BİR DAĞ KÖYÜNDE, ENGEL TANIMAYAN "ŞALVARLI RESSAM" Meryem Düzgünkaya

ÖZEL HABER 29.09.2024 - 16:20, Güncelleme: 03.10.2024 - 22:02 8113 kez okundu.
 

BİR DAĞ KÖYÜNDE, ENGEL TANIMAYAN "ŞALVARLI RESSAM" Meryem Düzgünkaya

Hepimize örnek olacak bir hayat hikayesi. Sizler için Ressam Meryem Düzgünkaya ile yaşamına dair bir röportaj hazırladım.

Sevgi Tokatlıoğlu Meryem hanım; Izmir'in Karabağlar ilçesine bağlı bir dağ köyü olan Kavacık'ta doğup büyümüş, geçirdiği ateşli bir hastalık sonucu çocuk felci olmuş, ama bunu kabullenip hayata tutunmuş. İlkokuldan sonra okumak istiyormuş. Babası Meryem hanımın hakim, ikizinin de avukat olmasını hayal ediyormuş. Ancak annesi okutmak istemediği için evde kavgalar çıkıyormuş. Oysa ailesinin maddi koşulları uygunmuş.    Meryem hanım resimlerinde doğa ve köy yaşamını işlemişti. Gözlerinde yaşama sevinci, mütevazi yaklaşımı ile güçlü kişiliğini ortaya çıkıyordu. Günümüzde içinde bulunduğu koşullardan bunalıp hayata küsen, hiçbir çaba göstermeden mucize bekleyen insanlar var. Kavacık kışın ağır koşulları olan bir köydür. Meryem Düzgünkaya  ile Karabağlar Belediye Başkanı Helil Kınay Kavacık Üzüm Festivali'nin 2. gününde ressam Meryem Düzgünkaya'nın yaşamını konu alan kısa belgesel gösterildi. Kendisi konuşma yaptı. Alanda  resimleri sergilendi. Daha sonra Karabağlar Belediye Başkanı sayın Helil Kınay, Meryem hanımla birlikte konuşma yaptı. Başkan halkla birlikte resim sergisini gezdi. - Meryem hanım yaşamınızda ne gibi koşullar vardı?   - Çocukluğumdan beri içimde terzilik hevesim ve saklı tutkum resim vardı. Zaten yaptığım resimlere öğretmenim de inanmıyordu. Ben naylon bebeğime birşeyler dikiyorum, örgü örüyorum yine kimse inanmıyor, benden 7 yaş büyük ablam yaptı sanıyorlar. Kimseyi inandıramıyordum.14 yaşındayken köye biçki dikiş kursu geldi. Hemen babam beni yazdırdı. Ben çok başarılı oldum. Nakışlar, dikişler ve kendime pantolon ceket takım da diktim. 3 kez sergi açıldı, en güzel eserler benimdi. Kurs hocam babama; bu kıza yazık etme, bu kız bir cevher dedi. İzmir'de Alsancak'ta yada Hatay'da dükkan açalım, arkadaşlar yardımcı olur dedi. Yeteneğiyle Zuhal Yorgancıoğlu gibi ilerleyebilir diye konuştu. Yine annemle evde kavgalar çıktı. Annem; el gün içine nasıl çıkarız. Bir çocuğu doyuramamışlar çalışmaya göndermişler derler dedi. Annem bu şekilde beni hep evde tuttu, ben hep ağladım durdum. Sonra 20 yaşıma gelince babam öldü. Babam çok medeni bir insandı. Annem ise tam tersi biriydi. 20 yaşımda dikişe yoğunlaştım ama içimde resim aşkı hep duruyordu. Geçinmek zorundaydım. Kimseden maddi manevi birşey istemezdim. Köyde terzilik yaptım, örgü ördüm. Oysa babam burada ki taş ocaklarının kurucularındandı. Ocaklar çalıştı fakat ev içinde bizim hakkımız verilmedi. Siz varlıklısınız niye çalışıyorsun diye ayıplayanlar oldu beni. Sonra taş ocakları kapatıldı. Sit alanı ilan edildi. Bize haksızlık eden aile fertlerine de kalmadı. Taş ocaklarından hiçbir hakkımızı alamadık.Terziliğe devam ettim. Evlenmeme de izin verilmedi. Ben zincirleri kırdım. 