NASIL, VİCDANINIZ RAHAT MI ?…

ÖZEL HABER 17.08.2023 - 16:41, Güncelleme: 17.08.2023 - 16:39 27511+ kez okundu.
 

NASIL, VİCDANINIZ RAHAT MI ?…

6 şubat depremlerinden, sadece yörede yaşayanlar değil, hepimiz etkilendik

Erdal Direğin// 6 şubat depremlerinden, sadece yörede yaşayanlar değil, hepimiz etkilendik. İlk günler ekranların başında çaresiz bekledik. Üçüncü günün ardından, bir çok vicdanlı insan gibi ne yapabiliriz diye düşündük. Depremin dördüncü günü Kahramanmaraş Merkeze yardım götürdük. Doğa verdiğini geri almış. Tepelerde neredeyse yıkılan bina yokken. Merkezde ayakta kalan bina yok. Konferans hazırlıkları yaparken 1 Şubatta Kahramanmaraş’ta kalmıştım. Kaldığım otel de diğerleri gibi yerle bir olmuş. İnsan hayatı bu kadar işte, birkaç gün önce olsa aynı son beni de beklemiş olacaktı. Nasıl bir manzara ile karşılaşacağımızı bilemediğimiz için, sadece 6 koli yardım malzemesi ile yola çıktık. Çadırlar yeni yeni kurulmaya başlanmış. Bir çok insan enkazların başında kurtarma çalışmalarına eşlik ediyor. -6 derecede yanan ateşin başında geceyi geçirenler.. Yetişkinler için sorun olmayabilir ancak ya çocuklar ve bebekler… ! İstanbul’a döndüğümde vakit kaybetmeden gördüklerimi watsup gruplarında ve sosyal medya hesaplarımda duyurmaya başladım. Kısa zamanda 35 kişi yardım için “ben de varım” dedi. Hemen hazırlıklara başladık. Yakın arkadaşlarımla başladığımız bu hareket giderek güçlendi. . 1 hafta sonra Halk Tv’de Görkemli Hatıralar programı yapımcısı ve sunucusu Serhan Asker’in çağrısı ile yönümüzü Adıyaman Merkeze ve Gölbaşına çevirdik. Yıkıntılar arasında yapılan programda küçük bir kız mikrofonlara “Barbie bebek” istediğini söyledi. 5 yaşında bir kız çocuğu ne isteyebilirdi ki? Oyuncak bebek ile yaşamı paylaşacak, dertleşecek, çadırında onunla uyuyacak. İzleyen herkes gibi bende çok etkilendim. Serhan Asker ile mesajlaştık. Canlı yayında “Erdal Direğin yardıma buradan başla ve Zeynep ile arkadaşlarına bebeklerini ve oyuncaklarını getir lütfen” dedi. Bende seve seve kabul ettim. Pazartesi sabahı 1 Kamyon oyuncak ve hijyen malzemesi ile Adıyaman’a geldik. CHP Adıyaman milletvekili dostum Abdurrahman Tutdere bizi karşıladı. Birlikte programın yapıldığı mahalleye Zeynep’in yaşadığı çadırlara gittik. Zeynep ile kucaklaştık. Bebeği görünce çok sevindi tabii. Diğer çocuklarda öyle. Büyük bir travma içindeki çocuklar deprem anından sonra belki de ilk kez gülümsediler. Korku gözlerinde, hepsi acı içinde. Kimisi annesini, kimi babasını, kimi kardeşini kaybetmiş. Hiç kolay değil. Kendilerini yalnız ve çaresiz hissetmesinler diye hepsine sarıldık. Bağrımıza bastık.   