UNESCO listesine giren Eşrefoğlu Camii’nin halılarına ne oldu

ÖZEL HABER 20.09.2023 - 20:33, Güncelleme: 20.09.2023 - 20:33 14149+ kez okundu.
 

UNESCO listesine giren Eşrefoğlu Camii’nin halılarına ne oldu

Konya’nın Beyşehir ilçesinde 13. yy sonlarında inşası tamamlanan Eşrefoğlu Camii, Türkiye’deki ahşap direkli camilerin en önemli örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Tarihi camide 1930’da bulunan halıların, Selçuklu döneminden kaldığı ortaya çıkmıştı. Ancak bugün UNESCO listesine giren caminin zemininde tek tip modern makine halıları yer alıyor.

Yusuf Yavuz Türkiye’nin en güzel ve etkileyici ahşap direkli camilerinin, Ankara Polatlı’da bulunan Gordion antik kentiyle birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girmesi çok önemli bir adım. İnşa edildikleri dönemden 20. Yüzyılın sonlarına kadar yüzlerce yıldır özgün Türk halı ve kilimleriyle birlikte varlığını sürdüren tarihi camilerin zeminlerinin de özgün dokusuna geri döndürülmesi gerekir. Bir kültürün yeniden ihyası, ancak onun özgünlüğünü koruyarak yaşatabilmekle mümkün olur… Türkiye’nin anıtsal ahşap direkli ve kirişli camileri UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alındı. Beyşehir Eşrefoğlu Cami (Konya), Sivrihisar Ulu Cami (Eskişehir), Afyon Ulu Cami, Aslanhane (Ahi Şerafeddin) Cami, (Ankara) ve Kasaba Mahmut Bey Cami (Kastamonu) gibi ahşap destekli camilerin en önemli örnekleri insanlığın ortak kültür mirası olarak korunacak. KIRDAN KENTE TÜRKİYE’NİN AHŞAP DİREKLİ CAMİLERİ Ancak Türkiye’nin birçok bölgesinde benzer yapı örneklerini görmek mümkün. Aksaray’ın Eskil ilçesindeki Ulu Cami, Burdur’un Çavdır ilçesine bağlı Bölmepınar (Dengere) köyü camisi, Konya’nın Bozkır ilçesine bağlı Hisarlık köyündeki tarihi ahşap direkli cami de ilk akla gelenler arasında. (Kastamonu’daki Kasaba Mahmut Bey Camii’nin iç mekan detayı.)   TÜRKİSTAN’DAN ANADOLU’YA, TRAKYA’DAN BALKANLAR’A 13. ve 14. yüzyıldan itibaren Anadolu coğrafyasın büyüklü küçüklü kentlerini, kasabalarını süslemeye başlayan ahşap direkli camiler, Selçuklu, Beylikler ve hatta Osmanlı dönemlerinde bir inanç yapısı kültürü olarak varlığını sürdürdü. Türkistan’dan Anadolu’ya, Trakya’dan Balkanlar’a uzanan geniş bir coğrafyaya yayılan bu incelikli mimari yapı kültürü, inancın, kültürün ve estetiğin bir yaşama biçimi olarak varlığını sürdürdüğü dönemlere işaret ediyor. (Sivrihisar Ulu Camii) ANTİK SÜTUN BAŞLIKLARIN ÜZERİNDE YÜKSELEN AHŞAP DİREKLER   Ahşap oyma tekniğinin en incelikli örnekleriyle süslenen, bezeme ve motiflerle ibadet mekânlarını aynı zamanda bir kültürel aktarım alanına dönüştüren ahşap direkli camilerin bir başka ortak özelliği de inşa edildikleri bölgelerdeki eski kültürlerin mimari parçalarının üzerinde yükselmesidir. Afyon’dan Sivrihisar’a, Çavdır Dengere köyünden Beyşehir Eşrefoğlu camilerine birçok tarihi camide ahşap direkler Roma ya da Helenistik dönemden kalma sütun başlıklarının üzerinde yükselir ve çatıları ayakta tutar. (Beyşehir Eşrefoğlu Camii, ortada karlık adı verilen bölüm) İÇİNDE ‘KARLIK’ BULUNAN BEYŞEHİR EŞREFOĞLU CAMİİ’NİN SIRRI   Anadolu Selçuklu devletinin dağılması sürecinde ortaya çıkan beylikler arasında bulunan Beyşehir Eşrefoğlu Beyliği döneminde 13. Yüzyılın sonlarında tamamlanan Eşrefoğlu Camii, Türkiye’deki ahşap direkli camilerin en özgün örneklerinden biri olarak biliniyor. Sedir ağaçlarından elde edilen ahşap direklerin üzerinde yükselen caminin ortasında yer alan ve ‘karlık’ adı verilen bölümün iç mekânda sağladığı nemin, ahşap malzemenin uzun yıllar ayakta kalabilmesi için üretilen bir çözüm olduğu düşünülüyor. Yapının yedi asrı aşan bir süredir ayakta durduğu düşünüldüğünde bu özgün çözümün işe yaradığı ortaya çıkıyor. (Ankara Aslanhane Camii, bir diğer adıyla Ahi Şerafeddin Cami.)   