DATÇA'DA EKONOMİK KRİZE KARŞI GÖRKEMLİ MİTİNG

ÖZEL HABER 15.10.2023 - 14:02, Güncelleme: 15.10.2023 - 14:02 12094+ kez okundu.
 

DATÇA'DA EKONOMİK KRİZE KARŞI GÖRKEMLİ MİTİNG

Yüzlerce yurttaş iktidarı protesto etti. Tüm köylerden traktörlerle, minibüslerle mitinge gelen yurttaşlar önce Demokrasi Evi'nde toplandı, sonra Cumhuriyet meydanına sloganlarla yürüyerek, iktidarın politikalarını protesto ettiler.

Sedat Kaya Datça'daki muhalif partilerin, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin de yer aldığı mitingde, "Asgari ücret yoksulluk sınırının üstünde olmalı", "En düşük emekli maaşı asgari ücret kadar olmalı", "Ormanlar, kıyılar ve doğa talan edilmemeli", "Çocuklarımız tarikatların eline teslim edilmemeli" , "Sinemanın, müziğin, tiyatronun, edebiyatın üzerinde yasaklar kalkmalı"  şeklinde istekler yüksek sesle dile getirildi. "Seçimlerden umut edilen iktidar değişikliği çıkmadı. Eşitsiz şartlarda  girilen seçimlerde iktidar devletin tüm olanaklarını kullanarak yerini muhafaza  etti. Kullanılan bu olanaklar pek çok sandıkta meşru olmayan sonuçlara imza attı.  Baskı ve adaletsizlik hukuksuzluk ile birleşince iktidarın bekası da sağlanmış  oldu. Biz bu durumu kabul etmiyoruz. O yüzden bugün burada Hadi Gari diyerek  toplandık. Hadi Gari, meşru olmayan seçim sonuçlarını kabul etmeyenlere bir çağrıdır. Hadi Gari, bu düzeni değiştirmek için oy vermekten başka şeyler de  yapılabileceğine olan inançtır. Hadi Gari, kırılan umutların tekrardan ayağa kaldırılmasıdır. Hadi Gari, yalnız olmadığımızı görmektir. Hadi Gari, geleceği kazanmaktır. Hadi Gari kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz  Dostlar, dört bir tarafı savaşla çevrili bir coğrafyada hızla ateşe doğru  sürükleniyoruz. Dünya büyük güçlerin pazar savaşının bir arenası haline geldi.  Yaşanan ekonomik krizlerin çözümü olarak dünya halklarının önüne bu pazar  savaşlarından başka bir çözüm sunulmuyor. Bu çözüm bizlerin çözümü değildir.  Bizlere dayatılan bu askeri çözüm her birimiz için daha fazla kan ve yoksulluktan  başka bir anlam taşımamaktadır. Krizleri yaratan halklar değil ama sonucunu nedense hep halklar çekiyor. Her bir savaş dökülen kan dışında beraberinde yeni bir kriz ile geliyor. Gıda  fiyatları yükseliyor, doğalgaz ve petrol daha kıymetleniyor, kitlesel göçler  artıyor. Savaşın yol açtığı tüm krizleri Datça'da da sonuna kadar yaşıyoruz.  Nasıl yaşamayalım? İktidar yelkenlerini savaş rüzgarları ile doldurmaya  çalışırken halkın çektiği sıkıntılar umurunda mı? Bütün bir seçim çalışmasını İHA'lara, SİHA'lara endeksleyen AKP-MHP  koalisyonunun halkın karnını doyuracak bir formülü bulunmuyor. Geçtiğimiz ay açıklanan Orta Vadeli Program ile gördük ki önümüzdeki üç yılda  ücretler azalır, halka yansıyan vergiler yükselirken yoksullaşma gittikçe artacak.  