Prof.Dr. Tolga Yarman'dan CumhurBaşkanlığı Adaylığı Müjdesi!

ÖZEL HABER 28.10.2022 - 00:00, Güncelleme: 28.10.2022 - 00:00 3337+ kez okundu.
 

Prof.Dr. Tolga Yarman'dan CumhurBaşkanlığı Adaylığı Müjdesi!

CUMHURBAŞKANI ADAYI’NIN BELİRLENMESİNDE TIKANIKLIK OLURSA,BİZ BURADAYIZ, ÜSTÜMÜZE DÜŞENİ ONURL..

CUMHURBAŞKANI ADAYI’NIN BELİRLENMESİNDE TIKANIKLIK OLURSA,BİZ BURADAYIZ, ÜSTÜMÜZE DÜŞENİ ONURLA YAPARIZ!Tolga Yarman, Prof. Dr. 29 Ekim 2022 Prof. Dr. Tolga Yarman ''Omuzdaşlarım ile, Milletimiz’e, Cumhuriyet Bayramı Hediyesi''başlığıyla yaptığı açıklama ile Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki kısır döngüyü kıracak müjdeyi verdi! Prof.Dr. Tolga Yarman ''Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde tıkanıklık olursa biz buradayız, üstümüze düşeni yaparız'' diyerek Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda ki tavrını netleştirdi. ''Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, aynı çizgide “demokrasi” dediğimiz rejimin göbeğinde, “tam bir monarşiyi” gitgide daha çok kurumsallaştıran parti tüzüklerinin hemen hepsi, ayıbımızdır'' diyerek adaylık konusuna gerekçeleri ile açıklık getiren bir açıklama yapan Prof.Dr. Tolga Yarman açıklamasının başka bir bölümünde ''Başka bir deyişle, “hakimiyetimiz kayıtsız şartsız bizim” değil, önümüzü tıkayan, üç buçuk sulta mihrakının olmaktadır. Giderekse, işte dışarıdan, bunları, istedikleri gibi, yönlendirebilenlerin, olmaktadır. Manzara budur ve fecidir'' dedi. Prof. Dr. Tolga Yarman'ın açıklamasının tam metni şöyle: SORUNLAR YUMAĞI Temsiliyet BunalımıÜlkemizde, günü birlik yaşadığımız, pek çok sorun var: İşsizlik, sosyal adaletsizlik, gelirdağılımındaki fahiş bozukluk, sağlık ve eğitim sorunları, büyük kentlere kırsaldan kanayarakgelişen göç izdihamına karşılık, “sanayiinin kentleşmenin yegane motoru olamayışı”,dolayısıyla kötü kentleşme, şimdilerde sığınmacılar sorunu… Bütün bu sorunlarla beraberyaşadığımız “Terör”, iç boyutu bir yandan, dıştan kaşıma boyutu diğer yandan, devasa birsorun… O arada “Bölge’nin ABD işgali altında olmasının getirdiği, bağımsızlığımızızedeleyen, hayatî önemdeki sorunlar yumağı… Türkiye’nin, Batı’dan, Doğu’dan, Güney’denve Güney Doğu’dan, kıskaca alınması sorunu… Bunların hepsi ortada…Bütün bunlar kadar önemli olan bir sorunumuz, temsiliyet bunalımı sorunudur. Türkiye,siyasi parti açılımlarında, giderek Büyük Millet Meclisi’nde, doğru dürüst temsiledilmiyor…Daha açık ifade edersek, farklı görüşleri ve çözüm önerilerini temsilen örgütlenmesigereken partilerin, tepe yönetimleri, o partilerin doğrultularına gönül vermiş olanları, tamtemsil etmemektedir…Aynı doğrultuda, TBMM’ne, kuru bir genel oylamayla seçilen vekiller, milleti tam temsiletmemektedir. Bunların, hemen hepsi, Genel Başkanları’nın nezdinde, öyle ya da böyle, gözegirmiş olmanın kendilerine bahşettiği ayrıcalığı, temsil etmektedirler; o kadar… Ne yazık ki,çoğunlukla böyledir… Diğer bir yandan, TBMM’ye seçilen partiler, oyları ile orantılı olaraktemsil ediliyor değiller. Yarının, hatta bayağı altındaki bir oya; üçte ikilik bir parlamentosandalye oranı, karşı gelebilmektedir. Öncesinde yüzde onluk, yeni olarak yüzde yedilikbaraj, bu dahi, çok hakkaniyetsizdir… Bütün bunlara karşın, çoğunluğu eline geçiren kesim;yaptığını, halk iradesini temsilen icra ettiğini, gayet pişkince, ileriye sürebilmektedir…O açıdan, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, aynı çizgide “demokrasi” dediğimizrejimin göbeğinde, “tam bir monarşiyi” gitgide daha çok kurumsallaştıran parti tüzüklerininhemen hepsi, ayıbımızdır. Bu çerçevede, ülkede, bir “demokrasi tiyatrosunu” oynandığını, hatta “sivil baskıcı birrejimin”, kol gezdiğini ileri sürmek, abartılı olmaz. Bir avuç siyasi tepe yönetimi, seksenmilyonun önünde, takoz gibi durma hünerini, el hak, gösterebilmektedirler.Sosyal yapı bu olguyu gerektiriyor hiç değildir… Söz konusu yapı, bizce, çok yapaydır…Böyle olunca, ayrıca ve ne yazık ki, ülkemiz, dışarıdan çok kolay kestirilebilir vecivarımızda boy atan kıyamet kadar melanete dönük olarak, istenildiği gibi yönlendirilebilir,olmaktadır.Başka bir deyişle, “hakimiyetimiz kayıtsız şartsız bizim” değil, önümüzü tıkayan, üç buçuksulta mihrakının olmaktadır. Giderekse, işte dışarıdan, bunları, istedikleri gibi,yönlendirebilenlerin, olmaktadır. Manzara budur ve fecidir. Emperyalizmi, Ağızlarına Almayan, İslâmcı ve Milliyetçi YazarlarBöyle bir çerçevede, örneğin, iktidar çizgisindeki, islamcı olarak bilinen tek bir yazar;inandıkları çizgide, mücadele verirken, ama bakın, İrak’ta telef olan, bir milyona yakınmüslümana, giderek gece yataklarında kurşunlanan müslüman aydınlara dönük olarak,“emperyalizmaya”, Türkçesi ile söylersek, “devlet olarak örgütlenmiş, ya da büyük birdevleti ele geçirmiş haydutluğa” karşı, tek bir kelime etmemektedir.Milliyetçi muhalefet çizgisindeki, milliyetçi olarak tanınan tek bir yazar; çok anlaşılır olarak,Kuzey İrak Kürtleri’nden başlayarak, Ayrılıkçı Kürtçüler’e yönelik en ağır eleştirileriyöneltirken, onları maşalaştırmak isteyen, kökteki emperyalizmaya karşı, tek bir söz sarfetmemektedir.İnsanlar dışarıda, günlerinin üçte ikisini, bir dilim ekmek ve bir kâse çorba için, dağ gibidalgalarla boğuşarak geçirirlerken, siyasi cenahtaki, sözüm ona, demokratik siyasetbaronlarının sergilediği manzara, budur. Gerçekte, Emperyaller, yani Kıtasal Egemen Odaklar, Bölgemiz’de, KendiAralarında Savaşmaktadır.Türkiye; işte böylesi bir manzara tahtında, iktidarıyla, muhalefeti ile, günü birlik, ayrıca iyitasarlanmayan politikalara, yakayı kaptırmış olarak, yönetilmektedir.Gerçekte ise, ABD ve Avrupa Birliği’nin, o arada, Uzak Doğu’nun, birbirleri arasında,bölgemiz üstündeki, çok ciddi çatışmalarına, sahne olmaktadır.Bu gelişmeyi, derinlemesine anlamamız ve teşhir etmemiz gerekmektedir. Uzun lafın kısası,bölgemizde, zaten yüz yıldır, emperyaller, yani kıtasal egemen odaklar, kendi aralarındasavaşmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nda, İngiltere – Fransa ve Çarlık Rusyası, Almanya’ya karşı savaşmıştır…Birinci Dünya Savaşı’nı, bu bağlamda; Osmalı’yı parçalama, bu çerçevede, petrolbulunduran toprakları Osmanlı’dan çözme, aynı bağlamda, Müslüman toplumları yineOsmanlı’dan kopartma, stratejisi zemininde gelişen, bir süreç olarak değerlendirmek, çokyerinde olur…İngiliz ve Fransızlar’ın Çanakkale’ye, 1915’te yüklenmeleri; son toplamda; Almanya’nıntesis ettiği Berlin – Bağdat Demiryolu’nun, Haydarpaşa ve Sirkeci arasında tesis edilenkıtalarası köprüsünün, berheva edilmek istenmesiyle, eşanlamlıdır; ana bir maksat, budur…Şimdilerde ise, İngiltere’yi Kıta Avrupası’ndan kopartıp yedekleyen ABD ile, yine Almanya,bu sefer, ya Fransa ile ya da kendi başına kalarak, gizli ya da örtülü, ama gayet yoğun olarakcatışmaktadır. Açıklayalım…Açıklamak isteriz… Yıl 1980. OPEC (Petrol Üreten Ülkeler Birliği) üyesi ülkeler, petrolfiyatını, varili (tonun sekizde biri), yuvarlak 10 $’dan, 35 $’a yükselteli, buna da bağlı olarakpetrol endeksli Batı ekonomileri, 1979’da, alt üst olalı, bir yıl kadar, olmuştur. Petrol üreticisiOPEC ülkeleri; Dünya’ya, Batılı egemen ülkeler tarafından seçeneksiz dayatılan, “serbestpiyasa ilkelerini”, mizahî bir biçimde, bağır bağır hatırlatıyor, Batılılar’ı kendi silahlarıylavuruyorlar…Kendilerinin, Batılı ülkelerden, “elektronik eşya”dan, “beyaz eşya”ya, “otomotivürünleri”nden, “silâh”a varıncaya kadar, çok geniş bir yelpaze içinde