Ahşap direkli camilerin bir başka ortak özelliği de kubbe kullanımının yaygın olmadığı dönemlerde inşa edilmiş olmaları. Genellikle dikdörtgen ya da kare plan üzerindeki dört duvarın üzerinde ahşap direkler ve kimi zaman antik sütunların üzerinde yükselen kırma çatılı camilerin inşa geleneği özellikle kırsal yerleşimlerde yakın tarihe kadar varlığını sürdürdü. (Beyşehir Eşrefoğlu Camii, dış görünüm.) OSMANLI DÖNEMİNDE KUBBELER YÜKSELMEYE BAŞLADI Osmanlı döneminde kubbeli camilerin yaygınlaşmasıyla birçok kırma çatılı camiye daha sonraları kubbeler eklendi. Bunun yanında kubbelerin kurşunla kaplanmasıyla birlikte çoğu kentte adının başında “kurşunlu” olan camiler yaygınlaşmaya başladı. Geçmişte mescit olarak da anılan kimi mahalle camilerine minareler eklenmesi de iktidar-mekân, inanç ve gelenek oluşturma ilişkisinin çok da tartışılmamış tarihini oluşturur. (Ankara Aslanhane Camii)   İKTİDARIN OTORİTESİNİ VE GÜCÜNÜ GÖSTERDİĞİ MEKÂNLAR Özellikle 16. Yüzyıldan itibaren merkezi otoriteyi güçlendirmek isteyen Osmanlı yönetiminin kentlerde iktidarın varlığını, gücünü ve azametin hissettirebileceği alanlar yaratma arzusunun en önemli mekânları camileri de kapsayan külliyeler oldu. Özellikle 13. Ve 14. Yüzyıllarda kentlerin ve çarşıların en önemli Bugün birçok kentte bu dönemden sonra yeniden düzenlenen çarşı ve meydanların izlerini görmek mümkündür. (Afyonkarahisar Ulu Camii) AHŞAP DİREKLİ CAMİLER UNESCO LİSTESİNDE, PEKİ HALILARI NEREDE?   Ahşap direkli camilerin öne çıkan özgün örnekleri, bir grup kültür varlığı olarak artık dünya kültür mirası listesinde. Mimari geleneğin vazgeçilmez bir parçası olan geleneksel Türk dokumaları, bu camiler için de tamamlayıcı unsurdu. Türk halı ve kilimlerinin camilere gelmesi de bir tür vakıf geleneğinin sonucuydu ve gürültüsüz, gösterişsiz, telaşsız, ağırbaşlı bir kültüre işaret ediyordu. Yazılı olmayan geleneğe göre ölen her kişinin tabutunun üzerine konulan bir kilim ya da halı, camiye vakfedilmiş sayılıyordu. Bir başka deyişle öbür dünyaya intikal eden kişi, son yolculuğuna bir halı ya da kilimin altında, içine doğduğu kültürü üzerinde taşıyarak uğurlanıyordu. Camiye gelen halı ve kilimler de yüzlerce yıldır ibadethanelerin yazgı malzemesi olarak bu kültürün yaşatılmasını sağladı. (Ayasofya Camii’nin ibadete açılması öncesinde tarihi mekanın zemini tek tip makine halısıyla kaplanmıştı.)   CAMİLERİ KORE YÜNÜYLE DOKUNAN MAKİNE HALILARI KAPLIYOR Ne yazık ki dünya mirası olarak kayıt altına alınan ahşap direkli camiler bugün içindeki halı ve kilimlerden mahrum edilmiş durumda. Bugün UNESCO listesine kaydolan camilerimizin zeminleri tek tip makine halılarıyla kaplı. Çoğunlukla Güney Kore, Yeni Zelanda ya da Avustralya’dan ithal edilen yünler ya da sentetik ipliklerin kullanılmasıyla üretilen halılar tarihi ya da yeni yapılmış camilerin zeminlerini kaplıyor. SELÇUKLU DÖNEMİ TÜRK HALI SANATI BU CAMİLERDE YAŞADI Ahşap direkli camiler aynı zamanda geleneksel Türk dokuma kültürünün en önemli örneklerinin de muhafaza edildiği inanç yapılarıydı. Bugün UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan camilerden biri olan Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nin halıları, Selçuklu döneminde Anadolu’nun en önemli üretim ve ihraç ürünleri arasında sayılan dokumalarının devamı olarak gösterilir. (Eşrefoğlu Camii’nde 1930 yılında bulunan tarihi halıların Gördes düğümüyle dokunduğu belirlenmişti. Halılar, Mevlana Müzesi’ne teslim edilmişti.)   