2002 yılında iyi bir insanla evlendim. 12 yıl sonra eşim vefat etti. Eğer annem benim önümü açsaydı, destek olsaydı ben hayatta daha ileri gidebilirdim. Bana bir gelecek hazırlanmadı. Bugün birşey başardıysam bu babam sayesinde oldu. - Eşiniz sizi resim konusunda destekledi mi? - Evlenince zorluklar yaşadık ama eşim benim değerimi bildi. Eşim bana servis yapardı hep. Bilhassa resim konusunda, köye gazeteci geldiğinde, başkaları eşini gazeteci ile görüştürmezken; eşim beni canlı yayınlara, televizyonlara, il dışına gönderdi. Medeni bir insandı beni hep destekledi. - Peki resim yolculuğunuz nasıl başladı? - Köye Ressam Şebnem Çamdalı'nın taşındığını duydum. Bana bir şeyler öğretir misin? diye sordum kendisine. Zaten benim alt yapım vardı. Bu arada terziliğe de devam ediyordum. Ben resime Şebnem hanımın sayesinde başladım. Önce bir yerden bana yağlı boya hediye geldi. Bir arkadaşım da şövale ve tuvalimi aldı. Şebnemhanım bana önce yağlı pasteli gösterdi, onunla başladım. 5,6 tabloya imzamı attım. Ama o dönemde sosyal medya yok, fotoğraf makinası yoktu. Çok fazla ressam resmi tanımıyordum. Bana bir katalog getirdi Şebnem hanım. Orada birkaç ressamı tanıdım. Şebnem hanım  İstanbul'da bir karma sergiye başlıyordu. Galeri sahibine benden söz etmişti. O'da amatörlere yer vermiyoruz o kadın amatörmüş demiş. Bu benim çok zoruma gitti. O gün ben günlüğüme; "Bir gün ben o kadar güzel yerlere geleceğim ki Türkiye değil, beni dünya tanıyacak" yazmıştım. 2008 yılıydı. Şebnem hanım resimleri kargoyla gönder dedi. 5 resim gönderdim. Resimler açılmış bakılmış, galeri sahibi demiş ki, eyvah biz ne yaptık. Kadının adını amatör diye davetiyeye de yazmadık, meğer kadın profesyonelmiş diye konuşmuş. Şebnem hanım beni aradı. 1.Resimler benim 2. resimler senin oldu dedi. Galeri sahibi diğer ressamların eserlerini beğenmemiş. İstanbul çok karlıydı o günlerde, keşke gelebilsem, Şebnem hanım şalvarlı nasıl gelebilirim demiştim. Galeri sahibi bu resimleri yapan kişi kim olursa olsun başımızın tacı demiş. Ben oldukça rahatladım. Hatta galeri sahibi bana bir kart verdi. Onu saklıyorum. - Sonra ki sergileriniz nerelerde oldu? - Seçim zamanında çalışma yapan kişiler dolaşırken; köyde resim yapan bir kadın var demişler. Evime geldiler. Sosyal medya yok, tanıtım yapamıyorum ama ne yaptığımın farkındayım, resim benim için çok değerli bunu biliyorum. Sana bir sergi açalım dediler. Bir kadın bana il genel meclisi üyesi olursam seni arayacağım demişti. 7,8 ay sonra beni aradı. Ben sevincimden ağladım. 