Afet ve Kentsel Dönüşüm Kılıfı Altında Rant

ÖZEL HABER 02.11.2024 - 14:43, Güncelleme: 02.11.2024 - 14:43 9737 kez okundu.
 

Afet ve Kentsel Dönüşüm Kılıfı Altında Rant

Son günlerde Meclis’ten geçen ve "afet adı altında evlerimize çökme kanunu" olarak adlandırılan düzenlemeler, toplumda büyük bir rahatsızlık yarattı.

Yeşim Tütün Çoğu zaman kamusal yarar gözetildiği iddiasıyla geçirilen yasaların, gerçekte nasıl bir rant mekanizmasına dönüştüğünü görmekteyiz. Bakanlığın, "rezerv alan" adı altında belirlediği yerler, bu düzenlemenin arka planındaki karanlık niyetleri açığa çıkarıyor. Küresel sistemin aldığı kararlar arasında yeni dünya düzeninde mülkiyetsizleştirme projesi planları arasında. İklim sözleşmesi adı altında çıkarılan rezerv yasası ile müklere el konuluyor. 59 ilde ilan edilen 282 riskli alan, sadece deprem riski taşıyan bölgelerin değil, aynı zamanda kentsel dönüşüm adı altında ranta açılacak alanların da habercisi. Bu durum, afetlerin bir bahane olarak kullanıldığına dair derin bir endişe yaratıyor. Özellikle de, bu yasaların halkın onayı olmadan, sessiz sedasız bir şekilde geçirilmesi, kamuoyundaki güveni zedelerken, birçok insanın yaşam alanlarının tehdit altında olduğunu düşündürüyor. Kentsel dönüşüm projeleri, aslında kentsel yaşamı iyileştirme ve güvenli alanlar oluşturma vaadiyle ortaya çıktı. Ancak, 38 ilde ilan edilen 184 kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı ile birlikte, bu projelerin arka planda nasıl bir rant mekanizması işlediği açığa çıkıyor. Devletin, özel sektörle iş birliği yaparak, bu alanları nasıl kâr elde etme aracı haline getirdiği, vatandaşlar tarafından sorgulanıyor. Aynı şekilde, 11 ilde ilan edilen 21 yenileme alanı da benzer şekilde, toplumun ihtiyaçlarını değil, belli çevrelerin ekonomik çıkarlarını gözetiyor. Buna ek olarak, 70 ilde 600 milyon metrekarelik rezerv yapı alanı belirlenmesi, büyük bir endişe kaynağı. Bu büyüklükteki bir alanın, hangi kriterlere dayanarak belirlendiği, kimlerin bu alanlarda yatırım yapacağı ve bu süreçte halkın çıkarlarının ne kadar gözetileceği sorgulanmalıdır. Bu tür devasa projelerin, çevresel etkileri, sosyal dokuya olan zararları ve özellikle de yerel halkın yaşam alanlarının nasıl tehdit altında kalacağı konularında ciddi kaygılar doğmaktadır. Sonuç olarak, afetler üzerinden yürütülen bu dönüşüm projeleri, kamu yararını gözetmekten çok, belirli çıkar gruplarının menfaatlerini koruma amacını taşımaktadır. Toplumun bu düzenlemelere karşı sesini yükseltmesi, bu tür yasaların halkın iradesi dışında geçmesine engel olmak için kritik bir öneme sahiptir. Unutmayalım ki, yaşam alanlarımız ve geleceğimiz, sadece deprem riski veya kentsel dönüşüm ile değil, aynı zamanda adil ve şeffaf bir yönetim anlayışıyla korunmalıdır.
Son günlerde Meclis’ten geçen ve "afet adı altında evlerimize çökme kanunu" olarak adlandırılan düzenlemeler, toplumda büyük bir rahatsızlık yarattı.

Yeşim Tütün

Çoğu zaman kamusal yarar gözetildiği iddiasıyla geçirilen yasaların, gerçekte nasıl bir rant mekanizmasına dönüştüğünü görmekteyiz. Bakanlığın, "rezerv alan" adı altında belirlediği yerler, bu düzenlemenin arka planındaki karanlık niyetleri açığa çıkarıyor.

Küresel sistemin aldığı kararlar arasında yeni dünya düzeninde mülkiyetsizleştirme projesi planları arasında.
İklim sözleşmesi adı altında çıkarılan rezerv yasası ile müklere el konuluyor.

59 ilde ilan edilen 282 riskli alan, sadece deprem riski taşıyan bölgelerin değil, aynı zamanda kentsel dönüşüm adı altında ranta açılacak alanların da habercisi. Bu durum, afetlerin bir bahane olarak kullanıldığına dair derin bir endişe yaratıyor. Özellikle de, bu yasaların halkın onayı olmadan, sessiz sedasız bir şekilde geçirilmesi, kamuoyundaki güveni zedelerken, birçok insanın yaşam alanlarının tehdit altında olduğunu düşündürüyor.

Kentsel dönüşüm projeleri, aslında kentsel yaşamı iyileştirme ve güvenli alanlar oluşturma vaadiyle ortaya çıktı. Ancak, 38 ilde ilan edilen 184 kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı ile birlikte, bu projelerin arka planda nasıl bir rant mekanizması işlediği açığa çıkıyor. Devletin, özel sektörle iş birliği yaparak, bu alanları nasıl kâr elde etme aracı haline getirdiği, vatandaşlar tarafından sorgulanıyor. Aynı şekilde, 11 ilde ilan edilen 21 yenileme alanı da benzer şekilde, toplumun ihtiyaçlarını değil, belli çevrelerin ekonomik çıkarlarını gözetiyor.

Buna ek olarak, 70 ilde 600 milyon metrekarelik rezerv yapı alanı belirlenmesi, büyük bir endişe kaynağı. Bu büyüklükteki bir alanın, hangi kriterlere dayanarak belirlendiği, kimlerin bu alanlarda yatırım yapacağı ve bu süreçte halkın çıkarlarının ne kadar gözetileceği sorgulanmalıdır. Bu tür devasa projelerin, çevresel etkileri, sosyal dokuya olan zararları ve özellikle de yerel halkın yaşam alanlarının nasıl tehdit altında kalacağı konularında ciddi kaygılar doğmaktadır.

Sonuç olarak, afetler üzerinden yürütülen bu dönüşüm projeleri, kamu yararını gözetmekten çok, belirli çıkar gruplarının menfaatlerini koruma amacını taşımaktadır. Toplumun bu düzenlemelere karşı sesini yükseltmesi, bu tür yasaların halkın iradesi dışında geçmesine engel olmak için kritik bir öneme sahiptir. Unutmayalım ki, yaşam alanlarımız ve geleceğimiz, sadece deprem riski veya kentsel dönüşüm ile değil, aynı zamanda adil ve şeffaf bir yönetim anlayışıyla korunmalıdır.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.