yer alan tüm ürünleri,Batılılar’ın belirlediği fiyatlardan satın almakta olduklarına, dikkat çekiyorlar… Bu durumda,hemen neredeyse tümünün, yegâne metaı durumunda olan petrolün, gün günden, daha fazlaazaldığı ve biteyazmakta olduğu, gerekçesi ile, “petrol fiyatını”, “arz ve talep dengeleri”çerçevesinde, istedikleri gibi yükseltmeye “hak sahibi” olduklarını, ileri sürüyorlar…Böylelikle, petrol fiyatını (1973’de, varili 3 $’dan 8 $’a çıkarttıktan sonra) ikinci kez(1979’da ve bu sefer daha da fahiş bir miktarda olarak, varili işte 10 $’dan, 35 $’a),yükseltme kararını alıp, inatla, uygulamada tutuyorlar…Tam o günlerde, 1980’de Münih’te toplanan XI. Dünya Enerji Konferansı’nda, konferansınbilimsel havası ile katiyen bağdaştırılamayacak bir gelişmeye, tanık oluyoruz. Bir katılımcıkürsüden, OPEC Ülkeleri’nin temsilcilerine, fiyatların, Batılı ülkeler tarafından kabuledilemez derecede yükseltilmiş olduğunu ifade edip, bu çerçevede sağ elinin işaret parmağını,tehdit üslubu ile, öne arkaya hareket ettirerek, Beyler, ateşle oynamayınız, deyiveriyor.Salona, bir buz dağı düşmüş gibi, oluyor.Demek ki “serbest piyasa ekonomisini”, geçerli kılmaya yönelik, ekonomik iddialar veçıkışlar, “numaradır” ve “dünya ekonomisi”, ancak “Batılılar’ın istediği kadar, serbest”olabilir! Batılılar, başka bir deyişle yalnız, sattıkları eşyanın fiyatını değil, aynı zamanda satınaldıkları eşyanın fiyatını da belirlemeyi, talep etmektedir!..O kadar böyledir ki, 1980 Sonbaharı’nda, önce, terörden bunalan Türkiye’de, askerimüdahale olmaktadır; bunun üzerine, o sırada ABD Dışişleri Bakanı olan, eski NATOKomutanı General Rogers, darbenin, kendi bilgilerinde, “planlı” bir biçimde yapıldığını imaederek, darbeyi yapanlara dönük (pek çok yerde kaydedildiği şekliyle), “Bizim çocuklarbaşardılar”, deyivermekterdir.Türkiye, içeride, darbeye hak kazandırdığı ileri sürülebilecek koşullar ne olursa olsun, zapt-urapt altına, alınıverilmektedir. İran – İrak SavaşıBunun arkasından ise (keşke en önce İrak, sonra İran, dış kundaklamalara alet olmasalardı,ama), işte, İran-İrak Savaşı çıkmaktadır; daha doğrusu çıkarılmaktadır.Taraflar, daha çok silâh alabilmek için, petrol arzını çoğaltırlar.Buna bağlı olarak petrol fiyatları düşer.Batılılar, petrol satın almak üzere, ödedikleri dolarları, silâh satarak, geri alırlar.Satılan silâhlar savaşta telef oldukça, İran da İrak da, daha daha fazla petrol satmak zorundakalırlar; daha daha çok silâh alırlar.Ticarette, önceleri petrol fiyatının yükselmesinden dolayı, sıkışıp, bir anlamda “deliye”dönmüş olan Batılılar (savaş sırasında, taraflardan biri, bir parça üstünlük edinecek olsa,obür tarafa daha çok silâh satılmak suretiyle, her halde, “gerekli ince ayarların” yapıldığıhususu ayrıca saklı olarak), son toplamda, apaşikâr, kârdadır.İran da İrak da, savaşın bedeli olarak, yüz milyarca dolar mertebesinde tutarlar ödedikleri biryana, asıl, onbinlerce gençlerini yitirirler; acılara boğulurlar. Malûm, İrak’ın elinde kalmışsilâh fazlaları, İrak’ın Kuveyt’i İşgali’ndan başlayarak, gerektiğince ve ardışık evrelerde,imha ediliverir.Yakın zamanda içimizde büyüyen terör olayını da böylesi bir çerçeveden soyutlanmış olarakdüşünmek, fevkalade isabetsiz olur.Olayın uluslararası boyutu itibariyle, neler olup bittiğine bakılacak olursak, sokaktaki insanınküçük dilini yutması sonucunu beraberinde getirecek, resimler görülebilecektir.O resimler ki, nice dizi filmler oluşturacak dehşetengizliktedir.Tek bir cümlede özetlemek istersek: Batılılar’ın, kendi aralarında Orta Doğu’da, bizim üzerimizden, bir hinterland kavgasısürdürmektedir. ABD’nin 2003’teki İrak müdahalesi, müthiş bir stratejiyi işaretetmektedir!..Bu bağlamda, ABD’nin 2003’teki İrak müdahalesi, gayrı insani boyutu kuşkusuz saklıolarak, müthiş bir stratejiyi işaret etmektedir:o Orta Avrupa, enerji açısından kuraktır. ABD İrak’a yerleşmekle, Orta Avrupa’nın enerjican damarını eline alıvermektedir.o Japonya da, enerji açısından, kuraktır. ABD, İrak’a yerleşmekle, Japonya’nın, enerji candamarını ayrıca, eline alıvermektedir.o Aynı şey Kuzey Amerika, yani Kanada için, geçerlidir. ABD İrak’a yerleşmekle,Kanada’nın da, petrol can damarını, eline alıvermektedir.o Bu çerçevede, ABD petrolü, varili şimdilerde 100 $’dan fazlaya satanlar arasında, yeralmaktadır.o Öyleyse, ABD, söz konusu dünya ülkelerinden, kendine, daha doğrusu kendi iktidarodaklarına, acayip, kaynak, transfer edebilmektedir.o Aynı çerçevede, ABD’de bugün iktidarda olanlar, petrol ABD’de de bu fiyattansatıldığından, kendi halkları üzerinden de, oradaki iktidar odaklarına, çarpıcı bir kârtransferinde bulunabilmektedirler.o ABD aynı bağlamda, dışarıdaki kaynakların tüketimine yüklenmekte, kendiözkaynaklarını, ileriye dönük olarak, saklayabilmektedir.o ABD aynı çerçevede, dışarıda onun bunun elinde, örneğin işte Saddam gibi olanlarınhükümranlığında, koz bırakmamaktadır…o Bölgede Rusya, sesini önemli bir ölçüde, çıkartmamaktadır, çünkü o da petrolü, varili yüzdolardan fazlaya, satanlardandır… Dolayısıyla ABD, Rusya’ya, sınırlı biçimde olsun,“sus payı” vermektedir. Başka bir deyişle ABD ve Rusya, Bölge’de, giderek Türkiyeüstünde pat olmuşlardır.o 1980’de, petrol fiyatları, varili 35 $’a çıkınca, yeri göğü birbirine katanlar, şimdilerdeseslerini neden hiç çıkartmamaktadırlar, acaba? Çıkartmamaktadırlar, çünkü, o zamanseslerini çıkartanlar, bugün petrolü, üstelik dört kat daha fazla fiyata satanlardır!..o Buradan çıkan temel bir sonuç (girişim özgürlüğü, yarışmacı piyasa ekonomisi, böylesibir yapıda ise, serbest fiyat teşekkülü, gibi), bizim de temel ögelerine bağlı olduğumuzliberal-özgürlükçü ekonomi söyleminin, son toplamda, bir palavra olduğudur. Esas olan,örgütlü haydutluktur!.. o Egemenler, bu bağlamda işte, yalnızca, sattıklarının değil, aynı zamanda, satınaldıklarının da fiyatını belirlemek istemektedirler.o Her hal-u kârda, Avrupa’nın ABD’ye karşı sesi çıkmamakta; petrole haracı; hemen tümdünya gibi; OPEC ülkelerine; şimdilerde ise; böylesi bir, petrol ihraç eden ülke olmuş,ABD’ye, ödemektedir.o O halde, ne acıdır ki, savaş, getirisi en yüksek yatırım alanı olmaktadır!.. ABD onun içinbölgededir… İnsan hakları ve saire palavradır… Aslında tam değil; insan haklarısavunucusu çoğu Batılı ülke, bu hakları, kendi cinayetlerini örtmek içinsavunmaktadırlar; o kadar… Çok vahşidir, ama, böyledir…o Korkarız ki, emperyaller açısından, yenmek yenilmek, hiç önemli değildir. Son toplamda,ne kadar kâr, hükûmet olanlarının arkalarında bulunanlara transfer olmaktadır, önemliolan budur… Vietnam’da da budur… İrak’ta da budur… Vietnam’da bir milyon tonbomba atılmıştır… Bir milyon insan ölmüştür… Demek ki, ölen insan başına bir tonbomba atılmıştır. Tek bir kurşunun insanı öldürmeye yettiği hatırlanırsa, insan başına birton bombayı atanlar, niye atmışlardır?.. ABD Vietnam’da yenilmiştir… Ancak demek ki,süreçten son toplamda, bomba yapımcıları kârlı çıkmaktadırlar!.. Öyleyse, işaret ettiğimizgibi, yenmek yenilmek hiç önemli değildir. İnsan hayatı ise, katiyen önemli değildir.Savaş, getirisi en yüksek, yatırım alanıdır. Kârlar, ne kadar kan dökülürse, o kadaryüksek olmaktadır…o Böyle bir bağlamda, bölgede, tam da Birinci Dünya Savaşı zemininde olduğu gibi,emperyaller, kendi aralarında savaşmaktadırlar… Suriye Zemininde Yaşananlar, Başlı Başına Devasa Bir Proje Sonucudurve Ülkemiz Maateessüf Oltaya Gelmiştir!o Büyük Orta Doğu Projesi (BOP), Yeni