Rengini yitiren kentler dağlarını da yitirmek üzere...

ÖZEL HABER 21.09.2023 - 11:54, Güncelleme: 21.09.2023 - 11:54 12051+ kez okundu.
 

Rengini yitiren kentler dağlarını da yitirmek üzere...

Rengarenk basma kıyafeti, başında sarı yağlığı, ayağında lastik ayakkabısı ve bir omzunda muhtemelen azık torbası, kolunun altında değneği ile söğüt ağaçlarının çevrelediği bu bozkır coğrafyasında yürüyen kadının özgüveni yaşadığı coğrafyadan kaynaklanıyordu.

Yusuf Yavuz 1970'li yılların başlarında Afyon kırsalında çekilen bu fotoğrafa yansıyan görüntü, Uşak'ta da, Yalvaç'ta da benzer şekilde görülebilecek türden. Bozkırlarında koyun sürülerinin dolaştığı, topraklarında bereketli ekinlerin, haşhaşların, patates ve soğanın yetiştiği kentin merkezi de binlerce yıldır Anadolu'nun önemli bir üretim ve kültür merkeziydi.     1970'lerin Afyon'unu yansıtan bu görüntüler, sokaklarında yün ve keçe kokusunun sindiği zamanları işaret ediyor. Hititlerden beri "ekmek yiyeceksin, su içeceksin" diyerek basit, yalın ve kanaatkar ancak bir o kadar da renkli bir yaşam süren bu yörenin insanı, binlerce yıldır bir kültür harmanının tam ortasında devinip durmuş. Maveraünnehir'den Horasan'a, İran bozkırlarından Musul ve Kerkük'ün kavruk yüzlerine bir Türkmen coğrafyası burası. Hazar'ın güneyinden Afyon'un bozkırlarına, Musul'dan Emirdağ yaylalarına Türkmenlerin soluklandığı coğrafyalarda kırmızı ve mavi adeta yaşamın olmazsa olmaz rengi. Halıdan kilime, keçeden kıyafete, etekten yazmaya...   Yaşamın giderek tek tipleştirildiği bu zaman diliminden geriye doğru bakınca kırdan kente, coğrafyadan kültüre birçok alanda ayırt edici şekilde görünür olan bu renklilik artık çoğu yerde yalnızca fotoğraflarda kaldı. Son 30 yılda büyük ölçüde bir "yol üstü" molasına indirgenen bu kadim kentin yazgısı da ülkenin geri kalan kentlerinden farklı sayılmaz. Mimariden zanaata, üretimden kültüre, yeme içme birikiminden türkülere kadar birçok alanda yaşamın nabzının attığı kentleri birer betonarme yığınına dönüştürdük. Yetmedi, dağından taşına, kumundan çakılına, altınından gümüşüne coğrafyanın koynunda ne varsa hepsini bir çırpıda tarumar etme yarışına girdik. "Yerli ve milli" diye diye yerli ve milli olan ne varsa hepsini un ufak ettik. Bir zamanlar binlerce koyun sürüsünün dolanıp durduğu meraları delik deşik ettik, manda sürülerinin sığınağı gölleri, sulak alanları kuruttuk.     Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın verilerine göre Afyonkarahisar ili sınırları içinde yalnızca mermer, taş ve mıcır ocakları için verilen ÇED kararı 1258 adet. ÇED Kapsamı dışında izin verilen benzeri girişimlerin verileri elimizde yok. Altın, gümüş, krom vs. gibi madenler için de son yıllarda bölgede adeta altına hücum dönemi yaşanıyor. Yaylalar, dağlar, meralar ve su kaynaklarının olduğu bölgeler birer birer ruhsatlanıyor.        