Yeni bir düşünce sistemi üretmiştik, zaten ilk günler şehir merkezlerine yardım az, çok geliyordu. Fakat kırsal mahalle ve köylerin durumu çok kötüydü. Dernekler ve STK’ların yardımlarıyla yemek ihtiyaçlarını ancak karşılayabiliyorlar. Fakat diğer ihtiyaçlar ne olacaktı. Bebekler ne yiyecek, nasıl bezlenecek. Yatalak hastaların bezlenmesi nasıl olacak, yetişkin kadınların hijyenik ped ihtiyaçları nasıl karşılanacak. Bunları nasıl düşünmezsiniz, hele bir kez oraya gittiyseniz.     İki bin kişinin yaşadığı Adıyaman’a bağlı Harmanlı Beldesine yardım götürüyoruz. Yoğun yağmur altında beldeye vardık. Bizi Belediye Başkanı Değerli kardeşim Ahmet Değirmenci karşıladı. O da bir depremzede, kolundan ve ayağından yaralı. Fakat görevinin başında. Belediye binası yıkıldığı için konteynerdan bir makam odası yapmış. Bizi orada ağırladı. Belde de neredeyse ayakta kalan bina yok. Çoğu yıkık yada oturulamaz durumda. 4 gün hiç kurtarma çalışması yapılmamış, bir çok yerde duyduğumuz gibi insanlar “kurtarın” sesleri arasında ölmüşler. Kendi çabaları ile komşular birbirine destek olup enkaz kaldırmışlar. 60 kişi yaşamını yitirmiş. Burada da soğuktan donarak ölenler olmuş. Halk ile konuştuğumda hem kızgınlık var hem de büyük bir acı yaşıyorlar. Ölümlerin az olmasının nedeni evlerin çoğunun iki katlı ve ahşap olması. . Yardımları bıraktık, geçmiş olsun dileklerimizi sunduk. Başkan bizi bir üst sokaktan görünen bir yapıya bakmamızı istedi. Dimdik ayakta olan Mustafa Kemal Atatürk’ün kaidesi ve heykeli. Bir tepeden beldeye bakan Atam, “Ben buradayım, ayağa kalkın, toparlanın, güçlü olun” der gibiydi. Yerle bir olan beldenin tek ayakta kalanı… Tecrübe sahibi oldukça bir sonraki gidişimizde ne götüreceğimizi planlayabiliyoruz artık. Bölgenin her yerinde iç çamaşırı ihtiyacı var Aracımıza sadece iç çamaşırı yüklüyoruz bu kez. Bu arada destek veren arkadaşlarımızın sayısı 55 kişiye ulaşıyor. İlk elden ihtiyaç sahiplerine ulaştırdığımız için insanlar daha fazla ilgi göstermeye başladı.. Basında çıkan haber ve görüntülerden yardımseverler rahatsız olmuştu. Yardım tırlarının üzerinden afişler alınıp Afad yazıyorlardı. Pazarcık’ta başıma gelen böyle bir durum ile baş edebilmiştim. Hatay’ın Defne ilçesine gidiyoruz bu kez. İç çamaşırlarına çok ihtiyaç var. 1000-1500 kişi arasında yaşayan insanların oluşturduğu bir çadırkentteyiz. Belediye başkanı İbrahim Güzel kardeşimle birlikte dağıtımı gerçekleştik. Yanlış hatırlamıyorsam depremin 24. Günüydü. Dağıtım sırasında sırası gelen bir genç kadın kulağıma eğilip, sessizce “Abim 24 gündür aynı iç çamaşırını giyiyorum, iyi ki geldiniz” demesi karşısında sadece yanaklarını okşayıp, gözyaşlarımı içime akıtıyorum. Sanırım her bir depremzedeye 4’er takım iç çamaşırı veriyoruz. Burada epeyce Suriyeli depremzedeler de var. Sığınmacıların bir an önce ülkelerine dönmesi gerektiğini savunan birisi olmama rağmen bu kez acımız bir değil mi? Asla ayırım yapmıyorum, aynı şevkati onlara da gösteriyorum.” Dualar ve tekrar gelin, bizi unutmayın” sözleri arasında çadırkentten ayrılıyoruz. Biz de