EFSANE BAŞKAN GERİ DÖNÜYOR ( 2. Bölüm)

ÖZEL HABER 04.09.2023 - 18:36, Güncelleme: 05.09.2023 - 00:33 18323+ kez okundu.
 

EFSANE BAŞKAN GERİ DÖNÜYOR ( 2. Bölüm)

Hüseyin Ünal! 1988-1991 yılları arasında SHP Beykoz İlçe Başkanlığı görevinde bulundu. Görevde bulunduğu dönemde ve halen ‘’Efsane Başkan’’ olarak anılıyor. Önümüzde ki Belediye Başkanlığı seçimlerinde Beykoz Belediye Başkanlığına Cumhuriyet Halk Partisinden aday olacağı duyumunu aldık ve kendisiyle bir röportaj yaptık.

Efsane Başkan Geri Dönüyor(1.Bölüm) ......... Dokunur, sevdalanır, kendisine de sevdalanmasını sağlar. Belediye başkanı babalığını, analığını, ağabeyliğini, büyüklüğünü, devlet adamlığını böyle gösterir. Örneğin yardıma muhtaç olarak görülen, yardım edilmesi gereken aileler tespitinde bulunuluyor. Bu ailelerin hangileri, hangi yardıma muhtaç? Bu ailelerin öncelikleri, sıralamaları neler? Bunu inceleyen ya da bunu karara bağlayan bir kurul var mı? Varsa bu kuruldaki kişiler konu ile ilgili eğitimden geçmişler mi? Uygulamalara bakıldığında, önemli olan bu konuda ne yazık ki ciddi bir hazırlığın yapıldığına tanık olamıyoruz. Bu faaliyet, sadece oraya gelen insanları güler yüzle karşılamak, çay-kahve ikramından da ibaret olmamalı. Yani burada sosyal psikolojiyi bilmek zorundasınız. Antropolojiyi bilmek durumundasınız. Sosyolojiyi bilmek zorundasınız. İktisadı bilmek zorundasınız. Bütün bu bilim dallarından aldığınız bilgiler ışığında karşınıza gelen insanın gerçek ihtiyaç sahibi olup olmadığını ya da ihtiyaçlarının boyutunu ölçebilir olmalısınızdır. Ölçme değerlendirmenin gerçekleştirilmesinde, ehil kişilerle buçalışmaları yaparsanız, o zaman aynı zamanda başkalarının haklarından oluşan kaynakları çok daha verimli ve yerinde kullanmış olursunuz. Hakkı, gerçek hak sahiplerine teslim etmiş olursunuz. -Hiçbir Belediye başkanı adayı veya aday adayı bölgesinde hizmet veren basın organlarının şartlarıile ilgili bir iyileştirme programı ile halkın karşısına çıkmadı. İller Bankası Belediyelere bir ödenek ayırır ve bunda bölgesinde hizmet veren basının istihkakı vardır. Ama halkın değil, düzenin Belediye başkanları bu payı kendi etrafında döndürür. İşte bu noktada özellikle yerel basın özgürlüğünü kaybeder. Siz buna nasıl bakıyorsunuz? -Yerel yönetim konusunda söylenecek çok değişik başlıklar var. Bu soru için teşekkür ederim. Çok önemli bir soru bu. Bu sorunun olumlu cevabı da aday olan herkesten duyulabiliyor ama uygulamadagöremiyorsunuz. Bir defa, günümüz koşullarında ülkemiz ile ilgili demokratik yöneticilikte süratle bir gerileme yaşanmaya devam ediyor. Doğal olarak böyle olunca yeteri kadar açık olunmasını iktidarı elinde bulunduran güç kim olursa olsun (her hangi bir parti ayırımı yapmadan konuşuyorum) istemiyor. Çünkü şeffaflık dediğimiz, saydamlık dediğimiz bir ilkeye paralel ona uygun bir yönetimsergilenemiyor. Yani; iletişim kanallarının çeşitliliği ve alabildiğine kadar açık olması istenmiyor. Nedenini kolaylıkla anlayabiliriz. Az önce söyledim. Siyaset sınıf değiştirme aracı olarak görülüyor, meclis üyelikleri borsaya girmiş durumda. Dolayısıyla ekonomik olarak gücü elinde bulunduran yapılar daha fazla güç sahibi olmak niyetiyle bu karar mekanizmalarındaki unsurlarla yakın ilişkiler içerisinde bulunabiliyorlar. Böyle olunca yerel yöneticiler bırakın kapılarını sökmeyi- açmayı, kapatıyorlar. Basın, esasen yerel yönetimlerin uygulamalarına neden olan gerekçelerin, düşüncelerin aktarılabildiği en önemli unsurlardan bir tanesi. Basının, meydana getirilen olumsuzlukları halka duyuracak olacağının korkusuyla; ayakta duramaması, özgür olamaması için bırakın teşvik vermeyi engellenmesi sağlanıyor. Ben şahsen sosyal medyanın etkin olarak kullanılmasının yanı sıra, yazılı ve görsel basının düzenli olarak yerel yönetim çalışmalarını yakından izliyor olmasını, bunu değişik kanallardan özellikle kamuoyuyla paylaşmasını, hatta basının, çok önemli bulduğum görevlerini yerlerine getirebilmeleri için ihtiyaçlarının karşılanmasında yerel yöneticileri son derece sorumlu görürüm. Katkı verilmesi gereken, desteklenmesi gereken, ihtiyaçlarının bilinmesi gereken kuruluşlardır basın. Basın, yerel yöneticilerle bölgede yaşayan insanlar, seçmen arasında bir köprüdür. Aynı zamanda yerel yöneticilerin kendi kendilerine özeleştiri verebilecekleri de bir aynadır. Bazen çok iyi işler yaptığımızı düşündüğümüz bir