Osmanlıcılık, Ilımlı İslam ve Arap Baharı, aynıdevasa projenin başka başka adlarıdır.o Bu proje Ankara merkezli, dışarıdan kolayca mıknatıslanabilecek, Eski OsmanlıToprakları’nda, yani Kuzey Arika ve Ostadoğu’da, sünnî bir yapıda, Şii İran’ı petrol ve doğalgaz için vurmak üzere tesis edilecek, Ucube bir Osmanlı Devleti’nin kurulmasını hedefalmıştır.o BOP denince, en önce mezhep savaşlarını akla getirmek gerekir ki, geçtiğimiz on yıl, budediğimizin baş tanığıdır.o Burada önemli olan yalnız, inançları, bilhassa hakkaniyetsizliğe ve adaletsizliğe başkaldırıreflekslerinden çözmek ve salt şekilciliğe icbar edip düşmanlaştırıp savaştırmaktır.o Bu projeye, “Şam’da Emeviyye Camii’nde Cuma namazı kılacağız”, sevdalanmasıyla, cupdiye dalınca, kucağımızda neresinden bakılırsa bakılsın, 8-10 milyon Suriyeli’yi bir çırpıdabulmuşuzdur, ki, bu andığımız projenin olmazsa olmazı ve bu bağlamda bir ara zaferidir. o Bu bağlamda, Tunus halledilmiştir, Libya halledilmiştir, Mısır halledilmiştir. İrak zatenhalledilmiş bulunmaktadır ve buralar hep sünnidir. Bir tek Suriye halledilememiştir. Oysa,BOP itibariyle muhakkak halledilmelidir, çünkü, Şam Arap Alevisi’dir.o Rusya ve İran, keza uzaktan olsun Çin, arkasına geçiverince, Şam düşürülememiştir, ancak,Suriye’nin Kuzeyi’nden, Dünya Tarihi’nin görmediği bir tehcir gerçekleştirilmiş, etniktemizlikle orası Kürtçüler için hazırlanmıştır.o Bu çerçevede BOP, hemen bütün boyutlarıyla başarıya ulaşmıştır.o Süreç Türkiye’ye, ne yazık ki, sığınmacılar suretiyle bünyemize zerkedilen sorunlaryumağı yanı sıra, yüz milyarlarca dolara baliğ olmuştur.o Bütün bu nedenlerle, Şam Yönetimi ile bir an önce barışmamız ve müzakerelere oturmamızbir zorunluluktur. Emperyalistlerle Kol Kola Girmiş Sözde Müslümanlarla, EmperyalizmeKarşı olan Müslümanlar, tıpkı Kurtuluş Savaşımız’da olduğu gibi,Ayrışacaktır… Emperyalistlerle Kol Kola Girmiş Sözde Milliyetçilerle,Emperyalizme Karşı Milliyetçiler de, tıpkı Kurtuluş Savaşımız’da olduğugibi, Ayrışacaktır…Bölge alt üst olmaktadır…Bu çerçevede İran; işte işaret ettiğimiz şekliyle, İrak gibi, vurulmak, istenmektedir…Daha dün, Türkiye, NATO tarafından, sözüm ona Kuzey Kore’ye, bir de İran’a karşı, NATOülkelerinin ileri karakolu olarak, bir füze kalkanıyla donatılmak istenmiştir.Böylesi bir patolojiye, hem de ciddi ciddi, muhatap olmak, inanılır gibi değildir…Bu gelişme, Dünya’nın nasıl da, betonarme yalanlarla yönetildiğini, doğrulmakta, o arada,bizim böylesi masallarla nasıl uyutulduğumuzu ve istismar edilmek istendiğimizi,kanıtlamaktadır…Böyle bir çerçevede, içimizde, çeşitli doğrultularda boy atmış, göreneksel değerlerin içleriboşaltılıp, inançlar, ilkeler şekilciliğe indirgenerek, tehlikesizleştirilmek istenmektedir… YeniOsmanlıclık ve Ilımlı İslam budur.Emperyaliste karşı durmayan, şekilde dincilik… BOP dinciliği, yani… Aynı biçimde,emperyaliste karşı durmayan, şekilde milliyetçilik…Hatta emperyaliste karşı durmayan, şekilde Atatürkçülük… İnanılır gibi değil, ama öyle, işte,BOP Atatürkçülüğü yani… Hepsi şekilciliktedir… Bu uğurda, ince ince çalışıldığı kuşku götürmez, dev projeler, yürürlüğe konmaktadır…Bizse, “laiklik, türban, cumhuriyet” demek ve hemen başkaca da bir şey dememek suretiyle,belli bir kısırlık içinde debelenip durmaktayız…Böyle konuşarak, hemen başkaca da bir şey demeyerek, akşamları, hanelere, kaç tane dahafazla ekmek sokmayı başarmaktayızdır ki?.. Bu temel soru, kitlelerin zihninden köşe bucakgizlenmektedir…Bizim baktığımız yerden göründüğü kadarıyla, Türkiye’deki sorunların çözümü, en öncemuhalefetin demokratikleşmesinden ve sorunlara derinlemesine teşhisler koyup, milliyaklaşımların önünü açmasından geçmektedir. Cumhurbaşkanı Adayı’nın Belirlenmesinde Tıkanıklık Olursa, BizBuradayız, Üstümüze Düşeni Onurla Yaparız!Söz konusu çerçevede, güzel insanlarımız tarafıma, bir seçenek oluşturma, ön açma, ortakaklı harekete geçirme, bu çerçevede derinlemesine tezlerle, Türkiye’nin makus talihini ulusçakırmamızın meşalesini yakma, misyonunu yüklüyorlar…Bu misyonu, kabul ediyorum…Ülkemizde en önce temsiliyet bunalımı sorununu, aşacağız. Hakimiyet Bayrağı’nı, kayıtsızşartsız millete teslim etmek üzere, yola çıkıyoruz. Bölgede dönen ve bölge insanının olduğukadar, bizim de varlığımızı iliklerimize kadar sömüren fırıldaklar, ancak, bizimbilinçlenmemiz ve akıllı ve adil biçimde yapılanmamızla kırılabilir.Biz Kimiz?o Saltanata ve sultacılara karşıyız, halk yönetimini, giderek pekişen demokratikkuralları ve kurumlarıyla bayraklaştırmak, amacımız; onun için Cumhuriyetçiyiz.o Emperyalizmaya karşı birbirimize sokulmanın ve yurt sathında dayanışmamızın adı,bizim için, ulusçuluktur, milliyetçiliktir; onun için Milliyetçiyiz…o Biri yer biri bakar ise, bundan millet olmaz; coşkulu bir toplumsal barışı özleriz; onuniçin Halkçıyız.o Yetmez; bu mefkureyi sağlamak için, örgütlenmeliyiz, kimsesize sahip çıkmalıyız,sosyal adaleti temin etmeliyiz, gelir dağılımındaki bozukluğu gidermeliyiz, sosyalgüvenlik ve dayanışma kurumlarımızı ihya etmeliyiz, ulusça yönlenmenin önünü,ulusal iradeyle, en güçlü biçimde açmayı öne çekeriz; stratejik konuları sallantıyabırakamayız; kilit kurumlarımızı, özelleştirme adı altında, ona buna kaptırmayız;onun için, Devletçiyiz. o Göreneğin ve bu toprakların çocuğuyuz… Bu bağlamda, inançlara kusursuzsaygılıyız. Bugünlerimizi var eden inanç damarlarına gönülden bağlıyız. “AllahAllah” nidalarından soyutlanmış bir Çanakkale Savaşı, bir Kurtuluş Savaşı,düşünemeyiz. Bu ne kadar böyleyse, inanç özgürlüğünden, aynı biçimde inançbarışından, bunların baş gereği vicdan özgürlüğünden, bunun ise baş gereği akıldan, ohalde akla özgürlükten, o halde akla özgürlüğün korunmasından, ödün vermeyiz.Akla özgürlüğün korunmasının, bekçikleriyiz. İnançta akılcılığı, yönetimde akılcılığı,savunuruz. Aklımız; naklin, duyduklarımızın, her zaman önünde olmalıdır. Onun içinLâikiz. Bu ilke “akla özgürlüğün korunmasıyla” eş anlamlıdır. Birbirleriyle inançtariklerinde, sekilleşip, şekil mutlakçılığını birbirlerine dayata daya, nefretleayrışanlar, eğer boğazlaşma noktasına gelmekten kaçınmak istiyorlarsa, “aklaözgürlüğün korunması” ilkesini, iyi kavramalıdırlar. En once de görenekteki, “inançtazorlama yoktur”, düsturunu kavramalıdırlar.o Girişim özgürlüğü deyip, sömürü özgürlüğü isteyenlere, örgütlenme özgürlüğü deyip,çete reisliğine yeltenenlere, soldan gidiyor numarası yapıp en beter sülüğüaratmayanlara, din tacirliğiyle alternatif avanta kumpanyası olmaya heves edenlere,hele emperyalizma olup, yurdumuza çullananlara, müsamaha etmeyiz. Yırtarızdağları, enginlere sığmaz, taşarız; onun için Devrimciyiz… Biz Neyiz?Biz sağcı mıyız, solcu muyuz?Böyle kısır deyimlemeler bize, dar gelir… Yine de açıklayalım…Emeğin sermaye karşısında sömürülmesine, söndürülüp değersizleştirilmesine karşıyız…Sömürüye karşı, yerimiz, emeğin yanıdır.