aynı sevecenlikle geçmiş olsun deyip, “her zaman yanınızda olacağız” sözünü veriyoruz. Bölgede tanındığımız için telefonlarımız susmuyor. “Şu ihtiyaçlarımız var” diyenler, sağlık sorunları için ilaç isteyenler, yeni doğmuş çocuklar için özel mamalar isteyenler, Hastalar için yatak, yorgan isteyenler, hepsini karşılayamadık belki ama bir çoğunu halledebildik. Yine 15 gün geçti yeniden düştük yollara İstanbul’dan 16 saatte Pazarcık’a geldik. Daha öncede geldiğim için ilçe çok perişan durumda. 8-10 çadır kurulmuş mahalle aralarına tek tek giriyoruz. Adaletli bir dağıtım yapmaya çalışıyoruz. Saat 18.00 de işimiz bitti. Yavaş yavaş dönüşe geçecektik. Eşime Malatya’dan bir yardım çığlığı ulaşmış. Ses kaydını bana yolladı. Merkez ilçe Yeşilyurt’tan bir hanımefendi yardım istiyor. 3 küçük çocuğu olduğunu, hiç yardım gelmediğini, aç susuz kaldıklarını anlatıyor genç anne. Eşim “mutlaka yardıma git” diyor. Zaten ben buna kayıtsız kalabilir miyim. Hemen kamyondan kalan hijyen malzemelerini kendi aracımıza yüklüyoruz. Kamyonu İstanbul’a doğru uğurluyoruz. İstikamet 3 saatlik yol olan Malatya, Yeşilyurt. Ekrem arkadaşımla beraber açık bir market arıyoruz fakat her yer ya kapalı ya da yağmalanmış. Bu şekilde Gölbaşına kadar geldik, hava kararmıştı artık. Ne kadar şanslıyız ki açık bir market buluyoruz. Hemen başlıyoruz alışverişe , 1 hafta yetecek kadar hazır yenecek konserveler, kahvaltılıklar alıyoruz. Çocukları mutlu edecek kek ve cipslerden de almayı ihmal etmiyoruz.   Saat 21.30 da zar zor ulaşıyoruz köye. Çocuklar 3.5 , 5 ve 6 yaşlarında anneleri 30 yaşında. Çaresiz anne bizi görünce çok seviniyor, nasıl sevinmesin ki, mevzubahis çocukları. Poşetleri taşıyoruz, çocuklar hemen ekmek poşetine koşuyor. Annesi ekmekten koparıp hemencecik ellerine veriyor. Fazla vakitlerini almak istemiyoruz fakat genç annenin anlatacağı çok şey var. Hele bir cümle söylüyor ki, her şeyin özeti. “AFAD ı aradık, benim 3 küçük çocuğum var bize ekmek, su ve çorba gönderebilir misiniz diye sordum” diyor. Yetkilinin cevabı “biz çadırkent dışına hiçbir malzeme göndermiyoruz.. Gelip siz alın ya da burada yiyin diyorlar. Ben 3 çocukla nasıl geleyim 25 km. diyor anne. 25 de dönüş. “Bizim yapacağımız bir şey yok” diyorlar. Ne demek bu şimdi” aç kalırsanız kalın ! Neyse ki yetiştik, dönüşte aklımızdan çıkmayan bir soru var seslendiremediğimiz ; Ya yetişemeseydik ! Çocuklar aç yatacaktı, su bile içemeyeceklerdi. Bir anne buna nasıl katlanır? Bu arada okuyucuların içi rahat olsun. 