faliyette yanlış yapmışlığımız da olabilir. Bizim için uyarıcıdır. Şunu da söylemeden edemeyeceğim. Bunu sıklıkla yaşıyoruz. Basın, özel günlerde, bayramlarda ya da özel haberlerde adeta satın alınmak istenen kişi ya da kurumlar tarafından yaşayabilmeli için gerekli olan paralar karşılığında, maalesef kalemlerini kırmak zorunda kalabiliyorlar. Yerel Yönetimleri bir başka görevi; ister meclis üyen olsun ister görevini yerine getirecek basın mensubu ya da kuruluşu olsun; bu yapıların hizmetlerini sunmaları için gerekli olan bir takım temel ihtiyaçlarını giderecek, karşılayacak kaynakları yaratmak zorundasınız. Bunu yaparsanız insanlar-organizasyonlar her hangi bir yerden karşılığını vermek zorunda kalabilecekleri menfaat elde etmiyorlarsa, kişiliklerini korurlar. Kurumun kişiliğinin korunması da olabilir, bu bireyin kişiliğinin korunması da olabilir. Borçlu olanın konuşamayacağını bilmeyenimiz yoktur. İnsanları ve kurumları bu hale getirmeye kimsenin hakkı olmamalıdır. Sorunuzun cevabına bir daha dönüyorum. Çünkü basın esasen az önce bahsettiğimiz o kimsesiz yığınların istek ve beklentilerini yansıtan sözcüdür. Çözümü için mücadele verilip verilmediğini takip eden ve sonuçlarını ilgililere ileten önemli yapıların başında gelir. Şimdi başka bir konuya değinmek istiyorum. Öteden beri var olduğunu söylediğimiz, esasen yakın gelecekte bu günkü tanımıyla ‘’Beka sorunu’’ diye algıladığımız iç barışın sağlanmasında da ben yerel yönetimlerin önemli bir görevi yerine getirebileceği kanaatini taşıyorum. Yerel yönetimler, yani yerinden yönetimler toplum içerisinde gereksiz kavgaları, ayrışmaları, sürtüşmeleri, kutuplaşmaları ortadan kaldırabilecek kurumlardır. Bu sorun hepimizin sorunuysa, bu sorunun çözümüne hepimiz müdahil olacaksak, sonuçlarını da (olumlu ya da olumsuz) hepimiz kabul ediyor olacağızdır. Olumsuz sonuçlarla karşılaşıldığında onu olumlu hale getirmek içinde hepimiz çözüm üretmek için kendimizi sorumlu sayacağızdır. Özellikle geçmiş dönemde yaşadığımız ve yerel yönetimde yer alan arkadaşlarımızla siyasi kadrolar arasında temel çelişki olarak görünen oysa yapısal bulduğum bir ayrışmaya dikkat çekmek istiyorum. Bilinmelidir ki ülke yönetiminin hangi noktasında olunursa olunsun özellikle parti programı esas alınmalıdır. Kuşkusuz partinin taşıdığı misyon göz önünde bulundurularak ona göre vizyon oluşumuna gitmek gerekir. Bu yapılmaz, kişilerin kendi iradeleri ya da kişileri etkileyen yapıların iradeleriyle özgün bir yönetim anlayışını yaşama geçireceğim diyenler, maalesef kısa bir süre sonra anlaşılabilir nedenlerle çatışma içerisine girebiliyor ve bu çatışma ayrışmaya dönüşebiliyor. Bu nedenle bunu yaşamış, görmüş birisi olarak ben diyorum ki; yerel yönetim kadrolarının oluşmasında bu kadroların uygulayacağı politikaların belirlenmesinde örgütümüz birinci dereceden etkili ve yetkili kılınmalıdır. Örgüt platformlarında, organlarında önce gerekli tartışmaların, görev tanımlamalarının çerçevesini çizilerek buna en uygun isimlerin bulunacağı , fikir alış verişlerinin yapılması gerekir. Böyle yapıldığı takdirde neredeyse herkesi uzlaşma sağladığı isimlerle olumsuz önyargıların oluşmasının önüne geçilmiş olunacaktır. Ayişe-Hüseyin Ünal Gençlik yıllarımda ben, ülkemizin bu günlerine dönük olarak değişik sosyal katmanların haklarının giderek olumlu bir noktaya taşınacağına dair bir romantizmi yaşamaktaydım. Ancak ne yazık ki emperyalizmin (özellikle BOP Projesi bağlamında) ülkemiz için öngördüğü rejim ‘’Ilımlı İslam’’ modeli ya da ‘’Yeni Osmanlıcılık’’, başta kadınların yer aldığı katmanlarda bir takım hakların geriletilmesine sebebiyet vereceğinin somut işaretlerini vermektedir. Oysa, Cumhuriyet’imizin ilanı ile birlikte, bu güne kadar dile getirilen, tanımlanan, batıya yüzü dönük olan ve Laik anlayış uzantısındaki ülkemizde yaşayan kadınların var olan temel bazı haklarının pek çok batı ülkesinden çok daha önce tanınmış olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bu gidişatı, kadın haklarının ortadan kaldırılma gayretlerinin, niyetlerinin geriletilmesi için de yerel yönetimlerde örnek gösterilebilecek uygulamaların hayat bulması kuşkusuz önem arzetmektedir. Bunun bilincinde olan, bu kazanımları elde tutmakta kararlı olan kadınlarımızın önderliğinde, bütün bunlardan bihaber olan; ancak elde ettikçe, yaşadıkça, kendi hayatına kazandırıldıkça, bunun rahatlığını, mutluluğunu