Konu istifa değil sayın Kılıçdaroğlu, CHP’nin padişahlığı terk etmesi
Konu istifa değil sayın Kılıçdaroğlu, CHP’nin padişahlığı terk etmesi
Bedri Baykam Cumhuriyet gazetesinde yer alan köşesinde ''Konu istifa değil sayın Kılıçdaroğlu, CHP’nin padişahlığı terk etmesi'' başlıklı bir yazı yazdı.
Bedri Baykam Cumhuriyet gazetesinde yer alan köşesinde ''Konu istifa değil sayın Kılıçdaroğlu, CHP’nin padişahlığı terk etmesi'' başlıklı bir yazı yazdı.
Bedri Baykam Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazısında Genel Başkan Kılıçdaroğlu'na '''seçim sürecinde koşulsuz destek verdik . 6'lı Masa'da birçok konu aklımıza yatmasa da çabanıza inandık ve size o zor süreçte itiraz etmeden tam hareket kabiliyeti sağlayarak alanınızı yönetmenizi izledik'' diye yazdı ve konunun genel başkanın istifasının değil tam demokratik tüzüğe geçiş olduğunun altını çizdi
Yazının tatmamı şöyle:.
KONU İSTİFANIZ DEĞİL, TAM DEMOKRATİK TÜZÜĞE GEÇİŞ
Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı kampanyası için çok çalıştınız. Tüm emeğiniz, yapıcılığınız, nezaketiniz ve akıl yoluyla ürettiğiniz projeleriniz için öncelikle size ve ekibinize çok teşekkür ederiz. 2017’deki Adalet Yürüyüşü’nüzde size verdiğimiz koşulsuz desteğin aynısını bu seçim sürecinde de gönülden verdik; emeğinize ve cesaretinize saygı gösterdik. 6’lı Masa’da birçok konu aklımıza yatmasa da çabanıza inandık ve size o zor süreçte itiraz etmeden tam hareket kabiliyeti sağlayarak alanınızı yönetmenizi izledik. Keşke o listeler oluşurken biraz daha direnç gösterip Atatürkçü kitlelerin tüylerini diken diken eden 3-4 kişiyi almamayı başarsaydınız… Ama çoğumuz, bunları bile görmezden gelmeyi tercih ettik.
Sayın Genel Başkan, bildiğiniz gibi Partimizin oy tabanı, tartışmasız büyük ölçüde Atatürkçülerden oluşuyor. Parti içinde grup oluşturmuş 10 Aralık Hareketi’nin de bunu bilmemesi mümkün değil. Ancak ne var ki, siz Parti’nin içinde ve dışında yer alan bütün Atatürkçüleri yıllardır dışlıyorsunuz. Nedenini belki bir gün izah etmeyi denersiniz, kim bilir?
Atatürk’ün Partisi, Atatürkçü düşünür ve eylemcileri yok sayarak Türkiye’de siyaset yapamaz. Ama bu kritik seçim sürecinde bu tartışmaya da girmek istemedik. Çünkü zaten kendilerini doğrudan blokladığınız için birçok Atatürkçü, listenize girmeyi denememeyi seçti. Ama ben bir soruyu sormadan geçemeyeceğim, Hüda-Par’ın Meclis çıkartmasına karşı Sedef Kabaş’ı veya Canan Güllü’yü ve daha nice çağdaş Atatürkçü kimliği ile tanınan kadınımızı neden milletvekili yapmadınız? O konuda hiç pişmanlık duyuyor musunuz bilmiyorum, ama ben çok üzgünüm.
KONU İSTİFANIZ DEĞİL, TAM DEMOKRATİK TÜZÜĞE GEÇİŞ
Sayın Kılıçdaroğlu, Türkiye’de bütün siyasi platformlarda sizin istifa etme gereğiniz konuşuluyor. Ben bu tartışmalara hiç girmeyeceğim. Kampanyanız süresince tüm çabasını, makaleler, videolar, televizyon tartışmaları ile gece gündüz sizin seçilmeniz için vermiş bir insan olarak adaylık tartışmanıza da girmeyeceğim. Ama lütfen şunu bilin ki, konumuz CHP’nin başında hangi ismin yer aldığı veya alacağı değil. Konumuz, CHP’nin artık “tek adam” yönetimini terk edip halka verilen değeri göstermenin ilk şartı olan “kendi üyelerine saygı” üzerinden “Parti İçi Demokrasi”ye geçiş yapması. CHP, artık 6’lı Masa gibi süreç bahanelerinin olmadığı bir dönemde, bunu hemen uygulamaya mecbur! Parti ancak bu şekilde yeniden nefes alabilir.