3 kez daha gittik ailemize her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya devam ediyoruz. Son yardım seferimizi yani 10. Seferi Hatay’a yaptık. Bu arada çok ciddi büyüdük. Yardım dernekleri ve bazı aktivistler de bize destek olmaya başladı. Sayımız 93 oldu. Ne güzel 93 duyarlı, vicdanlı iyi insan. Herkesin emeğine, yüreğine sağlık. Daha önce gittiğimizde tanıştığımız Samandağ’da yaşayan ve kendisini Samandağ’a adamış Gülseren Öğretmen yolun yarısında bana ulaştı ve “Erdal bey Samandağ’da su yok ve ekmek yapacak un da yok” diyor. Bende “halledeyim” diyorum. Belki açık olan tek tük marketlerde un var ama unu alabilecek para nerede? Hatay’da hiçbir şey düzelmedi ki. İş yok, para yok, içme suyu yok, ilaç yok, toplu taşıma yok, moral yok.. Merkezde bir yardım dağıtılacaksa insanlar 1 saatten fazla yürümek zorundalar. Kamyonumuz kolilerle tıka basa dolu, 30 adet de bisiklet de var dağıtacağımız. Aldığı kadar su ve un yüklüyoruz yoldan. Ayrıca daha önce de 2 kez yardım sağladığımız isimleri Gazi, Mustafa, Kemal olan üçüzler var Samandağ’da. Onlara da isimlerinden dolayı pozitif ayrımcılık yapıyorum. 5 yaşında üçüzler. Evleri oturulmaz halde, çadırda yaşıyorlar… Hemen getirdiğimiz bisikletlerden veriyorum. Bizi görüp gelen çocuklara da tabii. Zaten onlar için getirmedik mi ? Burada çok ciddi sorunlar var. Sığınmacıların verdikleri rahatsızlık ciddi boyutlarda. İnsanlar korkuyor. Evlerinin yağmalanmasından ve evlerini, yurtlarını kaybetmekten korkuyorlar. Bir süre sonra Türkler azınlıkta  kalacaklar. Demografik yapı göz göre göre değişiyor. Kilis, Gaziantep ve Hatay  ciddi tehlikede. Özellikle muhalefet bu konuyu gündemden hiç düşürmemeli. Vicdanlı Türk halkına sesleniyorum. İlk günler yardım yapıldı fakat şu an yardımlar çok azaldı. Hiçbir şey düzelmedi ki bölgede. İş yok ki, para olsun. İnsanlar evlerine ekmek götüremiyor. Özellikle bebekler ve çocuklar daha fazla etkileniyor bu durumdan. Hadi büyükler biraz daha dayanıklı oluyor. Çocuklar ve bebekler nasıl aç dursunlar. Yaz geldi artık. Çadırlara haşereler ve yılanlar dadandı. Bunca sıkıntı yetmezmiş gibi bir de yılan ve akrep korkusu. Çocukları koruma telaşı ile uykuda yok insanlarda. Belen’in bir köyüne yardım götürdüğümde bizzat kendim gördüm. Gece saatlerinde çadırın dibine kadar gelmiş 1.5 m. civarı yılan . Kovaladık, kaçtı ormana doğru. Ben nasılsa başlangıçta yardım ettim deyip, vicdanını rahatlatanlar, vicdanınız ve içiniz rahat olmasın. Hiçbir şey düzelmedi. Ne de çabuk unuttuk değil mi? Seçimdi, şuydu buydu derken unutuldu garipler. “Komşusu açken tok uyumak” var mı bizim geleneğimizde? Hele seçimden sonra oy oranlarını bahane ederek yardımlarını kesenlere son sözüm. Yapmayın, Lütfen yapmayın, bu şekilde cezalandırılır mı çocuklar, hastalar, yaşlılar… İnsanlık onuru için vazgeçmeyin. Birleşin, STK larla temasa geçin. Güvendiğiniz, inandığınız, yardımseverlere ulaşın. Evde çocuklarınızın yüzlerine bakın, bir de bölgedeki çocukları hayal edin. Daha çok erken, bırakmayın, amasız, fakatsiz yardım edin. Onlar gülümsesin, hepimiz gülümseyelim. İYİLİK İYİDİR… ERDAL DİREĞİN 24.06.2023
6 şubat depremlerinden, sadece yörede yaşayanlar değil, hepimiz etkilendik