2.sergim bu olacaktı. Şu tarihte sergi var, Termal'e gidin, orada sergi alanını görürsünüz dedi. Termal Otel'e eşimle ve onun çok eski bir kamyonuyla gittik. Girişte görevli çok şaşırdı. Kamyonda şalvarlı bir kadın, resim sergisi için geliyor. Sonra tebrik etti beni. Alanı hazırladık, resimleri astık. Ben sergi hazırlığı yaparken Başkan Sıtkı Kürüm'ün basın danışmanı bir kadın geldi. Benim bir yazım vardı onu gösterdim. - Yazınızda ne yazıyordu? - Bir özlem vardı içimde; bir umut, bir ışık, bir arayış yıllarca bekledim, bekledim, bekledim ve bir gün bir ressam geldi köyümüze, bir ışık doğdu hemen kalbime, kağıdı, kalemi verdi elime... Başladım çizmeye, kavuşmuştum tüm hayallerime, boyalarla tanıştım, onların kokusuyla coştum. Yıllardır içimdeki özlemi tuvalime açtım. Tüm dünyaya haykırıyorum, ben resim yapmasını çok seviyorum. Bir gün sergi açarsam tüm dostlarımı bekliyorum. - Çok güzel bir metin bu, sonra neler oldu? -Karabağlar Belediye'si resimlerimi sosyal medyaya koymuşlardı. İstanbul'a davet edildim. İstanbul'da birde canlı performans yaptım. Yaptığım resimler hemen satıldı. Sonra tekrar İstanbul,  arkasından Ankara, TBMM'de Mustafa Necati Kültür Evi'nde karma sergi açtık. İstanbul'da Seren Fosforoğlu'nun sanat evinde kişisel sergim oldu. Karabağlar Belediye'si sponsor oldu. Otelde kaldım. Kanal 35 muhabiri gelmişti beni canlı yayına aldı. 4,5 adet resmim satıldı. - Başka nerelerde sergi açtınız. - Malatya Arapkir, Kemaliye, Erzincan, Elazığ'da oldu. Erzincan'a iki kez gittim. Kemaliye'de salona geldiğimizde; oturacak bir yer bulamadık. İki gencin masasına oturduk. Gençlerden biri engelliler bölümünde çalışmak istiyormuş, ailesi hergün moralin bozulur demiş. Genç ben seni tanıdıktan sonra ailemi dinlemeyeceğim kararımı vereceğim, biz engellileri böyle bilmiyorduk dedi. "Gençler biz engelliler, engelsizlere psikolojik destek veriyoruz" dedim. Sohbetimizden kahkahalara boğuldular. Alanın uygun olmadığı yerlerde, gençler beni iki sağımdan, iki solumdan merdivenlerden taşıdılar. Tiyatrolara götürdüler beni. Orada sosyal hizmetler bölümünde öğrencilere konferans verdim. Salon 1000 kişiden fazlaydı. Aniden beni sahneye aldılar konuşmacı oldum. Belgeselim gösterildi. Çok güzel anılarım oldu.  Meryem hanım, insanlarla temas kurmayı, sosyal içerikli konularla ilgilenmeyi seven biri, Mahinur Yener'in İzmir Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi'nde "Çocuk gelinlere hayır" etkinliğine de katkı vermiş. Köyünde tüm eleştirilerine rağmen, muhtar adayı olmuş. Evinin bahçesinde bir yıl kafeterya  işletmiş. Öğretmen olmak istemiş ama, okuyamayınca bu hevesini köy çocuklarına gönüllü resim kursu vererek tatmış. Hep hayalleri peşinden gitmiş. Onu anlatan ilk belgesel "Resim Aşkı" ve İkinci belgeseli "Duan'de" ise Kosova'da 15.olmuş..Okullarda ve birçok yerde belgeseller gösterilmeye devam ediyor. Her iki belgeseli de Youtube'da izleyebilirsiniz. Bu belgeseller Türkiye'de de ikinci olmuşlar.  Ressam Meryem Düzgünkaya resim sergilerine devam ediyor.  4 ve 5 Ekim'de İzmir Balçova Agora AVM'de tekrar sergi açacak. Eğer İzmir ve çevresinde yaşıyorsanız, ya da yolunuz İzmir'e düşerse; bu azimli ve yetenekli engel tanımayan, yüreğinde ve tuvalin de çiçek açan ressamın resimlerini sizde görmeye gelmelisiniz.
Hepimize örnek olacak bir hayat hikayesi. Sizler için Ressam Meryem Düzgünkaya ile yaşamına dair bir röportaj hazırladım.