Oysa Afyonkarahisar Türkiye'nin en önemli tarımsal üretim merkezlerinden biri. 1 milyonun üzerinde küçükbaş hayvan varlığına sahip olan Afyon, aynı zamanda ülkede en çok yumurta tavukçuluğunun yapıldığı il. Tarıma dayalı sanayinin geliştirilmesi, üretim alanlarının ve mevcuttaki su kaynaklarının korunması çok önemli. Bunca yıkıcı madencilik projesinin olduğu il genelinde tarımsal üretimle ilgili bir ÇED başvurusu olup olmadığını merak ediyoruz. Bakanlığın sistemi üzerinden bir sorgulama yapıldığında, tavukçuluk ya da besicilikle ilgili işletmeleri saymazsak sistemde tek bir tane bile ÇED başvurusu gerektiren tarımsal üretim tesisi ya da benzer bir işletme görünmüyor. Bir zamanlar rengarenk Anadolu kiliminin en güzel motiflerinden biri olan Afyonkarahisar'ın renkleri giderek soluyor. Termal turizm, jeotermal ile desteklenen örtü altı üretimi, mermer ve doğal taş sanayi gibi büyük ölçekli yatırım gerektiren işlerin dışında geleneksel üretimin ayakta tuttuğu küçük ölçekli aile çiftçiliği bitiyor. Kırsal nüfus giderek daha çok il ve ilçe merkezlerinde kümeleniyor. Afyon'un dağlarında artık Afgan çobanları görüyoruz sıklıkla. Çok değil, bundan yaklaşık 40-50 yıl önce Afyon kırsalında ve kent merkezinde görmeye alışık olunan bu görüntüler, bu yaşam zenginliği artık fotoğraflarda kaldı. Son dönemde kentin su kaynaklarının yoğun olarak bulunduğu, düzlüklerinde meyvecilik, yaylalarında hayvancılık yapılan Sultandağları vahşi madenciliğin saldırısı altında. Emirdağ'dan sonra Bolvadin, Çay, Sultandağı ilçeleri de madencilik tehdidi ile karşı karşıya.     Yöre halkı, ellerinde kalan son değerlerin de tıpkı geçmişin anıları gibi fotoğraflarda kalmaması için çaba harcıyor. Afyon bozkırlarını bayram yerine çeviren bu renkleri yitirdikçe Anadolu coğrafyası her geçen gün biraz daha ıssızlaşıyor. Ancak Türkmen'in rengi soldu mu yaşamı da solar. Bu gerçeğin farkında olan Sultandağlarının insanları yaşamlarını karartacak saldırılara karşı bilinçle, dayanışmayla mücadeleye hazırlar... Haftaya Çay ilçesi ve köylerinde Sultandağlarının öyküleriyle soluklanan dostlarımızla bir arada olacağız. Bu güzel renkler kararmasın, kirazın, elmanın, haşhaş çiçeğinin gülüşü solmasın, gümüş sakallı dedelerin yüzü kederle dolmasın diye dayanışma içinde olacağız...   Fotoğraflar, 1972-1978 yılları arasında değişik dönemlerde Afyonkarahisar'da çekilmiş. Hindistan'dan Türkiye'ye dokuma kültürü konusunda saha çalışmaları yapan Amerikalı sanatçı, tekstil uzmanı ve antropolog Anthony Norman Landreau'nun kaydettiği görüntülerin kaynağı: (University of Washington Libraries digital arşivi)
Rengarenk basma kıyafeti, başında sarı yağlığı, ayağında lastik ayakkabısı ve bir omzunda muhtemelen azık torbası, kolunun altında değneği ile söğüt ağaçlarının çevrelediği bu bozkır coğrafyasında yürüyen kadının özgüveni yaşadığı coğrafyadan kaynaklanıyordu.
Yusuf Yavuz
1970'li yılların başlarında Afyon kırsalında çekilen bu fotoğrafa yansıyan görüntü, Uşak'ta da, Yalvaç'ta da benzer şekilde görülebilecek türden. Bozkırlarında koyun sürülerinin dolaştığı, topraklarında bereketli ekinlerin, haşhaşların, patates ve soğanın yetiştiği kentin merkezi de binlerce yıldır Anadolu'nun önemli bir üretim ve kültür merkeziydi.
 