Buna karşılık şirketlere her tür kolaylık, teşvik, vergi avantajı sağlanacak. İşte  müjde olarak sunulan formül bu. Halkın cebinden al, şirketlerin cebine koy. Seçimden sonra bunun ilk yansımasını gördük. Katlanan vergiler ile raftaki  fiyatlar bir anda iki, üç katına çıkarken ücretler yerinde saydı ve hızlı bir  yoksullaşma yaşandı. Bir yanda vergi yükü sırtına binmiş ve geçim sıkıntısı çeken milyonlar, diğer  yanda milyonlar kazanırken bir işçiden daha az vergi veren Dilan Polat, vergileri  silinen Mehmet Cengiz ve benzerleri. Beşli Çete'nin ödemediği vergiler hepimizin  sırtındadır. Onların ödemediklerini biz ödüyoruz. Açlık sınırı 12.198 TL iken 7500 TL ile bir ay geçinmeye çalışan emekliye bunu  nasıl açıklarsınız? İnsanın onuruna dokunan bu durumun tek sorumlusu IMF  politikalarını uygulayan iktidardan başkası değildir. İşte o politikalar sonucunda bugün vergiler artarken, ücretler azalmış, sermaye  büyürken halk ekonomik olarak küçülmüştür. Bu politikaya karşı çıkıyoruz. Ülkede bulunan tüm çalışanlar için yoksulluk sınırı  üzerinde insanca yaşamaya yetecek bir ücret, güvenceli istihdam ve demokratik  bir çalışma yaşamı, eşit işe eşit ücret istiyoruz. İktidarın kurtulmak istediği bir "çöp" olarak gördüğü emekliler için en düşük  emekli aylığının asgari ücretin üzerinde olmasını istiyoruz. Emekliler için bir kandırmaca olan “Kök aylık” uygulamasına son verilmeli,  Emekli aylıklarında artış, SGK'nın ödediği gerçek aylıklara yapılmalıdır. En son Gaziantep'te görüldüğü üzere sendikalarında örgütlü işçiler direnerek  kazanmışlardır. O yüzden örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.  Sendikalı olan işçilerin çeşitli oyunlarla işten çıkartılması engellenmeli ve bu  yüzden direnen işçiler engellenmemelidir. Kamu emekçileri, her sendikanın, konfederasyonun kendi üyeleri adına masaya  oturabildiği, başta ILO sözleşmeleri olmak üzere uluslararası sözleşmelerle,  evrensel sendikal hak ve özgürlüklerle uyumlu, grev hakkı ile tamamlanmış  gerçek bir toplu sözleşme hakkına sahip olmalıdır. Emekli sendikaları statü yasası çıkartılmalı, emeklilerin haklarını korumak için  örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Astronomik rakamlara varan kiralar bir yandan barınmayı imkansız hale  getirirken diğer yandan ev sahibi kiracı kavgaları artık ölümlerle  sonuçlanmaktadır. Son bir yılda ev sahibi kiracı kavgalarında 11 kişi hayatını  kaybetmiştir. Bu durumun tek sorumlusu vardır o da AKP-MHP iktidarıdır.  Ekonomideki açıklar kara para ile kapatılmaya çalışılırken ülkenin her tarafında  uluslararası çeteler cirit atmaya başlamıştır. Değişen içişleri bakanı  mafyalaşmayı uluslararası boyuta taşırken eski ve yeni bakanlar arasındaki  hesaplaşma bir çete kavgası gibi sürmektedir. Hukuksuzluk çeteler için uygun bir  ortam yaratırken mafya hakkını arayanlar kadar bir baskıya uğramamaktadır.  İşçiye, emekliye, doğa savunucularına devlet şiddeti uyuşturucu tacirlerine ise  devlet görevlileriyle fotoğraf çektirmek düşmektedir. Hukukun hiçe sayıldığı bu ortamda çete düzeni devletin karakteri olmuş ve  binlerce insan bu çerçevede haksız yere hapishanelerde tutulmaktadır. Anayasa  mahkemesi kararları, seçim kanunları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi  kararları hiçe sayılarak hukuksuzluk normal bir durummuş gibi  davranılmaktadır. Ama biz biliyoruz ki çeteler, mafyalar ülkede elini kolunu sallaya sallaya  dolanırken binlerce suçsuz insanın içerde olması normal değildir ve milyonlarca  insan tarafından kabul edilmemektedir. Muhalifler