Erdal Direğin// 6 şubat depremlerinden, sadece yörede yaşayanlar değil, hepimiz etkilendik. İlk günler ekranların başında çaresiz bekledik. Üçüncü günün ardından, bir çok vicdanlı insan gibi ne yapabiliriz diye düşündük. Depremin dördüncü günü Kahramanmaraş Merkeze yardım götürdük. Doğa verdiğini geri almış. Tepelerde neredeyse yıkılan bina yokken. Merkezde ayakta kalan bina yok.

Konferans hazırlıkları yaparken 1 Şubatta Kahramanmaraş’ta kalmıştım. Kaldığım otel de diğerleri gibi yerle bir olmuş. İnsan hayatı bu kadar işte, birkaç gün önce olsa aynı son beni de beklemiş olacaktı. Nasıl bir manzara ile karşılaşacağımızı bilemediğimiz için, sadece 6 koli yardım malzemesi ile yola çıktık. Çadırlar yeni yeni kurulmaya başlanmış. Bir çok insan enkazların başında kurtarma çalışmalarına eşlik ediyor. -6 derecede yanan ateşin başında geceyi geçirenler..

Yetişkinler için sorun olmayabilir ancak ya çocuklar ve bebekler… ! İstanbul’a döndüğümde vakit kaybetmeden gördüklerimi watsup gruplarında ve sosyal medya hesaplarımda duyurmaya başladım. Kısa zamanda 35 kişi yardım için “ben de varım” dedi. Hemen hazırlıklara başladık. Yakın arkadaşlarımla başladığımız bu hareket giderek güçlendi. .

1 hafta sonra Halk Tv’de Görkemli Hatıralar programı yapımcısı ve sunucusu Serhan Asker’in çağrısı ile yönümüzü Adıyaman Merkeze ve Gölbaşına çevirdik. Yıkıntılar arasında yapılan programda küçük bir kız mikrofonlara “Barbie bebek” istediğini söyledi. 5 yaşında bir kız çocuğu ne isteyebilirdi ki?



Oyuncak bebek ile yaşamı paylaşacak, dertleşecek, çadırında onunla uyuyacak. İzleyen herkes gibi bende çok etkilendim. Serhan Asker ile mesajlaştık. Canlı yayında “Erdal Direğin yardıma buradan başla ve Zeynep ile arkadaşlarına bebeklerini ve oyuncaklarını getir lütfen” dedi. Bende seve seve kabul ettim.

Pazartesi sabahı 1 Kamyon oyuncak ve hijyen malzemesi ile Adıyaman’a geldik. CHP Adıyaman milletvekili dostum Abdurrahman Tutdere bizi karşıladı. Birlikte programın yapıldığı mahalleye Zeynep’in yaşadığı çadırlara gittik. Zeynep ile kucaklaştık. Bebeği görünce çok sevindi tabii. Diğer çocuklarda öyle. Büyük bir travma içindeki çocuklar deprem anından sonra belki de ilk kez gülümsediler. Korku gözlerinde, hepsi acı içinde. Kimisi annesini, kimi babasını, kimi kardeşini kaybetmiş. Hiç kolay değil. Kendilerini yalnız ve çaresiz hissetmesinler diye hepsine sarıldık. Bağrımıza bastık.


 

Yeni bir düşünce sistemi üretmiştik, zaten ilk günler şehir merkezlerine yardım az, çok geliyordu. Fakat kırsal mahalle ve köylerin durumu çok kötüydü. Dernekler ve STK’ların yardımlarıyla yemek ihtiyaçlarını ancak karşılayabiliyorlar. Fakat diğer ihtiyaçlar ne olacaktı. Bebekler ne yiyecek, nasıl bezlenecek. Yatalak hastaların bezlenmesi nasıl olacak, yetişkin kadınların hijyenik ped ihtiyaçları nasıl karşılanacak. Bunları nasıl düşünmezsiniz, hele bir kez oraya gittiyseniz.
 