ve ‘’hakkının olduğunu’’ idrak edecek olan kadınlarımızın sayısını artırmak, onları bilgilendirmek ve eğitmek – öğretmek en önemli görevlerimizden olacaktır. Herkes tarafından bilinmekte ki toplumumuzun, toplam nüfusunun yarısını kadınlar oluşturmakta. Yine herkes tarafından bilinmekte ki gelecek nesillerin yetiştirilmesinde, örgün eğitimin öneminden önce, yaygın eğitim diyebileceğimiz ailede, anne-baba ile başlayan eğitimin büyük önemi vardır. Ayrıca pek çok yönüyle kendini tanımış, tanımlamış, geliştirmiş bir kadının (burada geliştirmişten kasıt biyolojik, fizyolojik, beden ve ruh sağlığı açısından da değerlendirdiğimde) üretkenliğinin de sağlıklı nesillerin oluşmasında önem arz ettiğini düşünenlerdenim. Yani sağlıklı kadın, kendi özgüveni gelişmiş güçlü anne, özgüveni gelişmiş ve sağlam nesillerin oluşmasının sağlanmasında rol sahibidir. Bu anlamda, kadının yaratıcılığını öteden beri kabul etmiş, görmüş, ifade eden bir kişi olarak, kadınlarımızın her türlü çabasının takdire değer olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir şey daha var! Kadın mutlu değilse erkek mutlu olamaz. Bunu bilmeyen erkeklere de bunu öğretmek durumundayız. Pek çok şeyi konuşmanın yanında, özellikle oluşmasını dilediğimiz, kendimizi görevlendirdiğimiz, zorunlu kıldığımız gençlerimiz ve çocuklarımızla ilgili bir şeyler söylemezsek eksik bırakmış olacağız düşüncesindeyim. Tabii ki bizler elimizden gelen gayreti göstererek pek çok konudaki olumlu düşüncelerimizin hayat bulması, yürürlüğe girmesi için yasal gücü de elinde bulunduran yapılar olarak olumlu bir şeyler üretmeye çalışacağızdır. Ancak bunları yaparken gençlik ve çocuklar üzerindeki hassasiyetimizin (diğer kesimleri küçümsemek için söylemiyorum) kadınlarda olduğu gibi daha fazla olması gerektiğini düşünüyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ümüz ‘’Gençliğe Hitabesinde’’ Cumhuriyetimizi yaşatacak olan dinamiklerin gençliğimiz olduğunu belirtmiş, Bizlerin de bunun gereklerini yerine getirmek durumunda olduğumuzu görmemiz gerekiyor. Bunu özellikle benim yaşıma gelmiş olan arkadaşlarımızın çok daha kolay anlayabileceklerini ve önemini çok daha fazla idrak etmiş olabileceklerini düşünüyorum. Zamanın bu denli hızlı akışıyla geçen zaman içerisinde,  geçen o zamanın en iyi şekilde değerlendirilmesi ve özellikle ülkemiz için uzun yıllarda elde edilebilecek birikimin daha kısa sürede gençlerimize aktarılması onların çok daha erken olgunlaşmalarına, gelecekle ilgili öngörülerinin oluşmasına yani kişiliklerini bulmaları sürecinde olumlu yöndeki müdahalelerimizle kendilerine, ailelerine, topluma, ülkemize çok daha faydalı insanlar haline  gelmelerine katkımız olabilecektir, olmalıdır. Bu sebeple onların çağın koşullarına uygun olarak, bu yönde, temel, kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olmamızın yanı sıra belki de lüks ihtiyaçlarını karşılamaları için ne yapmaları gerektiği konusunda (ülkemizin kalkınmasından, zenginleşmesinden ,özgürleşmesinden) birey olarak yurttaşlık bilinçlerinin gelişmesine ve üretken olmalarında doğru rehberlik etmemiz önemli olacaktır. Onların sorunları karşısında; esasen sorunlarının giderilmesinin devlete olan maliyeti değil, insana verilen önem gereği yaklaşılmasını düşündüğümüzü onlara göstermeliyiz. Yani onları oy deposu olarak gören, sırası geldiğinde onlardan çok yönlü faydalanacak ama söz ve kararların dışında tutulacak dinamikler değil; geleceği emanet edeceğimiz, geleceğimizin iyileşmesinde önemli görevler verdiğimiz, sorumluluklar yüklediğimiz ve bununla ilgili olarak da o aşamaya gelene kadar kişiliklerinin oluşumunda sorumlulukları yerine getirecek bir anlayışta olduğumuzu onlara göstermeliyiz. Gençlerimizin sorunlarını çok yönlü olarak tespit etmek, çözüm için fikri katılımlarına başvurmak, kararlara katılmalarını sağlamak mümkün olmalıdır. Yakın gelecekte, bu süreç ile ilgili somut gelişmelere bağlı olarak, bu konuda uygulanabilir hangi projeleri oluşturduğumuzu, düşündüğümüzü onların huzurlarına, dikkatlerine getirmeyi görev sayıyoruz.   