 
1970'lerin Afyon'unu yansıtan bu görüntüler, sokaklarında yün ve keçe kokusunun sindiği zamanları işaret ediyor. Hititlerden beri "ekmek yiyeceksin, su içeceksin" diyerek basit, yalın ve kanaatkar ancak bir o kadar da renkli bir yaşam süren bu yörenin insanı, binlerce yıldır bir kültür harmanının tam ortasında devinip durmuş.

Maveraünnehir'den Horasan'a, İran bozkırlarından Musul ve Kerkük'ün kavruk yüzlerine bir Türkmen coğrafyası burası. Hazar'ın güneyinden Afyon'un bozkırlarına, Musul'dan Emirdağ yaylalarına Türkmenlerin soluklandığı coğrafyalarda kırmızı ve mavi adeta yaşamın olmazsa olmaz rengi. Halıdan kilime, keçeden kıyafete, etekten yazmaya...
 

Yaşamın giderek tek tipleştirildiği bu zaman diliminden geriye doğru bakınca kırdan kente, coğrafyadan kültüre birçok alanda ayırt edici şekilde görünür olan bu renklilik artık çoğu yerde yalnızca fotoğraflarda kaldı.

Son 30 yılda büyük ölçüde bir "yol üstü" molasına indirgenen bu kadim kentin yazgısı da ülkenin geri kalan kentlerinden farklı sayılmaz. Mimariden zanaata, üretimden kültüre, yeme içme birikiminden türkülere kadar birçok alanda yaşamın nabzının attığı kentleri birer betonarme yığınına dönüştürdük.
Yetmedi, dağından taşına, kumundan çakılına, altınından gümüşüne coğrafyanın koynunda ne varsa hepsini bir çırpıda tarumar etme yarışına girdik. "Yerli ve milli" diye diye yerli ve milli olan ne varsa hepsini un ufak ettik. Bir zamanlar binlerce koyun sürüsünün dolanıp durduğu meraları delik deşik ettik, manda sürülerinin sığınağı gölleri, sulak alanları kuruttuk.
 
 

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın verilerine göre Afyonkarahisar ili sınırları içinde yalnızca mermer, taş ve mıcır ocakları için verilen ÇED kararı 1258 adet. ÇED Kapsamı dışında izin verilen benzeri girişimlerin verileri elimizde yok. Altın, gümüş, krom vs. gibi madenler için de son yıllarda bölgede adeta altına hücum dönemi yaşanıyor. Yaylalar, dağlar, meralar ve su kaynaklarının olduğu bölgeler birer birer ruhsatlanıyor. 

 
 
 
Oysa Afyonkarahisar Türkiye'nin en önemli tarımsal üretim merkezlerinden biri. 1 milyonun üzerinde küçükbaş hayvan varlığına sahip olan Afyon, aynı zamanda ülkede en çok yumurta tavukçuluğunun yapıldığı il. Tarıma dayalı sanayinin geliştirilmesi, üretim alanlarının ve mevcuttaki su kaynaklarının korunması çok önemli. Bunca yıkıcı madencilik projesinin olduğu il genelinde tarımsal üretimle ilgili bir ÇED başvurusu olup olmadığını merak ediyoruz. Bakanlığın sistemi üzerinden bir sorgulama yapıldığında, tavukçuluk ya da besicilikle ilgili işletmeleri saymazsak sistemde tek bir tane bile ÇED başvurusu gerektiren tarımsal üretim tesisi ya da benzer bir işletme görünmüyor.

Bir zamanlar rengarenk Anadolu kiliminin en güzel motiflerinden biri olan Afyonkarahisar'ın renkleri giderek soluyor. Termal turizm, jeotermal ile desteklenen örtü altı üretimi, mermer ve doğal taş sanayi gibi büyük ölçekli yatırım gerektiren işlerin dışında geleneksel üretimin ayakta tuttuğu küçük ölçekli aile çiftçiliği bitiyor. Kırsal nüfus giderek daha çok il ve ilçe merkezlerinde kümeleniyor. Afyon'un dağlarında artık Afgan çobanları görüyoruz sıklıkla.
Çok değil, bundan yaklaşık 40-50 yıl önce Afyon kırsalında ve kent merkezinde görmeye alışık olunan bu görüntüler, bu yaşam zenginliği artık fotoğraflarda kaldı. Son dönemde kentin su kaynaklarının yoğun olarak bulunduğu, düzlüklerinde meyvecilik, yaylalarında hayvancılık yapılan Sultandağları vahşi madenciliğin saldırısı altında. Emirdağ'dan sonra Bolvadin, Çay, Sultandağı ilçeleri de madencilik tehdidi ile karşı karşıya.
 
 
Yöre halkı, ellerinde kalan son değerlerin de tıpkı geçmişin anıları gibi fotoğraflarda kalmaması için çaba harcıyor. Afyon bozkırlarını bayram yerine çeviren bu renkleri yitirdikçe Anadolu coğrafyası her geçen gün biraz daha ıssızlaşıyor. Ancak Türkmen'in rengi soldu mu yaşamı da solar. Bu gerçeğin farkında olan Sultandağlarının insanları yaşamlarını karartacak saldırılara karşı bilinçle, dayanışmayla mücadeleye hazırlar...
Haftaya Çay ilçesi ve köylerinde Sultandağlarının öyküleriyle soluklanan dostlarımızla bir arada olacağız. Bu güzel renkler kararmasın, kirazın, elmanın, haşhaş çiçeğinin gülüşü solmasın, gümüş sakallı dedelerin yüzü kederle dolmasın diye dayanışma içinde olacağız...
 
Fotoğraflar, 1972-1978 yılları arasında değişik dönemlerde Afyonkarahisar'da çekilmiş. Hindistan'dan Türkiye'ye dokuma kültürü konusunda saha çalışmaları yapan Amerikalı sanatçı, tekstil uzmanı ve antropolog Anthony Norman Landreau'nun kaydettiği görüntülerin kaynağı: (University of Washington Libraries digital arşivi)
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.