Sevgi Tokatlıoğlu
Meryem hanım; Izmir'in Karabağlar ilçesine bağlı bir dağ köyü olan Kavacık'ta doğup büyümüş, geçirdiği ateşli bir hastalık sonucu çocuk felci olmuş, ama bunu kabullenip hayata tutunmuş. İlkokuldan sonra okumak istiyormuş. Babası Meryem hanımın hakim, ikizinin de avukat olmasını hayal ediyormuş. Ancak annesi okutmak istemediği için evde kavgalar çıkıyormuş. Oysa ailesinin maddi koşulları uygunmuş.

   Meryem hanım resimlerinde doğa ve köy yaşamını işlemişti. Gözlerinde yaşama sevinci, mütevazi yaklaşımı ile güçlü kişiliğini ortaya çıkıyordu. Günümüzde içinde bulunduğu koşullardan bunalıp hayata küsen, hiçbir çaba göstermeden mucize bekleyen insanlar var. Kavacık kışın ağır koşulları olan bir köydür.


Meryem Düzgünkaya  ile Karabağlar Belediye Başkanı Helil Kınay

Kavacık Üzüm Festivali'nin 2. gününde ressam Meryem Düzgünkaya'nın yaşamını konu alan kısa belgesel gösterildi. Kendisi konuşma yaptı. Alanda  resimleri sergilendi. Daha sonra Karabağlar Belediye Başkanı sayın Helil Kınay, Meryem hanımla birlikte konuşma yaptı. Başkan halkla birlikte resim sergisini gezdi.

- Meryem hanım yaşamınızda ne gibi koşullar vardı?

 

- Çocukluğumdan beri içimde terzilik hevesim ve saklı tutkum resim vardı. Zaten yaptığım resimlere öğretmenim de inanmıyordu. Ben naylon bebeğime birşeyler dikiyorum, örgü örüyorum yine kimse inanmıyor, benden 7 yaş büyük ablam yaptı sanıyorlar. Kimseyi inandıramıyordum.14 yaşındayken köye biçki dikiş kursu geldi. Hemen babam beni yazdırdı. Ben çok başarılı oldum. Nakışlar, dikişler ve kendime pantolon ceket takım da diktim. 3 kez sergi açıldı, en güzel eserler benimdi. Kurs hocam babama; bu kıza yazık etme, bu kız bir cevher dedi. İzmir'de Alsancak'ta yada Hatay'da dükkan açalım, arkadaşlar yardımcı olur dedi. Yeteneğiyle Zuhal Yorgancıoğlu gibi ilerleyebilir diye konuştu. Yine annemle evde kavgalar çıktı. Annem; el gün içine nasıl çıkarız. Bir çocuğu doyuramamışlar çalışmaya göndermişler derler dedi. Annem bu şekilde beni hep evde tuttu, ben hep ağladım durdum. Sonra 20 yaşıma gelince babam öldü. Babam çok medeni bir insandı. Annem ise tam tersi biriydi. 20 yaşımda dikişe yoğunlaştım ama içimde resim aşkı hep duruyordu. Geçinmek zorundaydım. Kimseden maddi manevi birşey istemezdim. Köyde terzilik yaptım, örgü ördüm. Oysa babam burada ki taş ocaklarının kurucularındandı. Ocaklar çalıştı fakat ev içinde bizim hakkımız verilmedi. Siz varlıklısınız niye çalışıyorsun diye ayıplayanlar oldu beni. Sonra taş ocakları kapatıldı. Sit alanı ilan edildi. Bize haksızlık eden aile fertlerine de kalmadı. Taş ocaklarından hiçbir hakkımızı alamadık.Terziliğe devam ettim. Evlenmeme de izin verilmedi. Ben zincirleri kırdım. 2002 yılında iyi bir insanla evlendim. 12 yıl sonra eşim vefat etti. Eğer annem benim önümü açsaydı, destek olsaydı ben hayatta daha ileri gidebilirdim. Bana bir gelecek hazırlanmadı. Bugün birşey başardıysam bu babam sayesinde oldu.