Engellilerin sorunlarının tanımı ve çözümlerine yönelik pek çok konuşma ve yazılara tanık olmamıza rağmen kayda değer ve süreklilik sergileyen somut, samimi bir çalışmaya rastladığımı söyleyemem. Bu olgu, insana verilen önemle ele alınırken konu ile ilgili olarak engellilerimizin yaşam koşulları hakkında yeterince empati kurulabilindiğini ne yazık ki düşünememekteyim. Bu konudaki ihtiyaç ve taleplerin kapsamlı olarak tespiti ile uygulanabilir projelere dönüştürülmesi temel hakların teslimi olarak görülmelidir. “Önce İnsan” denilmesinin gereği yerine getirilmelidir. Yaşamın bir gerçeği olarak bilinmekte olunan ve yarın ne olacağımızın bilinmemesindeki görüş uzantısında hepimiz potansiyel bir engelli olacağımızı unutmamalıyız. Engelliler ve engelli olmayanları eşit yaşam haklarına sahip olduklarının bilinciyle gerekli atılımların yapılması asli görevimiz olmalıdır. Onlarla her konuda simetrik duruş sergilemek en yüce değerlerimizden olmalıdır. Gelelim can dostlarımıza. Yaşamı pek çok yönüyle paylaştığımız hayvanlar onlara karşı gösterilen ve ne yazık ki yeterli olmayan sevginin arttırılması için yapılması gerekenler olmalıdır. Sırasında bizlere yoldaşlık eden, güzel duygularımızın oluşmasına vesile olan can dostlarımız ne mutlu ki düne göre günümüzde, olumlu yönde daha fazla sevgiyle kucaklanmaktalar. Birbirinden güzel varlıklarımızı korumak ve sağlıklı yaşam sürdürmelerini sağlamak için bireyler ve kurumlar olarak elden gelen yatırımlar ivedilikle ve önemli bir görevin yerine getirilmesi gerektiği anlayışıyla yapılmalıdır. Yakın geçmişte; Beykoz Belediyesinin gerçekleştirmiş olduğu Hayvan Rehabilitasyon Merkezini ziyaretimde gördüğüm güzel çalışmanın memnuniyetini yaşamış olduğumu belirtmeliyim. Kuşkusuz yeterli olmadığını düşündüğüm bu ve benzeri yatırımların yaygınlaştırılması ve nitelik kazandırılmış insan kaynaklarıyla hizmetlerin verilmesi, amacın en üst düzeyde gerçekleşmesini sağlamak bakımından önemli olacaktır. Bana göre; yaşamda olan her canlı gibi, hayvanlar da özellikleri ne olursa olsun yaşamda hak ettikleri yerleri almalıdırlar. Onların mutlulukları da tartışmasız hakları olarak görülmelidir.   Bölgemizde yaşayan insanlardan söz ettiğimize göre özellikle söz etmemiz gerektiğini düşündüğüm bir kesim insanımız daha var. Yaş almış olan insanlarımız. Yaş almış olan insanlarımızın çok farklı özelliklerinin olduğunu ve bu özellikleri dikkatle takip etmemiz gerektiğini; bu takibatın bize çok yönlü kazançalar sağlayacağını belirtmeliyim. Herkes kendi saygın birikimleri itibarı ile kuşkusuz saygıdeğerdir. Eğitimi, öğretimi, aldığı görevler ne olursa olsun ülkemizin kalkınmasında, gelişmesinde bu günlere gelmesinde rol almış insanlarımıza doğanın bir gerçeği olarak varlıklarının sona ereceğini sıkça düşündükleri bir dönemde onları hatırlamak, onlara yaşam sevinçlerinin devamını sağlamak üzere haklarını teslim etmek amacıyla projeler üretmek önemli görevlerimizden olmalı. Onların özellikle fiziksel olarak değişime uğradıkları günden itibaren ihtiyaç duydukları yaşam alanlarını iyileştirmek, yaşam faaliyetlerine destek olmak, onların yaşamlarının son aşamasında onları mutsuz kılacak her türlü olumsuzluğu tespit ederek ortadan kaldırmak binlerce yıldan bu yana geliştirdiğimiz hasletlerimizdendir. Böylece önce insan diyen anlayışımızın doğrultusunda her insanı mutlu etmek konusundaki düşüncemizi, ileri yaştakilerin nezdinde de uygulamalarımızla göstermek sureti ile tutarlılığımızı, bütünselliğimizi ; bunun koşullara göre ayak uydurularak yapılan bir faaliyet değil, birbiriyle bütünleşmiş, dünya görüşümüzün sonucu olduğunu göstermek zorundayız. Hepimiz yine biliyoruz ki, yaşamın değişik dönemlerindeki karşılaşılan olgu ya da olaylar bizi güçlü kılabildiği gibi olabildiğince güçsüzleştirmekte. Önemli olan insanın özellikle güçsüz olduğu dönemlerde yanında olduğunu hissettirmek olmalıdır… Belki de görmek isteyip de göremediği, duyumsamak isteyip de duyumsayamadığı ve birilerinin bilmeyerek de olsa vermek zorunda olduğu halde veremediği güzel duyguların oluşmasını sağlayacak tutum ve davranışları sergilemek bizim dünya görüşümüzün bir gereği olacaktır. Türkiye’mizin başarılı bulunan çalışmalarıyla değerlendirdiği, gurur duyduğu örnek aldığı bir Beykoz Belediye Yerel Yönetimde yer almak üzere sizleri yoldaş olmaya davet ediyorum. Saygılarımla. Hüseyin Ünal.  
Hüseyin Ünal! 1988-1991 yılları arasında SHP Beykoz İlçe Başkanlığı görevinde bulundu. Görevde bulunduğu dönemde ve halen ‘’Efsane Başkan’’ olarak anılıyor. Önümüzde ki Belediye Başkanlığı seçimlerinde Beykoz Belediye Başkanlığına Cumhuriyet Halk Partisinden aday olacağı duyumunu aldık ve kendisiyle bir röportaj yaptık.