EŞFEROĞLU CAMİİ’NDE BULUNAN GÖRDES DÜĞÜMLÜ HALILAR Alman asıllı Amerikalı Türk ve İslam Sanatı uzmanı Rudolf Meyer Riefstahl (1880-1936), 1930 yılında Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde Gördes düğümü ile dokunmuş 3 parça halı bulmuştu. Bu halılar o yıllardan Konya Mevlana Müzesi’ne getirilmiştir. 1900’lerin başlarında Konya Alaeddin Camii’nde bulunan halıların benzeri olan Eşrefoğlu Camisi halılarının renk ve motifleri olağanüstü etkileyicidir. Halılardaki motiflerle Selçuklu saraylarında kullanılan bezeme ve süslemeler arasındaki benzerlikler dikkat çekicidir. Bir kültürün, mimariden dokumaya, ibadethaneden konuta yaşamın hemen her alanına yansımasıdır bunun adı. Bugün yitirilen bütünlük işte tam da budur. (Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nin zemini günümüzde tek tip makine halısı ile kaplı)   ANADOLU’DAN ESKİ KAHİRE’YE İHRAÇ EDİLEN FUSTAT HALILARI Yine benzer dönemde eski Kahire’de bulunan ve “Fustat halıları” adıyla literatüre geçen bir dizi halının da Selçuklu dönemine ait olduğu ortaya çıkmıştı. Fustat, Eşrefoğlu Camii ya da UNESCO miras listesine dâhil edilen diğer ahşap direkli camilerin de inşa edildiği dönemlerde Anadolu’dan ihraç edilen dokuma ürünlerinden olan Fustat halıları, 13. İla 15 yüzyılların izlerini taşır. Olağanüstü etkileyicilikteki kırmızı, mavi, yeşil ve sarı tonları ile özgün motiflere sahip Fustat halıları, üretildikleri dönemin Anadolu’su hakkında birer belge niteliğindedir. CAMİLERDEN BUDİST MANASTIRLARINA TÜRK DOKUMA KÜLTÜRÜ   Benzer şekilde Tibet Halıları olarak anılan halı grubu da Anadolu’dan ihraç edilen Selçuklu Türk halıları arasında gösterilir. Prof. Dr. Oktay Aslanapa’nın da yayınladığı Tibet halı grubu, 12-14 yüzyıllar arasına tarihlendirilir ve Tibet’te Budist manastırlarında bulunduğu için bu adla anılır. (Sivrihisar Ulu Camii’nin kadınlar mahfili yakın zaman öncesine kadar eski geleneksel kilimlerle kaplıydı)   ÇİMENİNDEN KOYUNA, YÜNDEN DOKUMAYA, YAŞAMDAN KÜLTÜRE Zamana meydan okuyarak günümüze ulaşabilen inanç yapılarının fiziki mekânlarını korumayı başarabilsek de o mekânların ruhuna sinen dokuma kültürünü ne yazık ki yaşatıp koruyamadık. Bugün birçok kentte bu köklü dokuma kültürünü yaşatmak için çeşitli projeler, çabalar var ancak çimenin koyuna, koyunun yüne, yünün ipliğe, ipliğin dokumaya, dokumanın ise sanata ve kültüre dönüştüğü bu yaşama biçimi zamanın dişlileri arasında öğütülüp gitti. TARİHİ CAMİLER GELENEKSEL HALILARIYLA YAŞATILMALI Türkiye’nin en güzel ve etkileyici ahşap direkli camilerinin, Ankara Polatlı’da bulunan Gordion antik kentiyle birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girmesi çok önemli bir adım. İnşa edildikleri dönemden 20. Yüzyılın sonlarına kadar yüzlerce yıldır özgün Türk halı ve kilimleriyle birlikte varlığını sürdüren tarihi camilerin zeminlerinin de özgün dokusuna geri döndürülmesi gerekir. Bir kültürün yeniden ihyası, ancak onun özgünlüğünü koruyarak yaşatabilmekle mümkün olur…
Konya’nın Beyşehir ilçesinde 13. yy sonlarında inşası tamamlanan Eşrefoğlu Camii, Türkiye’deki ahşap direkli camilerin en önemli örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Tarihi camide 1930’da bulunan halıların, Selçuklu döneminden kaldığı ortaya çıkmıştı. Ancak bugün UNESCO listesine giren caminin zemininde tek tip modern makine halıları yer alıyor.