Şu var ki girişim özgürlüğüne sahip çıkarız…Ama, girişim özgürlüğünün, sömürü özgürlüğüne geçit vermesine müsaade etmeyiz…Aynı biçimde örgütlenme özgürlüğünün savaşçılarıyız…Ama örgütlenme özgürlüğünün, ağalığa, sultaya, baskıya dönüşmesine müsaade etmeyiz.Ezene karşı yerimiz, ezilendir…Zalime karşı, mazlumun, yanındayız… Onun için işte, emperyalizmaya karşıyız…Bunu, bugün Türkiye’de hemen kimse söylemiyor; biz avazımız çıktığı kadar bağırırız: Devlet olarak örgütlenmiş, haydutluk, kahrolsun… Kahrolsun, emperyalizm… Bu konudaki tavrımız ne kadar böyleyse, biz o kadar, milliyetçiyiz… Kendini milliyetçi diye sağda tasnif edip, bizi karşıt bir kampta algılayanlar, halt etmişlerdir… Emperyalizmanınoyununa geliyorlardır… Biz emekten, ezilenden, mazlumdan yana, emperyalizmaya, karşıulusal dayanışmayı, hayati sayan, milliyetçileriz…O halde, emperyalizmanın maşası olmuş sözde milliyetçilerle, ona ulusal bir direnişsergileyen milliyetçiler, ayrışacaklardır…Kendilerini tarihimizin, göreneklerimizin özdeğerlerinin sahibi görüp, bizi, karşıt bir kamptaalgılayanlar, yine halt etmişlerdir…Biz, göreneklerimize, özdeğerlerimize, evet bağlıyız… Ama akılcıyız… Özgürlükleri, enbaşta da akla özgürlüğü, savunuruz…Hiç çaresi yok; bilerek bilmeden, emperyalizmanın uşağı konumundaki sözde inanalar ile;mazluma, çeteleşmiş bir devlet olarak çullanan emperyalizmanın karşısındaki inananlar,ayrışacaklardır…Komşusu açken tok yatan, sözde dinci ile, gerçek inananlar da, ayrışacaklardır…Bizim bugün, Türkiye için özlediğimiz, Türkiye için savunduğumuz anlayış, budur…İnsanlar elleri böğürlerinde, “Ya ondadır ya bunda, Helvacı’nun kızında” türünden,yozlaştırılmış anket falları açarak, oy vermek istemiyorlar, artık… Dolu dolu, coşkuyla oyverecekleri, adaylar istiyorlar…İkbal için örgütlerini yiyen, yine de bir halt olamayan, demokrasi diye, kendilerini seçecekolanları delege olarak atayan, eyyamcı, günü birlik konuşan, doğru durüst tez ileri sürmeyen,böyle bir derdi zaten bulunmayan, dolayısıyla, mazlum ülkelere örnek hiç olamayan, yapılaristemiyorlar…Yapın gereğini…Yoksa ağlamayın!..Başınızı, tarihle derde, sokmayın!..Dağ başını duman almış, haydi, yürüyelim Arkasaşlar!.. Özetle…o Kitlelerle beraber, umut bayrağını, dalgalandırmak için…o Ortak akıllla, halkımızın pınarlarından beslenecek, bize yaraşır, “katılımcı,coşkulu, siyaset üretiminin”, önünü açmak için…o “Liyakat ölçütlerine” göre, “hakça adaylaşmayı” sağlamak için… o Aynı bağlamda, “adaleti”, sağlamak için…o Kayd-ı hayat şartıyla yonetimde kalmaya, siyaseten yaşamak için görevmevkiinde, bilhassa zinde ve birikimli unsurları imha etmeye, illetle kilitlenmiş,Türkiye’nin önünü tıkayan, kifayetsiz, bezirgan yapıların tasfiyesi için… o Giderek, Partiler’in içinde ve TBMM’de, temsil bunalımını aşmak için…o Bu çerçevede, ülkemizde tezgâhlanan, “Sözde Demokrasi” oyununu, bozmak için…o “Temsiliyet” alanında sorunlarını aşmış bir ulusla, emperyalizmin, ülkemiz vebölgemiz üzerindeki kurgularını boşa çıkartmak için…o “Sosyal adaletsizlik” sorunlarının üstesinden gelmiş, “toplumcu üretimin”bilincindeki, bir ulus için…o Böyle bir bilinçle, dünya markası olacak ürünlere imza atmanın önünü açmak için…o İnançta ve yönetimde, “akla özgürlüğü”, giderek, “akla ozgürlüğün korunmasını”, öneçeken bir anlayışın, yaygınlaşması ve egemenliği için…o Terörle mücadelede; bir yandan çocuklarımıza, “Emperyalizmanın kucağında millikurtuluş savaşı yapılamayacağı”, bilincini kazandırırken; öbür yandan, terörizmintoplumsal köklerini, halkla, hukukla ve güvenlik güçlerimizle arıtmak; o arada, dürüstve gerçekçi, uluslararası bir dayanışmayı örgütleyerek, yanımıza almak için…o Yalnız iktidar yandaşı olarak, değil, kimsesiz ve yardıma muhtaçsa, herkesin,“topluma katkı sağlamasına imkan bahşedecek belli bir program” çerçevesinde,yaşamını onurlu biçimde, ayrıca siyaseten katiyen edilginleşmeden, sürüdürmesinedönük, bir “vatandaşlık temel geliri” edinmesi için…o Bağımsız, çağdaş ve kişilikli bir Türkiye için…Cumhurbaşkanı Adayı’nın Belirlenmesinde Tıkanıklık Olursa, BizBuradayız,Üstümüze Düşeni Onurla Yaparız! TOLGA YARMAN, PROF. DR. 1963’de Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Üniversite öğrenimini Fransa’da gördü; Institut National des SciencesAppliquées de Lyon Mühendislik Okulu’ndan, 1967’de mezun oldu. “Doktora çalışmasını” ABD’de yaptı;Massachusetts Institute of Technology’den, 1972’de “Bilim Doktoru” ünvanını aldı.İTÜ’de, Nükleer Enerji Enstitüsü’nde, 1982’de Profesör oldu. İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi Üniversitesi, AnadoluÜniversitesi, California Institute of Technology, İÜ Mühendislik Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi,Brüksel Özgür Üniversitesi, Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Ünivertsitesi ve Galatasaray Üniversitesi’nde,öğretim görevlerinde bulundu. Harp Akademileri’nde, 1985’ten itibaren, otuz yıl aralıksız denebilecek bir süreboyunca, yıldız savaşları, nükleer silahlar, silahsızlanma, dünya enerji siyasası, ileri teknoloji, teknolojitransferi, savunma sanayii, siber savaş, elektronik harp, kriptoloji, uydu ve uzay teknolojileri alanlarında,dersler ve konferanslar verdi. Halen, İstanbul Okan Üniversitesi öğretim üyesi…Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) (Ankara, 1983), Anadolu Bilim ve Teknoloji Stratejileri AraştırmaEnstitüsü (BİLTES) (Eskişehir, 1987), Türkiye Sosyal, Siyasal ve Ekonomik Araştırmalar Vakfı (TÜSES)(İstanbul, 1988), Tarih Vakfı (İstanbul, 1991), Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) (İstanbul, 1994) ve Bilim veEdebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (BESAM) (İstanbul, 1998), kurucu üyesi oldu. 2009-2011 arasıTÜMÖD İstanbul Kolu Başkanı görevini üstlendi. 1983’te SODEP MKYK Üyesi olarak çalıştı. 1989-91 arası,Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) İstanbul İl Yöneticisi olarak görev sürdürdü. Aynı zaman diliminde, SHPİstanbul İl Kültür ve Eğitim Komisyonu Başkanı olarak pek çok etkinliğin öncülüğünü yaptı. Bu dönemde,Omuzdaşları’yla beraber, “Çağdaş Toplumcu Demokrat Düşünceyi”, başlattı. Bu çerçevede, ülkemizdekisiyasal oluşumlara, özellikle de, SHP ve CHP içindeki, genelde ülkemizdeki siyasal hareketlere vebölünmüşlüğe dönük, pek çok makale yazdı, araştırmalar geliştirdi, siyasalar önerdi. O arada, “CHP AçılırkenSolda İnsan Hareketleri” başlıklı, bir kitap (1992) yayınladı.“Doğabilim” birikimleri uzantısında, bir bakıma, “Toplumcu Demokrasi” kuramı ve “Toplumcu bir AhlakÖğretisi” olarak hazırladığı, “Un Système de Croyance Cosmique” başlıklı kitabı, Belçika’da basıldı (1997).Kitap İngilizce olarak ayrıca basıldı (Reaching the Creator, Amazon, 2013)… 2006’dan itibaren, dört yılboyunca, her hafta, konuklarıyla birlikte, “Enerji Savaşları” adını verdiği, Bölgemiz ve Türkiye üzerindegelişen askeri ve siyasi girdapları, teknik girdiler itibariyle, derinlemesine tahlil eden ve çıkış yolları dokuyan,bir TV Programı gerçekleştirdi…Binlerce öğrencinin hocası oldu… Şimdilerde, birçoğu “profesörlük düzeyine” tırmanmış, pek çoköğrencisine, yüksek lisans ve doktora çalışması yaptırdı. Uluslararası birçok akademik etkinlikte Türkiye’yitemsil etti. Maddenin ve evrenin yapısı, enerji, nükleer enerji, ileri teknoloji, sanayileşme, savunma, savunmasanayii ve çevre alanlarında yapıtları, uluslararası seçkin bilimsel dergilerde ve konferans kitaplarında yeralmış, çok sayıda çalışması bulunmaktadır. Son yirmi yıldır Einstein’ın Görelilik Kuramı’nın DeneyselVerilerle Örtüşen Öngörüleri ile Modern Atom Kuramı’nı birleştirmek üzere, Öğrencileri’yle veMeslekdaşları’yla geçekleştirdiği çalışmalar, yeni bir atom ve evren kavrayışına yol açmış olup, epeydir dünyabilim merkezlerinde yükselen yankılar uyandırmaktadır. Tolga Yarman; İÜ Devlet Konservatuvarı öğretimüyesi, piyanist, kompozitör, müzikolog, Prof. Dr. Ozan Yarman’ın Babası’dır… ]]>
CUMHURBAŞKANI ADAYI’NIN BELİRLENMESİNDE TIKANIKLIK OLURSA,BİZ BURADAYIZ, ÜSTÜMÜZE DÜŞENİ ONURL..