Efsane Başkan Geri Dönüyor(1.Bölüm)

.........
Dokunur, sevdalanır, kendisine de sevdalanmasını sağlar. Belediye başkanı babalığını, analığını, ağabeyliğini, büyüklüğünü, devlet adamlığını böyle gösterir. Örneğin yardıma muhtaç olarak görülen, yardım edilmesi gereken aileler tespitinde bulunuluyor. Bu ailelerin hangileri, hangi yardıma muhtaç? Bu ailelerin öncelikleri, sıralamaları neler? Bunu inceleyen ya da bunu karara bağlayan bir kurul var mı? Varsa bu kuruldaki kişiler konu ile ilgili eğitimden geçmişler mi?

Uygulamalara bakıldığında, önemli olan bu konuda ne yazık ki ciddi bir hazırlığın yapıldığına tanık olamıyoruz. Bu faaliyet, sadece oraya gelen insanları güler yüzle karşılamak, çay-kahve ikramından da ibaret olmamalı. Yani burada sosyal psikolojiyi bilmek zorundasınız. Antropolojiyi bilmek durumundasınız.

Sosyolojiyi bilmek zorundasınız. İktisadı bilmek zorundasınız. Bütün bu bilim dallarından aldığınız bilgiler ışığında karşınıza gelen insanın gerçek ihtiyaç sahibi olup olmadığını ya da ihtiyaçlarının boyutunu ölçebilir olmalısınızdır. Ölçme değerlendirmenin gerçekleştirilmesinde, ehil kişilerle buçalışmaları yaparsanız, o zaman aynı zamanda başkalarının haklarından oluşan kaynakları çok daha verimli ve yerinde kullanmış olursunuz. Hakkı, gerçek hak sahiplerine teslim etmiş olursunuz.

-Hiçbir Belediye başkanı adayı veya aday adayı bölgesinde hizmet veren basın organlarının şartlarıile ilgili bir iyileştirme programı ile halkın karşısına çıkmadı. İller Bankası Belediyelere bir ödenek ayırır ve bunda bölgesinde hizmet veren basının istihkakı vardır. Ama halkın değil, düzenin Belediye başkanları bu payı kendi etrafında döndürür. İşte bu noktada özellikle yerel basın özgürlüğünü kaybeder. Siz buna nasıl bakıyorsunuz?

-Yerel yönetim konusunda söylenecek çok değişik başlıklar var. Bu soru için teşekkür ederim. Çok önemli bir soru bu. Bu sorunun olumlu cevabı da aday olan herkesten duyulabiliyor ama uygulamadagöremiyorsunuz. Bir defa, günümüz koşullarında ülkemiz ile ilgili demokratik yöneticilikte süratle bir gerileme yaşanmaya devam ediyor. Doğal olarak böyle olunca yeteri kadar açık olunmasını iktidarı elinde bulunduran güç kim olursa olsun (her hangi bir parti ayırımı yapmadan konuşuyorum) istemiyor. Çünkü şeffaflık dediğimiz, saydamlık dediğimiz bir ilkeye paralel ona uygun bir yönetimsergilenemiyor. Yani; iletişim kanallarının çeşitliliği ve alabildiğine kadar açık olması istenmiyor.

Nedenini kolaylıkla anlayabiliriz. Az önce söyledim. Siyaset sınıf değiştirme aracı olarak görülüyor, meclis üyelikleri borsaya girmiş durumda. Dolayısıyla ekonomik olarak gücü elinde bulunduran yapılar daha fazla güç sahibi olmak niyetiyle bu karar mekanizmalarındaki unsurlarla yakın ilişkiler içerisinde bulunabiliyorlar. Böyle olunca yerel yöneticiler bırakın kapılarını sökmeyi- açmayı, kapatıyorlar.

Basın, esasen yerel yönetimlerin uygulamalarına neden olan gerekçelerin, düşüncelerin aktarılabildiği en önemli unsurlardan bir tanesi. Basının, meydana getirilen olumsuzlukları halka duyuracak olacağının korkusuyla; ayakta duramaması, özgür olamaması için bırakın teşvik vermeyi engellenmesi sağlanıyor.

Ben şahsen sosyal medyanın etkin olarak kullanılmasının yanı sıra, yazılı ve görsel basının düzenli olarak yerel yönetim çalışmalarını yakından izliyor olmasını, bunu değişik kanallardan özellikle kamuoyuyla paylaşmasını, hatta basının, çok önemli bulduğum görevlerini yerlerine getirebilmeleri için ihtiyaçlarının karşılanmasında yerel yöneticileri son derece sorumlu görürüm. Katkı verilmesi gereken, desteklenmesi gereken, ihtiyaçlarının bilinmesi gereken kuruluşlardır basın. Basın, yerel yöneticilerle bölgede yaşayan insanlar, seçmen arasında bir köprüdür. Aynı zamanda yerel yöneticilerin kendi kendilerine özeleştiri verebilecekleri de bir aynadır. Bazen çok iyi işler yaptığımızı düşündüğümüz bir faliyette yanlış yapmışlığımız da olabilir. Bizim için uyarıcıdır. Şunu da söylemeden edemeyeceğim. Bunu sıklıkla yaşıyoruz. Basın, özel günlerde, bayramlarda ya da özel haberlerde adeta satın alınmak istenen kişi ya da kurumlar tarafından yaşayabilmeli için gerekli olan paralar karşılığında, maalesef kalemlerini kırmak zorunda kalabiliyorlar.