Yusuf Yavuz

Türkiye’nin en güzel ve etkileyici ahşap direkli camilerinin, Ankara Polatlı’da bulunan Gordion antik kentiyle birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girmesi çok önemli bir adım. İnşa edildikleri dönemden 20. Yüzyılın sonlarına kadar yüzlerce yıldır özgün Türk halı ve kilimleriyle birlikte varlığını sürdüren tarihi camilerin zeminlerinin de özgün dokusuna geri döndürülmesi gerekir. Bir kültürün yeniden ihyası, ancak onun özgünlüğünü koruyarak yaşatabilmekle mümkün olur…

Türkiye’nin anıtsal ahşap direkli ve kirişli camileri UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alındı. Beyşehir Eşrefoğlu Cami (Konya), Sivrihisar Ulu Cami (Eskişehir), Afyon Ulu Cami, Aslanhane (Ahi Şerafeddin) Cami, (Ankara) ve Kasaba Mahmut Bey Cami (Kastamonu) gibi ahşap destekli camilerin en önemli örnekleri insanlığın ortak kültür mirası olarak korunacak.

KIRDAN KENTE TÜRKİYE’NİN AHŞAP DİREKLİ CAMİLERİ

Ancak Türkiye’nin birçok bölgesinde benzer yapı örneklerini görmek mümkün. Aksaray’ın Eskil ilçesindeki Ulu Cami, Burdur’un Çavdır ilçesine bağlı Bölmepınar (Dengere) köyü camisi, Konya’nın Bozkır ilçesine bağlı Hisarlık köyündeki tarihi ahşap direkli cami de ilk akla gelenler arasında.