CUMHURBAŞKANI ADAYI’NIN

BELİRLENMESİNDE TIKANIKLIK OLURSA,BİZ BURADAYIZ, ÜSTÜMÜZE DÜŞENİ

ONURLA YAPARIZ!Tolga Yarman, Prof. Dr.

29 Ekim 2022

Prof. Dr. Tolga Yarman ''Omuzdaşlarım ile, Milletimiz’e, Cumhuriyet Bayramı Hediyesi''başlığıyla yaptığı açıklama ile Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki kısır döngüyü kıracak müjdeyi verdi! Prof.Dr. Tolga Yarman ''Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde tıkanıklık olursa biz buradayız, üstümüze düşeni yaparız'' diyerek Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda ki tavrını netleştirdi. ''Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, aynı çizgide “demokrasi” dediğimiz rejimin göbeğinde, “tam bir monarşiyi” gitgide daha çok kurumsallaştıran parti tüzüklerinin hemen hepsi, ayıbımızdır'' diyerek adaylık konusuna gerekçeleri ile açıklık getiren bir açıklama yapan Prof.Dr. Tolga Yarman açıklamasının başka bir bölümünde ''Başka bir deyişle, “hakimiyetimiz kayıtsız şartsız bizim” değil, önümüzü tıkayan, üç buçuk sulta mihrakının olmaktadır. Giderekse, işte dışarıdan, bunları, istedikleri gibi, yönlendirebilenlerin, olmaktadır. Manzara budur ve fecidir'' dedi. Prof. Dr. Tolga Yarman'ın açıklamasının tam metni şöyle:

SORUNLAR YUMAĞI

Temsiliyet BunalımıÜlkemizde, günü birlik yaşadığımız, pek çok sorun var: İşsizlik, sosyal adaletsizlik, gelirdağılımındaki fahiş bozukluk, sağlık ve eğitim sorunları, büyük kentlere kırsaldan kanayarakgelişen göç izdihamına karşılık, “sanayiinin kentleşmenin yegane motoru olamayışı”,dolayısıyla kötü kentleşme, şimdilerde sığınmacılar sorunu… Bütün bu sorunlarla beraberyaşadığımız “Terör”, iç boyutu bir yandan, dıştan kaşıma boyutu diğer yandan, devasa birsorun… O arada “Bölge’nin ABD işgali altında olmasının getirdiği, bağımsızlığımızızedeleyen, hayatî önemdeki sorunlar yumağı… Türkiye’nin, Batı’dan, Doğu’dan, Güney’denve Güney Doğu’dan, kıskaca alınması sorunu… Bunların hepsi ortada…Bütün bunlar kadar önemli olan bir sorunumuz, temsiliyet bunalımı sorunudur. Türkiye,siyasi parti açılımlarında, giderek Büyük Millet Meclisi’nde, doğru dürüst temsiledilmiyor…Daha açık ifade edersek, farklı görüşleri ve çözüm önerilerini temsilen örgütlenmesigereken partilerin, tepe yönetimleri, o partilerin doğrultularına gönül vermiş olanları, tamtemsil etmemektedir…Aynı doğrultuda, TBMM’ne, kuru bir genel oylamayla seçilen vekiller, milleti tam temsiletmemektedir. Bunların, hemen hepsi, Genel Başkanları’nın nezdinde, öyle ya da böyle, gözegirmiş olmanın kendilerine bahşettiği ayrıcalığı, temsil etmektedirler; o kadar… Ne yazık ki,çoğunlukla böyledir… Diğer bir yandan, TBMM’ye seçilen partiler, oyları ile orantılı olaraktemsil ediliyor değiller. Yarının, hatta bayağı altındaki bir oya; üçte ikilik bir parlamentosandalye oranı, karşı gelebilmektedir. Öncesinde yüzde onluk, yeni olarak yüzde yedilikbaraj, bu dahi, çok hakkaniyetsizdir… Bütün bunlara karşın, çoğunluğu eline geçiren kesim;yaptığını, halk iradesini temsilen icra ettiğini, gayet pişkince, ileriye sürebilmektedir…O açıdan, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, aynı çizgide “demokrasi” dediğimizrejimin göbeğinde, “tam bir monarşiyi” gitgide daha çok kurumsallaştıran parti tüzüklerininhemen hepsi, ayıbımızdır.

Bu çerçevede, ülkede, bir “demokrasi tiyatrosunu” oynandığını, hatta “sivil baskıcı birrejimin”, kol gezdiğini ileri sürmek, abartılı olmaz. Bir avuç siyasi tepe yönetimi, seksenmilyonun önünde, takoz gibi durma hünerini, el hak, gösterebilmektedirler.Sosyal yapı bu olguyu gerektiriyor hiç değildir… Söz konusu yapı, bizce, çok yapaydır…Böyle olunca, ayrıca ve ne yazık ki, ülkemiz, dışarıdan çok kolay kestirilebilir vecivarımızda boy atan kıyamet kadar melanete dönük olarak, istenildiği gibi yönlendirilebilir,olmaktadır.Başka bir deyişle, “hakimiyetimiz kayıtsız şartsız bizim” değil, önümüzü tıkayan, üç buçuksulta mihrakının olmaktadır. Giderekse, işte dışarıdan, bunları, istedikleri gibi,yönlendirebilenlerin, olmaktadır. Manzara budur ve fecidir.

Emperyalizmi, Ağızlarına Almayan, İslâmcı ve Milliyetçi YazarlarBöyle bir çerçevede, örneğin, iktidar çizgisindeki, islamcı olarak bilinen tek bir yazar;inandıkları çizgide, mücadele verirken, ama bakın, İrak’ta telef olan, bir milyona yakınmüslümana, giderek gece yataklarında kurşunlanan müslüman aydınlara dönük olarak,“emperyalizmaya”, Türkçesi ile söylersek, “devlet olarak örgütlenmiş, ya da büyük birdevleti ele geçirmiş haydutluğa” karşı, tek bir kelime etmemektedir.Milliyetçi muhalefet çizgisindeki, milliyetçi olarak tanınan tek bir yazar; çok anlaşılır olarak,Kuzey İrak Kürtleri’nden başlayarak, Ayrılıkçı Kürtçüler’e yönelik en ağır eleştirileriyöneltirken, onları maşalaştırmak isteyen, kökteki emperyalizmaya karşı, tek bir söz sarfetmemektedir.İnsanlar dışarıda, günlerinin üçte ikisini, bir dilim ekmek ve bir kâse çorba için, dağ gibidalgalarla boğuşarak geçirirlerken, siyasi cenahtaki, sözüm ona, demokratik siyasetbaronlarının sergilediği manzara, budur.

Gerçekte, Emperyaller, yani Kıtasal Egemen Odaklar, Bölgemiz’de, KendiAralarında Savaşmaktadır.Türkiye; işte böylesi bir manzara tahtında, iktidarıyla, muhalefeti ile, günü birlik, ayrıca iyitasarlanmayan politikalara, yakayı kaptırmış olarak, yönetilmektedir.Gerçekte ise, ABD ve Avrupa Birliği’nin, o arada, Uzak Doğu’nun, birbirleri arasında,bölgemiz üstündeki, çok ciddi çatışmalarına, sahne olmaktadır.Bu gelişmeyi, derinlemesine anlamamız ve teşhir etmemiz gerekmektedir. Uzun lafın kısası,bölgemizde, zaten yüz yıldır, emperyaller, yani kıtasal egemen odaklar, kendi aralarındasavaşmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı’nda, İngiltere – Fransa ve Çarlık Rusyası, Almanya’ya karşı savaşmıştır…Birinci Dünya Savaşı’nı, bu bağlamda; Osmalı’yı parçalama, bu çerçevede, petrolbulunduran toprakları Osmanlı’dan çözme, aynı bağlamda, Müslüman toplumları yineOsmanlı’dan kopartma, stratejisi zemininde gelişen, bir süreç olarak değerlendirmek, çokyerinde olur…İngiliz ve Fransızlar’ın Çanakkale’ye, 1915’te yüklenmeleri; son toplamda; Almanya’nıntesis ettiği Berlin – Bağdat Demiryolu’nun, Haydarpaşa ve Sirkeci arasında tesis edilenkıtalarası köprüsünün, berheva edilmek istenmesiyle, eşanlamlıdır; ana bir maksat, budur…Şimdilerde ise, İngiltere’yi Kıta Avrupası’ndan kopartıp yedekleyen ABD ile, yine Almanya,bu sefer, ya Fransa ile ya da kendi başına kalarak, gizli ya da örtülü, ama gayet yoğun olarakcatışmaktadır.

