Konumuz, işçi bayramı..!
Şimdi kelimelerimi ikna edip, dizeceğim sıraya. Herhangi bir sorumluluk almayan, aldığım kararlara, verdiğim hükümlere ve yaptığım tespitlere, yapışıp beslenme derdinde olanlar da, sonra AYNEN diyecek okuyup, yorumlayıp..
Her 1 Mayıs’ta olduğu gibi yine o gün her yer klişe mezarlığı olacak, ölmüş sözler çiğneyip duracaklar..
İşçiler de donmuş gözleri ile sabit bakacak olup bitene. Anlamadıkları tükenmişlikleri sonlansın diye gün sayacaklar. Bana da oluyor bazen, yaşadığımı sanıyorum.
Her birey bu dünyaya belirli bir kader ile gelip, yerine getirmesi gereken işleri yapmakla mükellef. Her insanın dünya haritası, parmak izi kadar eşsiz..
Herkes, anlatabildiğince, anladığı kadarı ile kutlayacak işçi bayramını. Ki nedense bağıra çağıra, avaz avaz meydanlar da hak arayışı içinde üstelik. Üstelik ben de nefret uyandıran bir parça eşliğinde (işçisin sen işçi kal) Neden ya hu neden?
Hiç mi örnek alınası, gıpta edilesi işveren yok. Neden onların, ayrıştırılarak önderlik ettiği, hayatlarını yaşanır kıldıkları işçileri ile beraber, paneller düzenlenmez, herkesin gözüne sokulmaz ki çözüm odaklı örnekler olsun. O işverenlerin azlığı cevabını verdiğinizi duyar gibiyim. Yok efendim o bildiğimiz gibi değil. İşçisinin, konfor alanını da, yaşam standartlarını da eşitleyip kendisi ile yan yana yürütebilen hiç iş insanı tanımadınız mı, bir düşünün. Asıl soru niye rol model değiller? Beraberce kazandıkları ekmeği, yine aynı birliktelikle bölüşerek yiyebilen o tada nail olan yüce yürekli insanlar az değil..!
Bu numara düşündüren de hepimizin bildiği, ruh emici, kan emici asalak işverenlerin çokluğu..!
Sosyoekonomik eşitsizliğin her dönemde yaşandığı malum.
Ne biliyor musunuz? işçi sınıfı diye ayrıştırdığınız insanların arzusu, çok insani üstelik. Çalışabildiği bir işin olması, zoraki dediği halde birileri ile zaman geçirebilmesi, faturalarını zamanında ödeyebilmesi, çoluk çocuğuna yetip yetişebilmesi, yürürken ayakkabılarının ucuna değil de vitrinlere rahat bakabilmesi, bir alarm ile kalkıp bir umuda bir amaca yürüyebilmesi. Yaşamak için çalışmıyoruz, çalışmak için yaşıyoruz..!
Söz de tam onlara o insanlara, işçi kardeşim, işçi arkadaşım zırvasına da girmeden. Senin ayakkabıların ile yürümemiş olsam da , seninle aynı yolu yürüyen bir birey olarak;
Adalet istiyorsanız kaostan korkmayacaksınız. Eşitlik istiyorsanız kaostan korkmayacaksınız. Devrim istiyorsanız kaostan korkmayacaksınız. İnsan gibi yaşamak istiyorsanız, bana dokunmayan yılan bin yaşasın demeyeceksiniz..! Demokrasi dediğimiz de halk denen acizleri, bizleri uyutmaya yarayan martaval.
Irk, din, millet, ülke fark etmez. Bir insana haddinden fazla erk verirseniz, kontrolünü kaybeder ve eşitlerinden üstün olduğunu düşünüp siz işçilerini bir şiddet göstergesi halinde ezer. Sonuçta kraldan çok kralcı ama asla kendini kraldan aşağı görmeyen sözüm ona patronlar..
Anlayacağınız kölelik ölmedi, evrildi, adı çağdaş kölelik. Ölmeyecek kadarla yetinen, bütün işi yapan, şükreden, biat eden ama en kötüsü özgür olduğunu düşünen köleler.
Toplum kendisi gibi olanı yüceltir, yükseltir. Korkak bir toplum en korkağın peşine takılır, hırsız en usta hırsızın, katil en vahşi katilin. Körler ülkesinde şaşı padişah olur derler ya inanmayın, en körü olur liderleri, unutmayın..!
Beraberce, birlik içerisinde çözeceksiniz problemlerinizi, yüksek sesle bağıra çağıra da değil üstelik. Yan yana, can cana.
Toprak bile arsa olduğu günden beri huzursuz. Su şişeye hapsedildiği günden beri yavan. Gökyüzü bekareti bozulduğundan beri soluk. Dağlar ilk madenden beri ampute. Ormanlar yüksek ateşten bitap. Vahşi hayvanlar avlanmaktan zürriyetsiz. Denizler ilk gemiden beri üzerindeki fazlalığı atmak için silkelenir gibi çalkantılı. Dünya insandan beri ölüm döşeğinde.
Ve biz insanlar var oluşumuzdan beri egoist bireyler sürüsü..!
Yaşamak için çalışmamız dileği ile işçi bayramımız kutlu olsun..!