Yerel Yönetimleri bir başka görevi; ister meclis üyen olsun ister görevini yerine getirecek basın mensubu ya da kuruluşu olsun; bu yapıların hizmetlerini sunmaları için gerekli olan bir takım temel ihtiyaçlarını giderecek, karşılayacak kaynakları yaratmak zorundasınız. Bunu yaparsanız insanlar-organizasyonlar her hangi bir yerden karşılığını vermek zorunda kalabilecekleri menfaat elde etmiyorlarsa, kişiliklerini korurlar. Kurumun kişiliğinin korunması da olabilir, bu bireyin kişiliğinin korunması da olabilir. Borçlu olanın konuşamayacağını bilmeyenimiz yoktur. İnsanları ve kurumları bu hale getirmeye kimsenin hakkı olmamalıdır. Sorunuzun cevabına bir daha dönüyorum. Çünkü basın esasen az önce bahsettiğimiz o kimsesiz yığınların istek ve beklentilerini yansıtan sözcüdür. Çözümü için mücadele verilip verilmediğini takip eden ve sonuçlarını ilgililere ileten önemli yapıların başında gelir.

Şimdi başka bir konuya değinmek istiyorum. Öteden beri var olduğunu söylediğimiz, esasen yakın gelecekte bu günkü tanımıyla ‘’Beka sorunu’’ diye algıladığımız iç barışın sağlanmasında da ben yerel yönetimlerin önemli bir görevi yerine getirebileceği kanaatini taşıyorum.

Yerel yönetimler, yani yerinden yönetimler toplum içerisinde gereksiz kavgaları, ayrışmaları, sürtüşmeleri, kutuplaşmaları ortadan kaldırabilecek kurumlardır. Bu sorun hepimizin sorunuysa, bu sorunun çözümüne hepimiz müdahil olacaksak, sonuçlarını da (olumlu ya da olumsuz) hepimiz kabul ediyor olacağızdır. Olumsuz sonuçlarla karşılaşıldığında onu olumlu hale getirmek içinde hepimiz çözüm üretmek için kendimizi sorumlu sayacağızdır.

Özellikle geçmiş dönemde yaşadığımız ve yerel yönetimde yer alan arkadaşlarımızla siyasi kadrolar arasında temel çelişki olarak görünen oysa yapısal bulduğum bir ayrışmaya dikkat çekmek istiyorum. Bilinmelidir ki ülke yönetiminin hangi noktasında olunursa olunsun özellikle parti programı esas alınmalıdır. Kuşkusuz partinin taşıdığı misyon göz önünde bulundurularak ona göre vizyon oluşumuna gitmek gerekir. Bu yapılmaz, kişilerin kendi iradeleri ya da kişileri etkileyen yapıların iradeleriyle özgün bir yönetim anlayışını yaşama geçireceğim diyenler, maalesef kısa bir süre sonra anlaşılabilir nedenlerle çatışma içerisine girebiliyor ve bu çatışma ayrışmaya dönüşebiliyor. Bu nedenle bunu yaşamış, görmüş birisi olarak ben diyorum ki; yerel yönetim kadrolarının oluşmasında bu kadroların uygulayacağı politikaların belirlenmesinde örgütümüz birinci dereceden etkili ve yetkili kılınmalıdır.

Örgüt platformlarında, organlarında önce gerekli tartışmaların, görev tanımlamalarının çerçevesini çizilerek buna en uygun isimlerin bulunacağı , fikir alış verişlerinin yapılması gerekir. Böyle yapıldığı takdirde neredeyse herkesi uzlaşma sağladığı isimlerle olumsuz önyargıların oluşmasının önüne geçilmiş olunacaktır.

Ayişe-Hüseyin Ünal

Gençlik yıllarımda ben, ülkemizin bu günlerine dönük olarak değişik sosyal katmanların haklarının giderek olumlu bir noktaya taşınacağına dair bir romantizmi yaşamaktaydım. Ancak ne yazık ki emperyalizmin (özellikle BOP Projesi bağlamında) ülkemiz için öngördüğü rejim ‘’Ilımlı İslam’’ modeli ya da ‘’Yeni Osmanlıcılık’’, başta kadınların yer aldığı katmanlarda bir takım hakların geriletilmesine sebebiyet vereceğinin somut işaretlerini vermektedir. Oysa, Cumhuriyet’imizin ilanı ile birlikte, bu güne kadar dile getirilen, tanımlanan, batıya yüzü dönük olan ve Laik anlayış uzantısındaki ülkemizde yaşayan kadınların var olan temel bazı haklarının pek çok batı ülkesinden çok daha önce tanınmış olduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Bu gidişatı, kadın haklarının ortadan kaldırılma gayretlerinin, niyetlerinin geriletilmesi için de yerel yönetimlerde örnek gösterilebilecek uygulamaların hayat bulması kuşkusuz önem arzetmektedir.