- Eşiniz sizi resim konusunda destekledi mi?
- Evlenince zorluklar yaşadık ama eşim benim değerimi bildi. Eşim bana servis yapardı hep. Bilhassa resim konusunda, köye gazeteci geldiğinde, başkaları eşini gazeteci ile görüştürmezken; eşim beni canlı yayınlara, televizyonlara, il dışına gönderdi. Medeni bir insandı beni hep destekledi.


- Peki resim yolculuğunuz nasıl başladı?
- Köye Ressam Şebnem Çamdalı'nın taşındığını duydum. Bana bir şeyler öğretir misin? diye sordum kendisine. Zaten benim alt yapım vardı. Bu arada terziliğe de devam ediyordum. Ben resime Şebnem hanımın sayesinde başladım. Önce bir yerden bana yağlı boya hediye geldi. Bir arkadaşım da şövale ve tuvalimi aldı. Şebnemhanım bana önce yağlı pasteli gösterdi, onunla başladım. 5,6 tabloya imzamı attım. Ama o dönemde sosyal medya yok, fotoğraf makinası yoktu. Çok fazla ressam resmi tanımıyordum. Bana bir katalog getirdi Şebnem hanım. Orada birkaç ressamı tanıdım.

Şebnem hanım  İstanbul'da bir karma sergiye başlıyordu. Galeri sahibine benden söz etmişti. O'da amatörlere yer vermiyoruz o kadın amatörmüş demiş. Bu benim çok zoruma gitti. O gün ben günlüğüme; "Bir gün ben o kadar güzel yerlere geleceğim ki Türkiye değil, beni dünya tanıyacak" yazmıştım. 2008 yılıydı.

Şebnem hanım resimleri kargoyla gönder dedi. 5 resim gönderdim. Resimler açılmış bakılmış, galeri sahibi demiş ki, eyvah biz ne yaptık. Kadının adını amatör diye davetiyeye de yazmadık, meğer kadın profesyonelmiş diye konuşmuş. Şebnem hanım beni aradı. 1.Resimler benim 2. resimler senin oldu dedi. Galeri sahibi diğer ressamların eserlerini beğenmemiş. İstanbul çok karlıydı o günlerde, keşke gelebilsem, Şebnem hanım şalvarlı nasıl gelebilirim demiştim. Galeri sahibi bu resimleri yapan kişi kim olursa olsun başımızın tacı demiş. Ben oldukça rahatladım. Hatta galeri sahibi bana bir kart verdi. Onu saklıyorum.



- Sonra ki sergileriniz nerelerde oldu?
- Seçim zamanında çalışma yapan kişiler dolaşırken; köyde resim yapan bir kadın var demişler. Evime geldiler. Sosyal medya yok, tanıtım yapamıyorum ama ne yaptığımın farkındayım, resim benim için çok değerli bunu biliyorum. Sana bir sergi açalım dediler. Bir kadın bana il genel meclisi üyesi olursam seni arayacağım demişti. 7,8 ay sonra beni aradı. Ben sevincimden ağladım. 2.sergim bu olacaktı. Şu tarihte sergi var, Termal'e gidin, orada sergi alanını görürsünüz dedi.

Termal Otel'e eşimle ve onun çok eski bir kamyonuyla gittik. Girişte görevli çok şaşırdı. Kamyonda şalvarlı bir kadın, resim sergisi için geliyor. Sonra tebrik etti beni.

Alanı hazırladık, resimleri astık. Ben sergi hazırlığı yaparken Başkan Sıtkı Kürüm'ün basın danışmanı bir kadın geldi. Benim bir yazım vardı onu gösterdim.