(Kastamonu’daki Kasaba Mahmut Bey Camii’nin iç mekan detayı.)

 

TÜRKİSTAN’DAN ANADOLU’YA, TRAKYA’DAN BALKANLAR’A

13. ve 14. yüzyıldan itibaren Anadolu coğrafyasın büyüklü küçüklü kentlerini, kasabalarını süslemeye başlayan ahşap direkli camiler, Selçuklu, Beylikler ve hatta Osmanlı dönemlerinde bir inanç yapısı kültürü olarak varlığını sürdürdü. Türkistan’dan Anadolu’ya, Trakya’dan Balkanlar’a uzanan geniş bir coğrafyaya yayılan bu incelikli mimari yapı kültürü, inancın, kültürün ve estetiğin bir yaşama biçimi olarak varlığını sürdürdüğü dönemlere işaret ediyor.

(Sivrihisar Ulu Camii)

ANTİK SÜTUN BAŞLIKLARIN ÜZERİNDE YÜKSELEN AHŞAP DİREKLER
 

Ahşap oyma tekniğinin en incelikli örnekleriyle süslenen, bezeme ve motiflerle ibadet mekânlarını aynı zamanda bir kültürel aktarım alanına dönüştüren ahşap direkli camilerin bir başka ortak özelliği de inşa edildikleri bölgelerdeki eski kültürlerin mimari parçalarının üzerinde yükselmesidir. Afyon’dan Sivrihisar’a, Çavdır Dengere köyünden Beyşehir Eşrefoğlu camilerine birçok tarihi camide ahşap direkler Roma ya da Helenistik dönemden kalma sütun başlıklarının üzerinde yükselir ve çatıları ayakta tutar.

(Beyşehir Eşrefoğlu Camii, ortada karlık adı verilen bölüm)

İÇİNDE ‘KARLIK’ BULUNAN BEYŞEHİR EŞREFOĞLU CAMİİ’NİN SIRRI
 

Anadolu Selçuklu devletinin dağılması sürecinde ortaya çıkan beylikler arasında bulunan Beyşehir Eşrefoğlu Beyliği döneminde 13. Yüzyılın sonlarında tamamlanan Eşrefoğlu Camii, Türkiye’deki ahşap direkli camilerin en özgün örneklerinden biri olarak biliniyor. Sedir ağaçlarından elde edilen ahşap direklerin üzerinde yükselen caminin ortasında yer alan ve ‘karlık’ adı verilen bölümün iç mekânda sağladığı nemin, ahşap malzemenin uzun yıllar ayakta kalabilmesi için üretilen bir çözüm olduğu düşünülüyor. Yapının yedi asrı aşan bir süredir ayakta durduğu düşünüldüğünde bu özgün çözümün işe yaradığı ortaya çıkıyor.

(Ankara Aslanhane Camii, bir diğer adıyla Ahi Şerafeddin Cami.)
 

Ahşap direkli camilerin bir başka ortak özelliği de kubbe kullanımının yaygın olmadığı dönemlerde inşa edilmiş olmaları. Genellikle dikdörtgen ya da kare plan üzerindeki dört duvarın üzerinde ahşap direkler ve kimi zaman antik sütunların üzerinde yükselen kırma çatılı camilerin inşa geleneği özellikle kırsal yerleşimlerde yakın tarihe kadar varlığını sürdürdü.

(Beyşehir Eşrefoğlu Camii, dış görünüm.)