 

İki bin kişinin yaşadığı Adıyaman’a bağlı Harmanlı Beldesine yardım götürüyoruz. Yoğun yağmur altında beldeye vardık. Bizi Belediye Başkanı Değerli kardeşim Ahmet Değirmenci karşıladı. O da bir depremzede, kolundan ve ayağından yaralı. Fakat görevinin başında. Belediye binası yıkıldığı için konteynerdan bir makam odası yapmış. Bizi orada ağırladı. Belde de neredeyse ayakta kalan bina yok. Çoğu yıkık yada oturulamaz durumda. 4 gün hiç kurtarma çalışması yapılmamış, bir çok yerde duyduğumuz gibi insanlar “kurtarın” sesleri arasında ölmüşler. Kendi çabaları ile komşular birbirine destek olup enkaz kaldırmışlar. 60 kişi yaşamını yitirmiş. Burada da soğuktan donarak ölenler olmuş.

Halk ile konuştuğumda hem kızgınlık var hem de büyük bir acı yaşıyorlar. Ölümlerin az olmasının nedeni evlerin çoğunun iki katlı ve ahşap olması. . Yardımları bıraktık, geçmiş olsun dileklerimizi sunduk.

Başkan bizi bir üst sokaktan görünen bir yapıya bakmamızı istedi. Dimdik ayakta olan Mustafa Kemal Atatürk’ün kaidesi ve heykeli. Bir tepeden beldeye bakan Atam, “Ben buradayım, ayağa kalkın, toparlanın, güçlü olun” der gibiydi. Yerle bir olan beldenin tek ayakta kalanı…

Tecrübe sahibi oldukça bir sonraki gidişimizde ne götüreceğimizi planlayabiliyoruz artık. Bölgenin her yerinde iç çamaşırı ihtiyacı var Aracımıza sadece iç çamaşırı yüklüyoruz bu kez. Bu arada destek veren arkadaşlarımızın sayısı 55 kişiye ulaşıyor. İlk elden ihtiyaç sahiplerine ulaştırdığımız için insanlar daha fazla ilgi göstermeye başladı..

Basında çıkan haber ve görüntülerden yardımseverler rahatsız olmuştu. Yardım tırlarının üzerinden afişler alınıp Afad yazıyorlardı. Pazarcık’ta başıma gelen böyle bir durum ile baş edebilmiştim. Hatay’ın Defne ilçesine gidiyoruz bu kez. İç çamaşırlarına çok ihtiyaç var. 1000-1500 kişi arasında yaşayan insanların oluşturduğu bir çadırkentteyiz. Belediye başkanı İbrahim Güzel kardeşimle birlikte dağıtımı gerçekleştik. Yanlış hatırlamıyorsam depremin 24. Günüydü. Dağıtım sırasında sırası gelen bir genç kadın kulağıma eğilip, sessizce “Abim 24 gündür aynı iç çamaşırını giyiyorum, iyi ki geldiniz” demesi karşısında sadece yanaklarını okşayıp, gözyaşlarımı içime akıtıyorum.

Sanırım her bir depremzedeye 4’er takım iç çamaşırı veriyoruz. Burada epeyce Suriyeli depremzedeler de var. Sığınmacıların bir an önce ülkelerine dönmesi gerektiğini savunan birisi olmama rağmen bu kez acımız bir değil mi? Asla ayırım yapmıyorum, aynı şevkati onlara da gösteriyorum.” Dualar ve tekrar gelin, bizi unutmayın” sözleri arasında çadırkentten ayrılıyoruz. Biz de aynı sevecenlikle geçmiş olsun deyip, “her zaman yanınızda olacağız” sözünü veriyoruz.