Bunun bilincinde olan, bu kazanımları elde tutmakta kararlı olan kadınlarımızın önderliğinde, bütün bunlardan bihaber olan; ancak elde ettikçe, yaşadıkça, kendi hayatına kazandırıldıkça, bunun rahatlığını, mutluluğunu ve ‘’hakkının olduğunu’’ idrak edecek olan kadınlarımızın sayısını artırmak, onları bilgilendirmek ve eğitmek – öğretmek en önemli görevlerimizden olacaktır. Herkes tarafından bilinmekte ki toplumumuzun, toplam nüfusunun yarısını kadınlar oluşturmakta. Yine herkes tarafından bilinmekte ki gelecek nesillerin yetiştirilmesinde, örgün eğitimin öneminden önce, yaygın eğitim diyebileceğimiz ailede, anne-baba ile başlayan eğitimin büyük önemi vardır. Ayrıca pek çok yönüyle kendini tanımış, tanımlamış, geliştirmiş bir kadının (burada geliştirmişten kasıt biyolojik, fizyolojik, beden ve ruh sağlığı açısından da değerlendirdiğimde) üretkenliğinin de sağlıklı nesillerin oluşmasında önem arz ettiğini düşünenlerdenim. Yani sağlıklı kadın, kendi özgüveni gelişmiş güçlü anne, özgüveni gelişmiş ve sağlam nesillerin oluşmasının sağlanmasında rol sahibidir. Bu anlamda, kadının yaratıcılığını öteden beri kabul etmiş, görmüş, ifade eden bir kişi olarak, kadınlarımızın her türlü çabasının takdire değer olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir şey daha var! Kadın mutlu değilse erkek mutlu olamaz. Bunu bilmeyen erkeklere de bunu öğretmek durumundayız.

Pek çok şeyi konuşmanın yanında, özellikle oluşmasını dilediğimiz, kendimizi görevlendirdiğimiz, zorunlu kıldığımız gençlerimiz ve çocuklarımızla ilgili bir şeyler söylemezsek eksik bırakmış olacağız düşüncesindeyim. Tabii ki bizler elimizden gelen gayreti göstererek pek çok konudaki olumlu düşüncelerimizin hayat bulması, yürürlüğe girmesi için yasal gücü de elinde bulunduran yapılar olarak olumlu bir şeyler üretmeye çalışacağızdır. Ancak bunları yaparken gençlik ve çocuklar üzerindeki hassasiyetimizin (diğer kesimleri küçümsemek için söylemiyorum) kadınlarda olduğu gibi daha fazla olması gerektiğini düşünüyorum.

Mustafa Kemal Atatürk’ümüz ‘’Gençliğe Hitabesinde’’ Cumhuriyetimizi yaşatacak olan dinamiklerin gençliğimiz olduğunu belirtmiş, Bizlerin de bunun gereklerini yerine getirmek durumunda olduğumuzu görmemiz gerekiyor. Bunu özellikle benim yaşıma gelmiş olan arkadaşlarımızın çok daha kolay anlayabileceklerini ve önemini çok daha fazla idrak etmiş olabileceklerini düşünüyorum. Zamanın bu denli hızlı akışıyla geçen zaman içerisinde,  geçen o zamanın en iyi şekilde değerlendirilmesi ve özellikle ülkemiz için uzun yıllarda elde edilebilecek birikimin daha kısa sürede gençlerimize aktarılması onların çok daha erken olgunlaşmalarına, gelecekle ilgili öngörülerinin oluşmasına yani kişiliklerini bulmaları sürecinde olumlu yöndeki müdahalelerimizle kendilerine, ailelerine, topluma, ülkemize çok daha faydalı insanlar haline  gelmelerine katkımız olabilecektir, olmalıdır. Bu sebeple onların çağın koşullarına uygun olarak, bu yönde, temel, kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olmamızın yanı sıra belki de lüks ihtiyaçlarını karşılamaları için ne yapmaları gerektiği konusunda (ülkemizin kalkınmasından, zenginleşmesinden ,özgürleşmesinden) birey olarak yurttaşlık bilinçlerinin gelişmesine ve üretken olmalarında doğru rehberlik etmemiz önemli olacaktır.

Onların sorunları karşısında; esasen sorunlarının giderilmesinin devlete olan maliyeti değil, insana verilen önem gereği yaklaşılmasını düşündüğümüzü onlara göstermeliyiz. Yani onları oy deposu olarak gören, sırası geldiğinde onlardan çok yönlü faydalanacak ama söz ve kararların dışında tutulacak dinamikler değil; geleceği emanet edeceğimiz, geleceğimizin iyileşmesinde önemli görevler verdiğimiz, sorumluluklar yüklediğimiz ve bununla ilgili olarak da o aşamaya gelene kadar kişiliklerinin oluşumunda sorumlulukları yerine getirecek bir anlayışta olduğumuzu onlara göstermeliyiz.

Gençlerimizin sorunlarını çok yönlü olarak tespit etmek, çözüm için fikri katılımlarına başvurmak, kararlara katılmalarını sağlamak mümkün olmalıdır. Yakın gelecekte, bu süreç ile ilgili somut gelişmelere bağlı olarak, bu konuda uygulanabilir hangi projeleri oluşturduğumuzu, düşündüğümüzü onların huzurlarına, dikkatlerine getirmeyi görev sayıyoruz.