işledikleri suçlardan dolayı  değil düşüncelerinden dolayı içerde rehin tutulmaktadır. Bütün siyasi rehinler  derhal serbest bırakılmalıdır. Bir taraftan çeteleri besleyen devlet diğer yandan tarikatları büyüterek toplumu  din ile baskılamaya çalışmaktadır. Başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere din  baskısı ile yüz yüze kalan pek çok insan kendi iradesi dışında bir yöne doğru  sürüklenmektedir. Okullarda ÇEDES projesiyle çocuklar tarikatların kaderine terkediliyor. Aile hukukunu yeniden ele almak adına Medeni Yasanın lağvedilmesi, dini  hukukun uygulanması gündeme getiriliyor. Her fırsatta kız çocuklarının evlendirilmesini yasallaştırmaya çalışılıyor. Laiklikten de özgürlükten de vazgeçmeyeceğiz. Dinin yoksulluğun  yaygınlaştırılma ve normalleştirilme aracı olarak kullanılmasına izin  vermeyeceğiz. İnançların özgürce yaşandığı, dinin baskı unsuru olarak  kullanılmadığı bir ülke istiyoruz.  Kadınlar bu ülkede her gün öldürülüyor. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı  davalarında failler aklanıyor. Yargı kararlarının her alanda olduğu gibi  adaletsizliği meşrulaştırmalarına asla sessiz kalmayacağız. Kadınların güvencesi İstanbul Sözleşmesi geri gelecek, 6284 uygulanacak.  Sermaye insan kadar doğayı da rant ve sömürü aracı olarak görmektedir. Bunun  sonucu olarak ormanlar yağmalanmakta, kıyılar talan edilmekte, iklimler  değişmektedir.  Küresel ısınma ve iklim krizini yaşarken, iklim adaletsizliğinin tüm yükünü dünya halklarıyla birlikte hala bizler yükleniyoruz. Zeytin yok, badem yok, üzüm  yok. Veriler bu sorunlarla daha sık karşılaşacağımızı gösteriyor. Suyumuz  giderek daha aşağılara kaçıyor ve ağaçlarımız, bitkilerimiz bu derinlere  uzanamıyor, ölüyorlar. Akbelen'de yaşanan orman talanı ile kıyılarımızda adım atacak yer bırakmayan  azgın şezlong rantı ya da Datça halkında huzur bırakmayan gürültü terörü birbirinden bağımsız değildir. Şirketlere ve sermayeye dayalı düzen kamu  çıkarını hiçe saymaktadır. Ekolojik kriz tarımdan yaşama her alanı vururken  etkiyi arttıran kâr düzenidir. Gün geçmiyor ki bir film, tiyatro yasaklanmasın ya da sansüre uğramasın. Bu  yasaklar toplumun beynine vurulmuş zincirlerdir. Bu durumu kabul etmiyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı, polisiye müdahaleler  son bulmalıdır. Yasaklar yasaklanmalı, kaldırılmalıdır. Her türlü sanatsal  üretimin toplumla buluşabilmesi için tüm olanakların sağlanması yasal bir görev  olmalıdır. İnsanca yaşayabilmek için mücadele etmekten başka bir şansımız  bulunmamaktadır. Bu yüzden istemek yetmez bu talepler için mücadele etmemiz  gerekir. İktidar bugün mücadele ederek kazanılmayacağının inancını yaymaya çalışıyor.  Hile, hurda ile kazanılan seçimleri bunun için örnek olarak gösteriyorlar. Ama biz  biliyoruz ki ne bu iktidar ne de seçimler meşrudur. Ve de biliyoruz ki direnenler kazanıyor. Aynı Gaziantep'deki işçiler gibi. O yüzden Hadi Gari direnişe..."  
Yüzlerce yurttaş iktidarı protesto etti. Tüm köylerden traktörlerle, minibüslerle mitinge gelen yurttaşlar önce Demokrasi Evi'nde toplandı, sonra Cumhuriyet meydanına sloganlarla yürüyerek, iktidarın politikalarını protesto ettiler.