Bölgede tanındığımız için telefonlarımız susmuyor. “Şu ihtiyaçlarımız var” diyenler, sağlık sorunları için ilaç isteyenler, yeni doğmuş çocuklar için özel mamalar isteyenler, Hastalar için yatak, yorgan isteyenler, hepsini karşılayamadık belki ama bir çoğunu halledebildik.

Yine 15 gün geçti yeniden düştük yollara İstanbul’dan 16 saatte Pazarcık’a geldik. Daha öncede geldiğim için ilçe çok perişan durumda. 8-10 çadır kurulmuş mahalle aralarına tek tek giriyoruz. Adaletli bir dağıtım yapmaya çalışıyoruz. Saat 18.00 de işimiz bitti. Yavaş yavaş dönüşe geçecektik. Eşime Malatya’dan bir yardım çığlığı ulaşmış. Ses kaydını bana yolladı. Merkez ilçe Yeşilyurt’tan bir hanımefendi yardım istiyor. 3 küçük çocuğu olduğunu, hiç yardım gelmediğini, aç susuz kaldıklarını anlatıyor genç anne. Eşim “mutlaka yardıma git” diyor. Zaten ben buna kayıtsız kalabilir miyim. Hemen kamyondan kalan hijyen malzemelerini kendi aracımıza yüklüyoruz. Kamyonu İstanbul’a doğru uğurluyoruz. İstikamet 3 saatlik yol olan Malatya, Yeşilyurt. Ekrem arkadaşımla beraber açık bir market arıyoruz fakat her yer ya kapalı ya da yağmalanmış. Bu şekilde Gölbaşına kadar geldik, hava kararmıştı artık. Ne kadar şanslıyız ki açık bir market buluyoruz. Hemen başlıyoruz alışverişe , 1 hafta yetecek kadar hazır yenecek konserveler, kahvaltılıklar alıyoruz.
Çocukları mutlu edecek kek ve cipslerden de almayı ihmal etmiyoruz.
 

Saat 21.30 da zar zor ulaşıyoruz köye. Çocuklar 3.5 , 5 ve 6 yaşlarında anneleri 30 yaşında. Çaresiz anne bizi görünce çok seviniyor, nasıl sevinmesin ki, mevzubahis çocukları. Poşetleri taşıyoruz, çocuklar hemen ekmek poşetine koşuyor. Annesi ekmekten koparıp hemencecik ellerine veriyor. Fazla vakitlerini almak istemiyoruz fakat genç annenin anlatacağı çok şey var. Hele bir cümle söylüyor ki, her şeyin özeti. “AFAD ı aradık, benim 3 küçük çocuğum
var bize ekmek, su ve çorba gönderebilir misiniz diye sordum” diyor.

Yetkilinin cevabı “biz çadırkent dışına hiçbir malzeme göndermiyoruz.. Gelip siz alın ya da burada yiyin diyorlar. Ben 3 çocukla nasıl geleyim 25 km. diyor
anne. 25 de dönüş. “Bizim yapacağımız bir şey yok” diyorlar. Ne demek bu şimdi” aç kalırsanız kalın ! Neyse ki yetiştik, dönüşte aklımızdan çıkmayan bir
soru var seslendiremediğimiz ; Ya yetişemeseydik ! Çocuklar aç yatacaktı, su bile içemeyeceklerdi. Bir anne buna nasıl katlanır? Bu arada okuyucuların içi
rahat olsun. 3 kez daha gittik ailemize her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya devam ediyoruz.