 

Engellilerin sorunlarının tanımı ve çözümlerine yönelik pek çok konuşma ve yazılara tanık olmamıza rağmen kayda değer ve süreklilik sergileyen somut, samimi bir çalışmaya rastladığımı söyleyemem. Bu olgu, insana verilen önemle ele alınırken konu ile ilgili olarak engellilerimizin yaşam koşulları hakkında yeterince empati kurulabilindiğini ne yazık ki düşünememekteyim. Bu konudaki ihtiyaç ve taleplerin kapsamlı olarak tespiti ile uygulanabilir projelere dönüştürülmesi temel hakların teslimi olarak görülmelidir.

“Önce İnsan” denilmesinin gereği yerine getirilmelidir.

Yaşamın bir gerçeği olarak bilinmekte olunan ve yarın ne olacağımızın bilinmemesindeki görüş uzantısında hepimiz potansiyel bir engelli olacağımızı unutmamalıyız. Engelliler ve engelli olmayanları eşit yaşam haklarına sahip olduklarının bilinciyle gerekli atılımların yapılması asli görevimiz olmalıdır.

Onlarla her konuda simetrik duruş sergilemek en yüce değerlerimizden olmalıdır.

Gelelim can dostlarımıza. Yaşamı pek çok yönüyle paylaştığımız hayvanlar onlara karşı gösterilen ve ne yazık ki yeterli olmayan sevginin arttırılması için yapılması gerekenler olmalıdır. Sırasında bizlere yoldaşlık eden, güzel duygularımızın oluşmasına vesile olan can dostlarımız ne mutlu ki düne göre günümüzde, olumlu yönde daha fazla sevgiyle kucaklanmaktalar. Birbirinden güzel varlıklarımızı korumak ve sağlıklı yaşam sürdürmelerini sağlamak için bireyler ve kurumlar olarak elden gelen yatırımlar ivedilikle ve önemli bir görevin yerine getirilmesi gerektiği anlayışıyla yapılmalıdır.

Yakın geçmişte; Beykoz Belediyesinin gerçekleştirmiş olduğu Hayvan Rehabilitasyon Merkezini ziyaretimde gördüğüm güzel çalışmanın memnuniyetini yaşamış olduğumu belirtmeliyim. Kuşkusuz yeterli olmadığını düşündüğüm bu ve benzeri yatırımların yaygınlaştırılması ve nitelik kazandırılmış insan kaynaklarıyla hizmetlerin verilmesi, amacın en üst düzeyde gerçekleşmesini sağlamak bakımından önemli olacaktır. Bana göre; yaşamda olan her canlı gibi, hayvanlar da özellikleri ne olursa olsun yaşamda hak ettikleri yerleri almalıdırlar. Onların mutlulukları da tartışmasız hakları olarak görülmelidir.

 

Bölgemizde yaşayan insanlardan söz ettiğimize göre özellikle söz etmemiz gerektiğini düşündüğüm bir kesim insanımız daha var. Yaş almış olan insanlarımız. Yaş almış olan insanlarımızın çok farklı özelliklerinin olduğunu ve bu özellikleri dikkatle takip etmemiz gerektiğini; bu takibatın bize çok yönlü kazançalar sağlayacağını belirtmeliyim. Herkes kendi saygın birikimleri itibarı ile kuşkusuz saygıdeğerdir. Eğitimi, öğretimi, aldığı görevler ne olursa olsun ülkemizin kalkınmasında, gelişmesinde bu günlere gelmesinde rol almış insanlarımıza doğanın bir gerçeği olarak varlıklarının sona ereceğini sıkça düşündükleri bir dönemde onları hatırlamak, onlara yaşam sevinçlerinin devamını sağlamak üzere haklarını teslim etmek amacıyla projeler üretmek önemli görevlerimizden olmalı.

Onların özellikle fiziksel olarak değişime uğradıkları günden itibaren ihtiyaç duydukları yaşam alanlarını iyileştirmek, yaşam faaliyetlerine destek olmak, onların yaşamlarının son aşamasında onları mutsuz kılacak her türlü olumsuzluğu tespit ederek ortadan kaldırmak binlerce yıldan bu yana geliştirdiğimiz hasletlerimizdendir. Böylece önce insan diyen anlayışımızın doğrultusunda her insanı mutlu etmek konusundaki düşüncemizi, ileri yaştakilerin nezdinde de uygulamalarımızla göstermek sureti ile tutarlılığımızı, bütünselliğimizi ; bunun koşullara göre ayak uydurularak yapılan bir faaliyet değil, birbiriyle bütünleşmiş, dünya görüşümüzün sonucu olduğunu göstermek zorundayız. Hepimiz yine biliyoruz ki, yaşamın değişik dönemlerindeki karşılaşılan olgu ya da olaylar bizi güçlü kılabildiği gibi olabildiğince güçsüzleştirmekte. Önemli olan insanın özellikle güçsüz olduğu dönemlerde yanında olduğunu hissettirmek olmalıdır… Belki de görmek isteyip de göremediği, duyumsamak isteyip de duyumsayamadığı ve birilerinin bilmeyerek de olsa vermek zorunda olduğu halde veremediği güzel duyguların oluşmasını sağlayacak tutum ve davranışları sergilemek bizim dünya görüşümüzün bir gereği olacaktır.

Türkiye’mizin başarılı bulunan çalışmalarıyla değerlendirdiği, gurur duyduğu örnek aldığı bir Beykoz

Belediye Yerel Yönetimde yer almak üzere sizleri yoldaş olmaya davet ediyorum.

Saygılarımla.

Hüseyin Ünal.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.