Sedat Kaya
Datça'daki muhalif partilerin, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin de yer aldığı mitingde, "Asgari ücret yoksulluk sınırının üstünde olmalı", "En düşük emekli maaşı asgari ücret kadar olmalı", "Ormanlar, kıyılar ve doğa talan edilmemeli", "Çocuklarımız tarikatların eline teslim edilmemeli" , "Sinemanın, müziğin, tiyatronun, edebiyatın üzerinde yasaklar kalkmalı"  şeklinde istekler yüksek sesle dile getirildi.

"Seçimlerden umut edilen iktidar değişikliği çıkmadı. Eşitsiz şartlarda  girilen seçimlerde iktidar devletin tüm olanaklarını kullanarak yerini muhafaza  etti. Kullanılan bu olanaklar pek çok sandıkta meşru olmayan sonuçlara imza attı.  Baskı ve adaletsizlik hukuksuzluk ile birleşince iktidarın bekası da sağlanmış 
oldu.
Biz bu durumu kabul etmiyoruz. O yüzden bugün burada Hadi Gari diyerek  toplandık.

Hadi Gari, meşru olmayan seçim sonuçlarını kabul etmeyenlere bir çağrıdır.
Hadi Gari, bu düzeni değiştirmek için oy vermekten başka şeyler de  yapılabileceğine olan inançtır.
Hadi Gari, kırılan umutların tekrardan ayağa kaldırılmasıdır.
Hadi Gari, yalnız olmadığımızı görmektir.
Hadi Gari, geleceği kazanmaktır.
Hadi Gari kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz 

Dostlar, dört bir tarafı savaşla çevrili bir coğrafyada hızla ateşe doğru  sürükleniyoruz. Dünya büyük güçlerin pazar savaşının bir arenası haline geldi.  Yaşanan ekonomik krizlerin çözümü olarak dünya halklarının önüne bu pazar  savaşlarından başka bir çözüm sunulmuyor. Bu çözüm bizlerin çözümü değildir. 
Bizlere dayatılan bu askeri çözüm her birimiz için daha fazla kan ve yoksulluktan  başka bir anlam taşımamaktadır.

Krizleri yaratan halklar değil ama sonucunu nedense hep halklar çekiyor. Her bir savaş dökülen kan dışında beraberinde yeni bir kriz ile geliyor. Gıda 
fiyatları yükseliyor, doğalgaz ve petrol daha kıymetleniyor, kitlesel göçler  artıyor.

Savaşın yol açtığı tüm krizleri Datça'da da sonuna kadar yaşıyoruz. 
Nasıl yaşamayalım? İktidar yelkenlerini savaş rüzgarları ile doldurmaya  çalışırken halkın çektiği sıkıntılar umurunda mı?

Bütün bir seçim çalışmasını İHA'lara, SİHA'lara endeksleyen AKP-MHP  koalisyonunun halkın karnını doyuracak bir formülü bulunmuyor.
Geçtiğimiz ay açıklanan Orta Vadeli Program ile gördük ki önümüzdeki üç yılda  ücretler azalır, halka yansıyan vergiler yükselirken yoksullaşma gittikçe artacak. 

Buna karşılık şirketlere her tür kolaylık, teşvik, vergi avantajı sağlanacak. İşte  müjde olarak sunulan formül bu. Halkın cebinden al, şirketlerin cebine koy.
Seçimden sonra bunun ilk yansımasını gördük. Katlanan vergiler ile raftaki  fiyatlar bir anda iki, üç katına çıkarken ücretler yerinde saydı ve hızlı bir 
yoksullaşma yaşandı.