Açıklayalım…Açıklamak isteriz… Yıl 1980. OPEC (Petrol Üreten Ülkeler Birliği) üyesi ülkeler, petrolfiyatını, varili (tonun sekizde biri), yuvarlak 10 $’dan, 35 $’a yükselteli, buna da bağlı olarakpetrol endeksli Batı ekonomileri, 1979’da, alt üst olalı, bir yıl kadar, olmuştur. Petrol üreticisiOPEC ülkeleri; Dünya’ya, Batılı egemen ülkeler tarafından seçeneksiz dayatılan, “serbestpiyasa ilkelerini”, mizahî bir biçimde, bağır bağır hatırlatıyor, Batılılar’ı kendi silahlarıylavuruyorlar…Kendilerinin, Batılı ülkelerden, “elektronik eşya”dan, “beyaz eşya”ya, “otomotivürünleri”nden, “silâh”a varıncaya kadar, çok geniş bir yelpaze içinde yer alan tüm ürünleri,Batılılar’ın belirlediği fiyatlardan satın almakta olduklarına, dikkat çekiyorlar… Bu durumda,hemen neredeyse tümünün, yegâne metaı durumunda olan petrolün, gün günden, daha fazlaazaldığı ve biteyazmakta olduğu, gerekçesi ile, “petrol fiyatını”, “arz ve talep dengeleri”çerçevesinde, istedikleri gibi yükseltmeye “hak sahibi” olduklarını, ileri sürüyorlar…Böylelikle, petrol fiyatını (1973’de, varili 3 $’dan 8 $’a çıkarttıktan sonra) ikinci kez(1979’da ve bu sefer daha da fahiş bir miktarda olarak, varili işte 10 $’dan, 35 $’a),yükseltme kararını alıp, inatla, uygulamada tutuyorlar…Tam o günlerde, 1980’de Münih’te toplanan XI. Dünya Enerji Konferansı’nda, konferansınbilimsel havası ile katiyen bağdaştırılamayacak bir gelişmeye, tanık oluyoruz. Bir katılımcıkürsüden, OPEC Ülkeleri’nin temsilcilerine, fiyatların, Batılı ülkeler tarafından kabuledilemez derecede yükseltilmiş olduğunu ifade edip, bu çerçevede sağ elinin işaret parmağını,tehdit üslubu ile, öne arkaya hareket ettirerek,

Beyler, ateşle oynamayınız, deyiveriyor.Salona, bir buz dağı düşmüş gibi, oluyor.Demek ki “serbest piyasa ekonomisini”, geçerli kılmaya yönelik, ekonomik iddialar veçıkışlar, “numaradır” ve “dünya ekonomisi”, ancak “Batılılar’ın istediği kadar, serbest”olabilir!

Batılılar, başka bir deyişle yalnız, sattıkları eşyanın fiyatını değil, aynı zamanda satınaldıkları eşyanın fiyatını da belirlemeyi, talep etmektedir!..O kadar böyledir ki, 1980 Sonbaharı’nda, önce, terörden bunalan Türkiye’de, askerimüdahale olmaktadır; bunun üzerine, o sırada ABD Dışişleri Bakanı olan, eski NATOKomutanı General Rogers, darbenin, kendi bilgilerinde, “planlı” bir biçimde yapıldığını imaederek, darbeyi yapanlara dönük (pek çok yerde kaydedildiği şekliyle), “Bizim çocuklarbaşardılar”, deyivermekterdir.Türkiye, içeride, darbeye hak kazandırdığı ileri sürülebilecek koşullar ne olursa olsun, zapt-urapt altına, alınıverilmektedir.

İran – İrak SavaşıBunun arkasından ise (keşke en önce İrak, sonra İran, dış kundaklamalara alet olmasalardı,ama), işte, İran-İrak Savaşı çıkmaktadır; daha doğrusu çıkarılmaktadır.Taraflar, daha çok silâh alabilmek için, petrol arzını çoğaltırlar.Buna bağlı olarak petrol fiyatları düşer.Batılılar, petrol satın almak üzere, ödedikleri dolarları, silâh satarak, geri alırlar.Satılan silâhlar savaşta telef oldukça, İran da İrak da, daha daha fazla petrol satmak zorundakalırlar; daha daha çok silâh alırlar.Ticarette, önceleri petrol fiyatının yükselmesinden dolayı, sıkışıp, bir anlamda “deliye”dönmüş olan Batılılar (savaş sırasında, taraflardan biri, bir parça üstünlük edinecek olsa,obür tarafa daha çok silâh satılmak suretiyle, her halde, “gerekli ince ayarların” yapıldığıhususu ayrıca saklı olarak), son toplamda, apaşikâr, kârdadır.İran da İrak da, savaşın bedeli olarak, yüz milyarca dolar mertebesinde tutarlar ödedikleri biryana, asıl, onbinlerce gençlerini yitirirler; acılara boğulurlar. Malûm, İrak’ın elinde kalmışsilâh fazlaları, İrak’ın Kuveyt’i İşgali’ndan başlayarak, gerektiğince ve ardışık evrelerde,imha ediliverir.Yakın zamanda içimizde büyüyen terör olayını da böylesi bir çerçeveden soyutlanmış olarakdüşünmek, fevkalade isabetsiz olur.Olayın uluslararası boyutu itibariyle, neler olup bittiğine bakılacak olursak, sokaktaki insanınküçük dilini yutması sonucunu beraberinde getirecek, resimler görülebilecektir.O resimler ki, nice dizi filmler oluşturacak dehşetengizliktedir.Tek bir cümlede özetlemek istersek:

Batılılar’ın, kendi aralarında Orta Doğu’da, bizim üzerimizden, bir hinterland kavgasısürdürmektedir.

ABD’nin 2003’teki İrak müdahalesi, müthiş bir stratejiyi işaretetmektedir!..Bu bağlamda, ABD’nin 2003’teki İrak müdahalesi, gayrı insani boyutu kuşkusuz saklıolarak, müthiş bir stratejiyi işaret etmektedir:o Orta Avrupa, enerji açısından kuraktır. ABD İrak’a yerleşmekle, Orta Avrupa’nın enerjican damarını eline alıvermektedir.o Japonya da, enerji açısından, kuraktır. ABD, İrak’a yerleşmekle, Japonya’nın, enerji candamarını ayrıca, eline alıvermektedir.o Aynı şey Kuzey Amerika, yani Kanada için, geçerlidir. ABD İrak’a yerleşmekle,Kanada’nın da, petrol can damarını, eline alıvermektedir.o Bu çerçevede, ABD petrolü, varili şimdilerde 100 $’dan fazlaya satanlar arasında, yeralmaktadır.o Öyleyse, ABD, söz konusu dünya ülkelerinden, kendine, daha doğrusu kendi iktidarodaklarına, acayip, kaynak, transfer edebilmektedir.o Aynı çerçevede, ABD’de bugün iktidarda olanlar, petrol ABD’de de bu fiyattansatıldığından, kendi halkları üzerinden de, oradaki iktidar odaklarına, çarpıcı bir kârtransferinde bulunabilmektedirler.o ABD aynı bağlamda, dışarıdaki kaynakların tüketimine yüklenmekte, kendiözkaynaklarını, ileriye dönük olarak, saklayabilmektedir.o ABD aynı çerçevede, dışarıda onun bunun elinde, örneğin işte Saddam gibi olanlarınhükümranlığında, koz bırakmamaktadır…o Bölgede Rusya, sesini önemli bir ölçüde, çıkartmamaktadır, çünkü o da petrolü, varili yüzdolardan fazlaya, satanlardandır… Dolayısıyla ABD, Rusya’ya, sınırlı biçimde olsun,“sus payı” vermektedir. Başka bir deyişle ABD ve Rusya, Bölge’de, giderek Türkiyeüstünde pat olmuşlardır.o 1980’de, petrol fiyatları, varili 35 $’a çıkınca, yeri göğü birbirine katanlar, şimdilerdeseslerini neden hiç çıkartmamaktadırlar, acaba? Çıkartmamaktadırlar, çünkü, o zamanseslerini çıkartanlar, bugün petrolü, üstelik dört kat daha fazla fiyata satanlardır!..o Buradan çıkan temel bir sonuç (girişim özgürlüğü, yarışmacı piyasa ekonomisi, böylesibir yapıda ise, serbest fiyat teşekkülü, gibi), bizim de temel ögelerine bağlı olduğumuzliberal-özgürlükçü ekonomi söyleminin, son toplamda, bir palavra olduğudur. Esas olan,örgütlü haydutluktur!..

o Egemenler, bu bağlamda işte, yalnızca, sattıklarının değil, aynı zamanda, satınaldıklarının da fiyatını belirlemek istemektedirler.o Her hal-u kârda, Avrupa’nın ABD’ye karşı sesi çıkmamakta; petrole haracı; hemen tümdünya gibi; OPEC ülkelerine; şimdilerde ise; böylesi bir, petrol ihraç eden ülke olmuş,ABD’ye, ödemektedir.o O halde, ne acıdır ki, savaş, getirisi en yüksek yatırım alanı olmaktadır!.. ABD onun içinbölgededir… İnsan hakları ve saire palavradır… Aslında tam değil; insan haklarısavunucusu çoğu Batılı ülke, bu hakları, kendi cinayetlerini örtmek içinsavunmaktadırlar; o kadar… Çok vahşidir, ama, böyledir…o Korkarız ki, emperyaller açısından, yenmek yenilmek, hiç önemli değildir. Son toplamda,ne kadar kâr, hükûmet olanlarının arkalarında bulunanlara transfer olmaktadır, önemliolan budur… Vietnam’da da budur… İrak’ta da budur… Vietnam’da bir milyon tonbomba atılmıştır… Bir milyon insan ölmüştür… Demek ki, ölen insan başına bir tonbomba atılmıştır. Tek bir kurşunun insanı öldürmeye yettiği hatırlanırsa, insan başına birton bombayı atanlar, niye atmışlardır?.. ABD Vietnam’da yenilmiştir… Ancak demek ki,süreçten son toplamda, bomba yapımcıları kârlı çıkmaktadırlar!.. Öyleyse, işaret ettiğimizgibi, yenmek yenilmek hiç önemli değildir. İnsan hayatı ise, katiyen önemli değildir.Savaş, getirisi en yüksek, yatırım alanıdır. Kârlar, ne kadar kan dökülürse, o kadaryüksek olmaktadır…o Böyle bir bağlamda, bölgede, tam da Birinci Dünya Savaşı zemininde olduğu gibi,emperyaller, kendi aralarında savaşmaktadırlar…