OSMANLI DÖNEMİNDE KUBBELER YÜKSELMEYE BAŞLADI

Osmanlı döneminde kubbeli camilerin yaygınlaşmasıyla birçok kırma çatılı camiye daha sonraları kubbeler eklendi. Bunun yanında kubbelerin kurşunla kaplanmasıyla birlikte çoğu kentte adının başında “kurşunlu” olan camiler yaygınlaşmaya başladı. Geçmişte mescit olarak da anılan kimi mahalle camilerine minareler eklenmesi de iktidar-mekân, inanç ve gelenek oluşturma ilişkisinin çok da tartışılmamış tarihini oluşturur.

(Ankara Aslanhane Camii)
 

İKTİDARIN OTORİTESİNİ VE GÜCÜNÜ GÖSTERDİĞİ MEKÂNLAR

Özellikle 16. Yüzyıldan itibaren merkezi otoriteyi güçlendirmek isteyen Osmanlı yönetiminin kentlerde iktidarın varlığını, gücünü ve azametin hissettirebileceği alanlar yaratma arzusunun en önemli mekânları camileri de kapsayan külliyeler oldu. Özellikle 13. Ve 14. Yüzyıllarda kentlerin ve çarşıların en önemli Bugün birçok kentte bu dönemden sonra yeniden düzenlenen çarşı ve meydanların izlerini görmek mümkündür.

(Afyonkarahisar Ulu Camii)

AHŞAP DİREKLİ CAMİLER UNESCO LİSTESİNDE, PEKİ HALILARI NEREDE?
 

Ahşap direkli camilerin öne çıkan özgün örnekleri, bir grup kültür varlığı olarak artık dünya kültür mirası listesinde. Mimari geleneğin vazgeçilmez bir parçası olan geleneksel Türk dokumaları, bu camiler için de tamamlayıcı unsurdu. Türk halı ve kilimlerinin camilere gelmesi de bir tür vakıf geleneğinin sonucuydu ve gürültüsüz, gösterişsiz, telaşsız, ağırbaşlı bir kültüre işaret ediyordu. Yazılı olmayan geleneğe göre ölen her kişinin tabutunun üzerine konulan bir kilim ya da halı, camiye vakfedilmiş sayılıyordu. Bir başka deyişle öbür dünyaya intikal eden kişi, son yolculuğuna bir halı ya da kilimin altında, içine doğduğu kültürü üzerinde taşıyarak uğurlanıyordu. Camiye gelen halı ve kilimler de yüzlerce yıldır ibadethanelerin yazgı malzemesi olarak bu kültürün yaşatılmasını sağladı.

(Ayasofya Camii’nin ibadete açılması öncesinde tarihi mekanın zemini tek tip makine halısıyla kaplanmıştı.)
 

CAMİLERİ KORE YÜNÜYLE DOKUNAN MAKİNE HALILARI KAPLIYOR

Ne yazık ki dünya mirası olarak kayıt altına alınan ahşap direkli camiler bugün içindeki halı ve kilimlerden mahrum edilmiş durumda. Bugün UNESCO listesine kaydolan camilerimizin zeminleri tek tip makine halılarıyla kaplı. Çoğunlukla Güney Kore, Yeni Zelanda ya da Avustralya’dan ithal edilen yünler ya da sentetik ipliklerin kullanılmasıyla üretilen halılar tarihi ya da yeni yapılmış camilerin zeminlerini kaplıyor.

SELÇUKLU DÖNEMİ TÜRK HALI SANATI BU CAMİLERDE YAŞADI

Ahşap direkli camiler aynı zamanda geleneksel Türk dokuma kültürünün en önemli örneklerinin de muhafaza edildiği inanç yapılarıydı. Bugün UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan camilerden biri olan Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nin halıları, Selçuklu döneminde Anadolu’nun en önemli üretim ve ihraç ürünleri arasında sayılan dokumalarının devamı olarak gösterilir.

(Eşrefoğlu Camii’nde 1930 yılında bulunan tarihi halıların Gördes düğümüyle dokunduğu belirlenmişti. Halılar, Mevlana Müzesi’ne teslim edilmişti.)
 