Birinci gerekçe, CHP’nin yıllardır sürdürdüğü siyasetin ana ekseninin Erdoğan’ın “Tek Adam Yönetimi”nin anti-demokratik yapısı olmasına karşı, kendi içindeki yönetici ve aday saptama yöntemlerini en ilkel “tek adam” anlayışına terk etmesi ve bu yüzden de inandırıcılığının kalmaması. CHP’nin başkanı olarak sizin bu konudaki tavrınız, “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” cümlesinin açıkça yok sayılmasıdır. Çünkü Erdoğan da aynı mantıkla şu tavrı sergiliyor: “Beni siz seçtiniz, gücü bana siz verdiniz; ben de o zaman her şeyi yaparım. Demokrasi zaten bu değil mi?” Hayır, bu demokrasi değildir. Sonsuz gücün tek kişiye aktarımıdır. Padişahlık mantığının devamıdır. Bunu Erdoğan, Partisi ve Türkiye için tasarlayabilir ama bu CHP’ye hiç yakışmıyor! Bunu fark ettiğiniz an, umuyorum vazgeçeceksiniz.
İkinci gerekçe, aday saptamalarının neredeyse tamamı, Parti’nin on ikinci katında gerçekleştiği için, bu milletvekili veya yerel yöneticilerin adaylıkları her açıklandıktan sonra, yurt çapında hayal kırıklıkları ve ağır tepkiler yaşanması. İstifa edenler, bağırıp çağıranlar, Parti’yi nankörlükle suçlayanlar, Genel Merkez önünde eylem çağrısı yapanlar, “Seçimde çalışırsam namerdim” diyenler ve çok iyi bildiğiniz gibi, daha neler neler!
Üçüncü gerekçe, her yöreye, her sıfata en “uygun adayı” orada yaşayan insanlar bilmesi. Örneğin, Edirne ile, Zonguldak ile, Van ile alakası olmayan insanlar veya o bölgelerde Parti içinde bile tutulmayan isimleri aday yapmakla, Parti geriye gitmiş oluyor. Bu dayatmalarla ilerlemek, kesin şekilde Parti’nin oylarını güdük bırakıyor; oyların ulaşabileceği potansiyel, adeta içten sabote edilmiş oluyor. Gerçek bir çözüm arıyorsak, ancak herkes kendi ilçesinin üyesi olarak, o aidiyetiyle, onu gerçekten tanıyanlar tarafından seçilirse, parti toplum içinde “tek başına” gezmekten kurtulur.
YENİ MYK VE BU KURULTAY BİR ÇÖZÜM DEĞİL
Sayın Kılıçdaroğlu, 28 Mayıs sonrası, üzerinizdeki baskıdan kurtulabilmek için alışılagelmiş yöntemi izliyorsunuz. Rahmetli Baykal da, benzer şekillerde kendi parti içi iktidarını sürdürüp orada vitrin yenilemeleriyle yoluna devam ederdi. Baykal’ın keşke bu yöntem alışkanlıkları yerine, sağlam Atatürkçü görüşlerini alsaydınız. MYK’nın istifasını alıp onların yerine PM’den yeni isimleri kendiniz seçtiniz ve şimdi yeni bir vitrin ve sıfatlandırmalarla yolunuza devam ediyorsunuz. Kurultay’a da bu şekilde giderek ve orada da yine seçilerek böylece “güven tazelemiş” olarak kamuoyu nezdinde göreve devam etmek istiyorsunuz. Fakat maalesef aslında bu geçerli bir yol değil. Neden mi?
Bu hafta oluşturduğunuz yeni MYK’nızın içinde de bir karar alarak, bütün teşkilat yapısını doğrudan kendinize bağladınız. Yani örgütün tamamını atama veya azletme yetkiniz var! Sayın Kılıçdaroğlu, size gerçekleri açık olarak söylemem lazım, bu anti-demokratik tüzük yapısıyla, hiç kimse sizi Kurultay’da “seçmiş” olmuyor. Bu Parti’de il ve ilçe başkanlarını belirlemek, belediye başkan adaylarını seçmek, milletvekili aday sıralamalarını yapmak sizin tekelinizde olduğu için, örgüt içinde herkes sizin gözlerinizin içine bakarak bu sıfatlardan birini kendisine vermenizi umut ediyor. Yani sizden bekledikleri “iyiliğin” karşılığında, sizinle iyi geçinerek ve bunu ispat için size sadakat içinde “genel başkan adaylığı” imzasını büyük bir arzuyla vererek bekleyişe geçiyorlar veya aynı kurultayda güçlü ismi oldukları bir kentin delegasyonunu temsilen, Parti Meclisi’ne zaten giriyorlar. Bu ilişki, baştan çarpık ve anti-demokratik ve tamamen yakışıksız bir alış-verişten ibaret. Sıfat kovalama refleksleriyle, o anda kim başkan olursa olsun, bu ilişki aynen sürer, uygulanır. Yani bu yöntemle, hür iradesiyle hiç kimse size “destek” vermiş olmuyor. Siyasi güç ikram ederek meşruiyet kazanılmaz.
