustostaki yazımda dile getirmiştim. Bu barajlarda, toplanacak suyun fazla olan kısmını kuruyan yerlere pompalayabiliriz. Bu önlemle her bölgede kalıcı çözüm sağlamış oluruz. Yıllardır derelerin, nehirlerin kullanılmayan suyunun, yükselme tehlikesi gösteren denizlerimize döküleceğine, kurak olan yerlere aktarılmasını önermekteydim. Bu yöntemi ilk yazdığım yaklaşık on beş yıl evvel yapılmaya başlamış olsaydı, bugün karşılaştığımız sorunlar var olmayabilirdi. Çözüm, güneş enerjisiyle çalışan pompalarla suyu denize dökülmeden kurak yerlere aktarmaktır. Kuraklık gelecek değil, geldi, kuraklık burada. Her geçen gün daha çok su harcarken, daha az su toprağa düşüyor. Yer altı suları hızla kuruyor. Gidişin sonunu tahmin etmek için âlim olmak ta gerekmiyor. Bunlar olurken her yerde nehirler, dereler, sel suları kullanılmadan denize gidiyor. Zâten az olan suyumuz atılıyor, hem de denizlerimiz kirletiyor. İçme suyunu Reverse Osmos sitemi ile denizden üretebiliriz. Ama tarım için ve kuraklığın durması için, bunu yapamayız. Önerdiğim, şimdiden alınması gereken yöntemler çok daha ucuz ve kalıcı çözümdür. Biz suyumuz yeterli değilken, olanını denize döküp kullanmayarak, yarınımızı yok ediyoruz. Çocuklarımıza, torunlarımıza ihânet ediyoruz. Bu akılcı değil. Bu cehâletin ta kendisi. Şimdi gerekeni yapmazsak, yarın kuraklığın boyutu önlemlerin fayda etmeyeceği düzeye geleceğine hiç şüphe yok. Her konuda olduğu gibi kendi düşüncesizliğimiz ve bigâneliğimiz nedeniyle, kendimize zararlı olmaktayız. Suskunluğumuzla, her şeyi başkasından beklemekle, milletçe bir akıl tutulması içindeyiz. Bu hastalıktan bizi başkası kurtarmaz. Biz kendimiz silkinmeli, kendi hayâtımıza ve evlatlarımızın geleceğine sâhip çıkmalıyız. Bilim, akıl, sevgi ve insanlık, toplum olarak yaşam, bunun yapılmasını gerektirir. Başkasının yapmasını beklemek ise koyu cehâlettir. Sizleri bilime ve el ele vermeye dâvet ediyorum. Sesime sesinizi katınız ki, duysunlar. Benzin olmazsa elektrik kullanabiliriz. Ama su olmazsa yaşayamayız. Bu nedenle su birçok bakımdan benzinden değerlidir. Artık yarını beklemek zamanı geçti. Şimdi harekete geçmeliyiz. Beraber bağırırsak, duyulur. Basının ve yetkililerin duymasını sağlayalım. Ben bu çağrıyı yaparken, sâdece 3. Şahısları değil, sizleri de kast ediyorum. Lütfen, tamamen batmadan el ele verip ülkemizi kurtaralım. www.turgutkarabekir.com 03 Aralık 2021 ®️   |   İstanbul’un Siyasi Gazetesi]]>
Ekleme Tarihi: 03 Aralık 2021 - Cuma
Turgut Karabekir

Yağış az, kuruyoruz! Ses çok, susuyoruz!