- Yazınızda ne yazıyordu?
- Bir özlem vardı içimde; bir umut, bir ışık, bir arayış yıllarca bekledim, bekledim, bekledim ve bir gün bir ressam geldi köyümüze, bir ışık doğdu hemen kalbime, kağıdı, kalemi verdi elime... Başladım çizmeye, kavuşmuştum tüm hayallerime, boyalarla tanıştım, onların kokusuyla coştum. Yıllardır içimdeki özlemi tuvalime açtım. Tüm dünyaya haykırıyorum, ben resim yapmasını çok seviyorum. Bir gün sergi açarsam tüm dostlarımı bekliyorum.

- Çok güzel bir metin bu, sonra neler oldu?

-Karabağlar Belediye'si resimlerimi sosyal medyaya koymuşlardı. İstanbul'a davet edildim. İstanbul'da birde canlı performans yaptım. Yaptığım resimler hemen satıldı. Sonra tekrar İstanbul,  arkasından Ankara, TBMM'de Mustafa Necati Kültür Evi'nde karma sergi açtık. İstanbul'da Seren Fosforoğlu'nun sanat evinde kişisel sergim oldu. Karabağlar Belediye'si sponsor oldu. Otelde kaldım. Kanal 35 muhabiri gelmişti beni canlı yayına aldı. 4,5 adet resmim satıldı.

Başka nerelerde sergi açtınız.

- Malatya Arapkir, Kemaliye, Erzincan, Elazığ'da oldu. Erzincan'a iki kez gittim. Kemaliye'de salona geldiğimizde; oturacak bir yer bulamadık. İki gencin masasına oturduk. Gençlerden biri engelliler bölümünde çalışmak istiyormuş, ailesi hergün moralin bozulur demiş. Genç ben seni tanıdıktan sonra ailemi dinlemeyeceğim kararımı vereceğim, biz engellileri böyle bilmiyorduk dedi. "Gençler biz engelliler, engelsizlere psikolojik destek veriyoruz" dedim. Sohbetimizden kahkahalara boğuldular. Alanın uygun olmadığı yerlerde, gençler beni iki sağımdan, iki solumdan merdivenlerden taşıdılar. Tiyatrolara götürdüler beni. Orada sosyal hizmetler bölümünde öğrencilere konferans verdim. Salon 1000 kişiden fazlaydı. Aniden beni sahneye aldılar konuşmacı oldum. Belgeselim gösterildi. Çok güzel anılarım oldu. 



Meryem hanım, insanlarla temas kurmayı, sosyal içerikli konularla ilgilenmeyi seven biri, Mahinur Yener'in İzmir Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi'nde "Çocuk gelinlere hayır" etkinliğine de katkı vermiş. Köyünde tüm eleştirilerine rağmen, muhtar adayı olmuş. Evinin bahçesinde bir yıl kafeterya  işletmiş. Öğretmen olmak istemiş ama, okuyamayınca bu hevesini köy çocuklarına gönüllü resim kursu vererek tatmış. Hep hayalleri peşinden gitmiş. Onu anlatan ilk belgesel "Resim Aşkı" ve İkinci belgeseli "Duan'de" ise Kosova'da 15.olmuş..Okullarda ve birçok yerde belgeseller gösterilmeye devam ediyor. Her iki belgeseli de Youtube'da izleyebilirsiniz. Bu belgeseller Türkiye'de de ikinci olmuşlar.  Ressam Meryem Düzgünkaya resim sergilerine devam ediyor.  4 ve 5 Ekim'de İzmir Balçova Agora AVM'de tekrar sergi açacak. Eğer İzmir ve çevresinde yaşıyorsanız, ya da yolunuz İzmir'e düşerse; bu azimli ve yetenekli engel tanımayan, yüreğinde ve tuvalin de çiçek açan ressamın resimlerini sizde görmeye gelmelisiniz.










Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.