Ayrıca, Deniz Baykal’ın 2003 Ekim ayında benim başkan adaylığımın son anda önünü kesmek için kurultay günü seçimlere geçmeye birkaç saat kala yaptığı ve aynı gün uygulamaya koydurduğu, tüzüğümüzde antidemokratik ve gayri hukuki kalıcı şoklar bırakan tüzük darbesinin bir numaralı tanığı eski Genel Başkan Altan Öymen’dir. İki ayrı adaya imza vermek o tarihten itibaren imkânsız hale getirilmişti; böylece CHP tüzüğünün “Genel Başkan gizli oy, açık tasnif ile seçilir” kuralı açık olarak çiğnenmiş olduğu için oy gizliliği bilinçli olarak tarihe karıştırılmıştır.
İşte halkın sürekli olarak sorduğu “Nasıl oluyor da CHP’de bütün başarısız yönetimler yeniden seçiliyorlar” sorusunun esrar perdesini kaldıran, sürekli uygulanan bu yöntemdir.
TEK ÇÖZÜM DEMOKRATİK DİJİTAL DEVRİM TÜZÜĞÜ’DÜR
Sayın Kılıçdaroğlu, CHP’ye yakışan tek çözüm, ortak akılla demokratik dijital devrimin yaşama geçirebileceği taze bir tüzüktür. Ancak kesin uygulanacak böyle bir büyük atılımla gerek partinin içinde gerek sol kesimde gerek halk kitlelerinde CHP’ye küsmüş sayısız insan gönül rahatlığı ve tartışmasız bir inançla Parti’ye dönerek kendi ruh ve aidiyetlerini ortak hedeflere akıtabileceklerdir. Böyle bir çözümle, CHP’nin üye sayısı birkaç yıl içinde beş-on misli artar! Halk, görüşlerinin doğrudan bir işe yaradığını görerek Parti’ye çok daha fazla inanarak üye olacak, Parti’nin etik ve demokratik değerlerle yeni bir ufka yelken açtığını gören gençler akın akın gelerek geleceklerini artık bu Parti’de arayabileceklerine kani olacaklardır. Her sıfatın, seçim bölgesinde yaşayan üyeler tarafından belirlenmesi, seçilenlerin prestijini ve etkinliklerini akıl almaz bir şekilde arttıracak, her başkan, her vekil, kendi yöresinin “kahramanı” olacaktır.
Sayın Kılıçdaroğlu, sizden ve yönetiminizden bir beklentisi olan hiçbir insan bu sözleri size söyleyemez. Bu cümleleri size iletmek, kendi çıkarını veya sıfatını gözetmeden Parti’nin adında yer alan “halkıyla” bütünleşmesini, büyümesini ve iktidar olmasını isteyen bağımsız objektif insanların asli görevi olabilir, başkalarının değil. Sizden beklentisi olan hiç kimse, sizinle arasını bozmaya gönüllü olamaz, bu tartışmaların parçası haline gelerek kendi siyasi geleceğinin önünü kesmek istemez.
Sayın Kılıçdaroğlu, seçim dönemi performansınıza büyük hayranlık ve süreç boyunca emeğinize çok saygı duyduğum bir insan olarak, eminim ne demek istediğimi çok iyi anladınız. Zeki, dürüst, mütevazi, çalışkan örnek bir siyaset insanısınız. Şimdi sizden ricamız artık halkımızın içinden çıkan Parti üyelerimize güvenmeniz ve ülkemizin geleceğini seçkileri ile onların yönlendirmesi. Size 2021 baharında kendi ellerimle tekrar anlatarak teslim ettiğim Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü’nü, hatta daha da mükemmelleştirerek yaşama geçirmeniz ve Parti tarihimize bu devrimi gerçekleştirmiş başkan olarak geçmenizi inanın çok isterim.