EŞFEROĞLU CAMİİ’NDE BULUNAN GÖRDES DÜĞÜMLÜ HALILAR

Alman asıllı Amerikalı Türk ve İslam Sanatı uzmanı Rudolf Meyer Riefstahl (1880-1936), 1930 yılında Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde Gördes düğümü ile dokunmuş 3 parça halı bulmuştu. Bu halılar o yıllardan Konya Mevlana Müzesi’ne getirilmiştir. 1900’lerin başlarında Konya Alaeddin Camii’nde bulunan halıların benzeri olan Eşrefoğlu Camisi halılarının renk ve motifleri olağanüstü etkileyicidir. Halılardaki motiflerle Selçuklu saraylarında kullanılan bezeme ve süslemeler arasındaki benzerlikler dikkat çekicidir. Bir kültürün, mimariden dokumaya, ibadethaneden konuta yaşamın hemen her alanına yansımasıdır bunun adı. Bugün yitirilen bütünlük işte tam da budur.

(Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nin zemini günümüzde tek tip makine halısı ile kaplı)
 

ANADOLU’DAN ESKİ KAHİRE’YE İHRAÇ EDİLEN FUSTAT HALILARI

Yine benzer dönemde eski Kahire’de bulunan ve “Fustat halıları” adıyla literatüre geçen bir dizi halının da Selçuklu dönemine ait olduğu ortaya çıkmıştı. Fustat, Eşrefoğlu Camii ya da UNESCO miras listesine dâhil edilen diğer ahşap direkli camilerin de inşa edildiği dönemlerde Anadolu’dan ihraç edilen dokuma ürünlerinden olan Fustat halıları, 13. İla 15 yüzyılların izlerini taşır. Olağanüstü etkileyicilikteki kırmızı, mavi, yeşil ve sarı tonları ile özgün motiflere sahip Fustat halıları, üretildikleri dönemin Anadolu’su hakkında birer belge niteliğindedir.

CAMİLERDEN BUDİST MANASTIRLARINA TÜRK DOKUMA KÜLTÜRÜ
 

Benzer şekilde Tibet Halıları olarak anılan halı grubu da Anadolu’dan ihraç edilen Selçuklu Türk halıları arasında gösterilir. Prof. Dr. Oktay Aslanapa’nın da yayınladığı Tibet halı grubu, 12-14 yüzyıllar arasına tarihlendirilir ve Tibet’te Budist manastırlarında bulunduğu için bu adla anılır.

(Sivrihisar Ulu Camii’nin kadınlar mahfili yakın zaman öncesine kadar eski geleneksel kilimlerle kaplıydı)
 

ÇİMENİNDEN KOYUNA, YÜNDEN DOKUMAYA, YAŞAMDAN KÜLTÜRE

Zamana meydan okuyarak günümüze ulaşabilen inanç yapılarının fiziki mekânlarını korumayı başarabilsek de o mekânların ruhuna sinen dokuma kültürünü ne yazık ki yaşatıp koruyamadık. Bugün birçok kentte bu köklü dokuma kültürünü yaşatmak için çeşitli projeler, çabalar var ancak çimenin koyuna, koyunun yüne, yünün ipliğe, ipliğin dokumaya, dokumanın ise sanata ve kültüre dönüştüğü bu yaşama biçimi zamanın dişlileri arasında öğütülüp gitti.

TARİHİ CAMİLER GELENEKSEL HALILARIYLA YAŞATILMALI
Türkiye’nin en güzel ve etkileyici ahşap direkli camilerinin, Ankara Polatlı’da bulunan Gordion antik kentiyle birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girmesi çok önemli bir adım. İnşa edildikleri dönemden 20. Yüzyılın sonlarına kadar yüzlerce yıldır özgün Türk halı ve kilimleriyle birlikte varlığını sürdüren tarihi camilerin zeminlerinin de özgün dokusuna geri döndürülmesi gerekir. Bir kültürün yeniden ihyası, ancak onun özgünlüğünü koruyarak yaşatabilmekle mümkün olur…

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.