Suriye Zemininde Yaşananlar, Başlı Başına Devasa Bir Proje Sonucudurve Ülkemiz Maateessüf Oltaya Gelmiştir!o Büyük Orta Doğu Projesi (BOP), Yeni Osmanlıcılık, Ilımlı İslam ve Arap Baharı, aynıdevasa projenin başka başka adlarıdır.o Bu proje Ankara merkezli, dışarıdan kolayca mıknatıslanabilecek, Eski OsmanlıToprakları’nda, yani Kuzey Arika ve Ostadoğu’da, sünnî bir yapıda, Şii İran’ı petrol ve doğalgaz için vurmak üzere tesis edilecek, Ucube bir Osmanlı Devleti’nin kurulmasını hedefalmıştır.o BOP denince, en önce mezhep savaşlarını akla getirmek gerekir ki, geçtiğimiz on yıl, budediğimizin baş tanığıdır.o Burada önemli olan yalnız, inançları, bilhassa hakkaniyetsizliğe ve adaletsizliğe başkaldırıreflekslerinden çözmek ve salt şekilciliğe icbar edip düşmanlaştırıp savaştırmaktır.o Bu projeye, “Şam’da Emeviyye Camii’nde Cuma namazı kılacağız”, sevdalanmasıyla, cupdiye dalınca, kucağımızda neresinden bakılırsa bakılsın, 8-10 milyon Suriyeli’yi bir çırpıdabulmuşuzdur, ki, bu andığımız projenin olmazsa olmazı ve bu bağlamda bir ara zaferidir.

o Bu bağlamda, Tunus halledilmiştir, Libya halledilmiştir, Mısır halledilmiştir. İrak zatenhalledilmiş bulunmaktadır ve buralar hep sünnidir. Bir tek Suriye halledilememiştir. Oysa,BOP itibariyle muhakkak halledilmelidir, çünkü, Şam Arap Alevisi’dir.o Rusya ve İran, keza uzaktan olsun Çin, arkasına geçiverince, Şam düşürülememiştir, ancak,Suriye’nin Kuzeyi’nden, Dünya Tarihi’nin görmediği bir tehcir gerçekleştirilmiş, etniktemizlikle orası Kürtçüler için hazırlanmıştır.o Bu çerçevede BOP, hemen bütün boyutlarıyla başarıya ulaşmıştır.o Süreç Türkiye’ye, ne yazık ki, sığınmacılar suretiyle bünyemize zerkedilen sorunlaryumağı yanı sıra, yüz milyarlarca dolara baliğ olmuştur.o Bütün bu nedenlerle, Şam Yönetimi ile bir an önce barışmamız ve müzakerelere oturmamızbir zorunluluktur.

Emperyalistlerle Kol Kola Girmiş Sözde Müslümanlarla, EmperyalizmeKarşı olan Müslümanlar, tıpkı Kurtuluş Savaşımız’da olduğu gibi,Ayrışacaktır… Emperyalistlerle Kol Kola Girmiş Sözde Milliyetçilerle,Emperyalizme Karşı Milliyetçiler de, tıpkı Kurtuluş Savaşımız’da olduğugibi, Ayrışacaktır…Bölge alt üst olmaktadır…Bu çerçevede İran; işte işaret ettiğimiz şekliyle, İrak gibi, vurulmak, istenmektedir…Daha dün, Türkiye, NATO tarafından, sözüm ona Kuzey Kore’ye, bir de İran’a karşı, NATOülkelerinin ileri karakolu olarak, bir füze kalkanıyla donatılmak istenmiştir.Böylesi bir patolojiye, hem de ciddi ciddi, muhatap olmak, inanılır gibi değildir…Bu gelişme, Dünya’nın nasıl da, betonarme yalanlarla yönetildiğini, doğrulmakta, o arada,bizim böylesi masallarla nasıl uyutulduğumuzu ve istismar edilmek istendiğimizi,kanıtlamaktadır…Böyle bir çerçevede, içimizde, çeşitli doğrultularda boy atmış, göreneksel değerlerin içleriboşaltılıp, inançlar, ilkeler şekilciliğe indirgenerek, tehlikesizleştirilmek istenmektedir… YeniOsmanlıclık ve Ilımlı İslam budur.Emperyaliste karşı durmayan, şekilde dincilik… BOP dinciliği, yani… Aynı biçimde,emperyaliste karşı durmayan, şekilde milliyetçilik…Hatta emperyaliste karşı durmayan, şekilde Atatürkçülük… İnanılır gibi değil, ama öyle, işte,BOP Atatürkçülüğü yani… Hepsi şekilciliktedir…

Bu uğurda, ince ince çalışıldığı kuşku götürmez, dev projeler, yürürlüğe konmaktadır…Bizse, “laiklik, türban, cumhuriyet” demek ve hemen başkaca da bir şey dememek suretiyle,belli bir kısırlık içinde debelenip durmaktayız…Böyle konuşarak, hemen başkaca da bir şey demeyerek, akşamları, hanelere, kaç tane dahafazla ekmek sokmayı başarmaktayızdır ki?.. Bu temel soru, kitlelerin zihninden köşe bucakgizlenmektedir…Bizim baktığımız yerden göründüğü kadarıyla, Türkiye’deki sorunların çözümü, en öncemuhalefetin demokratikleşmesinden ve sorunlara derinlemesine teşhisler koyup, milliyaklaşımların önünü açmasından geçmektedir.

Cumhurbaşkanı Adayı’nın Belirlenmesinde Tıkanıklık Olursa, BizBuradayız, Üstümüze Düşeni Onurla Yaparız!Söz konusu çerçevede, güzel insanlarımız tarafıma, bir seçenek oluşturma, ön açma, ortakaklı harekete geçirme, bu çerçevede derinlemesine tezlerle, Türkiye’nin makus talihini ulusçakırmamızın meşalesini yakma, misyonunu yüklüyorlar…Bu misyonu, kabul ediyorum…Ülkemizde en önce temsiliyet bunalımı sorununu, aşacağız. Hakimiyet Bayrağı’nı, kayıtsızşartsız millete teslim etmek üzere, yola çıkıyoruz. Bölgede dönen ve bölge insanının olduğukadar, bizim de varlığımızı iliklerimize kadar sömüren fırıldaklar, ancak, bizimbilinçlenmemiz ve akıllı ve adil biçimde yapılanmamızla kırılabilir.Biz Kimiz?o Saltanata ve sultacılara karşıyız, halk yönetimini, giderek pekişen demokratikkuralları ve kurumlarıyla bayraklaştırmak, amacımız; onun için Cumhuriyetçiyiz.o Emperyalizmaya karşı birbirimize sokulmanın ve yurt sathında dayanışmamızın adı,bizim için, ulusçuluktur, milliyetçiliktir; onun için Milliyetçiyiz…o Biri yer biri bakar ise, bundan millet olmaz; coşkulu bir toplumsal barışı özleriz; onuniçin Halkçıyız.o Yetmez; bu mefkureyi sağlamak için, örgütlenmeliyiz, kimsesize sahip çıkmalıyız,sosyal adaleti temin etmeliyiz, gelir dağılımındaki bozukluğu gidermeliyiz, sosyalgüvenlik ve dayanışma kurumlarımızı ihya etmeliyiz, ulusça yönlenmenin önünü,ulusal iradeyle, en güçlü biçimde açmayı öne çekeriz; stratejik konuları sallantıyabırakamayız; kilit kurumlarımızı, özelleştirme adı altında, ona buna kaptırmayız;onun için, Devletçiyiz.

o Göreneğin ve bu toprakların çocuğuyuz… Bu bağlamda, inançlara kusursuzsaygılıyız. Bugünlerimizi var eden inanç damarlarına gönülden bağlıyız. “AllahAllah” nidalarından soyutlanmış bir Çanakkale Savaşı, bir Kurtuluş Savaşı,düşünemeyiz. Bu ne kadar böyleyse, inanç özgürlüğünden, aynı biçimde inançbarışından, bunların baş gereği vicdan özgürlüğünden, bunun ise baş gereği akıldan, ohalde akla özgürlükten, o halde akla özgürlüğün korunmasından, ödün vermeyiz.Akla özgürlüğün korunmasının, bekçikleriyiz. İnançta akılcılığı, yönetimde akılcılığı,savunuruz. Aklımız; naklin, duyduklarımızın, her zaman önünde olmalıdır. Onun içinLâikiz. Bu ilke “akla özgürlüğün korunmasıyla” eş anlamlıdır. Birbirleriyle inançtariklerinde, sekilleşip, şekil mutlakçılığını birbirlerine dayata daya, nefretleayrışanlar, eğer boğazlaşma noktasına gelmekten kaçınmak istiyorlarsa, “aklaözgürlüğün korunması” ilkesini, iyi kavramalıdırlar. En once de görenekteki, “inançtazorlama yoktur”, düsturunu kavramalıdırlar.o Girişim özgürlüğü deyip, sömürü özgürlüğü isteyenlere, örgütlenme özgürlüğü deyip,çete reisliğine yeltenenlere, soldan gidiyor numarası yapıp en beter sülüğüaratmayanlara, din tacirliğiyle alternatif avanta kumpanyası olmaya heves edenlere,hele emperyalizma olup, yurdumuza çullananlara, müsamaha etmeyiz. Yırtarızdağları, enginlere sığmaz, taşarız; onun için Devrimciyiz…

Biz Neyiz?Biz sağcı mıyız, solcu muyuz?Böyle kısır deyimlemeler bize, dar gelir… Yine de açıklayalım…Emeğin sermaye karşısında sömürülmesine, söndürülüp değersizleştirilmesine karşıyız…Sömürüye karşı, yerimiz, emeğin yanıdır.Şu var ki girişim özgürlüğüne sahip çıkarız…Ama, girişim özgürlüğünün, sömürü özgürlüğüne geçit vermesine müsaade etmeyiz…Aynı biçimde örgütlenme özgürlüğünün savaşçılarıyız…Ama örgütlenme özgürlüğünün, ağalığa, sultaya, baskıya dönüşmesine müsaade etmeyiz.Ezene karşı yerimiz, ezilendir…Zalime karşı, mazlumun, yanındayız… Onun için işte, emperyalizmaya karşıyız…Bunu, bugün Türkiye’de hemen kimse söylemiyor; biz avazımız çıktığı kadar bağırırız:

Devlet olarak örgütlenmiş, haydutluk, kahrolsun… Kahrolsun, emperyalizm…

Bu konudaki tavrımız ne kadar böyleyse, biz o kadar, milliyetçiyiz… Kendini milliyetçi diye

sağda tasnif edip, bizi karşıt bir kampta algılayanlar, halt etmişlerdir… Emperyalizmanınoyununa geliyorlardır… Biz emekten, ezilenden, mazlumdan yana, emperyalizmaya, karşıulusal dayanışmayı, hayati sayan, milliyetçileriz…O halde, emperyalizmanın maşası olmuş sözde milliyetçilerle, ona ulusal bir direnişsergileyen milliyetçiler, ayrışacaklardır…Kendilerini tarihimizin, göreneklerimizin özdeğerlerinin sahibi görüp, bizi, karşıt bir kamptaalgılayanlar, yine halt etmişlerdir…Biz, göreneklerimize, özdeğerlerimize, evet bağlıyız… Ama akılcıyız… Özgürlükleri, enbaşta da akla özgürlüğü, savunuruz…Hiç çaresi yok; bilerek bilmeden, emperyalizmanın uşağı konumundaki sözde inanalar ile;mazluma, çeteleşmiş bir devlet olarak çullanan emperyalizmanın karşısındaki inananlar,ayrışacaklardır…Komşusu açken tok yatan, sözde dinci ile, gerçek inananlar da, ayrışacaklardır…Bizim bugün, Türkiye için özlediğimiz, Türkiye için savunduğumuz anlayış, budur…İnsanlar elleri böğürlerinde, “Ya ondadır ya bunda, Helvacı’nun kızında” türünden,yozlaştırılmış anket falları açarak, oy vermek istemiyorlar, artık… Dolu dolu, coşkuyla oyverecekleri, adaylar istiyorlar…İkbal için örgütlerini yiyen, yine de bir halt olamayan, demokrasi diye, kendilerini seçecekolanları delege olarak atayan, eyyamcı, günü birlik konuşan, doğru durüst tez ileri sürmeyen,böyle bir derdi zaten bulunmayan, dolayısıyla, mazlum ülkelere örnek hiç olamayan, yapılaristemiyorlar…Yapın gereğini…Yoksa ağlamayın!..Başınızı, tarihle derde, sokmayın!..Dağ başını duman almış, haydi, yürüyelim Arkasaşlar!..

Özetle…o Kitlelerle beraber, umut bayrağını, dalgalandırmak için…o Ortak akıllla, halkımızın pınarlarından beslenecek, bize yaraşır, “katılımcı,coşkulu, siyaset üretiminin”, önünü açmak için…o “Liyakat ölçütlerine” göre, “hakça adaylaşmayı” sağlamak için…

o Aynı bağlamda, “adaleti”, sağlamak için…o Kayd-ı hayat şartıyla yonetimde kalmaya, siyaseten yaşamak için görevmevkiinde, bilhassa zinde ve birikimli unsurları imha etmeye, illetle kilitlenmiş,Türkiye’nin önünü tıkayan, kifayetsiz, bezirgan yapıların tasfiyesi için… o Giderek, Partiler’in içinde ve TBMM’de, temsil bunalımını aşmak için…o Bu çerçevede, ülkemizde tezgâhlanan, “Sözde Demokrasi” oyununu, bozmak için…o “Temsiliyet” alanında sorunlarını aşmış bir ulusla, emperyalizmin, ülkemiz vebölgemiz üzerindeki kurgularını boşa çıkartmak için…o “Sosyal adaletsizlik” sorunlarının üstesinden gelmiş, “toplumcu üretimin”bilincindeki, bir ulus için…o Böyle bir bilinçle, dünya markası olacak ürünlere imza atmanın önünü açmak için…o İnançta ve yönetimde, “akla özgürlüğü”, giderek, “akla ozgürlüğün korunmasını”, öneçeken bir anlayışın, yaygınlaşması ve egemenliği için…o Terörle mücadelede; bir yandan çocuklarımıza, “Emperyalizmanın kucağında millikurtuluş savaşı yapılamayacağı”, bilincini kazandırırken; öbür yandan, terörizmintoplumsal köklerini, halkla, hukukla ve güvenlik güçlerimizle arıtmak; o arada, dürüstve gerçekçi, uluslararası bir dayanışmayı örgütleyerek, yanımıza almak için…o Yalnız iktidar yandaşı olarak, değil, kimsesiz ve yardıma muhtaçsa, herkesin,“topluma katkı sağlamasına imkan bahşedecek belli bir program” çerçevesinde,yaşamını onurlu biçimde, ayrıca siyaseten katiyen edilginleşmeden, sürüdürmesinedönük, bir “vatandaşlık temel geliri” edinmesi için…o Bağımsız, çağdaş ve kişilikli bir Türkiye için…Cumhurbaşkanı Adayı’nın Belirlenmesinde Tıkanıklık Olursa, BizBuradayız,Üstümüze Düşeni Onurla Yaparız!

TOLGA YARMAN, PROF. DR.

1963’de Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Üniversite öğrenimini Fransa’da gördü; Institut National des SciencesAppliquées de Lyon Mühendislik Okulu’ndan, 1967’de mezun oldu. “Doktora çalışmasını” ABD’de yaptı;Massachusetts Institute of Technology’den, 1972’de “Bilim Doktoru” ünvanını aldı.İTÜ’de, Nükleer Enerji Enstitüsü’nde, 1982’de Profesör oldu. İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi Üniversitesi, AnadoluÜniversitesi, California Institute of Technology, İÜ Mühendislik Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi,Brüksel Özgür Üniversitesi, Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Ünivertsitesi ve Galatasaray Üniversitesi’nde,öğretim görevlerinde bulundu. Harp Akademileri’nde, 1985’ten itibaren, otuz yıl aralıksız denebilecek bir süreboyunca, yıldız savaşları, nükleer silahlar, silahsızlanma, dünya enerji siyasası, ileri teknoloji, teknolojitransferi, savunma sanayii, siber savaş, elektronik harp, kriptoloji, uydu ve uzay teknolojileri alanlarında,dersler ve konferanslar verdi. Halen, İstanbul Okan Üniversitesi öğretim üyesi…Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) (Ankara, 1983), Anadolu Bilim ve Teknoloji Stratejileri AraştırmaEnstitüsü (BİLTES) (Eskişehir, 1987), Türkiye Sosyal, Siyasal ve Ekonomik Araştırmalar Vakfı (TÜSES)(İstanbul, 1988), Tarih Vakfı (İstanbul, 1991), Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) (İstanbul, 1994) ve Bilim veEdebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (BESAM) (İstanbul, 1998), kurucu üyesi oldu. 2009-2011 arasıTÜMÖD İstanbul Kolu Başkanı görevini üstlendi. 1983’te SODEP MKYK Üyesi olarak çalıştı. 1989-91 arası,Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) İstanbul İl Yöneticisi olarak görev sürdürdü. Aynı zaman diliminde, SHPİstanbul İl Kültür ve Eğitim Komisyonu Başkanı olarak pek çok etkinliğin öncülüğünü yaptı. Bu dönemde,Omuzdaşları’yla beraber, “Çağdaş Toplumcu Demokrat Düşünceyi”, başlattı. Bu çerçevede, ülkemizdekisiyasal oluşumlara, özellikle de, SHP ve CHP içindeki, genelde ülkemizdeki siyasal hareketlere vebölünmüşlüğe dönük, pek çok makale yazdı, araştırmalar geliştirdi, siyasalar önerdi. O arada, “CHP AçılırkenSolda İnsan Hareketleri” başlıklı, bir kitap (1992) yayınladı.“Doğabilim” birikimleri uzantısında, bir bakıma, “Toplumcu Demokrasi” kuramı ve “Toplumcu bir AhlakÖğretisi” olarak hazırladığı, “Un Système de Croyance Cosmique” başlıklı kitabı, Belçika’da basıldı (1997).Kitap İngilizce olarak ayrıca basıldı (Reaching the Creator, Amazon, 2013)… 2006’dan itibaren, dört yılboyunca, her hafta, konuklarıyla birlikte, “Enerji Savaşları” adını verdiği, Bölgemiz ve Türkiye üzerindegelişen askeri ve siyasi girdapları, teknik girdiler itibariyle, derinlemesine tahlil eden ve çıkış yolları dokuyan,bir TV Programı gerçekleştirdi…Binlerce öğrencinin hocası oldu… Şimdilerde, birçoğu “profesörlük düzeyine” tırmanmış, pek çoköğrencisine, yüksek lisans ve doktora çalışması yaptırdı. Uluslararası birçok akademik etkinlikte Türkiye’yitemsil etti. Maddenin ve evrenin yapısı, enerji, nükleer enerji, ileri teknoloji, sanayileşme, savunma, savunmasanayii ve çevre alanlarında yapıtları, uluslararası seçkin bilimsel dergilerde ve konferans kitaplarında yeralmış, çok sayıda çalışması bulunmaktadır. Son yirmi yıldır Einstein’ın Görelilik Kuramı’nın DeneyselVerilerle Örtüşen Öngörüleri ile Modern Atom Kuramı’nı birleştirmek üzere, Öğrencileri’yle veMeslekdaşları’yla geçekleştirdiği çalışmalar, yeni bir atom ve evren kavrayışına yol açmış olup, epeydir dünyabilim merkezlerinde yükselen yankılar uyandırmaktadır. Tolga Yarman; İÜ Devlet Konservatuvarı öğretimüyesi, piyanist, kompozitör, müzikolog, Prof. Dr. Ozan Yarman’ın Babası’dır…

]]>
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.