Turgut A. Karabekir[/caption] Yağış az, kuruyoruz! Ses çok, susuyoruz! Basın ülkenin ana konuları üzerinde yazmıyor, anan konuları gündemde tutmuyor. Bunun, Atatürk’ün temel uyarısı, yol göstermesi olan, “Bağımsızlık ve Özgürlük karakterimdir” demesini, hiçe saymak olduğunun acaba yazarlarımız farkındalar mı? Bağımsızlık, sırasıyla: Enerjide, Tarımda, Savunmada, Adâlette, Eğitimde, bağımsızlık! Ve bu yazının konusu ülkeyi kaplayan Kuraklık! Bu ana başlıkları 20 yıldır yazıyorum. Hâlâ Sorumlular, sorumlu olduklarını anlamadılar! Ekonomimiz önlemlerle ve zamanla düzelebilir. Kuraklık ilerlerse, su ithal edemeyiz, yağmur yağdırtamayız. Hemen önlem almazsak, ülkemiz çok uzak olmayan bir gelecekte yaşanamaz bir çöl olur Dört ay evvelki yazımdan beri birçok baraj, sulak ve göl kurudu. Hızla çölleşiyoruz. Konuyu tekrar dile ve herkesin dikkatine getirmek zorundayım. İktidardakilerin kendiliğinden çözüm üretecek bilgisi ve niyeti yok. İktidara gelmek isteyenlerin de, önemli olan bu konu ile ilgilenmeye hiç niyetleri yok! Basın, haberleri tekrar ile mutlu. Uyarılarımıza rağmen ülkenin ana konularına odaklanmıyor! Bundan ötürü felâkete gidişimiz engellenemiyor. Yurdumuzun Doğu Karadeniz bölgesinde bol, bazen aşırı yağmur yağıyor, Batı, Orta ve Güney bölgelerinde ise kuraklık devamlı artıyor. Çok yerde milyarlarca ton su kullanılmadan denize gidiyor, çok yerde ormanlar, tarlalar, sulaklar, göller, barajlar, kuyular, yeraltı suları kuruyor. Akdeniz bölgesi birinci derecede kuraklık kuşağında, yurdumuz felâkete sürüklenirken, henüz insanlar ölmediği için, kuraklık gündemde değil! Kuzeyde 125 kişinin yasını tutuyoruz, Güney’de milyonlar zarar görecek, binler ölecek, ama kimse ileriye dönük plan yapmayı bile konuşmuyor. Kimse yöntem üretmezken, yıllardır Batı’da kullanılan yöntemlere ve ayrıca kuraklığa karşı benim defaten önerdiğim yöntemlere yankı bile yok! Sevgili okurlarım, birçok yerde bugün çöl olarak gördüğünüz yerler bir zamanlar yeşil otlaklarmış. O yerler artık rüzgârla yer değiştiren kum yığınları. Bunlar olmuş ve bilinen doğa olayları. Bu değişim bizde de başladı! Ankara’da ve Adana’da kum fırtınaları olmaya başladı bile. Ne zaman uyanacağız? Eğer önlem alınmazsa geri dönüşü olmayan “felâketlerle” karşı karşıya kalacağız. O zaman ben hayatta olmayacağım ama birisi, “Zamanında önlem alınsaydı bu “felâket” ile karşılaşmazdık, yapılmış olan “cinâyettir” diyecek”. Ve geçmiştekilere yapıldığı gibi şikâyetle yetinerek, suçu başkasına yükleyecekler. Hâlbuki suçlu, şimdi önlem almayanlardır. Yâni bizleriz! Başkası değil. Sessizliğimiz en büyük suç! Yapmamız gerekeni söyleyeceğim zaman, toplum olarak negatif yanımızın şâha kalkacağını biliyorum, ama gene de görevimi yapacağım. Nasıl ki aktarılması çok daha zor ve tehlikeli olan petrol borularla binlerce kilometre aktarılıyor, su ondan daha kolay aktarılabilir. Aktarılmalıdır. Bazı şeyler vardır ki yapmamak için para sorun olamaz. Olursa ya ülke yok olur, ya da hayat! Çölleşme ve su konusunda, parayı sorun olarak öne çıkaranların aklında bozukluk aranmalıdır. Dere yataklarındaki yapılaşmanın insan ölümlerine neden olmamasının bir çözümünün yer yer ufak toprak barajlar, su kapanları, yapmak olduğunu 15 Ağustostaki yazımda dile getirmiştim. Bu barajlarda, toplanacak suyun fazla olan kısmını kuruyan yerlere pompalayabiliriz. Bu önlemle her bölgede kalıcı çözüm sağlamış oluruz. Yıllardır derelerin, nehirlerin kullanılmayan suyunun, yükselme tehlikesi gösteren denizlerimize döküleceğine, kurak olan yerlere aktarılmasını önermekteydim. Bu yöntemi ilk yazdığım yaklaşık on beş yıl evvel yapılmaya başlamış olsaydı, bugün karşılaştığımız sorunlar var olmayabilirdi. Çözüm, güneş enerjisiyle çalışan pompalarla suyu denize dökülmeden kurak yerlere aktarmaktır. Kuraklık gelecek değil, geldi, kuraklık burada. Her geçen gün daha çok su harcarken, daha az su toprağa düşüyor. Yer altı suları hızla kuruyor. Gidişin sonunu tahmin etmek için âlim olmak ta gerekmiyor. Bunlar olurken her yerde nehirler, dereler, sel suları kullanılmadan denize gidiyor. Zâten az olan suyumuz atılıyor, hem de denizlerimiz kirletiyor. İçme suyunu Reverse Osmos sitemi ile denizden üretebiliriz. Ama tarım için ve kuraklığın durması için, bunu yapamayız. Önerdiğim, şimdiden alınması gereken yöntemler çok daha ucuz ve kalıcı çözümdür. Biz suyumuz yeterli değilken, olanını denize döküp kullanmayarak, yarınımızı yok ediyoruz. Çocuklarımıza, torunlarımıza ihânet ediyoruz. Bu akılcı değil. Bu cehâletin ta kendisi. Şimdi gerekeni yapmazsak, yarın kuraklığın boyutu önlemlerin fayda etmeyeceği düzeye geleceğine hiç şüphe yok. Her konuda olduğu gibi kendi düşüncesizliğimiz ve bigâneliğimiz nedeniyle, kendimize zararlı olmaktayız. Suskunluğumuzla, her şeyi başkasından beklemekle, milletçe bir akıl tutulması içindeyiz. Bu hastalıktan bizi başkası kurtarmaz. Biz kendimiz silkinmeli, kendi hayâtımıza ve evlatlarımızın geleceğine sâhip çıkmalıyız. Bilim, akıl, sevgi ve insanlık, toplum olarak yaşam, bunun yapılmasını gerektirir. Başkasının yapmasını beklemek ise koyu cehâlettir. Sizleri bilime ve el ele vermeye dâvet ediyorum. Sesime sesinizi katınız ki, duysunlar. Benzin olmazsa elektrik kullanabiliriz. Ama su olmazsa yaşayamayız. Bu nedenle su birçok bakımdan benzinden değerlidir. Artık yarını beklemek zamanı geçti. Şimdi harekete geçmeliyiz. Beraber bağırırsak, duyulur. Basının ve yetkililerin duymasını sağlayalım. Ben bu çağrıyı yaparken, sâdece 3. Şahısları değil, sizleri de kast ediyorum. Lütfen, tamamen batmadan el ele verip ülkemizi kurtaralım. www.turgutkarabekir.com 03 Aralık 2021 ®️   |   İstanbul’un Siyasi Gazetesi]]>
Yazıya ifade bırak !

Diğer Yazıları

02
Ekim
08
Kasım
02
Kasım