Son yardım seferimizi yani 10. Seferi Hatay’a yaptık. Bu arada çok ciddi büyüdük. Yardım dernekleri ve bazı aktivistler de bize destek olmaya başladı. Sayımız 93 oldu. Ne güzel 93 duyarlı, vicdanlı iyi insan. Herkesin emeğine, yüreğine sağlık. Daha önce gittiğimizde tanıştığımız Samandağ’da yaşayan ve kendisini Samandağ’a adamış Gülseren Öğretmen yolun yarısında bana ulaştı ve “Erdal bey Samandağ’da su yok ve ekmek yapacak un da yok” diyor. Bende
“halledeyim” diyorum. Belki açık olan tek tük marketlerde un var ama unu alabilecek para nerede? Hatay’da hiçbir şey düzelmedi ki. İş yok, para yok,
içme suyu yok, ilaç yok, toplu taşıma yok, moral yok..

Merkezde bir yardım dağıtılacaksa insanlar 1 saatten fazla yürümek zorundalar. Kamyonumuz kolilerle tıka basa dolu, 30 adet de bisiklet de var dağıtacağımız. Aldığı kadar su ve un yüklüyoruz yoldan. Ayrıca daha önce de 2 kez yardım sağladığımız isimleri Gazi, Mustafa, Kemal olan üçüzler var Samandağ’da. Onlara da isimlerinden dolayı pozitif ayrımcılık yapıyorum. 5
yaşında üçüzler. Evleri oturulmaz halde, çadırda yaşıyorlar… Hemen
getirdiğimiz bisikletlerden veriyorum. Bizi görüp gelen çocuklara da tabii.
Zaten onlar için getirmedik mi ?

Burada çok ciddi sorunlar var. Sığınmacıların verdikleri rahatsızlık ciddi boyutlarda. İnsanlar korkuyor. Evlerinin yağmalanmasından ve evlerini, yurtlarını kaybetmekten korkuyorlar. Bir süre sonra Türkler azınlıkta  kalacaklar. Demografik yapı göz göre göre değişiyor. Kilis, Gaziantep ve Hatay  ciddi tehlikede. Özellikle muhalefet bu konuyu gündemden hiç düşürmemeli. Vicdanlı Türk halkına sesleniyorum. İlk günler yardım yapıldı fakat şu an yardımlar çok azaldı. Hiçbir şey düzelmedi ki bölgede. İş yok ki, para olsun. İnsanlar evlerine ekmek götüremiyor. Özellikle bebekler ve çocuklar daha
fazla etkileniyor bu durumdan. Hadi büyükler biraz daha dayanıklı oluyor.

Çocuklar ve bebekler nasıl aç dursunlar. Yaz geldi artık. Çadırlara haşereler ve yılanlar dadandı. Bunca sıkıntı yetmezmiş gibi bir de yılan ve akrep korkusu. Çocukları koruma telaşı ile uykuda yok insanlarda. Belen’in bir köyüne yardım götürdüğümde bizzat kendim gördüm. Gece saatlerinde çadırın dibine kadar gelmiş 1.5 m. civarı yılan . Kovaladık, kaçtı ormana doğru.

Ben nasılsa başlangıçta yardım ettim deyip, vicdanını rahatlatanlar, vicdanınız ve içiniz rahat olmasın. Hiçbir şey düzelmedi. Ne de çabuk unuttuk değil mi?
Seçimdi, şuydu buydu derken unutuldu garipler. “Komşusu açken tok uyumak” var mı bizim geleneğimizde?

Hele seçimden sonra oy oranlarını bahane ederek yardımlarını kesenlere son sözüm. Yapmayın, Lütfen yapmayın, bu şekilde cezalandırılır mı çocuklar,
hastalar, yaşlılar… İnsanlık onuru için vazgeçmeyin. Birleşin, STK larla temasa geçin. Güvendiğiniz, inandığınız, yardımseverlere ulaşın. Evde çocuklarınızın
yüzlerine bakın, bir de bölgedeki çocukları hayal edin.
Daha çok erken, bırakmayın, amasız, fakatsiz yardım edin. Onlar gülümsesin, hepimiz gülümseyelim. İYİLİK İYİDİR…

ERDAL DİREĞİN

24.06.2023

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.