Bir yanda vergi yükü sırtına binmiş ve geçim sıkıntısı çeken milyonlar, diğer  yanda milyonlar kazanırken bir işçiden daha az vergi veren Dilan Polat, vergileri 
silinen Mehmet Cengiz ve benzerleri. Beşli Çete'nin ödemediği vergiler hepimizin  sırtındadır. Onların ödemediklerini biz ödüyoruz.
Açlık sınırı 12.198 TL iken 7500 TL ile bir ay geçinmeye çalışan emekliye bunu  nasıl açıklarsınız? İnsanın onuruna dokunan bu durumun tek sorumlusu IMF 
politikalarını uygulayan iktidardan başkası değildir.

İşte o politikalar sonucunda bugün vergiler artarken, ücretler azalmış, sermaye  büyürken halk ekonomik olarak küçülmüştür. Bu politikaya karşı çıkıyoruz. Ülkede bulunan tüm çalışanlar için yoksulluk sınırı  üzerinde insanca yaşamaya yetecek bir ücret, güvenceli istihdam ve demokratik  bir çalışma yaşamı, eşit işe eşit ücret istiyoruz.

İktidarın kurtulmak istediği bir "çöp" olarak gördüğü emekliler için en düşük  emekli aylığının asgari ücretin üzerinde olmasını istiyoruz.
Emekliler için bir kandırmaca olan “Kök aylık” uygulamasına son verilmeli, 
Emekli aylıklarında artış, SGK'nın ödediği gerçek aylıklara yapılmalıdır.
En son Gaziantep'te görüldüğü üzere sendikalarında örgütlü işçiler direnerek  kazanmışlardır. O yüzden örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. 
Sendikalı olan işçilerin çeşitli oyunlarla işten çıkartılması engellenmeli ve bu  yüzden direnen işçiler engellenmemelidir.

Kamu emekçileri, her sendikanın, konfederasyonun kendi üyeleri adına masaya  oturabildiği, başta ILO sözleşmeleri olmak üzere uluslararası sözleşmelerle, 
evrensel sendikal hak ve özgürlüklerle uyumlu, grev hakkı ile tamamlanmış  gerçek bir toplu sözleşme hakkına sahip olmalıdır.

Emekli sendikaları statü yasası çıkartılmalı, emeklilerin haklarını korumak için  örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.

Astronomik rakamlara varan kiralar bir yandan barınmayı imkansız hale  getirirken diğer yandan ev sahibi kiracı kavgaları artık ölümlerle  sonuçlanmaktadır. Son bir yılda ev sahibi kiracı kavgalarında 11 kişi hayatını  kaybetmiştir. Bu durumun tek sorumlusu vardır o da AKP-MHP iktidarıdır. 

Ekonomideki açıklar kara para ile kapatılmaya çalışılırken ülkenin her tarafında  uluslararası çeteler cirit atmaya başlamıştır. Değişen içişleri bakanı  mafyalaşmayı uluslararası boyuta taşırken eski ve yeni bakanlar arasındaki  hesaplaşma bir çete kavgası gibi sürmektedir. Hukuksuzluk çeteler için uygun bir 
ortam yaratırken mafya hakkını arayanlar kadar bir baskıya uğramamaktadır. 

İşçiye, emekliye, doğa savunucularına devlet şiddeti uyuşturucu tacirlerine ise  devlet görevlileriyle fotoğraf çektirmek düşmektedir.
Hukukun hiçe sayıldığı bu ortamda çete düzeni devletin karakteri olmuş ve  binlerce insan bu çerçevede haksız yere hapishanelerde tutulmaktadır. Anayasa  mahkemesi kararları, seçim kanunları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi  kararları hiçe sayılarak hukuksuzluk normal bir durummuş gibi 
davranılmaktadır.

Ama biz biliyoruz ki çeteler, mafyalar ülkede elini kolunu sallaya sallaya  dolanırken binlerce suçsuz insanın içerde olması normal değildir ve milyonlarca 
insan tarafından kabul edilmemektedir. Muhalifler işledikleri suçlardan dolayı  değil düşüncelerinden dolayı içerde rehin tutulmaktadır. Bütün siyasi rehinler 
derhal serbest bırakılmalıdır.

Bir taraftan çeteleri besleyen devlet diğer yandan tarikatları büyüterek toplumu  din ile baskılamaya çalışmaktadır. Başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere din 
baskısı ile yüz yüze kalan pek çok insan kendi iradesi dışında bir yöne doğru  sürüklenmektedir.

Okullarda ÇEDES projesiyle çocuklar tarikatların kaderine terkediliyor.
Aile hukukunu yeniden ele almak adına Medeni Yasanın lağvedilmesi, dini  hukukun uygulanması gündeme getiriliyor.
Her fırsatta kız çocuklarının evlendirilmesini yasallaştırmaya çalışılıyor.

Laiklikten de özgürlükten de vazgeçmeyeceğiz. Dinin yoksulluğun  yaygınlaştırılma ve normalleştirilme aracı olarak kullanılmasına izin  vermeyeceğiz. İnançların özgürce yaşandığı, dinin baskı unsuru olarak  kullanılmadığı bir ülke istiyoruz. 

Kadınlar bu ülkede her gün öldürülüyor. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı  davalarında failler aklanıyor. Yargı kararlarının her alanda olduğu gibi 
adaletsizliği meşrulaştırmalarına asla sessiz kalmayacağız.

Kadınların güvencesi İstanbul Sözleşmesi geri gelecek, 6284 uygulanacak. 
Sermaye insan kadar doğayı da rant ve sömürü aracı olarak görmektedir. Bunun  sonucu olarak ormanlar yağmalanmakta, kıyılar talan edilmekte, iklimler 
değişmektedir. 

Küresel ısınma ve iklim krizini yaşarken, iklim adaletsizliğinin tüm yükünü dünya halklarıyla birlikte hala bizler yükleniyoruz. Zeytin yok, badem yok, üzüm 
yok. Veriler bu sorunlarla daha sık karşılaşacağımızı gösteriyor. Suyumuz  giderek daha aşağılara kaçıyor ve ağaçlarımız, bitkilerimiz bu derinlere 
uzanamıyor, ölüyorlar.

Akbelen'de yaşanan orman talanı ile kıyılarımızda adım atacak yer bırakmayan  azgın şezlong rantı ya da Datça halkında huzur bırakmayan gürültü terörü
birbirinden bağımsız değildir. Şirketlere ve sermayeye dayalı düzen kamu  çıkarını hiçe saymaktadır. Ekolojik kriz tarımdan yaşama her alanı vururken 
etkiyi arttıran kâr düzenidir.

Gün geçmiyor ki bir film, tiyatro yasaklanmasın ya da sansüre uğramasın. Bu  yasaklar toplumun beynine vurulmuş zincirlerdir. Bu durumu kabul etmiyoruz.
Düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı, polisiye müdahaleler  son bulmalıdır. Yasaklar yasaklanmalı, kaldırılmalıdır. Her türlü sanatsal 
üretimin toplumla buluşabilmesi için tüm olanakların sağlanması yasal bir görev  olmalıdır.

İnsanca yaşayabilmek için mücadele etmekten başka bir şansımız  bulunmamaktadır. Bu yüzden istemek yetmez bu talepler için mücadele etmemiz 
gerekir.

İktidar bugün mücadele ederek kazanılmayacağının inancını yaymaya çalışıyor. 
Hile, hurda ile kazanılan seçimleri bunun için örnek olarak gösteriyorlar. Ama biz  biliyoruz ki ne bu iktidar ne de seçimler meşrudur.
Ve de biliyoruz ki direnenler kazanıyor.
Aynı Gaziantep'deki işçiler gibi.
O yüzden Hadi Gari direnişe..."

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.